29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

? tılı’sını; Hasan Ali Toptaş’ın sık dokunmuş Türkçe’sini buradan okumuştuk. Ve hâlâ edebiyatımızın önemli isimlerinin kitaplarına olduğu gibi, gelecekte ışığı hep yanacak genç yazarların eserlerini de buradan okuyoruz.. Yetenekleri yadsınmayacak gençlerin ilk kitaplarının basma cesaretini de gösteren yayınevi aslında bir kalp sıcaklığında. Doğrusu, ilk romanını ya da öykü kitabını buradan çıkartan bir yazar ne kadar şanslı! Ancak, özellikle öykü dediğimizde ayrı bir görevi üstlenmiş Can Yayınları. Türk edebiyatının öykü kitaplığını bu yayınevi aracılığıyla karıştırabiliyoruz ve böyle dediğimizde yine iddialı bir söz etmiş olmayız. Çünkü kurulduğundan bu yana Can Yayınları tam doksan Türk yazarının öyküsünü basmış. Görüş, teknik, biçem ve içerik farklılığıyla yelpaze gibi duran doksan öykücünün en yaşlısı Cahit Sıtkı Tarancı. 1910 yılında doğmuş. En genci ise 1984 doğumlu, Seray Şahiner. Kimler yok ki bu zaman aralığında… Bilge Karasu, Leyla Erbil, Nazlı Eray, Oktay Akbal, Tahsin Yücel, Nedim Gürsel, Cemil Kavukçu, Füruzan, Murat Gülsoy, Müge İplikçi, Sema Kaygusuz, Ayfer Tunç ve okumaktan asla vazgeçemeyeceğimiz birçok isim. Hepsi de öykümüzdeki sesleriyle bir öncü. Bu zenginliğin bir nedeni de, yayınevi kurucusu nun öykü yazarı olması, öyküye ayrı bir önem atfetmesi. Şu an karşımızda doksan öykü yazarının, kitaplarından ses getirmiş unutulmaz birer öyküye yer veren bir antoloji var. Bu derleme, aynı zamanda Türk edebiyatının ve öykücülüğünün esenlik bayrağı gibi duruyor. ? Can Öykü Antolojisi/ Can Yayınları/ 532 s. zen zorlandığımız sözcükler hayli ilginçtir. Şimdi bu öyküden bazı satırları okuyalım: “Yürü, dedi adam, gir içeri, yoksam fena olacak! (…) Oooşt! dedi kadın, arsız köpek! (…) Öyle deme be Şadiye abam, dedi, o benim herifimdi. (…) Na bulursun o zaman büle temiz çamaşırı!” Örnekleri çoğaltmak yerine şöyle bir yorum yapalım. H. Yurttaş, kahramanlarını konuştururken, onların yaşam biçimini, eğitim düzeyini, kişiliklerini hesaba katarak sözcükleri diziyor. “Tütün Kokusu” en çarpıcı öykülerden biri olmuş. Bir tütün deposunda yıllarca çalışan bir işçi özelleştirme nedeniyle eski işyeri satılınca duygusal anlar yaşar. Yeniden orada işe girmek, eski anılarını tazelemek istemektedir. Geçmişe duyduğu özlem, işyeriyle doğrudan bağlantılıdır: “Tütün kokusunun acısı genzine değmediği zaman eksiklik hissederdi.” Orhan Kemal’in ünlü ‘Bekçi Murtaza’ adlı romanını anımsıyor gibiyiz. İşyeri bağlılığı, orayı evrenin merkezi gibi görmesi, kişinin çalıştığı işyerini bir yaşam biçimi yapması… Deponun otoparka dönüşmesi çarpıcı bir biçimde veriliyor. Bu dönüşüm kentsel anlamda olduğu kadar, insani değerleri nasıl yitirdiğimizin de tipik bir göstergesidir aslında. Kahramanımız işe alındığında yine tütün kokusunu içine çeker, oradadır o unutamadığı koku… Ama bu koku süreç içerisinde değişir ve dayanılmaz bir hal alır. Egzoz kokusu insanı çileden çıkarıcı, neredeyse hastanelik edecek kadar boğucu ve tehlikelidir. Kahramanımız bu değişimi tanıyamaz, kabullenmek istemez, ama gerçeği değiştirecek gücü yoktur: “Depo tütün kokmuyordu artık. (…) O acı tütün kokusundan eser yoktu. Her şey egzoz dumanıyla ve onun artıklarıyla örtülmüştü.” Evet her şey değişmiş ve farklılaşmıştır. Tütün kokusunun değişim/dönüşüm yaşayarak kendini zamana uydurması, kişinin bu kokuyla neredeyse kişiliğini özdeşleştirmesi öykünün kurgusunda bilinçli bir biçimde yer alıyor. Bu değişimin “özü” aslında hepimize yöneliktir. Onu anlamak, tartmak ve yeniden düzenlemek zorundayız. Kısa öyküde kahramanların fiziki görüntüsünü vermek çok kolay değildir. Birçok yazar bunu başaramaz. H. Yurttaş bu konudaki deneyimini hemen gösteriyor: “Dudaklarının iki yanında gülücüklere hazır bir bitim vardı. Ensesinde, saçların topuzundan her nasılsa kurtulmuş tüysü saçları tenine garip, kılcal kökler gibi dökülmüştü. Kaküllerinin altında da onlara benzer sarı tüyler vardı. Alnının açıklığı ve insanın tutup sıvaslayası gelen iki yana uzanmış biçimli kaşları. (Farklı Bir Kadın)” Diğer öykülerinde de benzer ifadeleri bulmamız olasıdır. Hüseyin Yurttaş, uzun yılların birikimini damıtarak, özgüvenle süzgeçten geçirerek, okurlarına kolay okunabilen ve her defasında farklı tatlar alabilecekleri bir öykü kitabı armağan ediyor. ? tufan1921@hotmail.com Buğulu Camların Ardı/ Hüseyin Yurttaş/ Sel Yayıncılık, Eylül 2007/ 150 . KİTAP SAYI 931 ? Tufan ERBARIŞTIRAN B ugünün dünyasında trafik, büyük kent koşuşturması, küreselleşmenin getirdiği dayatmalar, çevre kirliliği, bölgesel savaşlar/kavgalar arasında yaşamaya çalışıyoruz. Böyle olunca da edebiyatta genelden özele inmekte zorlanıyoruz. Özellikle Rus yazarların metinlerinde sıradan insanların büyük ve derin dünyaları hepimizin ilgisini çekmiştir. O türden yazarların yapıtlarında kişilik parçalanmaları, aile ilişkileri, tanrı, din ve ruhsal derinlikli yaşamlar çarpıcı gelmiştir. Mahallesinde kimsenin pek tanımadığı bir emekli işçinin, sıradan bir ev kadının, tarlada çalışan bir ırgatın… duygu ve isteklerinde öylesine kuvvetli anlamlar vardır ki, işte bu kalın tortular birçoğumuzun dile getiremediği ‘şeylerdir’ desek, abartmış sayılmayız. Hüseyin Yurttaş böylesine duyarlı ve nazik konuları işlediği öykülerine insanı temel olarak alıyor. Toplumda öne çıkmayan, sokakta sıkça karşılaştığımız, basit yaşamlar süren, siyasi/felsefi anlamda düşünce üretmeyen (en azından yetkinliği olmayan) insanların gizli dünyalarına iniyor; toplayabildiği bulguları, ayrıntıları öyküleştiriyor. Bunu yaparken de akıcı, hayli etkileyici, düzgün ve şiirsel (şairliğinden olsa gerek) bir anlatım yaratıyor. ÇATIŞMALAR İnsanın özünde (yaratılıştan gelen) iyilikkötülük çatışması, güzelçirkin yorumu, inançinançsızlık anlayışı sürekli vardır. Bunların çarpışması, zaman içinde devingenliği, kendilerini yenilemesi söz konusu olmuştur. “Çiçekler Koksun, Kuşlar Ötsün” adlı öyküde bunun bir benzerini görürüz. Yengenin evine aldığı yeni evlilerde kendi gençliğini görmesi, yardım elini uzatması, artık mutluluğu onları izlerken yaşaması son derece anlamlı verilmiş. Yengenin kadınsı duyarlılığı, içtenliği, kocasıyla olan güzel anları dantel gibi işlenmiş satırlara. Çehov öykünün başında duvarda asılı bir tüfek gösterirse, öykünün sonunda bunun patlayacağını biliriz. Her satırın bir hesabı vardır. H. Yurttaş bunun bilincinde olmalı ki, öykülerinde çarpıcı bir atmosfer yaratıyor. İşte bu atmosfer okuru daha ilk satırdan itibaren sarıp sarmalıyor, metnin içine çekiyor, ardından o büyülü görüntünün bir figürü oluyor adeta. “Geçmişin İzinde” adlı öyküsünde böylesine renkli, çarpıcı, derinden etkileyici bir atmosfer buluruz. Emekli olan bir tiyatro sanatçısının doğduğu köye gelmesiyle başlar öykü. Sonrasında kahramanın kişisel geçmişindeki görüntüleri aramakla devam eder: “Caddelerdeki eski parke taşların, arnavutkaldırımlarının yerini sıkıştırılmış betondan geçmeli taşlar almıştı. Ara sokaklar bile çok düzgündü. Bazı evlerin, köhne dükkanların yerinde apartmanlar, mağazalar vardı. (…) Üzeri kiremitli küçük sundurmanın altındaki kapı yine maviydi. Mavi!” Yazar benzer anlatımlarla renkli, çok katmanlı, düşünsel derinliği olan öyküler Buğulu Camların Ardı sunuyor okurlarına. CİNSELLİK Yaşamda cinsellik sadece üreme için düşünülemez. Ayrıntısal anlamda değil belki ama, çok daha değişik alanlarda cinsellik devamlı karşımıza çıkar. Dinler içinde cinsellik tabu ve ayıp olarak gösterilmiştir. Tanrı’nın ‘bereketli olun ve çoğalın’ sözü hep üreme olarak algılanmıştır. Yazar cinselliği bir tabu malzemesi olmaktan çıkarıyor, büyük bir özveri ve inançla önümüze koyuyor. Hemen imleyelim ki, yazarın kaleminden çıkan satırlarda avam, mahalle ağzı, küfür dolu sözler neredeyse hiç yok. Her satır önceden düşünülerek, ince bir ayardan geçirilerek, cinsellik edebi açıdan yorumlanarak yazılmış. Bize göre daha dengeli, daha etkileyici olmuş diyebiliriz. “Fazlı Keder” öyküsünde böyle bir dengeli duyarlılığı yaşarız. Fazlı bir sokak kadınıyla birlikte olmuştur. Evine gelen iki arkadaşı aynı kadını kendisinden ‘kullanmak’ için ister. Fazlı buna biraz da erkeklik gösterisi yaparak direnir, kadını vermek istemez. Öykünün sonunda yazar ustalığını yansıtıyor. Fazlı yediği dayaktan sonra hastaneden çıktığında, Benli Ayşe’yi arayıp bulmak ister. Onunla yaşadığı cinsellik artık bitmiştir. Bakın neler düşünür. “Benli Ayşe’yi bulacak. Halini hatırını soracak.” İşte burası gerçekten de çok hoş, anlamlı ve çarpıcı olmuş. Fazlı için bir fahişe olmaktan çıkmıştır Benli Ayşe. Artık hatırı sorulacak bir kardeş olmuştur belki de. Cinselliğin iki ucu keskin bıçak gibi denilmesinin bir nedeni de budur. Kitaba adını veren “Buğulu Camın Ardı” öyküsünde ise lezbiyenlik biraz kışkırtıcı, cesur ve gerçeğe yakın ifadelerle ele alınmıştır. Camın ‘buzlu’ olması zaten başlı başına bir imge olarak kurguya yansımıştır. ‘Buğunun’ yarı sakladığı, üzerini Hüseyin Yurttaş ince bir tülle örttüğü ‘gerçek’ döner dolaşır ve kadın kahramanların bedenlerinde, ruhlarında/isteklerinde ‘can’ bulur. Hülya’nın sevdiği yaşlı adamın kızı Meral ile olan lezbiyen ilişki edebi bir düzeyde verilmiş. “Hep örttüğüm bir yanımı çıkardın ortaya” der, Meral. Kadın cinselliğinin bu boyutu gizlidir, ayıptır, ahlak dışıdır. İşte bu nedenle camın ‘buğulu’ yüzü kendimizden bile gizlediğimiz bazı gerçekleri örtmeye en uygun imgedir. Orada iki kadının lezbiyen ilişkisi kadar bir başka konu daha vardır. Meral’in ‘işin’ sonunda kendine olan itirafıdır. “Bastıra bastıra unuttuğumu sandığım cinselliğim… Sana bir şey söyleyeyim mi; erkek arkadaşlarım beni öpüp okşamak istedikçe neden kirpi gibi dikenlerimi çıkardığımı şimdi daha iyi anlıyorum.” Hele öyküdeki kelebek ise tam anlamıyla felsefi ve mistik bir derinlik katıyor. Ölen yaşlı adamın kelebeğe dönüşen ruhu odanın içinde dolaştıkça onları izleyen, belki de onay veren bir görüntü çizmektedir. AĞIZ Ülkemizde çok çeşitli yerel ağızlar ve farklı diller konuşulmaktadır. Sözgelimi, çingenelerin kullandığı ‘ağız’ kendine özgü, kulağımıza hoş gelen, insanları neşelendiren bir türdür. “Ele Vermeden” adlı öyküde bu ‘ağzın’ kullanımına yönelik bir anlatım söz konusudur. Bu dildeki bozuk ve garip tümceler, anlamakta ba SAYFA 20 CUMHURİYET
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear