Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Alamanya’dan Almanya’ya “A Mehmet GÜLER nlamadıkları bir dili sabırla dinlediler, anlamaya çalıştılar. Sonra da paylaştılar. Bizler için çok önemli bir deneyim oldu” diyordu Mornewegschule okul müdürü. İltifat değildi bu. Çünkü dinleyenlerin soruları, yüzlerindeki mutluluk bunun kanıtıydı. “Arkadaş olabilmek için yabancılaşmak gerekiyor, diyor” Ehrenburg. Bu program sırasında biz biraz Almanlaştık, Almanlar biraz Türkleşti. Yabancılaşmayı o an herkes isteyerek, severek yaptı. Program bittiği zaman biz daha çok Alman, Almanlar daha çok Türk olmuştu. Bizler orada masal anlatıcılarıydık. Anadolu’nun sözlü kültüründen gelen masal söyleyenlerin çağdaş anlamda uzantılarıydık. Yazılı kültürün, radyonun, televizyonun olmadığı çağlarda doğmuştu bu söz büyücüleri. Köy köy, kasaba kasaba gezerek, masalları yuvarlayarak çoğaltmışlardı. İşte bu olgu evrile çevrile günümüzün yazarlarına yansımıştı. Şimdilerde mekân büyümüş, ta Almanya olmuştu. Söyleşimde Anadolu’nun masal yönünden çok varsıl olduğunu belirttim. Karagöz’ün, Hacivat’ın, Nasrettin Hoca’nın birer masal kahramanı sayılacaklarını sözlerime ekledim. Yassı/ak deniz taşları üstüne çizdiğim bu kahramanları çocuklara sundum. Türk çocuklarının bunları tanıyıp tanımadıklarını sordum. Tanıdılar. Daha sonra sunduğum Nâzım Hikmet de dahildi buna. Tanıyan öğrencilere kitaplarımı hediye ettim. Onların Türk kültünden kopmadıklarını görmek sevindirdi beni. Kültür ataşemiz Raci Karaca’nın deyimiyle, “13 uygarlığı bağrında taşıyan Türkiye, bu kültür varsıllığını tüm dünyayla paylaşmaya başlamıştır.” Kültüre, sanata yapılan yatırımın yansımalarını hemen görmek elbette ki zor. Zaman içinde Türk edebiyatı daha bir evrenselleşerek çıtasını yükseltecek. Türkiye’yi İslami imajla, askeri darbelerle hatırlayanların, kum/deniz/güneş diyarı olmaktan öte görmeyenlerin, saldırgan Neonazilerin bu yargılarını, tutumlarını giderek değiştireceklerini umuyorum. Bu kültür eyleminin yozlaştırılmadan sürdürülmesi gerekiyor. Alamanya’yı Almanya’ya dönüştürmenin büyülü yolu edebiyat ve sanattan başkası olamaz… İşte bunun için edebiyat var olmalı, diş gıcırtılarını, ırkçı yaklaşımları giderebilecek önemli araçlardan biri olduğu için. Frankfurt’taki okullara gidilip gerçekleştirilen bu okumalar da barışa ve sevgiye hizmet edecektir. Yeniden söylemekte yarar var: “Uluslar birbirlerinin canına okumamalı, birbirlerine kitap okumalı.” Frankfurt Sonrası Çok Önemli! rankfurt Kitap Fuarı Onur konuğu Türkiye” etkinlikleri kapsamında, 18 Ağustos 2008’de Wiesbaden GeschwisterScholl İlkokulu’ndaki okuma programına katıldım. Okulun yönetici, öğretmen ve öğrencilerinin yanı sıra, ataşemiz Hüseyin Gazi Coşan, Hessen Eyaleti Milli Eğitim ve Adalet Bakanı Jürgen Banzer, Eğitim Bakanlığı’ndan Alman yöneticiler ve Kültür, Sosyal İşler Bakanlığı ile birlikte çalışan sivil toplum örgütlerinden temsilciler, diğer okullarda okumalar yapacak olan yazarlarımız Aslı Tohumcu, Berrin Karakaş ve Sadık Yemni de programda bulundular. Okul müdürünün “ilk kez konuşmalarım Türkçeye çevrilecek çok heyecanlıyım ve dilinizin müziğini merak ediyorum,” demesi; Türk çocuklarının gururunun yanı sıra Alman çocukların ilgisi, Oliver’in “İmzanızı istiyorum, anneme göstereceğim,” demesi; Nadia’nın “bütün masallarınızı okumak isterdim,” sözleri; oraya gidiş amacımızın hedefini bulduğunu ve iyi bir başlangıç olduğunun işareti değil mi? Okuma becerilerinin “multimedya” koşullarına bağlı olarak değişim gösterdiği, “popyazın” denilen türe eğilimin arttığı, okur kitlesinin alışkanlıklarının değiştiği bir çağda, çocukluk döneminde kazanılan okuma ediminin niteliği açısından, okullarda yapılan okumaların çok önemli olduğunu düşünüyorum. Şunu da eklemekte yarar var; gelen yazarın adı çocukların umurunda değil, onlar masal ülkesine inananlar çünkü. Tek bildikleri ve anımsayacakları “Türk Yazar” geldiği. “Boy gösterip de ne olacak?” diyenlere bir çift sözüm içimde kalmasın; orada “boy”unu gösterdiğimiz Türkiye ve Türk edebiyatıdır! Fuar sonrasında da bu etkinliklerin sürmesi ve Türk edebiyatının tanıtılması için, oluşturulmuş ulusal komitenin dağılmaması, göreve devam etmesi, TEDA projesinin yeniden masaya yatırılması kitap fuarı etkinliklerimizin aydınlık yüzünü daha da aydınlatacaktır. Kitapların, yazarların, masalların sesine güvenenlere, renklere saygı duyanlara selam olsun! “F Mavisel Yener dRFXNODUÖQ 5HQNOL'Q\DVÖ ’de “Uluslar birbirlerinin canına okumamalı, birbirlerine kitap okumalı.” F Miyase Sertbarut rankfurt Kitap Fuarı’nda bu yıl onur konuğu olan Türkiye’nin etkinlikleri fuar öncesi başladı ve coşkuyla sürdü. Güngör Dilmen,Yalvaç Ural, Ayfer Gürdal Ünal, Mehmet Güler, Fatih Özgüven ve ben (Miyase Sertbarut) 16 Eylül’de Darmstadt’ta 3 okulda okuma etkinliğine katıldık. İlkokul, ortaokul ve lise düzeyindeki okullardı bunlar. Okullarda Alman, Türk ve diğer halklardan da öğrenciler bulunuyordu. Özellikle ilkokul düzeyinde okumalar oldukça renkli geçti. Okul müdürlerinin genel görüşü şöyle özetlenebilir. “Bugün Alman öğrenciler, kendi dillerinde olmayan bir metni dinlediler. Bunun nasıl bir zorluk olduğunu yaşayarak öğrendiler. Bundan sonra Almanca bilmeyen bir insanın yaşadığı sıkıntıyı daha kolay anlayabilecekler. Bu yararlı deney ile empati yeteneklerinin arttığına inanıyoruz.” Türk edebiyatının, Türk yazarlarının halklar arasında kaynaştırıcı, birbirlerini anlamaya yönelik çabalarını çoğaltıcı etkisi zamanla görülebilecektir. Yeter ki bu tür etkinlikler çoğaltılsın. Öğrenci değişimi projeleri olduğu gibi yazar değişimi projeleri de uygulanabilir projelerdir. Onların bizi, bizim onları anlamamız için ortamlar hazırlanabilir. Bir Türk çocuğunun başından geçen macerayı anlatan bir kitap Alman çocuğunda neler uyandıracaktır? Öncelikle onun da kendi gibi olduğunu görecektir. Onun da sıkıntıları olduğunu, onun da korktuğunu, onun da sevebileceğini görecektir. Kendi adıma, ilkokulda Yunanlıların savaş sırasındaki zulümlerini okuduktan sonra çocuk zihnimde yaratılan Yunanlı imajını, bir süre sonra okuduğum roman yıktı. Şu an kitabın adını hatırlamıyorum, yıllar önceydi. Kitapta Niko adındaki çocuğun iç savaş sürerken yaşadıkları anlatılıyordu. O Yunanlı çocuğu edebiyat aracılığıyla tanımak, tarih kitaplarındaki diş gıcırtılarıyla sunulan öfkeli anlatımlardan bambaşkaydı. uhr yöresinde dört yıldır sürdürülen, öğretmen kökenli Türklerin düzenlediği bir etkinliğe katıldım. Uzun erimli ve sonuçlarının çok sevindirici olacağından kuşkum yok. Türk, Alman ya da başka ülkeden tüm çocuklar masala, öyküye, yazarıyla birlikte katılmanın coşkusunu yaşadılar ve elbette bana yaşattılar. Belki anlatacağım ayrıntılar bu coşkuyu daha iyi iletir. Türk çocuklardan, ‘t’ harfini çatlatarak ‘Çok tatlısınız’, ‘İyi ki geldiniz’ sözleri en çok duyduğum şeylerdi. 1011 yaşlarında, TürkAlman yaklaşık otuzkırk çocuktu etkinliğe katılan. Ve söyleşi bittiğinde neredeyse çoğunluğu yazar olmak istediklerini söylediler, burada da zaman zaman olduğu gibi. Alman ve başka ülke çocukları Türk arkadaşlarıyla birlikte imza alma yarışına girdiler, kitaplarıma nasıl ulaşacaklarını sordular. Kitaplarımı kütüphaneye bırakacağımı söyledim. Akıllı Anka adlı kitabımın konusundan kısaca söz ederken, Almanya’da geçtiğini, kahramanın bir Alman kıza, Anna’ya âşık olduğunu söylemiştim. Birkaç Türk çocuk, ‘Alman kıza âşık olan oğlanın bulunduğu kitap hangisiydi?’ diye sordular israrla. Ben öyküyü okudum, Almanca çeviriyi de Türk çevirmen. Öykü bitince sevimli Alman öğretmen Türk çocuklara, ‘Siz çok şanlısınız. İki dil biliyorsunuz ve yazarından dinleyerek de anladınız,’ dedi. Bence çok hoş, Türk çocukların özgüvenini tazeleyici bir yaklaşımdı. Duyduğum kadarıyla Alman okullarında yazarlarla söyleşi, okuma programı pek yaygın değildi. Çocuklar, ben ve öğretmenler sıcacık, içten duygular paylaştık. Bu yıl Kültür Bakanlığı’nın desteğini de alarak bu etkinliği gerçekleştirenleri Fikret Güneş’in şahsında yürekten kutluyor, yıllarca sürmesini diliyorum. Kültür Bakanlığı, TEDA projesi ile dil engelini aşarken, kapsamlı desteği ile Türk sanatçıları okurlarıyla buluşturuyor. Mutluluk verici bu gelişmelere, yeni dostlar edinmenin sevincini de eklemeliyim. ? R Seza Kutlar Aksoy 'DKDID]ODV?LºLQ .DV?PWDULKOHULDUDV?QGD 7³<$3ëVWDQEXO.LWDS)XDU? 6DORQQROXVWDQWWD\?] www.tudem.com SAYFA 35 CUMHURİYET KİTAP SAYI 977