Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
‘Belki Sessiz’ sözler onun çocuksu, saf yanına aittir. Her şeye rağmen “bilmemenin geniş huzuru” ile donanmak şairi, sessizliği bitirecek an’a yaklaştıran tek edimdir: “Bana beklet bu yara bilincini/ Ölümlü olmanın/ Ben ki kuşların göç zamanıyım/ Büyüttüğünüz kötülük yılanı/ Ah bilmemenin geniş huzuru/ Korkuyu getirdi rüzgâr/ Öylece koydu aramıza/ Bitir sessizi ve yeniden başla”. Suya sessizliğinin bulaştığı noktada şairin iç ben’i düşsel bir yorgunlukla sözün boşluğuna dağılmakla anlamanın çatısını çatacaktır şiire. O yüzden “pencerelerin diline çalışmak” şair için sıradan bir kurtuluş metaforu olarak kurulmamıştır. ‘Olmayan şey’in şiiri hızla geçen sesin de”. Apaçık kusura varmak enikonu kendisinin olan “eski söz”ün aidiyetini yeni bir dil içerisinde şiire armağan eden varlığın sesiyle, belki de olmayan şey’in sessiz onayıyla şiire ve hayata taşımak demektir. Gonca Özmen de tıpkı Macbeth gibi “o olmayan şey”in izini süren bir şiirsel izleğe sahip. O yüzden dingin ama kendi yatağına sığmayan bir şiir yazıyor. Yüzündeki tüm “suskun ev tenhalarına” rağmen ağır aksak bir unutuluşu, yok oluşu, alınganlığı, avuntuyu bir leke olarak taşımıyor şiirine. Yalnızlığın ve sessizliğin şiirini yazıyor. Şiirinin lirik öznesi ise hep başka oluşlarla çevrimini tamamlayan özneben’i. Onun için kendi sesinin yarasıyla varlığın tüm şiir oluşlarının izini sürüyor şair. Ë Ahmet BOZKURT eden varlığını sessizliğin dalgınlığıyla perdeleyen bir şiir dili kuruyor Gonca Özmen? Bu sorunun cevabını şair veriyor: “Baktık acımız bir perde/ Kapattık”. Acının bir perde gibi indiği uzam şairin kendi ben’inin ihmal ettiği üzgünlüklerin şiirsel topografyasını oluşturur. Böylesi bir uzamda sanırım “Nehirlerin dinlediği seslerdik” demek öteki olmaklığın yalnız ve yalın ifadesidir. Tırmanılan her yokuşun gerçekte bir yok oluşa kapı araladığını düşünmek şairin karamsarlığından daha ziyade önüne konulan resmin belirsizliği çoğaltan bir zamansal kopmayla hayatı akamete uğratan bir yapısının olmasından kaynaklanmaktadır. Dile kapanan imge sessizliğin erimine boyun eğen eskil bir sözdür. Gonca Özmen’in şiir durağı hiçbir zaman kendi’yle karşılaşamayan ben’in şimdi içerisinde yol alan saf yalnızlığının bir avuntudan daha öte hep bir sabrı çoğalttığının dilsel öngörüleriyle doludur: “Kusura vardım/ Benimdir dedim bu eski söz/ Kime açıldıysa kapılar/ Kapananı bendim dedim/ Beni bir avuntudan oldurmuşlar/ De ki bir sıkıntının içini oymuşlar/ Böyle böyle sezdim dilin de sabrı var/ Akşamdan N TANRISAL PARADOKS İmgeyi bir dil düzeneği içerisinde ŞİİRİN İÇ SESİ şiirine yediren Gonca Özmen’in Belki Sessiz iyi şiirin durgun iç sesikarşıtlıklar dolayımında bir tür ceni okuyucuyla buluşturan bir eşiğe savapsızlığın, olmayan oluş’un izini sürhip. Bu eşikte durup soluklanmak düğü Belki Sessiz onun şiir algısının Gonca Özmen’in şiir coğrafyasında giderek imgeye ve dile kapanan bir bir gezgin olmak; tanıyan, tanımlayan, bölünmenin mitojenik arketipleriyle farkında olan bir dilin sahibi olarak doludur. Kendisini pek ele vermeyen okura aşkın bir dünyanın kapılarını bu mitojenik arka plan Erich Aueraralayacaktır. Dilin erimine eşsiz imbach’ın Mimesis adlı yapıtında Élogelem gücüyle kucak açan bir şair olahistik ve Homerik metinler arasında rak Özmen’in derin kuyusu’nun (a kurduğu en karşılıksız ve birbirine deep well) Shakespeare’in II. Ricdenk gelmeyen ilişki biçimlerinden hard’ının trajik yönsemesinden hiçbir hiç de uzağa düşmemektedir. Élohist farkı yoktur. Acılarının efendisi olan anlatıdaki zaman ve mekân belirsizII. Richard aynada yüzünü görmek isliği, sessizliğin bir hikmet formunda ter. Oysa aynaya baktığında o derin sunulması, gerilimin kopuk kopuk diacıların hiçbirinin yüzünde yara açle getirilmesi ve hiçbir zaman boşalmadığını fark eder. “Yücelik kadar mayan gerilimle mücehhez bir giz’le yüzün kendisi de kolay parçalanabimukim olması onun bir arka planla lir” diyen II. Richard, aynayı yere (arriere plan) yüklü olmasını sağlaGRİ BİR TON... atar. Aynayla birlikte parçalanan mıştır. Tekvin’in bilmemek ve giz onun yüzü müdür? “Derin bir kuyuya üzerinde yükselen ses tonu İbrahim’in Yoğun bir karamsarlıkla örülü benziyor bu altın taç;/ Boş kova hep hiçbir şekilde nedenlerini sorgulayaGonca Özmen’in şiiri. Fakat bu kahavada sallanıyor,/ Öbürü aşağıda, mayacağı bir tanrısal paradoksun ürüramsarlık kendisini şiirle ve hayatla görünmüyor, su dolu./ İşte o aşağıda nüdür. Bu haliyle bile İbrahim’in manihillemeyen bir karamsarlık. Gri bir gözyaşıyla dolu kova benim./ Sen ruz kaldığı bilmeme durumu aslında tonu var. Hep bir solgunluğa varmak yükseklere tırmanırken ben acılarımı isteyen bir karamsarlık. Doğanın Auerbach’ın yapıtının farklı bölümleiçiyorum” (II. Richard, IV: I). Özrenklerinin ve canlılığının olmadığı rinde açıkladığı pek çok yönseme gibi men’in aynası ise yere atılmayan bir bir karamsarlık. Yoksa kim izin vereHomerik anlatıların yapısından çok ayna. Parçalanmadığı için de ondan bilir ki bir şairin yüzünde kelebekleuzaktadır. Her şeyden önce Yahudileyansıyan tüm görüntülerin sahibidir. rin ölmesine. Çünkü şairin kuruttuğu rin tanrı anlayışı, şeyleri kavrama ve Yüzüne tuttuğu aynada temsil etme biçimlerinin gördüğü imge başkası için sebebi değil, semptomuolan bir varlığın sanılarla dur. Şimdisi olmayan bu ve avuntularla bütün olsüreçte İbrahim’in nefes duğu bir varlık algısıdır. tutulması, İshak’la birHakikatin aynasında yanlikte kat edeceği menzisıyan derinlik zamanın lin belirginliğine bağlıucuna akan bir sırrın perdır. Oysa Eski Ahit öldesidir onun şiirinde. Belçülü bir zaman kavraki Sessiz’in bilinmezlikleryışından daha çok ıstırale, olmayan şey’le, yanılgıbın ve imanın gadrine larla, seslerle, sessizlikleruğramış bir zamansal le, dalgınlıklarla, acılarla, muhayyileye sahiptir. O yalnızlıklarla, yok oluşlaryüzden Homerik metinla, sabırla, avuntuyla, eski lerde olduğu gibi her sözlerle, solgunlukla, kaygün aynı zamanın yenigıyla, taşlıklarla, yağmurla den yaşanması durumu ve zamanla dolu kovası da söz konusu değildir. hep bitmeyen sözlere haÉlohist anlatıya egemen zırlıyor şairini. Çağrılan olan gerilim unsuru sesbitimsiz bir yazgı gibi sizlikle ve imanla ilintili peşini bırakmayacağı da bir dile gelmeden kalan apaçık: Enikonu eskil bir düşüncelerle örülüdür. hüzün ve şairin bitmeyen Nasıl ki Tanrı’nın temsiinceliğiyle ördüğü bir şiir li Eski Ahit’te tamamen dünyası. ? arkaplan’lı bir temsiliyet Yoğun bir karamsarlıkla örülü Gonca Özmen’in şiiri. Fakat bu karamsarlık kendiise Özmen’in bu şiirlesini şiirle ve hayatla nihillemeyen bir karamsarlık. Gri bir tonu var. Hep bir solrindeki temsiliyet biçiBelki Sessiz/ Gonca Özgunluğa varmak isteyen bir karamsarlık. Doğanın renklerinin ve canlılığının olminin elverdiği uzam da madığı bir karamsarlık. men/ YKY/ 74 s. sessizliğin dilinin kurulduğu şiirsel bir kapanımla mücehhezdir: “Biter şimdi gecenin susmayan ağzı/ Eğer beni söze doğru karanlık/ O eski dudaklarla düşlemek seni/ Boynunun bahçesini bu ölü dudaklarla/ tenin altında bir usul bezginlik/ Yapraklar geçiyor bir çocuk dalgınlığından/ Denizin henüz bitmediği/ Daralıp daralıp genişlediği her şeyin”. Şairin kendi bilincinin kıvrımları içerisinde özne oluşunun farkına varmasıyla ilerleyen süreçte düşlemsel olanın dille birlikte şiirsel kapanıma olanak sağlaması, içselleştirilen tüm imgelerin bir benlik bilgisi etrafında toplanan mitojeni dahilinde, bu şiirlerin topoğrafyasını belirlediğini söylemek mümkün. Şairin sessizlikle ve olmayan şeyle örttüğü kaygı, konuşan öznenin saf yapıt içerisindeki şimdisini oluşturur: “Sonra bir yalnızlığı denemek oluyor her şey/ Üç beş sandalye yetiyor hüznü ağırlamaya/ Akşamları getirdiğim yorgunluk beni anlatmıyor/ Durmadan okşuyorum tüylerini gecenin/ Çiçekler büyük bir yokluğa bakıyorlar/ Gitsem gitsem bir solgunluğa gidiyorum/ Yüzümde kelebekler ölüyor”. SAYFA 8 CUMHURİYET KİTAP SAYI 977