Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Yaşar Kemal: "Ben hayatımda 'Kürt yazarıyım' demedim. Türk yazarıysam Türk, Kürt yazarıysam Kürt yazarıyım, ne olmuş yani. Bazıları bunu utanmadan yazıyor. Ben hiç Kürtçe yazmadım. Mevlana'ya da 'bir Türk şairidir' de bakalım. Mevlana, Farsça yazmıştır. Fars edebiyatının başında gelir. Mevlana ne kadar Türk ise ben de o kadar Kürtüm" demiş (27.01.2007). Metin CELAL Okuduğum Kitaplar Y aşar Kemal, kendi açısından haklı, yazarlar hangi dilde yazıyorlarsa o dilde yaşarlar, oralıdırlar. Yaşar Kemal de Türkçe yazdığı için kendini Türk yazarı olarak görüyor. Ama yaptığı karşılaştırmada Mevlana ile ilgili niteleme, "Mevlana'ya da 'bir Türk şairidir' de bakalım" sözü ne denli doğru tartışmaya değer. Yıllardır Mevlana'nın milliyeti, Türklüğü tartışılıyor. Özellikle Mevlana'nın dünya çapında önemli olduğunu bilen ve onu sahiplenmek isteyen ülkeler bu tartışmayı açıyor. Çünkü Mevlana'yı sahiplenmek istiyorlar. Örneğin,1973'de, UNESCO'nun Paris'teki merkezinde Türk, Afgan, İranlı, Mısırlı ve Pakistanlı bilim adamlarının katıldığı toplantıda da Mevlana'nın Türk olup olmadığı yolunda tartışılmış ve sonunda bir bilim adamının Mevlana'nın Dünya'ya mal olmuş bir kişilik olduğuna karar verilmiş. İlginç bir rastlantı ama, bu yıl yine UNESCO'nun kararı ile Mevlana'nın 800. doğum yılını kutluyoruz ve yine aynı iddia dile getiriliyor. İran Kültür Bakanı Muhammed Hüseyin Harandi, "Mevlana hiçbir eserini Türkçe yazmadı. Bütün eserleri Farsça. Dolayısıyla Mevlânâ'nın yaş günü kutlamaları için gerçek merkez Türkiye değil, İran olmalıdır" diyor. İlk bakışta bu iddialar doğru gibi görünüyor ama o yüzyılda (hatta yüzyıllarca) Türkçe'nin Anadolu'da ileri bir şiir dili olarak daha gelişmediğini, Mevlana'nın da bu yüzden şiirlerini Farsça yazdığını biliyorsanız düşünceniz değişir. Mevlana 13. Yüzyılda yaşamış. Doğumu 1207, ölümü 1273. Birçok yerde olduğu gibi Anadolu'da da edebiyat dili Farsça. Ahmedi Dai, Ali Şir Nevai, Cem Sultan, Dehhani, Gülşehri, Kadı Burhaneddin, Nefi, Nesimi, Nevi gibi bir çok şairin Farsça divanı var. Konuyla ilgili yazan Dursun Gürlek de o dönemde Farsça'nın edebiyatta yaygın bir şekilde kullanıldığını belirtiyor ve Mevlevi kültürünün önemli temsilcilerinden kabul edilen Refi Cevat Ulunay'dan bir alıntı yapıyor, (2 Mart 1968 Milliyet) "(Mevlana hakkında yapılan uluslararası bir toplantıda) İranlı delege Mevlana'nın milliyetinden bahsederek onun Fars kültürü ile yetişmiş olduğunu ve bütün eserlerini, hatta dünyanın en büyük eseri olan "Mesnevi"yi dahi Farsça yazdığını ileri sürerek Mevlana'nın İranlı olduğu tezini kat'i bir lisan ile müdafaa ediyor. Mısır delegesi Mevlana'nın en büyük ceddinin Hazreti Ebubekir olduğuna göre Mevlânâ'nın Arap olduğunu iddia ediyor. Afgan delegesi: Mevlana Belh'de doğmuştur, diyor. O halde Belhli, yani Afganlıdır. Bizim delegemiz: Mevlana'nın Horasan Türklerinden olduğu bütün dünyaca malumdur. Mevlana'nın şiirlerini ve eserlerini Farsça yazması bu lisanın daha zengin ifade kudretine sahip olmasından ileri geliyor. İbni Sina da eserlerini Arapça yazardı, İbni Sina Arap mıdır? Milliyetin insanla taayyün edeceğini (belirleneceğini) zannedenler, cahil şovenlerdir. Sonra Mevlana Belh'den çıktıktan sonra Konya'da yani yüzde yüz Türk olan bir memleket Mevlana Yılı’nı kutlamayacak mıyız? te tavattun etmiş (yerleşmiş) ve ömrünün sonuna kadar orada kalmış ve orada vefat etmiş. Dahası var: Mevlana Türk olduğunu kendisi söylüyor: Aslem Türkest egerçi göyem (Hinduca söylesem de aslım Türktür.)" Hasan Ali Yücel, Mevlana'dan çevirdiği Rubailer'in (Türkiye İş Bankası Kültür Yay.) başına almış bu rubaiyi. Tamamı şöyle; "Yabancı bellemeyin, ben de bu eldenim. Sizin diyarınızda kendi ocağımı aramaktayım. Düşman gibi görünüyorsam da düşman değilim. Hintçe söylüyorum ama aslım Türktür." Mevlana israrla Türk olduğunu söylüyor ama 800 yıldır bazılarını tatmin edemiyor. Oysa biz "Ne mutlu Türküm diyene!" sözüne uyarak "Türküm" diyebilen herkesin Türk sayılacağını sanıyorduk! Dünya şiirinin en önemli eserlerinden Leyla ile Mecnun'un şairi, Türk şiirini yüzyıllarca etkilemiş, Türkçe divanı olan Fuzuli'yi nasıl başka milletlere hediye ettilerse Mevlana'ya da aynı şeyi yapmak istiyorlar. Mevlana'nın Türk olup olmadığı tartışması yetmiyor ki iş daha da ileri gö türülüyor, Türk düşmanı olduğu, hatta Moğol ajanlığı yaptığı bile iddia ediliyor. Prof. Dr. Mikail Bayram bu düşünceyi ileri sürenlerdenmiş. "Ceviz Kabuğu" programında (27.04.2002) özet olarak "Mevlana o dönemde Moğolların yanında yer alarak Türkmenlerle mücadele etmiştir. Hacı Bektaş'a, Nasrettin Hoca'ya ağır hakaretlerde bulunmuştur. Bütün bunları yaparken hedefi, Moğollara hizmet etmektir. Moğollar da kendisine para veriyorlar. Moğollar Mevlana'yı desteklediler, Mevlana'yı Anadolu'nun şeyhi, "Şeyhi Rum" yaptılar. Mevlana'ya intisap etmeyenlerin şeyhliğini kabul etmediler, özel bir ferman çıkardılar. Mevlana İrancıdır, İranlıdır ve İranî tasavvufun mümessilidir. Türkçe bilmez. Kendisi Türkçe bilmediği gibi oğulları da, oğlu da Türkçe bilmiyor. İran tasavvufunun Anadolu'daki temsilcisidir" demiş. Prof. Bayram yalnız değil, onun gibi düşünenler, hatta Mevlana'nın, Moğollar'a karşı çıktığı için Nasreddin Hoca'yı öldürttüğünü iddia edenler bile var. Osman Nuri Küçük, "Mevlana ve İktidar: Yöneticilerle İlişkileri ve Moğol Casusluğu İddiaları" (Rumi Yayınları, Şubat 2007) adlı araştırmasında bu iddiaları tartışıyor. Mevlana'nın eserlerinden yola çıkarak ve o zamanın tarihsel gelişmelerini de sıralayarak tarihsel tutarsızlıkları, yorumların zorlama olduğunu yazıyor. Küçük, yapılan alıntıların da yanlış anlaşıldığını (çarpıtıldığını) örneklerle gösteriyor. Mevlana'nın Moğollarla bir ilişkisi olmamış, konuşup, görüşmemiş. Kronolojik olarak karşılaştırıldığında birçok tarihsel tutarsızlıklar var, örneğin Moğollara karşı çıktığı için Mevlana'nın öldürttüğü söylenen Nasreddin Hoca'nın Mevlana'dan on yıl sonra, 1285'de ölmesi gibi... Üstelik Mevlana, Moğollar hakkında da hiç de iyi olmayan sözler etmiş. Bu sözleri eserlerinde yer alıyor. Yaşamının büyük bir bölümünü Türkiye'de geçirmiş Dünya çapında önemli bir din, felsefe ve edebiyat adamının kendisinin Türk olduğunu söylemesine rağmen Farsça yazdı diye dışlanması, Türklükten çıkarılması, İranlı sayılmasını hiç anlayamıyorum. Mevlana'nın dışlanma çabalarının altında onun hoşgörü felsefesinin, İslamı tasavvufi yorumlamasının da yattığını söylüyorlar. Sünni bakış açısının Mevlana'yı hoş karşılamadığı kanısı hâkim. Mevlana'nın mesnetsiz suçlamalarla hedef haline getirilmesinin hem halkın gözündeki büyük itibarının düşürülmesi hem de önümüzdeki seçimlerde milliyetçi oyları kazanmak isteyenlerin bir politikası olduğunu, o nedenle de Mevlana Yılı'nın kutlanmayacağı, bir iki sempozyumla, sema gösterisi ile âdet yerini bulsun diye yapılan etkinliklerle geçiştirileceği kanısı hâkim. 33. UNESCO Genel Konferansında Mevlana'nın 2007 yılında doğumunun 800. yıldönümünde anılması kararı alınmış. Kararın alınmasında Kültür Bakanlığı'mızın da girişimleri önemli rol oynamış. Afganistan ve Mısır'dan da söz ediliyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Mustafa İsen, "UNESCO, Mevlana'nın 2007 yılında tüm üye ülkelerde anılması yolunda karar aldı. Bir anlamda 2007 yılı 'Dünya Mevlana Yılı' ilan edildi'' demiş. UNESCO 2007'de sadece Mevlana'nın anılmasını önermiyor, uzun bir liste var. Ressam Jean Carzou, bilim adamı Sisakyan, yazar Emilian Stanev, fizikçi Yukawa ve felsefeci Hanus'un 100. doğum yılı, Joseph Conrad'ın 150., kompozitör Orda 200., Buffon Kontu Leclerc'in, oyun yazarı Goldoni'nin 300. doğum yılı, Brancusi'nin 50. ölüm yılı, Eala Hayvanat ve Botanik Bahçesi'nin 100. yılı, Mtskheta Jvari Kilisesi'nin 1500. yılı, Monteverdi'nin Orfeo'sunun ilk icra edilişinin 400. yılı, Rusya Güzel Sanatlar Akademisi'nin 250. yılı, Margilan şehrinin 2000. yılı da listede. UNESCO'nun internet sitesinde bu isimleri anmak için ne yapılacağından söz edilmiyor. Sanıyorum UNESCO olarak bir faaliyetleri yok, sadece öneriyorlar. UNESCO Türkiye Milli Komisyonu sitesinde anmalarla ilgili hiç bilgi yok. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın, Konya Valiliği’nin ve Konya Büyükşehir Belediyesi'nin internet sitesinde de bilgi yok. Bakanlığın hazırladığını anladığımız mevlanaunesco2007.gov.tr adresli sitede program bölümü boş. Bunlardan herhangi bir şey yapılmayacağı anlamını çıkartabilir miyiz? 2007'nin ilk iki ayı geçti. Henüz bir etkinlik, çalışma yapıldığını görmedik. Zaten henüz bir program yoksa, önümüzdeki aylarda bir şey yapılmasını beklemek de aşırı iyimserlik olur. Mevlana Yılı'nın kutlanmayacağını, geçiştirileceğini söyleyenler haklı gibi görünüyor. Yine de "Mevlana Yılı'nı kutlamayacak mıyız?" diye sormak istiyorum. Belki de Kültür Bakanlığı'nın ya da Konya Belediyesi'nin, Konya Valiliği'nin çalışmaları vardır da biz basın aracılığıyla ya da internetten bu bilgiye ulaşamamışızdır!.. ? KİTAP SAYI 889 SAYFA 16 CUMHURİYET