Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
? ONAT KUTLAR'IN MEKTUPLARI… Sizi en etkileyen kimlik hangisi diye sorsam yanıtın çoğul olduğunu bilerek.. Bugün tabii hayatta olmayanları da çok sevgi ve saygıyla anıyorum öncelikle. En diye bir yanıt vermem o kadar zor ki ama mesela bir Onat Kutlar'dan öğrendiklerim bambaşkaydı mesela, onun gibi yapıcı ve çok yönlü düşünen bir insanla bir arada çalışmak, bir arada olmak olağanüstüydü. Bir kere çok eğlenceliydi, çok önemli işler yapardı ama kendimiz değil yaptığımız iş ön plana çıkardı. İlk anda örneğin şunu düşünüyorum tam 12 Eylül'ün en berbat, en ezici zamanında sanat dergisinde mektuplar yayımlanmaya başladı. “Yeter ki Kararmasın” başlığı altında Onat'ın, içerdeki, hapishanedeki arkadaşlarımıza yazdığı mektupları sanat dergisinde yayımlamaya başladık. Ve inanın o mektuplar bütün bir dönemde düşünen, aydınlık, barıştan yana olan insanları, şiddeti dışlamaya çalışan insanlar için bir yalnız değilsin demenin bir yoluydu. Ve böyle sabırsızlıkla her hafta o mektupları beklerdik. Elbette bütün isimleri tek tek konuşmak mümkün değil ama yine de birkaç ustadan, diğerlerine asla haksızlık yapmak adına olmadığını önemle vurgulayarak, ısrarla bahsedelim istiyorum. Bir Abidin Dino.. Memleketin “Ey komünist..” deyip aforoz ediverdiği o Ey Abidin Dino… memleket hasretini paylaşmış sizinle en önce, sonra.. “anlat bakalım” demiş… anlatmışsınız, paylaşmışsınız… ve… Ama işte Abidin Bey’in öyle bir kişiliği vardı ki kelimeler yetmez. Karşısındakine çok değer verirdi ve karşısındakine değerli hissettirirdi. Yaşı kaç olursa olsun karşısındakine değer verirdi. Şimdi kaldı mı böyle insanlar ya da ne kadar azdır düşünün. 'ONLARI DÜŞ KIRIKLIĞINA UĞRATMADIM' Hepsi insani anekdotlar, onları ikon değil içimizden biri yapan anları, anıları, ifadeleriyle yüklü kitabınız.. İnsan kitabınız.. Bu noktada nelere dikkat etmeye çalıştınız?. Bunu duyumsamana sevindim, bu çok önemli. Çok insancıl yanlarını çıkarmaya çalıştım doğru. Onlar dokunulmazlığı olan insanlar değildi. Burada neye dikkat etmeye çalıştım, bir kere, bana güvenmeleri önemliydi. Hakikaten zannediyorum hiçbirinin güvenini boşa çıkartmadım, kimseye haksızlık etmedim, yalan söylemedim, ne yazılarımda ne sohbetlerimde. Bilmediğim bir şeyi asla yazmadım. Bir de biliyorsunuz bazen gerçeğin bir kısmını yazmak bile çok büyük yanlışlara neden olabilir, bunun bilinciyle bütünlüğü içinde onları ele almaya çalıştım. Ve daha önce yazdıklarımdan dolayı da bana güveniyorlardı açıkçası. Çok dikkatle seçiyordum sözcüklerimi yazarken kimi zaman acı çekerek yazıyordum. Azra Erhat ile o söyleşiyi yazarken günlerce o travmayı yaşadım, ölmek üzereydi ve mutlaka anlatmak istiyordu ve anlatmak için de beni seçmişti. O yazıyı yazarken içim paramparça oldu. İki tane daha çok çarpıcı örnek kuşkusuz Ahmet Arif ile Ruhi Su'dur.. Onlar bana yaşam öykülerini anlatırlarken bunu anlatacağımızı, böyle anlatacağımızı hiç düşünmemiştik demiş lerdi. Ama bunu paylaşıyorlardı bir yandan biliyorlardı ki söylemek istemedikleri bir şeyleri ben asla onların ağzından yazmam. Onları düş kırıklığına uğratmayacağımı biliyorlardı. Güven, sevgi ve saygı.. Azra Erhat… Halikarnas Balıkçısı ile Homeros'un İlliada'sı üzerine dahiyane fikir kapışmaları ve saygıları.. O sevgi, saygı, keyif inanılmaz bir öyküdür.. Başlı başına bir yapıta konu olur. Ama ben en yalın şekilde yazmaya gayret gösterdim. Hep şuna inanmışımdır, bir şeyi söylemenin en güzel, en doğru yolu, onu en yalın en dolaysız söylemektir. O edebiyat yapma çabası beni çok rahatsız ediyor. 'AHMET ARİF.. DEVLET VURDU, O VAZGEÇMEDİ, ŞİİR YAZDI' Ahmet Arif.. Söyleşimizde diğerlerine haksızlık yapmak adına değil ama kendi adıma biraz kayırarak sormak isterim Ahmet Arif'i, o güzel insanı.. Öyle bir yaşam ki çocukluğundan itibaren hep ölümün kıyısında, casusların pençesinden kıl payı kurtulmuş, aile fertlerini kurban vermiş.. Öyle ki 'öksüzüm' demiş size ilk, 'öksüzüm'.. Ahmed Arif Ankara'daki evinde kendisiyle söyleşi yapmaya gelen Zeynep Oral'a neler neler söylemiş? İnanılmaz yaşamak diye buna denir herhalde, inanılmaz bir yaşam öyküsü, mucize gibi. Ve o inanılmaz yaşam öyküsünü o şiirlerinde de görüyorsunuz. O şiirleri yazmış olmasına hiç şaşırmıyorsunuz. Babası sıkı Kemalist, yedi dayısını ise Lawrence'ın kiralık katilleri öldürmüş. Film gibi bir yaşam gerçekten. Değerlerine hep sadık kalmış bir kimlik. Şiir her şeyi.. İnsan diyor, şiir sevdadır, kavgadır diyor. Kitabınızda O'nun şiirine ilişkin müthiş bir nitelemede de bulunuyorsunuz: “her zamanın şiirine karşı, şimdinin şiirine karşı.” Tabi Ahmet Arif deyince olağanüstü şiirlerini şairini düşünüyorum ama aynı zamanda bu devletin ne kadar kötülük yapabileceğini düşünüyorum. Değişen hiçbir şey yok malesef bugün hâlâ aynı işkence, aynı hoyratlık, aynı baskı sürüyor. Unutturmaya çalışıyorlar.. Ahmet Arif deyince devletin acımasızlığına isyan ediyorsunuz... Devlet vurdukça vurdu, o vazgeçmedi, şiirlerini yazdı. Ahmet Arif bu.. Nitelemenizden devşirelim; “Her zamanın şer'ine karşı, şimdinin şer'ine karşı”.. Değil mi.. YA İKİNCİ CİLT? Bunlar kolay tanıklıklar değil, ağır kimi kimi… Aslında mutlu bir kitap, onlarla gönenen bir Zeynep Oral'ın coşkusu da var kitapta ama tek tek portre931 “Benim zamanımda gazetecilik farklıydı, diyelim büyük bir yazarla söyleşi yapacağım bütün kitaplarını okumam, ressam ise bütün eserlerini biliyor, görmüş olmam lazımdı, onun üzerine yazılmış her şeyi okumam lazımdı. Okurdum, doğrusu da buydu. Yani bilgi birikimiyle söyleşi yapardım” diyor Zeynep Oral. ler göz önüne getirildiğinde ve tüm o baskılar, zulüm ağır da.. Evet, bu tanıklıkların hepsi içinden bir şeyler alıp götürüyor. Bugün bir İdil Biret'e bakıp da umut tazelememek mümkün mü? Ülkemden hâlâ böyle insanlar çıkıyorsa bu ülkeden kolay kolay vazgeçemezsiniz. Bu isimleri nasıl belirlediniz, neye göre karar verdiniz? Bir dengeyi tutturmaya çalıştım çünkü önce bir baktım ki hep hayatta olmayanlardan oluşmaya başlıyordu. O nedenle yaşayanlar ve yaşamayanlar arasında bir eşitlik kurmaya çalıştım. Bir de şu anda hayatta olmayan çok önemli sanatçılarla yine yapılmış söyleşilerim vardı ama değerler sistemime göre haklarında olumsuz eleştiri getirmem gerekebilecekti. Hayatta olmadıkları için de yanıt haklarını kullanamayacaklardı o nedenle onları da yazmadım kitapta. Bunun dışında dediğim gibi hayatta olanlarla olmayanlar arasında denge kurmaya ve bir de farklı alanlardan kişilerin bulunmasına çalıştım. Bu kitap Zeynep Oral'ın tüm bu güzel insanlarla hasret gidermesi de oldu diyebiliriz sanırım. Aynen öyle. Kitabı yazarken en çok onu yaşadım. Bir de şuna çok üzülüyorum, bir otuz kişiyi daha çok yazmak isterdim. Seçimi çok zor yaptım vardı birkaç isim daha, yazıları neredeyse hazır, son ana kadar ama baktım sonu yok. İkinci cildi olacak mı? Şu anda bilmiyorum, ama belki. Başka bir kitap çalışmanız var mı şu anda? Var ama şimdi söylemeyelim. Roman mı Hayır değil. ? gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr O Güzel İnsanlar/ Zeynep Oral/ Cumhuriyet Kitapları/ 415 s. SAYFA 5 CUMHURİYET KİTAP SAYI