Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
? Orada Nakşibendilik çok önemli bir unsur. Nakşibend; o tarikatı yaratan kişi, o dönemin okul anlayışı içinde, o dönem toplumu eğitme anlayışı içinde dergahına topladığı öğrencileri, bilimle de ilgilenmeleri için telkinde bulunmuştur. Bilimle ilgilenmeyi bir ibadet görüyor. O dönem bu çok anlatılabilir bir düşünce, bu benim kişisel görüşüm. Ama bugün artık bunun okulları açılmış, apayrı bilim mekanizmaları oluşmuş, ama bence o günden daha da gericileştirmişler bu hareketleri. Bir anlamda bence, bin yıldan biraz daha geride bir hal. Hatta bunun, siyasetin/toplumun dinselleşmesi anlamında "Saatlerimiz bin yıl geriye alınıyor, farkında mısınız" demek bile abartı olmaz kanımca. Suudi Arabistan’a, Atatürk’ün ilkelerinin çok konuşulduğu bir dönemde (!), Evren döneminde mektuplar yazıldığından bahsediyorsunuz. Günümüzde de fonlarından yararlanmamızın karşılığı olarak, tepe hediye edecek olmamızı nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir defa Suudi Arabistan, İran ve Libya gibi ülkeler, uluslararası alanda İslam gücünün kendi varlıklarıyla temsil edilmesi için olağanüstü bir çaba içindeler. Bu durum onlar için aynı zamanda bir ticaret unsuru. Bu bakımdan da özellikler yurtdışındaki Türkleri bu yönde çok kullandılar. Her anlamda ben yurtdışındaki Türkleri kullanamadığımızı, değerlendiremediğimizi; onları sadece yurdışından döviz getiren, deyim yerindeyse, tırnak içinde söylüyorum, sağılabilecek inekler halinde gördüğümüzü düşünüyorum. O yüzden bunu çok iyi değerlendiren Suudi Arabistan, özellikle Milli Görüş’ün Almanya’da güçlenmesi sırasında hemen müdahale etmiş ve onlara destek sağlayıp kendileştirmiş! Bunu yetmişlerin sonu, seksenlerin başında Suudi Arabistan yapıyor, seksenlerin ortasından sonra da İran yapmaya başlıyor. İran Humeyni Rejimi’ni yaymak için yine Türklerden yararlanıyor. Herkes yararlanmış bizim dışımızda! Diğer yandan da Uğur Mumcu’nun ortaya çıkarmış olduğu "Rabıta" olayı da burada çok önemli bir kilometre taşıdır. Burada 12 Eylül döneminin ruhunu yansıtmaktadır bence o olay! O dönem içinde düşünün, yurtdışındaki Türklere ulaşmak için Suudi Arabistan üzerinden para istiyorsunuz. Evren döneminin icraatının da bir fotoğrafıdır bu! Neden fotoğrafıdır? Çünkü o dönem; 12 Eylül çok sorgulandı ama, bence 12 Eylül merkez sağa biraz kenarda durun, dinci sağa sizi kenara itiyoruz ama düşüncenizi biz kullanıyoruz; sola ve devamındaki sola da tam bir darbeydi! Böyle bir yelpazesi vardı; blok bir darbe diye bakmamak gerekiyor 12 Eylül’e. Birinci güçlenme halkası irticanın, 1950; ikinci güçlenme halkası da 1980’dir! Peki geçenlerde Evren’in çıkıp, tezler geliştirmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bunu ben bir düşünce parçalanması olarak değerlendiriyorum. Öyle bir şey ki, ülkenin tüm toprakları bir bütün olabilir, tek bir devlet olabilir ama üzerinde yaşayan insanlar derin bir düşünce parçalanmasına girmiş. Bence bu da bir tür parçalanma! Ona giden tehlikeli bir durum bence. Evren’in genel karakteristiğiyle de örtüşen bir durum değil bu. Türkiye’de sanki Güneydoğu’da siyaset yapmasını Ağar’a, Türkiye’nin eyaletlere bölünmesini de Evren’e söyleterek müthiş bir düşünce KİTAP SAYI parçalanması başardılar! Zaten itirafımızla değerlendiriyorum ben içimizde olanları; Balkanların sekize, Kafkasların altıya, Irakın üçe bölündüğü çevre coğrafyasında Türkiye’nin yapması gereken iki şey var diye düşünüyorum. Bir, önce Anadolu’nun birliği, sonra Avrupa birliği ve öteki birlikler; iki, ne olursa olsun, olabildiğince artık iç düşman üretmemek! ANADOLU GÜCü Gidilen süreçte bunun başarı göstereceğini düşünüyor musunuz? Şu anda Türkiye’nin içinde bulunduğu durumun denizin üzerindeki yarı boş bir tenekenin dalgalanmasına benzetiyorum. Teneke dalganın altında kalınca, ‘eyvah battı, denizin dibine gidiyor’; teneke dalganın üzerinde gidince, ‘tamam her şey bitti, bakın zirve yaptık’, gibi bir dalgalanma içinde görüyorum. Gazeteci olarak benim inancım, bir Anadolu gücünün var olduğuna yönelik! Mayalanmış bir Anadolu gücüne inanıyorum. O maya önümüzdeki günlerde daha öne çıkacak. Zaten bu yüzden ötürü de bir korku başladı. Milli Görüş’ten bahsettiniz. Ortaya çıkan bir AK Parti. Bu durumda Fethullah Gülen’e yakınlıkuzaklık… Şu dönemde nasıl görüyorsunuz AKP iktidarının Gülen’e olan yakınlığını? Malum, bir dönem uzaklaştığından söz ediliyordu… Az önce de bahsettiğim yere geliyorum burada da: Çok Boyutlu… Çok Cepheli… Tek Hedefli... Zaman zaman derin görüş ayrılıkları varmış gibi, birbirlerini vurmaya kurşunları yokmuş gibi görünüyorlar, ama hedef ortak! Bence bunu gözden ırak tutmamak lazım. Tabii, Gülen’in şu an Amerika’da bulunması bile bence, ayrıca altı çizilecek bir durum. Şu an Gülen nerede diye bana sorulduğunda, memleketinde, yanıtını veriyorum! Bir haraket olarak memleketindedir Gülen ve Amerika’nın Türkiye’ye çizdiği rol, Gülen’le de örtüşen bir biçimde şuna getirmek istiyorlar Türkiye yönetim yapısını: Laiklere saygılı bir ılımlı İslam! Şu anda bu tümce kimi stratejik raporlarda altı çizilmiş bir tümcedir. Gülen de bunun bir unsuru olarak görevini tam manasıyla yapıyor. İlhan Selçuk da sık sık anar Başbakan’ın danışmanı Cüneyt Zapsu’nun Bush’a dile getirişini; Tayyip Erdoğan’ı deliğe süpürmeyin, kullanın! Bu da, bahsettiğiniz, Gülen’in direktifleri doğrultusunda mı gerçekleşti dersiniz, konuya tam oturuyor gibi? Tam oturuyor; Gülen’in mantığıyla çok örtüşen bir durum. Bu bağlamda tabii, benim bu hareketlerde gördüğüm ortak bir özellik de şu oldu: Bir vatan mufhumu yok! O yüzden de her türlü kendi iktidarları, kendi güçlerini önde tutmak için her şeyi yapacak bir iklimde gördüm ben bu yapıyı. Zaten yaşanan olaylar da büyük ölçüde bunu doğruluyor. İlginç bir savınız var Gülen hakkında. Diyorsunuz ki, "Gülen İkinci Cumhuriyetçilerin fikir babası konumuna geldi!" Bunu biraz açar mısınız? Bugünkü cumhuriyet yapısı ile İkinci Cumhuriyetçilerin arasındaki temel farklardan biri ikinci sözcüğünün başındaki "i" harfinin olmamasıdır. Ben daha çok öyle bir yapıda görüyorum. Gülen de aslında onlara böyle bir kinle, nefretle yaklaşıcağınıza, bir dönüştürmeyle yaklaşın anlamında; onlara bir yol göstericilik ve onlarla müthiş 894 ? SAYFA 5 CUMHURİYET