Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Cevat ÇAPAN Şiir Atlası bir yandan. Soslu pastalar anlaşılmaz hiç, derindir. Katlanarak girerler içine beyaz kağıtların. Getirilirler bir araya en iyi şekilde ciddi, dalgın bir ortamda yalnızken, ve izin verilmeli, her nerede mümkünse, uzun süre ayakta dikilmelerine yeni bir heyecan yaratmak için yüksek sesle okunmadan önce, birinin konuşmayı, paylaşmayı, dinlemeyi kavradığı yerde. BİR KİRPİ YALANCI TANIK OLARAK NASIL KULLANILIR Pazar geceleri ruhsal fırsatlardır kardeşime göre Kiliseye gider, eve geç gelir, kendinden geçer. Demek istiyorum ki, bazen içer. Bu âlemlerden sonraki bir Pazartesi sabahı Fark ettim arka bahçe kapısının kırılmış olduğunubir taş parçası bağlanmış duruyordu tahtaya. Dedim "Richard, dün gece sen mi kırdın kapıyı?" Önce yanıtlamadı, diretiyordu durmaksızın: "Eve gelirken gözleri parlayan bir kirpiyle karşılaştım. Bakıyordu karanlıkta saldırganca bana Bir duraksama vardı "kirpi" sözcüğünde, söylenirken genizden, boş yöntemdi Pazartesi sabahı sohbetine. O zaman, "sen, şimdi kapıyı kirpinin kırdığını mı söylüyorsun?"dedim. Giriş izni alabilirsem ondan, Bir adım atabilecektim kapıyı oturtmak için yerine. Ama yoldaydık biz, kaçıyorduk şimdi, Yetkisizdik, açıktı her tarafı kapının. "Gözlerinin içine baktım," dedi kirpiyi kast ederek, "düşündüm: oklarını fırlatırsan, seni öldüreceğim." Kardeşimin silahı yoktur. Tek yol kaçış, sınırların, Parmaklıkların, kapıların ötesine. Yalansız öyküsüdür bu, adamla hayvan adamın inatlaşmasının varoşlarda. Yalansız öyküsüdür bu, yarıkör, hımbıl bir kemirgenin nasıl tezgâh hazırladığının, semiz bir adama elinden geleni yapması için "Kirpi" sözcüğünün yalansız öyküsüdür bu, onun, "kapı" sözcüğünü alt etme sevincinin Yalansız öyküsüdür bu, kırılmış bir kapıyı bir şaire anlatırken Bir kirpinin yalancı tanık olarak nasıl kullanılacağının. AŞK DUYGUSU Geldimdi ilk buluşmamıza baş döndürücü bir duyguyla, düşecekmişim, kaçıverecekmişim gibi. Konuşurken yol üstünde öylesine, dedin ki "Söylemek istemesem de seninle düşüyorum aşka." "Ah, söyle, lütfen, söyle, söyle, söyle." dedim. Pekâlâ, söyledin onu ah, onu sen söyledino kadar içten, o kadar gerçekmiş gibi: "Seninle düşüyorum aşka." Geldimdi ilk buluşmamıza baş döndürücü derin bir duyguyla, sanırım tam zamanında yakaladın, düşüyorken. Sardın ya beni makaraya. DOKUZ TÜR SUSKUNLUK Dırdır ederim ha bire şiddetli fiziksel ağrılardan. Üstlenirim katılığın sır vermezliğini. Çaresini bulurum tükenmiş solukla soluksuz, yaralı kalpkrizlerinin. Bırakırım bekleme odası suskunluğunda gövdemi. Bilirim sözü gevezelerden alamayanların çabalarını. Bunalmış emeklisiyim kıpırtısızlığın. Uzak martı çığlığını dinlerim bir uykunun. Notlar tutarım konuşurken kendimle . Suskunum. Özellikle konuşmak gerektiği zamanlar dışında. Ya da bir partide iki kadeh şaraptan fazla içince… Oldukça şamatacıyım o zaman, âşık olur adamlar bana, Kadınlar sorarlar çayda mı kahvaltıda mı buluşalım diye. Sonra, bastırarak utancımı, yeniden kıvrılıp uyurum yünlü, sıcacık kozamda, beni tanıdığın dokuz tür suskunluk içinde: Çırıl çıplak. CUMHURİYET KİTAP SAYI 855 Finuala Dowling/ Şiirler/ Çeviren: İlyas Tunç ‘Bunalmış emeklisiyim kıpırtısızlığın’ Güney Afrikalı şair, Finuala Dowling 1962’de Cape Town’da doğdu. Güney Afrika Üniversitesi’nde İngilizce dersleri verdi. Sonra, eğitim araçları uzmanlığı, serbest yazarlık yaparak yaşamını sürdürdü. İlk kitabı, "Uçuyorum"la (I flying) "Ingrid Jonker Ödülü"nü aldı. İkinci kitabının adı "Evrenin Doo Wop Kızları" (Doo Wop Girls of The Universe). Dowling, eğlendirici, esprili, ironik, anlaşılması kolay, sözcük oyunlarıyla yüklü bir dil kullanıyor. Ancak; bu mizahi biçeminin geri planında bir merhamet ve acıma duygusu egemen. Şiirlerinin mikro evreni, kendi çevresiyle, ailesiyle, arkadaşlarıyla olan ilişkilerinden oluşuyor. Finuala, kısa öyküler, radyo oyunları da yazıyor. Bir de romanı var: "Şairlerin İstedikleri" (What Poets Need). Ailesiyle birlikte Kalk Bay’de yaşıyor. CAPE TOWN’IN DÜRÜST ADAMLARI Ne şeyhtir ne hükümdar, Cape Town’da her dürüst adamın yirmi karısı var: kendi karısı, dul annesi, karısının evlenmemiş arkadaşları, arkadaşlarının bekâr kız kardeşleri, kalıklar, boşanmışlar ki onların bilinmeyen ortakları Küba’ya gidiyorlar altın sikkeler için bono ticareti yapıyorlar Singapur’da Gough Adası’nda tiyolar alıyorlar ikili ilişkiler kuruyorlar Dublin’de koyun besliyorlar Karoo’da Rustenburg’da platin çıkarıyorlar çiftlik işletiyorlar İsrail’de ya da hâlâ burada, Cape Town’dalar ama çiniler biriktirip, fön çekiyorlar saçlarına. İç geçiriyor bu yüzden dürüst adamı Cape Town’ın kapıları açıyorken, yürüyorken arkalarından çekiyorken sandalyeleri, dinliyorken çaktırmadan karısının evlenmemiş arkadaşlarını, kalıkları, boşanmışları ki bıraktı kocaları onları bir striptizci, körpecik bir kız, kadın değişimi uğruna ya da değişiklik olsun diye, bir adama, ki sözde âşıkları kadınların gittiler Küba’ya, Dublin’e, Rustenberg’e, Singapur’a çiftçilik yapmaya Carnarvon’a ya da İsrail’e vesaire gerisi hikâye. ORTAÇAĞ İNGİLİZCESİYLE ÇAĞDAŞ İNGİLİZCE ARASINDAKİ FARKLAR Durup dururken Ortaçağ İngilizcesiyle başlıyoruz kendimiz gibi konuşmaya. Soruyor Stacey: Niçin onlar dillerine "Ortaçağ İngilizcesi" diyorlar? Evet, böyle diyoruz, kolaylık olsun diye adlandırıyoruz her şeyi. Artık, 1066’dan sonra, gittikçeyitirdik çekim eklerini, yapım eklerini, "O Suşi’yi sevdi"deki di eki gibi. Ah, ben de suşi severim, dedi Annaelle, SAYFA 24 en sevdiğim yemektir benim. Pekâlâ, diyorum, sözün gelişi: Alfred zamanında, daha fazla eklerimiz vardı. Suşi değil, olamaz. Üşüyor musun? diye soruyor Aimee gururla yeni dövmesini gösteren Chris’e. Günümüzde, yalın isimlerimiz, yanlış türetilmiş fiillerimiz emanet ediliyor ÖFT’e. Özne Fiil Tümleç. "Suşi’yi seviyorum", "Suşi sevdi ben." değil. "Ben adamı sevdim." "Sevmiş olduğum adam." değil bugün kullanmadığımız parça, isim tamlaması budur, diyelim, "sevdi"nin vurgusuz, "terk etti"nin vurgulu söylendiği "Sevdiğim adam beni terk etti", cümlesi bizzat sızıyor olacaktı geçmişe iyice. Terk ederterk etti. Ağlarağladı. Sen de fark edeceksin Chaucer’in zamirleri daha kapalıdır bize. Zamir bir sözcüktür geçer siz ortalıkta yokken yerinize. Hepimiz ihtiyaç duyarız onlara. Kişiler tekil ya da çoğuldur. O kadını sevdi; O adamı sevdi. Tekil. Üzgünüm, boşandılar onlar. Çoğul. Utan, diyor Stacey, kimler? Olamaz, olamaz sadece bir örnektir bu. Özür dilerim, diyor Stacey. Tabii ki, o zamanlar, Fransızlar, gelirken binlerce sözcük getirdiler "inek" yerine "sığır", "son karar" yerine "yargı", "istek" yerine "arzu". Aynı şeyler değil diyor Aimee, "istek" ve "arzu". çok haklısın, diyorum, istek ve arzubu ince ayrımın eksikliğinde, belirsizliğinde yer alıyor İngilizcemiz. KONUŞ, KATIL VE DİNLE Bir şiir yazıyorum sanılıyordu ama insancıldım, soslu pasta yaptım şiir yerine yine de bir yandan bir şiiri kuruyordum kafamda düşünüyorken okuduğum bir yazıyı, ki şairler ortalama sadece 62.5 yıl yaşarlar, diyordu ( Ferlinghetti yanılıyor, sanıyorum, uzun ömürlüyüz. kendisi 1919’da doğdu, hâlâ yaşıyor belki yüzü bulabilir.) Söyleyebilirsiniz bir şairin değerini, diyor araştırmacılar, çünkü biz "ben" ve "bana" zamirlerini daha çok kullanırız, "konuşmak", "paylaşmak" ve "dinlemek" gibi uyumlu sözcükleri daha az. Ho, hmm, konuş, paylaş ve dinle. Gerçekten, soslu iki pasta yaptım bazı insanlar et sevdiklerinden Oysa ki başkaları ayakları olan şeyleri yemeyecekler. Görüntümden kaçmak için yemek pişiriyordum. İki dize vardı ekranda: Şairler kıyarlar kendi yaşamlarına, Politikacılar, bu yüzden vurulmalı. Ne kadar korkunç. Böyle dedim. Demeseydim keşke. Ho, hmm, konuş, paylaş ve dinle. Bir ustalıktır soslu pasta yapmak, şiir yazarken