25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

? söylentilerine pek kulak asmadığını söylemeliyim; bence umutsuz bir durum yok... Neredeyse iki yüz’e yakın edebiyat dergisi çıkıyor. Bu dergilerin bazılarının fiatı, bir şiir kitabının fiatı kadardır. Bunları da düşünmek gerek... Evet, azımsanmayacak şiir dergisi çıkar buna karşın! Enver Ercan söylemişti sanıyorum, "bir dergiye ayda beş bine yakın şiir gelir, bunların hepsi dergiden satın alsa, her şey yolunda olur. Ama gelin görün ki, şiir dergilerinin satışı beş yüzbin arasıdır." Nasıl yaklaşırsınız konuya, yazdığımız kadar okumayan bir millet miyiz? Bu da başka bir durum, sorun hatta... Enver Ercan’ın dergicilik konusundaki deneyimleri tartışılamaz; doğru. Anımsıyorum da, "Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde Manifestolar ve İlişkin Metinler" adlı ikinci kitabımı hazırlarken böyle bir diyalog vardı, Hisar dergilerinden birinde, Mehmet Çınarlı söz ediyordu sanıyorum; 1960’larda geçiyor bu diyalog: Dergiye şiir gönderenlerin bazılarının, şiirinin çıktığı sayıdan adresine ulaştırmaları ricasını üstüne basa basa ilettiklerinden söz ediyordu Çınarlı. Bu da garip bir durum değil mi? Yani dergiyi izlemiyor bile; dergiyi adresine istiyor, eğer şiiri yayımlanırsa. Bu da bize, bugün bile, lise ve hatta üniversite çağındaki gençlerin şiire bakışını gösteriyor. Eğitim ve öğretimin eksikliğinin, çarpıklığının sonuçları bunlar... Eğitimcilerin, şiir ve şair olabilme süreçlerinin nasıl başladığı ve sürdüğü konusunda kendilerini aşamadıklarının göstergesi. Bu konu aslında tamamen askıda duruyor. Şairler ben şiirimi yazarım, şiirime bakarım diyor sıkışınca... Eğitim ise, zaten yıllardır planlananın dışına çıkamıyor. Oysa önemli bir kitleyi, hep birlikte, kendimizden, yani şiirden soyutluyoruz, onları dışarı itiyoruz. Yani dergilere şiir gönderenlerin düzenli bir biçimde dergi aldıkları düşünüldüğünde, bütün sanat ve edebiyat dergilerinin şahlanacağını söylüyoruz; bu konuda sızlandığımız kadar çaba göstermiyoruz... Sözü edilen bu beş bin kişilik kitle, şiir yazabilmek için, şiir kitabı, dergi, kitap okunması gerektiğini düşünmüyor. Hatta sözüm ona, etkilenmemek için de okumayan bir kesim var... Çözüm üretilmeli... Mesleğim ile doğrudan ilgili olan internet alanına bakarsanız, bu konuda orası zaten bir çöplük. Peki, internet konusuna değinmişken, biliyorsunuz geçenlerde Yapı Kredi Yayınları internette telif haklarına sahip oldukları şiirlere yasak getirme gibi bir girişimde bulundu, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Yirmi beş yılı geçti; benim mesleğe başladığım zamanlar, neredeyse Türkiye’de internetin kuruluş dönemine denk düşer. Adım adım izledim onu. Deneyimlerim sonucuna göre şunu söyleyebilirim; artık denetlenemeyen bir oluşum. YKY’nin çıkışını kısmen haklı buluyorum. Ortam, şiiri, saf tutmuyor bünyesinde. Çok yerde parçalı, eksik, bozuk, değiştirilmiş şiirler var. Yalnızca şiir mi? Her alandaki bilgi için geçerli bu. Biz ki inceleme sırasında noktasına, virgülüne kadar özen gösterirken... Bilgi güçtür, ama bu güç saflığını yitirirse, yarardan çok zarar verir. Yine de özgür bir ortam olması onu yüceltiyor. Bu yüzden yararlanırken süzgeç kullanmanız şart. Eğitim sistemimizin hâlâ bozuk olduğu bir çağda internet gücünün tartışılması garip değil midir? Saflığını yitiren bilginin iktidarlara yarar sağladığını düşünüyorum. Yine, teknolojinin günümüzde zamanı yutuveren bir araç olması da ayrı bir kayıp. Söyleşimizin ikinci kısmında yeni yayımlanan kitabınızı konuşalım biraz da. "Nâzım Hikmet ve Makinalaşmak", hangi hallerden yazılma gereği ortaya çıktı? Önsöz’de söylediğim gibi, makine, on yedinci yüzyılın sonlarından başlayarak günümüze dek, bütün ekonomik sistemleri egemenliği altına aldı. Nedim Gürsel’in CUMHURİYET KİTAP SAYI deyimiyle "Dünya Şairi" olan Nâzım Hikmet’in bu konudaki "Makinalaşmak" adlı şiiri aslında "Homeros Bir Şiir İnceleme Ödülü"nü almadan önce de aklımdaydı. İktidarların tarıma bakış açıları, Cumhuriyetin ilanından bu yana değişmemiştir. Türkiye’de köleleştirici yasalarla, tarım, tümüyle feodalitenin egemenliği altına sokulmaktadır. Nâzım Hikmet’in "Makinalaşmak" adlı şiirinin yaratılma sürecine bakıldığında, bu şiirin, tarımda makineleşmenin ne denli önemli olduğunu imlediği görülecektir. Bu kitabın oluşmasında en önemli etken, Nâzım Hikmet’in seksen üç yıl önce yazdığı bu şiirinin günümüze dek canlılığını nasıl sürdürdüğünü göstermek açısından önemli idi benim için. ELEŞTİRİ NASIL YAPILMAZ... Kitabın üçüncü bölümü tek nedenin bu olmadığını düşündürüyor; ne dersiniz? Çok haklısınız. Üçüncü bölümde Nâzım Hikmet’in "Makinalaşmak" adlı şiiri için, Mehmet Kaplan’ın eleştirisine bir eleştiri metni geliştirdim; ki bu zorunlu bir durumdu. Çünkü, Mehmet Kaplan’ın bu şiire ilişkin eleştirisinin yazınsal olmayan çok fazla yanı vardı. Yıllar yılı bu eleştiri ya ciddiye alınmadı ya da hiç kimse tarafından bir türlü, ayrıntılı bir biçimde gündeme getirilmedi. Kaldı ki, bunun yanında, Mehmet Kaplan’ın "Şiir Tahlilleri" ve "Hikâye Tahlilleri" adlı kitapları üniversitelerde eleştiri adına önerilen kitaplardı, bugün bile. Oysa günümüzde bu "Tahlillerin" eleştiri ve inceleme adına pek geçerli bir yanları olduğunu düşünmüyorum; belki de, "eleştiri ve inceleme nasıl yapılmaz" adına örnek oluşturabilirler; metne eleştirel ve yazınsal açıdan egemen olamayan metinler bunlar... Bu konunun da bu kitabı yazmama tetikleyici etkisi olduğunu söyleyebilirim. "Yaratılma Süreci" bizim edebiyatımız ve şair açısından ilginç geldi bana. Ayrıca bir şiir için böy olanağı bulacak. Yaklaşık tarih söyleyebilir misiniz? Sonra yukarıdaki soruma devam edelim... Evet, yukarıdaki sorunun devamından uzaklaştık. Nâzım Hikmet’in bütün şiirlerini bilgisayara girdim. Yazılımın kullanabileceği formata dönüştürüyorum şiir dosyalarını. Sanıyorum en geç haziran ayına kadar hazır olacak bu olanak. Sorunuzun devamına dönelim: Ben bir şairin ya da yazarın hayatının yazınsal bir bütün olduğunu düşünüyorum. Yazılan her şiirin kendisinden önce ve sonraki şiirler için izler taşıdığını düşünüyorum. Şiirin kendisinden önceki ve sonraki şiirler için izler taşıdığı gibi, şiirler, şairlerin yaşamına ilişkin izler de taşır. Dolayısıyla, buna göre, şairin kültürlenme ve gözlem süreci, yaşamı, her konudaki tutumu ve duruşu, şiirin oluşmasına temel olacak biçimde kaynaklık eder. Algıladıklarını, düşünsel ve kontrollü bir duyarlılık sürecinden sonra estetize eder. Nâzım Hikmet’in "Makinalaşmak" şiiri bunun bir göstergesidir. Onun yaşamı, şiirlerine attığı tarihler burada çok önemli rol oynadı. Bu bilgiler beni bu konuda yönlendirici, bana yol gösterici oldu. Peki! Fütürizm ve Mayakovski konusuna gelelim. Bu konu da çok önemli. Evet. Nâzım Hikmet şiirinde Mayakovski etkisi bence yıllar yılı abartılarak taşındı günümüze. Oysa Nâzım Hikmet şiirinde Mayakovski etkisi devamlı, kalıcı değildir. Kısa sürelidir ve yalnızca biçime yönelik bir etkidir; yüzeyseldir. Konuyu ve Nâzım Hikmet’in bu konudaki görüşünü kitapta ayrıntılarıyla irdeledim. Fütürizm konusu da ayrıcalıklı bir sorundur. Tıpkı Nazım Hikmet’in Stalin’e uzak oluşu, ona yakın düşünmemesi gibi. "Makinalaşmak" şiirinde fütürist etkiler görünür durumda olmasına rağmen, "yaratılma süreci"ne göre, bu şiirin asıl yazılma nedeni tarımda "makinalaşma", açlık ve hızlı bir biçimde bu konuda çözüme ulaşma dileğidir. Şiirin kaynağı bunlardır. Dolaylı bir biçimde savaşlara, kuraklığa, hatta savaşlar nedeni ile tarımın sabote edilmesine kadar uzanır bu. nüzün poetik ya da kuramsal dayanakları olmalı. Bu incelemeler, okura dönük, şiiri yücelten çabalar bence; şairini de ancak böyle yüceltebiliriz... Ben yeniden eleştirinin eleştirisine dönmek istiyorum. Üçüncü bölümde, poetik açıdan eleştiri olduğu kadar genel anlamda, yani biyografik eleştiriye yanıt çok. Aslında kitabın tümü açısından bakınca Mehmet Kaplan eleştirisinin yer yer yanıtlandığını da görebiliyoruz. Bu konuda ne diyeceksiniz? Aslında Mehmet Kaplan’ın biyografik açıdan yaklaşımı Kemal Bek’in deyimi ile "eleştiri dışı" saptamalardır. Eleştirel değil, ya da eleştirinin poetiği açısından değerli değiller. Benim metne bağlı kalmak zorunda oluşum, biyografik saptamalara da değinmemi zorunlu hale getirdi. Bunun dışında poetik açıdan Mehmet Kaplan’ın diğer yazılarındaki tutumlarının, poetik anlayışının, bu metne de yansımış olması önemli idi benim için. O yüzden hem biyografik anlamda genel olarak yanıtlar biçimine dönüştü, hem de poetik eleştiri yer aldı son bölümde. Psikolojik inceleme ve açılımlar aslında hem biyografi sınırlarında ve hem de poetik sınırlarda ince hatlar oluşturur. Sıçrama, yani biyografiden psikolojik yönteme geçiş, esere(şiire) bir bağlamla dönme zorunluluğu konusundaki eleştirilerim de poetik anlamdadır. Öznel eleştiri yönteminin de sapmalar göstermesine böylece engel olunabilir belki de. Sezgileriniz ve yakalanan ipuçlarının olasılıkları, eleştiri yöntemleri için tek başına yeterli ve güçlü veriler oluşturmaz. Bunların şiir ile bağlarını kurmak zorundasınız. Bunu yapamıyorsanız ya da yapmıyorsanız yazdığınız metin yalnızca önyargılardan oluşan bir metin haline dönüşüverir. Türk ve dünya eleştiri tarihinde bunun pek çok örneği vardır. DUYGULARI DENETLEMEK Son olarak, kitabın oluşumu, zaman açısından nasıl gelişti sonuçlandı. Son günlerde Nâzım Hikmet ile ilgili tartışmalar sizi pek etkilemiş gözükmüyor, kitaba göre? Yaklaşık bir yıllık bir okuma sürecinden geçtim, Nâzım Hikmet üzerine yazılmış kitaplar ve araştırmalar, notlar... Bütün şiirlerini, yazdıklarını yeniden okudum. Bundan sonra yazmak çok kısa sürdü. Aslında son günlerde Nâzım Hikmet üzerine açılan tartışmalar, yersiz gazete manşetleri, onu bütünüyle okuyan bir eleştirmen olarak beni çok etkiliyor. Ancak yazınsal metinlerde duygularınızı bir kenarda bırakmak zorundasınız. Duygularınıza yenik düşerseniz eleştirel olmanın dışına düşmeniz kolay olur. Duygularınızı denetlemek ve poetik anlamda biçimlendirmek zorundasınız. Bu, şiir için de geçerlidir. Son söz olarak: Nâzım Hikmet’i bütünüyle okumadan onun hakkında bir tümce bile kurmaktan çekinmek gerekir diyorum. Onun şiirlerini ve yazılarını okumuş olmanız da yetmez. Yaşamına ilişkin temel kitaplar var; kitabımda yararlanılan kaynaklar içinde gözüken kitaplar çok önemli bence. Orhan Pamuk, bu anlamda, yeterli okumaya ulaşmış olsaydı, Radikal Gazetesinde o denli bir başlıkla Nâzım Hikmeti konu edinmezdi. Tarihin gerçekleri tarihçilerin işi. Orhan Pamuk gibi, romanda, modernizmin doruklarındaki birinin, romana ilişkin bir başlık ile hem gazeteciliğe, hem de yazına yeni bir boyut kazandırmasını beklerdim. Bu alanda Nobel Ödülü’nü alan birinin, eline geçen fırsatta, ucuz ve bireysel, bencilce ve tiraj kaygısına yenik düşmek yerine, romana ilişkin bir gündem yaratmasını beklemek hakkımızdı. Bu edebiyat adına da büyük bir hizmet olurdu, öğle değil mi? ? eoztop@aof.anadolu.edu.tr Nâzım Hikmet ve Makinalaşmak / Necmi Selamet /Kanguru Yayınları/ 120 s. SAYFA 25 Necmi Selamet, yaklaşık bir yıllık bir okuma sürecinden sonra kitabını hazırlamaya başlamış. lesine oylumlu bir çalışma ilk sanıyorum. Süreç ve şair ilişkisine değinsek? Evet, bir şiir incelemesi ve eleştirisi adına, böylesine kapsamlı bir çalışma ilk. Bunun yaygınlaşmasını dilerim. Ben de bu konudaki çalışmalarıma devam ediyorum. Nâzım Hikmet konusunda sürpriz olacak bir çalışma içindeyim örneğin. Nedir o, merak ettim? Örneğin Nâzım Hikmet’in anlam evrenine ilişkin sözcük dizini, en çok kullandığı sözcükler gibi... ‘İnce Eleme’ bilgisayar yazılımı ile dil konusunda daha pek çok bilgi çıkacak. Bunu özellikle kısa bir zaman içinde herkesin yararlanabileceği bir biçimde hazırlayacağım. Dileyen, Nâzım Hikmet’in herhangi bir izlek konusundaki şiirlerini bilgisayarda bir sorgulama programı yardımı ile çıkarıp inceleme 889 Bu durumda toplumsal bir yaklaşımı zorunlu kılıyor "Makinalaşmak" şiiri; ki Nâzım’ın bu belirgin özelliğidir. Evet, yalnızca toplumsal bir yaklaşımı zorunlu kılmıyor ve yine yalnızca bir topluma ait bir sorun da değil bu. Evrensel bir sorun. Kapitalist küreselleşme, açlık ve tarımda savaş engeli gibi konular var şiirin somut söylemi dışından şiirin içeriğine bizi zorunlu olarak döndüren. Yeryüzü sorunu... Seksen üç yıl önce yazılmış bir şiirin günümüze dek uzanışının somut göstergeleri sayabiliriz bunları. Bu kadar açık. Bu yüzden şiir incelemesi önemli konuma taşınıyor böylece. Artık şiirler öyle okunup geçilmemeli. Yalnızca şairi yücelten ya da uluorta onu yeren tavırlardan kaçınılmalı. Her sözü
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear