Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Attilâ İlhan gibi 80’inde gençliğini korumasını bilen bir ozan, sağlık güvencesinden yoksun olmasaydı yüreğine yenik düşmeyebilir, belki ameliyat olur, sonradan tamamlanan Gazi Paşa gibi romanlarını da gerçek sona kavuşturabilirdi. Bir yan uğraşı, bir güvenli geliri olmasa, kaç yazar telif hakkıyla geçimini sağlayabilir? ttilâ İlhan’la 2005 Eylül’ünde Çeşme Altın Yunus’taki konuşmamıza değinirken hekimlere bir sitemini de anımsatmıştım: “Tüketim savurganlığının sağlık kesimindeki uygulaması onu tedirgin ediyor, hekimlerden yakınıyordu: ‘Siz artık hastaları değil, hastaneleri düşünüyorsunuz.’ “ (Cumhuriyet KİTAP, Attilâ İlhan’la Geçen Zaman, 3 Kasım 2005). Demek ki sağlık güvencesi yoktu. Güvencesi olmayanlar için sağlık giderlerinin yükü hep ağırdır. Yinelenen incelemeler gereksizmiş gibi görünür. Oysa gözden kaçan bir ayrıntı hastayı ölüme yaklaştırabilir. Dar koşullarda geniş yaşayan Attilâ İlhan eline toplu bir para geçse, kendine baktırmaktansa bir dostuna armağan almayı yeğlerdi. Bilgi Yayınevi’nin İstanbul’daki işlerini yönetmesi, ayrıca “Bir Millet Uyanıyor” dizisini hazırlaması için Ahmet Tevfik Küflü’nün büyük desteği olmasa geçiminin zor olacağını söylüyordu. İzmir Büyük Şehir Belediyesi Fuar’ın açılışı için onu onur konuğu olarak çağırmış, bir de konuşma yapmasını istemişti. “Sana bir onur telifi de ödemişlerdir” diyecek oldum. “Nerdeee!” diye havayı tokatladı. “İlhan Berk istemiş de bir daha çağırmamışlar.” İlhan Berk’le Attilâ İlhan böyle çağrılara katılmaya can atan ozanlar değildir. Hiç de ünlü olmayan bir ses sanatçısının önemli telifler elde ettiği günümüzde, bir edebiyatçının birikimi, neden “kültür hizmeti”dir diye göz ardı edilir? İlhan Berk’in tavır koyması kendi için değil, genç edebiyatçıların önünü açmak içindir. Feyza Hepçilingirler “Türkçe Günlükleri”nin birinde yazmıştı: Ege’deki bir etkinlikten dönerken otobüsünü bile kendi bulmak zorunda kalmış, edebiyatçıya gösterilen ilgisizlikten yakınmıştı. Bir süre önce uluslararası bir şiir toplantısına konuşmacı olarak çağrılmıştım. Dış ülkelerden bir konuşmaya çağrıldığınız zaman telifiniz ödenir. Beni çağıran ilgili arkadaşa bu durumu anımsatarak konuşma telifini sordum. Bu konuda bir “ilke kararları” yokmuş. Telif ödemek için ilke kararı alınabilir ama, demek ödememek için de alınıyormuş! Feyza Hepçilingirler’in “Türkçe Günlükleri”ni okurken, bu “Evliya Çelebi Hanım” arkadaşımın tükenmez çalışkanlığına saygı duyarım. Ayrıca söyleşinin tadını çıkarmasını bilen, hoşgörülü bir gönül insanı olduğu için, çektiği yorgunluğa aldırmadan Anadolu’yu dolaşmasında, aydınlanmanın ışığını görürüm. Bana gelince... Ben kendimi “gayrı menkul” saydığım için koşuşturmayı göze alamıyorum. Telif hakkına filan aldırdığım yok. Ama kültür hizmetinin bir karşılığı olduğunu görmezden gelirsek, önem verilmeyen, kişiliksiz edebiyatçılar olarak kalırız. Attilâ İlhan gibi 80’inde gençliğini korumasını bilen bir ozan, sağlık güvencesinden yoksun olmasaydı yüreğine yenik düşmeyebilir, belki ameliyat olur, sonradan tamamlanan Gazi Paşa gibi roman Mustafa Şerif ONARAN Değinmeler Telif hakları sorunları larını da gerçek sona kavuşturabilirdi. Bir yan uğraşı, bir güvenli geliri olmasa, kaç yazar telif hakkıyla geçimini sağlayabilir? MÜLKİYET HAKKI İLE YAYIN HAKKI Türkiye Edebiyatçılar Derneği’nin 4 Şubat 2004’te yapılan Genel Kurulu’nda, kimi üye arkadaşlar, bilgisayar ağı ortamından Nâzım Hikmet’in şiirlerinin kaldırılmasına tepki göstermedi diye, dernekten ayrıldılar. Bir büyük ozana ulaşmayı engelleyen bu davranışı, yasaların gereği saydığı için karşı çıkmayan, haklı bulan Türkiye Yazarlar Sendikası’nı da kınadılar. Bilgisayar ağındaki verilere ulaşmak sınırsız bir özgürlük müydü? Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 27. maddesi bu özgürlüğü de sınırlamıyor muydu? “Herkesin yaratıcısı olduğu bilim, edebiyat ve sanat ürünlerinden doğan maddi ve manevi çıkarlarının korunması hakkı vardır.” Yasanın bu maddesine dayanarak bilgisayar ağındaki Nâzım Hikmet şiirlerinin yayımlanmasına yasaklama koyan yayıncı haklı mıydı? Diyelim ki bir yayınevi, gelir getirmesine aldırmayarak, Nâzım Hikmet’in şiirlerini dağıtmayı ya da yeniden basmayı durdurdu. Bu büyük ozana nasıl ulaşılacak? Bu aykırı düşüncenin saçmalığını gerçek sayarsak “Fikri Mülkiyet Hakları” ile “Yayın Hakları” üzerinde yeniden durmak gerekecek. Bu gereksinimden yola çıkan Varlık dergisi de konuyu bir dosyada tartışmaya açmış. (VARLIK, Fikri Mülkiyet Hakları Nereye Kadar?, Şubat 2007) Konuya yakınlığı olan yazarlardan Adnan Özer, Ahmet Ümit, Alpay Kabacalı, Ataol Behramoğlu, Güven Turan, Metin Celal, Tarık Günersel, değişik yönleri üzerinde durarak görüşlerini belirtiyorlar. Önce “Mülkiyet Hakkı” ile “Yayın Hakkı” kavramlarına açıklık getiren Güven Turan’ın açıklamalarına bakalım: “Mülkiyet hakkı, eser sahibi ile o öldükten sonra, yetmiş yıl süreyle mirasçılarının eserin sahibi olarak hakkıdır. Bu hak sahibi ya da sahipleri ise eserin yayını için bir yayın kurumuyla sözleşme yaparak ‘yayın hakkı’nı verir.” Güven Turan’ın KİTAPLIK dergisindeki Yayın Kurulu üyeliğinin dışında Yapı Kredi Yayınları ile ilgisini tam olarak bilmiyorum. Ancak Nâzım Hikmet’in bütün kitaplarının yayın hakkı Yapı Kredi Yayınları’na geçince, Güven Turan’ın, yayımcılık kesimini bilen bir yazar olarak söyledikleri ayrı bir önem taşımaktadır: “Bütün telif sözleşmelerinde yer alan ‘her türlü elektronik ortam’ sözü kanımca interneti de kapsamaktadır. Yapı Kredi Yayınları, Nâzım Hikmet’in varisleriyle yaptığı sözleşme gereği, Nâzım Hikmet’in sadece yayımcısı değildir, sözleş A İsen’in sözü hâlâ kulaklarımda: “Bu devlet, korsan kitapla savaşımda başarıya ulaşamayacak kadar aciz değildir.” Ama bu savaşım yalnız Kültür Bakanlığı’nı ilgilendirmiyor ki! Adalet Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı’nı da ilgilendiren ortak bir sorun. Metin Celal diyor ki: “On yılı aşkın bir süredir korsan yayına karşı mücadele vermemize rağmen halen bir adım ileri gidemememizi, hâlâ hukukçuların bile korsan yayıncıları hoş görmesini, cezalandırmamasını, okurun korsan yayın satın almayı doğal hak olarak görmesini ve yazarın, eser sahibinin kendi eserini korumak istemesinin ayıp karşılanmasını başka türlü izah edemeyiz.” Bilgisayar ortamındaki korsanlıkta hem şiiriniz yalanyanlış kullanılmakta, hem de bu durum bir özgürlük anlayışı olarak sürdürülmektedir. “Şiirin Mülkiyeti”ne karşı çıkanlarla nasıl uğraşacaksınız? Metin Celal umutsuz görünüyor: “Şiirinizin miri malı gibi kullanılmasını istemediğinizde kendinizi arsa spekülatörü gibi hissetmenizi sağlıyorlar. Örneğin, ‘Ben internette şiirimin yayınlanmasını istemiyorum’ derseniz, özgürlük düşmanı olursunuz.” Hiç olmazsa kitap korsanları kitabınızı değiştirmeden basıyor. Ama bilgisayar ağına düşen eseriniz yalnız bozulmuyor, başkalarına da yamanıyor. Bu olumsuzlukları da Metin Celal’den öğrenelim: “Hele, eserinizin tahrif edilmesine, kısaltılmasına, değiştirilmesine karşı çıkarsanız iyice internet düşmanı ilan edilirsiniz. İnternet kullanıcılarına eserleri, özellikle de şiirleri, özgürce yayınlama, kesme, değiştirme, bozma, sahiplenip kendi adıyla yayınlama, düzyazıları şiirleştirme ve tabii kendi şiirlerini ünlü kişilerin/şairlerin adıyla yayınlama hakkı internetin icadıyla doğal olarak verilmiştir.” SÖZLEŞME Alpay Kabacalı 1952 başında yürürlüğe giren Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun günün koşullarına uyum sağlaması için 1983, 1995, 2001, 2004 yıllarında değişiklikler geçirdiğini, yine de temel ilkelerinin değişmediğini anımsatıyor. Alpay Kabacalı, eseri yaratanın haklarını önce kendisinin koruması gerektiğini, yayıncının koşullarını incelemeden, uygun bulmadan sözleşmeyi imzalamaması gerektiğini anımsatıyor. Ülkemizse ISBN numarası alan yayıncı sayısının 8000’e yaklaştığı söyleniyor. Gene de pek çok yazar yayıncı bulma sıkıntısı içindedir. Sözleşme koşullarına aldırış eden de yoktur. Alpay Kabacalı bu yazarları anımsayarak şöyle bir yoruma varıyor: “Eserlerinin çoğaltılıp yayılmasını sağlamak için farkına varmamış görüyorlar da diyebiliriz.” BESAM’ın başındaki görevini onurla sürdüren Alpay Kabacalı’nın “konuşma telifi”ne özen gösteren, belki de bu telifi ödeyen tek sivil toplum örgütünün sorumlusu, ilkelerinden ödün vermeyen bir yazar olduğunu anımsatmak isterim. Yazıya başlarken özellikle emeğe saygı göstermesi beklenen “sosyal demokrat” belediyelerin konuşmalara telif hakkı ödememe ilke kararına değinmiştim. İyi niyetli de olsa belediye başkanları telif hakkının anlamını iyi bilmeyebilir. Bu görev kültür işleri müdürlerine düşer. Sait Faik’in 100. doğum yılı için Adapazarı Büyükşehir Belediyesi görkemli bir izlence düzenlemişti. Bu “muhafazakâr” belediyenin Fahri Tuna adında bir kültür müdürü var. “Sosyal demokrat” belediyeler konuşma telifinin nasıl bir emek işi olduğunu ondan öğrensin. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmeniz için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz. me gereği, ‘fikrî mülkiyet hakkı’nı da Türkçe yayımında hak sahibi adına koruma ve kollama hakkına sahiptir.” Her ne kadar Güven Turan, “Kâğıdın üstünde olmayan hiçbir yazıya ilgi duymuyorum” dese de, bu durum tartışma konusu olmayı sürdürecek. Metin Celal, iyi yasanın uygulanabilir bir yasa olmasından yanadır. Yasadan yararlanacakların da, yasayı hazırlayanların da kayıtsızlığından yakınmaktadır: “Maddi herhangi bir konuda hak tanımayan, yasalara saygısı olmayan, yasaları uygulamayan, uygulanmasını istemeyen bu ülke vatandaşları olarak böyle yasaların bize çok lüks olduğunu düşünüyorum.” Metin Celal özellikle bizim ruh yapımızı gösteren bir gerçeği de anımsatıyor: “Her şey göstermelik ve Avrupalılar bizi arasına alsın diye. Kendimiz için, hayat şartlarımızı güzelleştirmek için hiçbir şey yapmıyoruz. Kendimiz için yapsaydık bu yasaların uygulandığını görürdük.” KORSAN YAYIN Kuşku yok ki “telif hakları”nı en çok yaralayan konulardan biri “korsan kitap”la savaşıma girişilememesidir. Kültür Bakanlığı’nda yeni göreve başladığı günlerde Müsteşar Mustafa İsen’le “Korsan Kitapla Savaşım” konusunda bir toplantı yapmıştık. Mustafa MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sk. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 SAYFA 34 CUMHURİYET KİTAP SAYI 889