25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Çıplak bacakları, ayrık – bir Japon Samuray. Dik dik bakıyor gölgesinde lambanın Görünmez, yenilmez kalabalıklara, Dişleri belli, parlayan eğri metal, Gözlerindeki arzular, tuzlu, üzgün Cevat ÇAPAN Şiir Atlası Ruth Miller (19191969)/ Şiirler/ Çeviren: İlyas Tunç Güney Afrika şiirinin önemli isimlerinden Ruth Miller, 13 Şubat 1919 yılında Uitenhage, Port Elizabeth’te doğdu. Petersburg’da, yalnızlık içindeki çocukluk yaşamında, hüzünlü, sıkılgan ve nihilist kişiliğinin tohumları atıldı. Hiçbir dogmayı, politik inancı benimsemedi. Belleville, Johannesburg’da uzun yıllar daktilo memuru, sonra öğretmen olarak çalıştı. Wolfe Miller’la evliliğinden bir oğlu, bir kızı oldu. Oğlunu on dört yaşındayken elektrik çarpması sonucu yitirdi. Acısını şiirlerine taşıdı. Beyaz bir kadın olarak, Verwoerd’ın ırk ayrımı politikalarına karşı çıktı. 1969’da göğüs kanserinden öldü. Kısa öyküler, radyo oyunları da yazan Miller, en çok 1965’de basılan ilk kitabı Floating Island’la (Yüzen Ada) anılmaktadır. Selected Poems1968, (Seçme Şiirler1968) ölmeden bir yıl önce The Hogarth Pres tarafından basıldı. Bir araya getirilmemiş şiirleri ve düzyazılarını, 1991’de Lionel Abrahams, Ruth Miller: Poems, Prose, Plays (Ruth Miller: Şiirler, Düzyazılar, Oyunlar) adı altında kitaplaştırdı. ÖRÜMCEK Güzellikler yaratmaya çalışmaz Hiçbir örümcek. Karanlıkta Matematik öğrenmektir işi; Bir ağ ipliği üzerindeki emirleri Açıklayan kuramı ileri süren Bir Micheal Angelo nefesi. Tüm istedikleri doğuştan olmuş Çözülmemiş sorunları yok. Acı Çekmiyor bölünerek çoğalmaktan, Çalışmak için yaşıyor, çalışıyor ölümüne; Doymak bilmez güzellik şarlatanı, Bir caninin becerisindeki kusursuzluk. Açılmış, kıpırdayan, yumuşacık, ılık çamurun, Balçığın doruğunda savrulmuş paçavra – Tutuyorum sözcükleri kafatasımın içinde Mühürlenmiş, oyulmuş; yine de ellerim Biçim veriyor ustalıkla, hileyle Kurnaz ağa değil, aptal iplere. Oysa sözcüklerin yoksul soğuk cesedi Konulunca mum dikilmiş tabutuna, Ben, haklı çıkan, balmumu gibi yitip giden Gözyaşları dökeceğim, sürüneceğim duyulmadan, Ağırbaşlı, saygılı, dokumak için sessizce Gerçek ihtiyacı bir kefeni. AŞKIN GÖRÜNTÜLERİ 1. Yeşil bitkiler yetişiyor olmayacak yerlerde. Tüy döküyorlar vurgular yaparak Toplamdaki sıfırlara. Mantık dışıdır aşk, uysalca dinler Tartışmayı, yarar sağlamaz Sokratik yöntemle, Canlandırır tuhaf taşları. 2. Aşk mı? Boğmalıyız onu, İtmeliyiz bacadan yukarıDemişti, eksik tanımlayarak. Şimdi anlıyoruz kast ettiği şeyin Aşkı kapıda bulmak olduğunu Soğuk bir gecede, insanlar – eğer akıllıysalar – Aşk, onlara sımsıkı bir arzuyla yakınmadan önce İtecekler onu bacadan yukarı, dumanlar içine Kayda değer, estetik zararlar verecek çünkü Huzurlu evlere. 3. Soğuk rüzgârlarda yüksek tepelerde Güneşsiz bir günde Bir kuş getirmiştin bana, kartalsı davranışlarını Gizlemeye çalışan. Korksam da Anladım onun sevgisidir kımıldatan ürkek ellerimi. SÖZCÜKLER Düğümlenir, bağlanır, çözülür bazı sözcükler Hava gibi kat kat, sıkıntısız Geçilmez geçitler boyunca Anlamdan iletiye. Ama iletiden anlama Sese dökülmesi gerekenleri Öğrenmenin yolu yoktur Tamamen kastedildikleri gibi Bu mankafalara göre demek ki yürek SAYFA 36 Hazırlar ortaya çıkmaya, kıpırdıyorlar bir yılan gibi, sokuyorlar – Getiriyorlar tarihi sakin, varoş sokaklarına Otların büyüdüğü, kırmızı leylakların Kan gibi patladığı. Samuray mı? Düşünmekten Çıldıracak insan. Bak, bir daha: Afrikalı, yaşlı, Çöpçüdür o yalnızca, akşam, geç saatlerde, rahatta, Kaytarmış, sakin, gösterişsiz, elleri belinde. Gelipgeçenler usulca çarpıyorlar sıradan bir bakışla, Tanımaktan başka çaresi yok onların Kendi soylarındaki Samuray’ı. ÖĞLEDEN SONRA Parmaklarının altındaki tellerden kayıp giden güneş, altın kadar sarı; Onları silen gölgeler, Yan yana yürüyen porselen kuşlarının dizildiği uzun direkler Sık çizgili bir kadife tarlası. İncecik filizleri Mısırların tepesindeki ipek püsküllerin, geri çekilen, Rüzgârla akıveren dalgalar. Bir kuş, sahipsiz Uçuyor soğuk, mavi gökyüzünde, kendi halinde, yapayalnız. Bir kuş. Kartal gözleri var. Düşüyor bir taş gibi Zengin, hazır öğünler devşiriyor bereketli, olgun tanelerden. PEYGAMBERDEVESİ Açıyor ufacık avuçlarını Hiçliğin tanrısına. Çentikli bacakları duruyor Uçuk yeşil değnekler üzerinde. Armutşeklindeki gövdesi Çıkıntı yapmış uçmak için Bütün sevimli çizgiler Dışarda tutuyor başını: Bir ölüm kadar korkunç üçgeni. Karşılık vermek için ellerine, dokundum bir kez. Gördüm mini mini ağzının kükrediğini Böylesine korkunç bir sessizlikte; Gördüm büyüdüğünü yüzünün benimki kadar, Bahar yeşili, sevecen kanatlarının Saplandığını intikam gibi. Kötücül gözleri Bakıyordu dik dik. Cehennem kadar Kızıldı ağzı, kurnaz kötülüklerle Doluydu sivri yüzü. Elleri – Dönüştü e şekline, süründü e şeklinde, dokundu e şeklinde Geçerek boşluğundan bir parmak ötedeki evrensel uzaklıkların. Diyelim, bir sürgün kadar kırılganım Diyelim, zaman sıkıvermiş suyumu, kurutmuş İliklerime kadar beni, üstün beynime kadar, Diyelim, özen gösteriyorum kontrollü, sakin olmaya, Üçgen şeklindeki korkunç yüzüm Korkutacak mı onu? AĞAÇ Ağacı silkeliyorum. Kırmızı, yavru horozlar Gibi kıkırdıyor yapraklar. Çırpıyorlar Kahverengi kanatlarını, sıçrıyorlar Parlak yaz tüneklerinden Kış günleri bahçelerine. Çömelmiş, en yakışıklı horoz, uyuyor hâlâ, Düşmeden duruyor en uzun ömürlü yapraklar Ağacı salladığı zaman biri. Kış olmasına rağmen şimdi Ateşten bir taç vardır, ufacık, katı çizgilerle Kırmızı bir süsleme yapan parmaklar gibi. Uyukluyor gözler isteksizce ılıklığında düşlerin. O zaman, en zalim ay, ortaya çıkarmaya çalışıyor, Direnmek için gururla esnekleşmiş en düzenbaz güzelliği. En sertkaslı bu birkaç yaprak kalıyor geriye. Ne önemi var ki söyledikleri en sesli şarkılar Kıkırdasa da bir gübre yığınından – Çünkü gübreler Taşır sıcacık, bir başka yazın kokusunu. CUMHURİYET KİTAP SAYI 889 Özel öğretmenlik yapar sadece. Anlam olur geçerli Beyinsiz gelecekte. YENİ, İKİ ÇOCUK ŞİİRİ 1. Dolanıyoruz işte, çelişkiler çevresinde, Üzüntüler yerine geçen, Kapatıyoruz iblisi kutuya, Daracık biçiyoruz kefenini. Gömüyoruz ışıklar yitince Suskun bir höyükte. Ağlama, yoksa kırmızı gözlü bir tilki Yarın uluyacak mezarlıkta. 2. Bir cevizağacım vardı, ufacık Ürün vermezdi hiç Huysuz bir ürpertiden Bir kıskanç bakıştan başka. Kızıl, dişi tilkinin yavrusu Ziyarete geldi beni, Hatırı içindir her şey Kısır, kara ağacımın. KUMSALDAKİ PENGUEN Havasını bulmakta acemi, Denizdeyaralanmış, kazazede manken Yürüyor terzi kesimi, etekkuyruklarıyla paytak paytak. Benzin, Kar amaçlı, derin bir reklam lekesi bulaştırmış İncecik tüylü gömleğinin önüne. Gri, pis Leke engel oluyor parlaklığa. Oldukça iyi Hatırlamalı geçmişi penguen, bu kadar dikkate rağmen: İzle yürüyüşünü dalgalara doğru. Diken diken oluyor tüyleri Köpükler altında; kayıyor, kayboluyor, ıslak kumsalda, Kaçıyor kıtlığa, açlığa, içinde bir beyaz çağlayanın, İstemsiz bir omuz vuruşla parıltılara. Elleri, çekiyor onu geriye, denize doğru. Dikiliyor Acıyla, sessiz, dostça bir uyarıyla. Tanıyordu bir zamanlar aydınlığı, karanlığı, sıçrıyorken Dümdüz, ama başının küçük tümseği içine kapanmış. Unutmuyor görüntüyü: denizdeki benzin, Yeşil yağ tabakaları, lekesiyayılmış bir atkı içinde Dalgaları yaran balçığın kara kementleri. Korkuyor şimdi penguen, tertemiz, dupduru dalgalardan Dönüyor, yürüyor ağır ağır geriye, sarı kumlara doğru, Tarifsizce uyanık, yenmişken üzgün. Akıllı son derece: Güvenmiyor kimseye. Duyguları Tıkanıyor yaşadıklarıyla. Balık Yiyor Kurtarıcı’sının ellerinden, tadı berbat. YABANCI Oyunlar oynuyor ışık, algılar üzerindeOldukça gizemli yaratıklar öğrenebilirler Birinci dersi, netleşmemiş Görüntünün katı gerçekliğini Cavendish Yolu’ndan çıkıyorken, akşam, geç saatlerde, gördüm Bir sokaklambasının altında, köşedeki kaldırımda Yükselen tepelerin uçuşuna direnen ayaklarını–
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear