Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
ermesi: İçinde yaşadığımız “küreselleşme” ortamında dünya solunun kılı kırk yararcasına çözümlemesi gereken tüm bu olguların değerlendirilmesi, gerçekten de bu Sunu’nun sınırlarının çok ötesindedir. 20. yüzyılın son çeyreğinden günümüze uzanan bu sarsıcı gelişmelerin ardından, Komünist Manifesto, genel ilkeleriyle, geniş emekçi kitlelerin kurtuluş yolunun kılavuzu olmayı mı sürdürecektir? Platon’un Devlet’i, Machiavelli’nin Prens’i, Hobbes’un Leviathan’ı, Rousseau’nun Toplumsal Sözleşme’si gibi güçlü ve sarsıcı etkilerini yazılışlarından yüzyıllarca sonra da koruyan pek az siyasal metinden biri mi olacaktır? Yoksa önemini yitirerek siyasal düşünce tarihinin uzmanlık konularından birine mi dönüşecektir? Kendimizi bir an için Manifesto’yla sınırlayacak olursak, yayınlanışından başlayarak çok farklı ülkelerde yaşayan milyonlarca insanı, birbirini izleyen sayısız kuşaktan işçi ve köylü kitleleriyle aydınları derinden etkilemiş olan bu metinde ortaya konulan ve Engels’in 1883 Almanca ve 1888 İngilizce basımlarına önsözlerinde özetlemiş olduğu genel ilkelerin geçerliliğini anahatlarıyla günümüzde de büyük ölçüde koruduğu söylenebilir. Ancak daha gerçekçi bir değerlendirmenin, yukarıda kısaca değindiğim olağanüstü değişimlerin sosyalizmin yeni kuşaklarının, yeni düşünürlerinin yapacağı somut çözümlemeler sonucunda ortaya çıkacağı açıktır. Manifesto’nun Türkiye ve Türkçedeki Serüveni Komünist Manifesto’nun Türkçedeki serüveninden söz açmadan önce, 19. yüzyıldaki bir Ermenice çeviriye değinmekte yarar var. Engels, Manifesto’nun 1890 Almanca basımına yazdığı önsözde, yapıtın çeşitli dillerdeki çevirilerinden söz ederken bu Ermenice çeviriyi de anar. Ancak Engels’in edinebildiği bilgiye göre, bu çeviri yapılmış, ama yayınlanamamıştır: “Bu arada, ilginç bir olaydan da söz etmek isterim: 1887’de Ermenice bir çevirinin elyazması İstanbul’daki bir yayıncıya teslim edilmiş. Ama adamcağız Marx’ın adını taşıyan bir kitabı basmaya cesaret edemediği için çevirmene kitaba kendi adını koymasını önermiş, gel gör ki çevirmen bunu kabul etmemiş...”1 Öte yandan, Türkiye Komünist Partisi’nin Mustafa Suphi’yle birlikte iki saygın önderinden biri olan Dr. Şefik Hüsnü, 1923’te Aydınlık Yayınları’nca yayınlanan Manifesto çevirisinin “Birkaç Söz” başlıklı önsözünde, yapıtın Ermeniceye de çevrildiğine değinmekte, ama bu çevirinin nerede yayınlandığı konusunda bilgi vermemektedir.2 Rasih Nuri İleri ise, Manifesto’nun, Yordam Kitap tarafından yayınlanan Nail Satlıgan çevirisinin başında yer alan “Türkçede Manifesto” başlıklı yazısında, “Eski komünistlerden Hasan Kaşarcı (Komsomol Hasan) Unkapanı’nda bir Ermeni dinî kuruluşunun kitaplığında aynı çevirinin basılmış bir örneğinin bulunduğunu bana söylemişse de, sözü geçen adresi bulamadım,” demekte ve bu konunun ayrıntılı bir biçimde araştırılmasında yarar olduğunu vurgulamaktadır.3 Manifesto’nun bilinen ilk Türkçe çevirisi 191920 dolaylarında Türkiye Komünist Partisi’nin kurucusu ve ilk genel başkanı Mustafa Suphi tarafından yapıl MarksBonn’da Reheinische Zeitung’un editörlüğünü yaptığı yıllarda. maya başlanmış, ama ne yazık ki Mustafa Suphi’nin 28/29 Ocak 1921’de Karadeniz’de, Trabzon açıklarında öldürülmesi sonucu tamamlanamamıştır. Prof. Dr. Mete Tunçay’ın 1982’de Belge Yayınları’ndan çıkan Eski Sol Üzerine Yeni Bilgiler adlı kitabının “Mustafa Suphi’nin Manifest Çevirisi” başlıklı bölümünde yer alan bu yarım kalmış çeviri ye, son olarak, Sosyal İnsan Yayınları’nın 2008 Martında yayınladığı Komünist Manifesto kitabında Şefik Hüsnü çevirisiyle birlikte yer verilmiştir. Komünist Manifesto’nun Türkçedeki ilk eksiksiz çevirisi, Türkiye Komünist Partisi genel sekreteri, Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası ile Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi’nin kurucusu Dr. Şefik Hüsnü tarafından yapılmıştır. Komünist Beyannamesi başlığını taşıyan bu çeviri, 1923’te, yani Manifesto’nun 1848’de ilk yayınlanışının yetmiş beşinci yılında Aydınlık Külliyatı’ndan çıkmıştır. Şefik Hüsnü çevirisinin Şeyda Oğuz tarafından gerçekleştirilen çevrimyazısı, son olarak, Yordam Kitap’ın yayınladığı Komünist Manifesto ve Hakkında Yazılar adlı kitapta ve Sosyal İnsan Yayınları’ndan çıkan Komünist Manifesto kitabında yer almıştır. Mustafa Suphi ve Şefik Hüsnü çevirileri, sanırım, yalnızca siyasal tarihimizin değil, çeviri tarihimizin de çok değerli belgeleridir. Bu iki çeviri yan yana getirildiğinde, Şefik Hüsnü’nün, Mustafa Suphi’nin tamamlayamadığı çeviriyi devralıp tamamladığı izlenimi doğmaktadır. Öyle ki, Şefik Hüsnü, “vurulup düşen” Mustafa Suphi’nin elinden bayrağı kapmış, aynı yolda yürümeye devam etmiştir sanki. Mustafa Suphi, Komünist Beyannamesi’nin ünlü ilk tümcelerini şöyle aktarmış dilimize: “Bir hayalet, komünizm hayaleti Avrupa’yı büyülemiştir. İhtiyar Avrupa’nın bütün iktidar makamları, Papa ve Çar, Metternich ve Guizot, Fransız radikalleri, Almanya polisleri, bu hayaleti kuşatıp sıkıştırmak için bir mukaddes Ehli Salip tertibiyle ittihat ettiler...”4 Şefik Hüsnü’nün çevirisi, Mustafa lemenin yeridir: Başından beri Komünist Manifesto’yu kovalamış olan savcı M. Zekai Turan, bir gün mahkeme koridorunda kendisiyle karşılaştığımda beni odasına buyur etmiş, daha söylediği kahveyi beklemeden masasının gözünden çıkarıp önüme sürdüğü Manifesto’nun bu yeni baskısı yüzünden bana sitemlerini dile getirmişti. “Kitap Komünist Manifesto, ama dava açamıyorum, şu işe bak!” diyordu. Neden temyiz sonucunu beklemediğimi ima ediyor, “tamam, kitap beraat etti, şimdi bağlayıcı karar bu, yapacak bir şey de yok ama, diyordu, hiç böylesi başıma gelmedi…” vb.. Beraat kararlı aynı metni içeren 1970 baskısı için savcı dava açmamıştır, açamazdı da. Peki, önsözün yazarı, “…Yargıtay ilk beraat kararını bozduğundan (…) kitabın her iki basımından da mahkum” edildiğimi nerden çıkarıyor? Adli işlem görmemiş, yani ortada bir soruşturma ve yargılama dosyası bulun mayan bir kitap nedeniyle bir kimseyi mahkum edebilmenin bir yolu var mıdır? “… Kitabın her iki basımından da mahkum” edilmem için benim “her iki basımından da” yargılanmış olmam gerekirdi. Rasih Nuri İleri dostumuz bu basit bilgiyi bile gözetmeden, yoklamadan, olayı neden böyle kendi tasavvuruna göre biçimlendirmek yoluna gitmiştir? Önsözünde izlediği mantığa otursun, “ilginç” olsun diye mi? *** Bu ilginç bilgilendirmenin bir de öteki yanına bakalım. Ne diyordu? “… bu arada Temyiz SAYFA 12 (Yargıtay) ilk beraat kararını bozduğundan …” falan. Peki, Yargıtay Manifest’in beraat kararını ne zaman bozmuş? “… bu arada …” Ne olmuş “bu arada”? 12 Mart faşist darbesi. Gözden kaçırılan, hiç kapak kaldırılmayan, “bu arada”ya getirilen şey bu. Faşist darbenin tarihi 12 Mart 1971, Yargıtay’ın Komünist Manifesto’nun beraatını bozan kararı 26 Mart 1971 tarihini taşıyor. Yani hemen darbeyi izleyen günlerde yerine getirilmiş bir görev… Bu, baştan sona apaçık maddi hatalar, “kör kör parmağım gözüne” örneğine taş çıkartır nitelikte çelişkiler içeren, bu konularda Birinci Ceza Dairesi’nin daha önceki kararlarına yakışmayan, kendi içtihatlarını çiğneyip geçen bir karardı. Öyle ki, sanki 12 Mart’ın generallerinin kaleminden çıkmıştı. Bir de, kararı veren yargıçlar (o sırada yapılmış bir “usul” değişikliğinin getirdiği olanağı kullanarak) dava dosyasına girecek “karar örneği”nde kendilerini gizleme yoluna gitmişlerdir: Altında yargıçların adlarını ve imzalarını içeren asıl karar metni saklı tutulmuş, ilk mahkemeye bunun adsız, imzasız bir “örneği” gönderilmiştir; yalnızca, “karara uygundur” diyen bir kayıt ve başkâtip imzasıyla2… Komünist Manifesto’nun beraatını bozan Yargıtay kararının aslını, altında hangi yargıçların imzalarının bulunduğunu şimdi de bilmiyoruz.3 Ama her şeye karşın, yargıçlardan A.N.G.4 bu karara çok yetkin bir “muhalefet şerhi”5 yazmıştır. Bunu burada özellikle belirtiyorum. Bu “gizli operasyon” dosyanın döndüğü ağır ceza mahkemesinde de sürdürülmüştür. O sıra Manifest’le birlikte dört ayrı kitap davası vardı başımda.6 12 Mart darbesinin ardından bu davaların her birinden hakkımda tutuklama kararları çıkmaya başlamıştı. Bu yüzden Komünist Manifesto’nun beraatını bozan Yargıtay’ın kararına karşı savunmamı da hapishanede hazırlamıştım. Bu davada daha önce “oybirliğiyle beraat” kararı veren Ankara İkinci Ağır Ceza Mahkemesi zaten dosyaya hâkim bulunuyordu. Uzun savunmamı7 yine en büyük bir dikkatle dinlemiş, karar için bir hafta sonrasına duruşma tarihi belirlemişti. Ama o gün (19 Ekim 1971) hapishaneden kelepçeye vurularak mahkemeye çıkarıldığımda karşımda bambaşka bir kurul vardı. Başından beri davayı bütün belgeleriyle incelemiş, özümsemiş, bir hafta öncesinde de savunmamı dinlemiş bulunan yargıçlar gitmiş, onların yerini kürsüde o karar duruşmasında dosyanın içeriğinden habersiz yeni bir kurul almıştı. Komünist Manifesto davasında, bozma kararındaki nedenlerin tıpatıp yinelendiği mahkumiyet kararı,8 nerdeyse özel görevle oluşmuş bulunan bu kuruldan çıkmıştır. İşte kısaca, “bu arada” olan şeyler bunlar… Kuşkusuz hiç kimse, Rasih Nuri İleri dostumuz da 12 Mart rejiminin görünmeyen yüzündeki bu gelişmeleri bilmek durumunda değildir. Ama Komünist Manifesto ile ilgili bir derlemenin önsözünde, olayımızdan söz edilirken 12 Mart faşist darbesini “bu arada”ya getirmek, bu olaya en küçük bir anıştırma yapmamak niye?.. Yazının izleğine, “ilginç olsun” mantığına yatmadığı için mi? Bilim ve Sosyalizm Yayınları’nca çevirisi yapılıp yayınlanan Komünist Partisi Manifestosu bir faşist darbeyle karşı karşıya gelmiştir. Ortada onun en ağır koşullarda verilmiş, sonunda utkuya ulaştırılmış bir savaşımı vardır. Bu gerçeklik göz ardı edilerek Türkiye’de Komünist Manifesto olayının doğru bir değerlendirmesi yapılabilir mi? *** Evet, utkuya ulaştırılmış bir savaşım… Şimdi buna değinmenin sırası. Söz konusu önsöz yazısında deniliyor ki : “… 141. ve 142. maddeler kaldırıldıktan sonra, Manifesto’nun ve diğer [Marksist] eserlerin yasaklanmasına imkân kalmadığını belirtmekte fayda vardır.” Peki, 141. ve 142. maddeler ne zaman kaldırılmıştır? 1991’de. Bu faşist maddeler kaldırılmadan önce “Manifesto’nun yasaklanmasına imkân” var mıydı? Hayır. Yasaklanamazdı, çünkü 141 ve 142’nin varlığı koşullarında yıllar öncesinden Komünist Manifesto yasal dokunulmazlık kazanmıştır. Sanıyor ki Rasih Nuri İleri dostumuz, 12 Mart faşizmiyle gelen mahkumiyet kararı sorunu kapatmış, her şey CUMHURİYET KİTAP SAYI 978