Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Andre Gidé’den “Ayrı Yol” İflah olmaz bir yaşamın hikâyesi Nobel ödüllü Fransız yazar ve düşünür Andre Gidé, Ayrı Yol’da, genç ve zengin bir arkeolog olan Michel’in, karısı Marceline’le birlikte balayı için gittikleri Tunus’ta vereme yakalanmasıyla başlayan ve iyileşme süreci boyunca devam eden bir öz sorgulama dönemini ve kimlik arayışlarını anlatıyor. Ë Eray AK e güzel şey yolda olmak. Özgürlüğün tadını sonuna kadar çıkarabileceğimiz durumların en geçerli olanıdır belki de. Ülkeler dolaşmak, yeni yerler görmek, yeni insanlar tanımak… Herkesten uzak kendinle kalabilmek. Tüm bunlar özgür olmayı bilenlerin yaptıkları ya da yapmayı çok istedikleri şeylerin başında gelir. Peki, insan özgür olduğunu nasıl bilebilir? Kafasında henüz yanıtını bulamadığı birçok soru ve yaşamın ne olduğunu bilmiyorken bağlandığı bir kadınla özgür olabilir mi insan? Ahmet Hamdi Tanpınar, Gidé’den “Bütün meselelerini halletmiş, erdiği berraklığın sayesinde bir elmas katılığında ve onun gibi çözülmez bir aydınlıkta, insanın kat kat üstüne çıkmış, zaafsız” biri olarak bahsediyor. İşte yapıt da, Gidé’nin özgürleşerek, nasıl böyle bir insan seviyesine ulaştığını anlatıyor okura. Yazarın irdelediği fikirler, kitabın kahramanı Michel’in vereme yakalanıp buhrana düşmesiyle okura yansıtılmaya başlanır. Hastalığı süresince, yaşamla ölüm arasında gidip gelen çizgide, kafasındaki sorunları, karısıyla paylaşamaz. Onunla arasına, kendi deyişiyle, “samimiyetsiz bir samimiyet” sokar. Kitapta, insan yaşamındaki yeri tartışılan ilk sorun da samimiyettir. Michel de karısıyla kuramadığı bu samimiyeti, Tunuslu çocuklarda aramaya başlar; çünkü o çocuklar tüm hareketleriyle kendisine daha samimi gelmektedir. Yerli yersiz ondan para istemelerini ya da evinden bir şeyler aşırmalarını, karısıyla arasındaki ilişkiden daha samimi bulur ve Michel, Tunus’taki iyileşme sürecinin büyük kısmını Bachir, Moktir gibi Tunuslu çocuklarla geçirir. Gidé’nin sıra dışı samimiyet anlayışı, kahramanı Michel’de hayat bulur. Yaşadığı dönemde de bu farklı samimi duruşundan dolayı birçok kesimin tepkisini çeken yazar, Ayrı Yol’da gördüğü tüm tepkilere karşın fikirlerini yine cesurca sanatına taşır. HASTALAR DA İYİLEŞİR Marceline’nin desteği ve sağlıklı bir beslenmeyle hızla iyileşen Michel, hastalığı atlatır. Gidé, kahramanını, eski sağlığına kavuştuğu Tunus’tan, ölüme ramak kala yaşadığı buhranı en azından bir süreliğine atlattığı bu ülkeden, “yeni bir yaşamla” müjdeleyerek gönderir. Michel bu saatten sonra bakış açısında köklü değişiklikler olduğunu hissetmeye başlar. Kendini artık eski Michel gibi hissedemez, eskiden yaptığı hiçbir şey artık ona tat vermez. O başkasıdır artık. Ulaşmak istediği yeni hayata adımlarını atmak için elinden gelen her şeyi yapmaya ve geride birçok şey bırakmaya hazırdır… Gidé, kahramanına bu süreçten sonra adeta bir yıkım emri verir ve Michel de “eski eğitimine, ilk ahlakına borçlu olduğuna inandığı her şeyi düzenli olarak yerden yere vurmaya ve yok etmeye” başlar. Yazar, kahramanının, yeni bir varlık olma yolundaki çabalarında yaşayacağı güçlükleri, “yeni varlığı” çağırmak için koşarak çıktığı yokuşun zorluğuyla okuyucuya sezdirmeye çalışır. Asıl hikâye de işte burada, Michel bu yokuştan indiğinde başlar. Yazarın yıkım emrinden sonra eskiye dair hiçbir şeyi yeni yaşamına uyduramaz Michel. Fiziki görüntüsünü bile bu yeni yaşamına oturtamaz. Gençlik yıllarından beri bıraktığı sakalını keser; bunun yerine saçlarını uzatmaya başlar. Yeni yaşamı için bunlar ilk adımlarıdır. Değişim Michel’in her yerinde, her şeyindedir. Düşünce ve duyguları arasında bocaladığı bu dönemde Michel, değişmek istemez, değiştiğini kabul etmez; fakat hızla değişir. Michel’in hiç kabullenemediği değişim, yaşamında o kadar etkili olur ki, karısıyla tiksinerek yatağa girmektedir artık. Buna karşılık babasından miras kalan çiftlikte çalışan ırgatlardan gözünü alamaz. O artık içindeki gizli eşcinselliği keşfetmiş ve yavaş yavaş bunu yaşamaya başlamıştır. Yazarın, bugün dahi aşılamamış bir konu olan eşcinselliğe, yapıtın yayımlandığı dönemin koşulları göz önüne alınarak bakıldığında, cesur yaklaşımı dikkat çekicidir. GEÇMİŞSİZ HAYATLAR Kafa yapısında bunca değişimi yaşayan bir insanın, sahip olduğu ortama yabancılaşması, kendi çevresinden kopmaya başlaması ve yine bu çevreye karşı bir “tutunamamışlık” hissetmesi hiç de yadırgatıcı olmayan bir durumdur. Bu, Michel’de de böyle olur. Michel’in kendi ruh dünyasından kopuşu, yapıtı bu aşamadan sonra bir yol hikâyesine dönüştürür. Karısının hastalığa yakalanması da bu yola düşüşün bir sebebidir; fakat bu olaya öncül neden, Michel’in hissettiği “tutunamamışlık” duygusudur. Tunus’tan Marsilya’ya, Malta’dan Siracusa’ya, Roma’dan Floransa’ya, Paris’ten İsviçre’ye kadar uzanan yolculuklar boyunca, Gidé kahramanına, Avrupa uygarlığının merkezlerinde bir göçebe hayatı yaşatır. Yazar, eski yaşamına dair yıkmak istediği her şey gibi toplumun genel yaşayış şekli olan yerleşik hayat anlayışını da ykmak ister adeta. Sürdürdükleri bu göçebe yaşam da, Michel’in “yeni hayat” arayışını betimler nitelikte. Özlemsiz, geçmişsiz, yarınsız... Michel’in, geçmişsiz bir hayat kurmak istemesinin nedenlerinden diğeri de, geçirdiği değişimin yanında, aynı değişimi üst safhaya taşımasına etki eden eski bir arkadaşı olur: Menalque… Menalque, Michel’in eskiden kibirli görünüşünden dolayı pek hoşlanmadığı biri olmasına karşın, uzun bir aradan sonra karşılaştıklarında aralarında bir yakınlık doğar ve daha sık görüşmeye başlarlar. Bu, Michel’deki değişimden kaynaklanan bir yakınlaşmadır; çünkü Menalque, Michel’in yeni yeni duyumsadığı değişimi çok daha önceden başından geçirmiş biridir. Michel de onunla yaptığı görüşmelerde bunun farkına varır; hatta onun düşünce ve yaşam tarzını kıskanır bile. Gidé, fikirlerinin olgunlaşmış hallerini Menalque’nin ağzından okuyucuya sunarken, Michel’in görüşleri, Andre Gidé’nin de kendi yol ayrımında yaşadığı, “doğum sancısı”nı temsil ediyor. “YENİ TANRI” İŞBAŞINDA Michel’in sağlığına kavuşmasının ardından, karısı da aynı hastalığa yakalanır. Michel’in, karısının hastalığı süresince yaşadığı psikolojik buhran daha da derinleşir. Yeni yaşamı onu bir kolundan çekerken, diğer koluna da karısı, diğer bir deyişle eski yaşamının temsilcisi, yapışır. Michel’in bu dönemde eşine duyduğu bağlılık, yaşadığı değişime karşın ona sevgisinin yanında, hastalığı süresince yanından ayrılmadan kendisine bakmasından kaynaklı vefa duygusundan ileri gelir. Ayrıca, Marceline’nin hamile olduğu haberini vermesi de bunda etkilidir; fakat Michel’in tüm bu hislerine karşın temellerini atmaya başladığı yeni yaşam onu kendisine çağırır. Michel, sahip olmak istediği yeni yaşamına başlayabilmek için “artık” çok fazla şeye sahiptir: Karısı, çocuğu, çiftlikleri, evleri… Onu, özgürlüğünün sahibi yapacak yolda bunca şeye sahip olması, Michel’e omzundaki ağır yük, zihnini bulandıran bir urdan farksız gelir. Buna karşın, yeni yaşamının ısrarlı çağrılarına kayıtsız kalamaz artık. Tüm sahip olduğu ve doğacak çocuğu gibi, sahip olacağı şeylerden kaçarcasına, karısını hasta yatağında bırakarak, kendini yeni yaşamının nimetlerine bırakır. Michel artık yenilenmiştir; içinde hasta yatağındaki karısının üzüntüsünü taşısa da bu aşamadan sonra yolunun ayrılacağı bellidir ve bu ayrı yola doğru saparken yeni tanrısına haykırır: “Ey yeni Tanrı! Güzelliğin, yeni ırkların, beklenmedik örneklerini tanıt bana.” Yeni Tanrı ona istediklerini verir. Ona, ayrı yola saptığı gece tüm nimetlerini sunar; fakat yeni Tanrı biraz acımasızdır. Michel’e bu nimetlerin karşılığını, hasta yatağında bıraktığı karısı Marceline’in canıyla ödetecektir. Marceline, Michel’in kendi yoluna saptığı gecenin sabahında ölür. Hikâyenin Michel tarafından arkadaşlarına anlatıldığı gece, karısının ölümü üzerinden üç ay geçmiştir ve o gece arkadaşlarına hikâyesini anlatması, onu on yıl geriye götürüp bazı anıların canlanmasına neden olur. Michel’in hissettiği, kendi deyişiyle, “işlediği cinayetin yorgunluğu değil, haddini aşıp aşmadığını bilmemesidir.” Kafası yine karışmıştır… Yok ettiği şeylerin kendinden gelip öç almasından korkar. Michel de anıların verdiği bu mutsuzluğu aşmak için arkadaşlarından yardım ister, onlara sığınır yapıtın sonunda. Andre Gidé’nin, kendi yaşamından, evliliğinden, ahlaki duruşundan derin izler taşıyan yapıtı Ayrı Yol, yazarın yaşamına, yazarın kaleminden göz atmak isteyen okuyucu için yazılmış bir kitap adeta. Gidé bu yapıtında kendini okuruna sunmuş, tanıtmak istemiş. Gidé’nin yaşadığı tüm fikir sancılarına ve yaşam felsefesinin doğuşuna tanıklık edecektir yapıtı okuyanlar. ? Ayrı Yol/ Andre Gidê/ Çeviren: Tahsin Yücel/ Can Yayınları/ 150 s. N Catherine ve Andre Gidé... SAYFA 20 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1033