Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Kitaplar Adası M. SADIK ASLANKARA Latife Tekin romanı... obel’in parasal değeri 1 milyon dolar değil de 10 bin dolar kadar olsaydı, yeryüzündeki ticari dolaşım değeri yapıtların taşıdığı yazınsal değerin enikonu altında kalsaydı bu ölçüde fırtına yaratır mıydı dersiniz Edebiyat Ödülü? Alfred Nobel, bir bilimci olarak yine yerini korurdu elbette korumasına, ama Nobel Edebiyat Ödülü, ancak Bush kadar değer taşırdı herhalde… Tartışmanın yazınsal olıyla tecimsel olanını birbirinden ayırmak zorundayız o halde. Sözgelimi Sartre, kendisine Nobel edebiyat ödülü verildiği ya da kendisine sunulan ödülü reddettiği için mi, yoksa düpedüz taşıdığı yazınsal değerden ötürü mü önem taşıyor? N Latife Tekin romanları, biçimde, biçemde yansıttığı tutarlı farklılık kadar, içerikte ele aldığı bireysel, toplumsal gerçekliğin dönüştürümündeki tutumla da özgün bir konuma sahip. Biçimce eyleme dayalı düşünselliğiyle öne çıkan, biçemde ise ses renkleri yerli yerine oturan bir yapının yansıtıldığı, şaşırtıcı dönüştürümlerin, yüksek soyutlayımların yer aldığı romanlarla karşımıza çıkıyor Latife Tekin… Şimdi son yılarda yayımladığı üç romanı temele alarak, Ormanda Ölüm Yokmuş, Unutma Bahçesi, Muinar adlı yapıtlarından hareketle Latife Tekin’in kurduğu roman evreni, yarattığı karakterler, oluşturduğu roman yapısı üzerinde, biraz daha ayrıntılı durmaya çalışalım… LATİFE TEKİN’İN ROMAN COĞRAFYAMIZDAKİ YERİ Latife Tekin’in verimlediği romanların hemen her birinin “bir Latife Tekin romanı” bağlamında kendini nasıl ortaya koyup da bunu somut biçimde gösterebildiği üzerinde duralım ilkin… Sözgelimi Latife Tekin’le Hasan Ali Toptaş, yazınsallık kumaşı enikonu örtüşen iki yazar… Ne var ki yazarlıklarına yönelik işçilikleriyle örtüşüyor bu yazarlar daha çok. Romanlarını dil, biçem temelinde yapılandırmaya dayalı tutumlarındaki örtüşmeyle yani. Buna göre her iki yazarın da, anlatılarını imgesel eğretilemelerle sımsıkı ördüğünü, bunun tam bir doygunluk yansıttığını söylemek olanaklı. Her iki yazarın da düşler, düşlemler, fanteziler dünyasıyla örgülenmiş roman evrenleri kurmakla birlikte Latife Tekin’in, söylemsel bağlamda insanoğlunun yüreğinden fışkıran doğrudan epope dilini temele aldığı, ancak Hasan Ali Toptaş’ın ise, bundan sürekli kaçınarak bu doğrudanlık yerine dolayımsı aktarımlı masal diline yaslandığı öngörülebilir pekâlâ. Öte yandan Latife Tekin’in, fragmente, aforizmaya dayalı biçemiyle anlatıyı eylemlilikten düşünselliğe doğru içkinleştirebildiği; Toptaş’ın ise, kuyruğunu ısıran yılan simgesinde olduğunca kendi iç çeperlerine tutunup kaldığı, tam da bu nedenle bir türlü yerinden kalkamadığı; tekerlekleri olduğu yerde dönen, ama kendisi bir türlü hareket edemeyen otomobil gibi eyleme olanak vermeyen, ancak eylemlilik görüntüsü yansıtarak ilerlemeye çalışan bir biçeme yaslandığı, bu nedenle bir türlü içkinleşmeye gidemediği öne sürülebilir. Bireysel, toplumsal gerçekliğin soyutlayımıyla dönüştürümünde bu bağlamda birbirinden çok farklı görünen iki yazar Tekin’le Toptaş. Örneğin Tekin, toplumsal çözgü içinde varoluşsal konumunu kendisine sorgulatarak bakıyor bireye, Toptaş ise toplumsal karmaşa karşısındaki varoluşsal konumuna yazgısal bağlamda yaklaşıyor daha çok bireyin… Latife Tekin, yoğunlaştırılmış romanla rıyla doygunluk yaratabilirken okuma edimimizde, Hasan Ali Toptaş iştah kabartan metinler halinde çıkarıyor bunları daha çok karşımıza. Bilgi aktarılarıyla ya da bilgelik kırıntılarıyla süslü yazarlığın geçmişte kaldığı düşünülebilir elbette, ancak bilgelik dediğimiz olgunun doğrudan kendisine giden yolu açarak, böylesi yaklaşımlarla cinlikler köpürten anlatılarla, yazarlarının benimsenmeyeceği de söylenemez herhalde. Bu çerçevede Ormanda Ölüm Yokmuş’ta (“Yasemin’le Emin” de denebilir romana herhalde) arayışa, buluşa, yaratışa dayalı “iz peşinde”lik içindeki özne; Unutma Bahçesi’nde “ortaklaşa sürdürülen hayatın anlamı”, “kopuş”la “uyuş” aykırılığı üzerinde düşünen özne; Muinar’da “içte uyanan”, “her şeye başka türlü bakmaya çalışan” özne, biçim bağlamında sıkça rastlanan imgeler konumunda alınsa bile, sorunsalın bizi taşıdığı yer bağlamında kendi bireysel, toplumsal yarılışımızın önündeki aynaya çıkarışıyla dikkatleri çekiyor denebilir. Nitekim andığım üç romanında da Latife Tekin’in, yazarlık mesleğini, hatta açık ya da örtük biçimde kendi yazarlığını yapıtlarının ana omurgasına ekleyişi üzerinde de sıkı sıkıya durmak gerekmez mi? LATİFE TEKİN ROMANLARINDA BİREY, TOPLUM Andığım romanlarında Latife Tekin, bireyin, içine doğduğu doğayla toplumsal dokuya yönelik öteki bireylerle yaptığı düzeyli tartışmalar da getiriyor bu arada. Yer yer sofistlerin tartışmalarını anımsatacak yükseklikte üstelik. Latife Tekin, romanlarını kahramanlarının çevresindeki gruplarla sıkı ilişki içinde yapılandırıyor. Böylelikle karakterin getirdiklerini yapısal bütünlüğe bağlı olarak geliştiriyor denebilir. Onun yapıtları, entelektüel dramlara özgüleniş konumuyla da alınabilir bana göre. Nitekim sözünü ettiğim her üç romanda da, entelektüellerin sanatla, doğayla, toplumla, ötesinde kendileriyle ilişkilenişlerine yönelik düşünce kazısına çıktığı öngörülebilir yazarın. İçkin metinlerin, yoğun duygulanımların, bütün bunlarla desteklenmiş sıkı sorgulamaların yazarı Tekin. Özelde insanın, düşünen varlık bağlamında bireyliğinin, bu yönde yapılanışının süregiden tartışmacısı bir yazarla karşı karşıyayız sürekli olarak. Çehov oyunlarının roman türünde yapılandırılmış biçimleri gözüyle de bakılabilir Latife Tekin’in bu üç yapıtına. Sözgelimi Ormanda Ölüm Yokmuş ile Vanya Dayı, Unutma Bahçesi ile Vişne Bahçesi, Muinar ile Üç Kız Kardeş arasında eğretileme bağlamında da olsa görece ilişki kurulabilirmiş gibi geliyor bana. Değerler karmaşası ortamında yaşayan insan için, doğa, toplum, ahlak vb. alanlarında dayanacağı hiçbir güç kalmamıştır artık. Hiççiliğin kol gezdiği bir toplumsal karmaşada Çehov’un yazınsal evreninden çıkagelmişçesine üç beş kişi, el ele tutuşmuş, “körlük” içinde önlerini görmeye, adım atmaya çalışıyordur. Bütün bunların birer “komedi” havasında sunulduğunu da ekleyeyim son olarak. Gerçekten de Latife Tekin romanlarında karşımıza çıkan hemen her öğe, olanca dramatik yanına karşın, ustalıkla yerleştirilmiş ayna aracılığıyla birer komedi olgusu gibi de algılanabiliyor aynı zamanda. Kara anlatı dışında acı bir gülümseyişten söz ediyorum burada. Belki de bu nedenle, Latife Tekin romanları, bizi, en çok düşündüren romanlar arasında başı çekiyor… Gerçekten de o, soy yazarların en başta gelenlerinden… Bu nedenle de okur kaygısı taşımayan bir yazar. İnsanın sınıfsal, ırksal, dinsel bağlarından arındığı, saltık anlamda değerini bulduğu, entelektüel gruplardan oluşan kahramanlarıyla hem en özgür hem de en özgün yazarlarımızdan biri… Bir Latife Tekin romanınız yoksa eğer hâlâ başucunuzda, roman dağarınızın eksik kalacağını unutmayın derim… Önümüzdeki ay, yeniden döneceğim Latife Tekin’in romanlarıyla romancılığına… ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 977 Nobel’in yanında, salt öyküye özgülense de şu bizim Sait Faik Hikâye Armağanımızın yoksul koşullarını düşünün bir de… Elinizi vicdanınıza koyun, eğer parasal açıdan gözlerini pörtletmeseydi yazarların, yarım yüzyıllık tarihine karşın Sait Faik Hikâye Armağanı’nın yanında kim takardı Nobel’i? Bizden, yaşayan en az on yazar sıralayabilirim, yazınsal değer bağlamında uluslararası düzlemde adının anılması gereken, hem de gözü kapalı… Bunlardan biri de Latife Tekin olurdu herhalde… Hani sinemacıların, yapıtlarını sunarken yansıttığı “Bir Nuri Bilge Ceylan filmi” vb. söylemler var ya, bana sorarsanız, buna benzer biçimde “Bir Latife Tekin romanı” da var günümüzde… 1983’te yayımladığı ilk romanı Sevgili Arsız Ölüm’den bu yana çeyrek yüzyıldır roman üretiyor Latife Tekin, romancılığımızı zenginleştirerek, kendisine Türk romanında tartışılmaz bir yer kesinleyerek. İşte geçen bu yirmi beş yılda verimlediği sekiz romanla, Latife Tekin yalnız kendine özgü roman geliştirmekle yetinmedi, yanı sıra roman dağarımızın soluğunu da genişletti… Tekin’in Sevgili Arsız Ölüm’den sonra yayımladığı öteki romanların da adını analım: Berci Kristin Çöp Masalları (1984), Gece Dersleri (1986), Buzdan Kılıçlar (1989), Aşk İşaretleri (1995), Ormanda Ölüm Yokmuş (2001), Unutma Bahçesi (2005), Muinar (2006). Bu yazıda, son üç romanından hareketle bir sevgi çelengi sunmaya girişeceğim şimdilik yazarına “Kitaplar Adası”nda. YAZINIMIZDA LATİFE TEKİN GERÇEKLİĞİ... Yazarlar, kimileyin, verimleyişlerindeki pırıltının sezilişiyle, alanın yetkelerince desteklenerek de dikkatleri çekebiliyor. Bu çerçevede Ataç’ın kendileri için zar attığı şairler, Yaşar Nabi’nin, Vedat Günyol’un bir açıdan ellerinden tuttuğu genç kalemler, Fethi Naci’nin gelip gidip üzerinde durduğu yazarlar anımsanabilir şuracıkta… Latife Tekin ise, özellikle 12 Eylül karalığının hüküm sürdüğü o sancılı yıllarda, Memet Fuat’ın dikkatini çekişiyle okurla buluşan, dönemi içinde yüreklerdeki yanSAYFA 26 gına kovalarla su taşıyan bir yazar olarak alınabilir bu anlamda. Bir yazarın elinden tutmak, bunu hak ediyorsa yazar, ne âlâ, yoksa falan ya da filan yetke elinden tutuyor diye herhangi yazar bundan ötürü değer kazanacak değil elbette. Bu tutum olsa olsa, ancak yazar için önem taşır herhalde, bu bağlamda duruşuna, tutumuna bir manevi katkı sağlayabileceği sanısıyla. Ancak burada, anılan yazarın, söz konusu yetke tarafından toplumla buluşturulmasının, bir an önce önünün açılışının ya da bu buluşmanın çabuklaştırılmasının toplumsal kazancı üzerinde de durulabilir elbette. Latife Tekin, çeyrek yüzyıllık romancılığında soy yazarlarda gözlendiğince, yazınsal ilkeleri önde tuttu hep. Bu duruşunun, tutumunun tanığı oldu yayımladığı romanlar. Bunları toplumsallaştırışında ya da romanlarındaki toplumsal dönüştürümlerinde öncülük sergilemedi yalnız, ödünsüzlük de yansıttı alabildiğine Tekin. Salt bu açıdan bile yazar olarak kişisel duruşuyla pek çok romancı için örnekçe oluşturduğu da düşünülebilir onun. Ama onun asıl getirdiği yenilik, romanımıza kazandırdığı özgün damar. Leylâ Erbil, Sevim Burak vb., önceki anlatı geleneklerinden kendilerini koparmaya çalışarak özgün yollar aramaya, yeni bireşimler kurmaya girişmiş yazarlar grubuna katılması, yapıtlarını biricik kılmaya dönük sürdürdüğü sarsılmaz çaba… Gerçekten de Latife Tekin’in, özgün yaklaşımla verimlediği romanlarında getirdiklerini görmemek olanaksız… Nedir bunlar derseniz, kısaca şöyle özetlemek olası: