28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

KISAKISA... KISAKISA... KISA KISA... niden yazıyor . Aşk, ihanet, savaş üçgeninde, sezgiler ve olağanüstü olaylar eşliğinde, gerçeklere dayanan tarihi olayları roman tadıyla anlatıyor. Üç ayrı çağa, üç ayrı bedende, üç büyük aşka tanıklık ediyoruz. I lürel, aslında bir çiftin yaşadığı zaman yolculuğunu anlatırken yaşamı, ölümü ve ruhların ölümsüzlüğünü de vurguluyor: "Bana ait parçalanmış ruhları ve yaşamlan simgeleyen bu tablet, insanlara, ruhların asla ölmedigini kanıtlayacaktı. Ölüm anının o müthiş çekici sarsıntısını hissettirecekti herkese. Yaşam denilen enerji hiç tükenmiyordu. Bizim algıladıgimızın ve inisiyatifimizin dışında, sürekli devinim halinde olan bir çark gibi, ebedi ve mutlak bir enerjiyle dönüp duruyordu. Yaşadıklarım, saniyeler içinde bir bir gözümün önünden geçti. Zcfiria kazısında, prenses Ada'nın resimli koridoruna ulaşıldığı sıralarda, yaşamın o boyutunu terk etmiştim." Haldun I Kirel'in anlatımı çok akıcı. Romanını bölümlere ayırarak yazmış olması, gerek okurken ve gerekse daha sonra tarihsel konulara dönerek okumalarda kolaylık sağlıyor. Roman son derece heyecanlı, uzun olmasına rağmen bir solukta ve merakla okunuyor. Çağlar, olaylar ve kişiler arasındaki geçişler çok yumuşak ve kolay izlenebilir havada. Her şey oldukça detaylandırılmış, kısa cümlelerle izleme kolaylığı sağlanmış. Özellikle Bodrum'dayken okumak çok zevkli çünkü olayların geçtiği yerlere birebir gidip orada olmuş olayları hayal edebiliyorsunu2. Her şey o kadar canlı ki siz de kendinizi Halikarnassos'un bir parçası hissediyorsunuz. ÜÇ BÜYÜK AŞK 'Ölerek Yaşıyorum' hem tarihi sevdiren, hem de kişinin okuma zevkini kamçılayan bir roman.Tarihte geçmiş olayları, bugüne ve geleceğe bağlayarak üç büyük aşkı da içine alarak anlatıyor. Yaşamda var olan, birçok olumlu ve olumsuz duyguya yer vermiş, dolayısıyle kendinizi büyük bir gerçeklilc içinde buluyorsunuz. Bu gerçeklikteyken yazann felsefesini de algdıyorsunuz. Yazar hiçbir şeyin rastlantı olmadığını, her şeyin bir nedeni olduğunu söylüyor: "Önüme çıkan bu tablet, bir tesadüfün ürünü müydü, yoksa parçalara ayrılarak beni bilinmezlikler kuyusunun karanhklarla dolu labirentlerine yuvarlayan kaos dolu garip yaşamıma ait bir bilmecenin çözümü müydür1". Yaşam bir dizi bilinmezin bir araya gelmesiyle karşımıza çıkan şeydir. Bizler ne nereden geldiğimizi, ne de nereye gittiğimizi bilmeden yaşayan varhklanz. Haldun Hürel romanmda bu sorulara da cevap arıyor. Tekrar tekrar dünyaya geldiğimizi ve hatta başka bedenlerde, değişik zaman aralıklannda yaşama olasılığımız olduğunu da düşündürüyor okuruna. 'Ölerek Yaşıyorum' uzunluğuna rağmen, oldukça ilgi çekici ve heyecanla okunan bir roman. Bodrum'da tatil yaparken, biraz da tarihle ve Bodrum'un geçmi Olerek Yaşıyorum daki olaylar Karya Araştırma Enstitüsü'nün araştırmalarını kapsıyor. tkinci olay ZenonNika aşkını içine alarak IÖ 334 yıllarındaki Karya ülkesinin tarihini veriyor. Üçüncü olay da son firavun Vcnis ve karısı Nelkis'in t.Ö. 2323'lerdcki aşklarıyla beraber, Karya Mısır ilişkilerine ışık tutuyor. Uras German'ın, Karya Araştırma Enstitüsü'nün başkan yardımcısı olarak Bodrum'a gelmesinin ardından, romanı dcrindcn etkileyecek ayrıntılar öğreniyoruz. Uras German sezgileri çok güçlü olan ve bu sezgileriyle Karya araştırmasını yürüten bir bilim adamı. Haldun Hürel, olağanüstü olaylarla karşılaşacağımızın işarctlerini romanın ilk sayfalarından bize hissettirmek için "... büyük 'gizli limanın' yerinin belgelenip kanıtlanması yönündeki cmcklerimi kapsayan enerjimi, önsezilerimdcn akıp beyin damarlarıma dolan güce dayandırıyordum" diyerek gösteriyor. Roman ilerlerken Uras German, Zenon kimliğinde ve görünmez olarak kendini Karya savaşının ortasında buluyor. Ilk karşılaştığı kişi ise Piksadoros " Karya ülkesinin, yani Bodrum'un satrabı idi. Hekatomos'un önderliğindeki beş kardeşten biriydi." Yazaroan, o kadar heyecanlanıyor ki ".. .îçimden, Tanrıma çılgınca dualar ediyorum. 'Tanrım bana bu serüveni sonuna dek yaşayabilme gücü ver! Kaçıncı kez ölümü tattıracaksan tattır, ama bu çağlardaki varlığımı şekillendir ve hemen sona erdirme."' Kahramanımız o çağda Zenon olarak Nika adlı bir kıza âşık oluyor. Nika'nın babası surlar komutanı Linamis. Zenon da Nika'ya kendini şöyle tanıtıyor: "... Mindos'a uğursuzluklar çöktü. Tanrılar o güzel kenti düşmana reva gördüler. Her yer yanıp yıkıldı. Ailem yok edildi. Ben denizdeydim o sırada. Tesadüfen kurtuldum ve her şeyimi bırakıp kaçtım buraya. Küçük limanda tekne imalatı ile uğraşıyorum." Birbirini kovalayan tarihi gerçeklerin ışığında Karya'yla ilgili kalıntılan, o devirdeki olaylarla birleştirerek, günümüze kadar gelip ve hatta geleceğin Bodrum'unu da içine alan olaylar zinciri başlıyor. Zenon ve Nika'ın büyük aşkı, ülkenin savaşa sürüklenişi o yıllara ait olaylar heyecanlı bir serüven olarak anlatılıyor. Romanın daha sonraki bölümünde, Uras German kendini ve sevdiği kadın Sara Selendi'nin son firavun Venis ve karısı Nelkis 'in reenkarnasyonu olduğunun farkına vanyor. "Nelki, Nika ve Bodrum'daki oesrarengizkız!.. Venis, Zenon ve ben!.. Karya Araştırma Enstitüsü'ün başındaki bilim adamı!.. Üç zaman ve üç yaşam!..." Haldun Hürel tarihi kaynaklara dayanarak ve hayal gücünü de kullanarak Bodrum'un, asıl adıyla Halikarnassos'un, tarihini ye şiyle ilgileniyorsanız, son derece zevkle ve keyifle okuyabilirsiniz. Tarihi gerçekleri iskelet olarak alıp, üzerini aşk, ihanet, savaş, kin temalanyla örüp, kendi hayal gücüyle de kurgulayarak son derece etkileyici bir roman yazmış Haldun Hürel. • Olerek Yaşıyorum/ Haldun Hürel/ Dharma Yayınları/ 528 s. H A. şebnem BİRKAN 'J. Stuart MiU'in Ahlak Anlayışı' ~i Mustafa GÜNAY* elsefe, insan ve yaşam odaklı denemelerini/makalelerini daha önce çeşitli internet dergilerinde ve Felsefeci, Lül ve Özne gibi dergilerde yayımlayan Sibel Öztürk Güntöre'nin ilk kitabı, "John Stuart Mill'in Ahlak Anlayışı" adını taşıyor. Bu kitap, ülkemizde Mill'in ahlak felsefesi üstüne yayınlanmış ilk yapıt olması bakımından da dikkati çekiyor. Bilindiği gibi Mill, liberalizmin ve yararcılığın bir temsilcisidir. 18061873 yıllan arasında yaşamış olan Mill'in ilgi alanı da oldukça geniştir: Mantık, bilgi kuramı, siyaset felsefesi ve etik. Bu alanlarda önemli yapıtlar ortaya koyan filozofun, özellikle bireytoplum ilişkisi ve eğitim konusundaki düşüncelerinin yeniden güncellik kazandığı söylenebilir. Güntöre, Mill'in ahlak felsefesini ele alırken, yeri geldikçe, filozofun başka konulardaki düşüncelerine de değinmekte ve onun düşünce dünyasını açık ve anlaşılır bir dille sunmaktadır. Dil konusundaki tutumunu Güntöre şöyle açıklamaktadır: "Felsefe eğitimi almamış olan ancak bu konulara ilgisi olan okuyucunun da rahatlıkla oku ması göz önünde bulundurularak kaleme alınmış olduğunu belirtmekte yarar görmekteyim."(s.ll) Dil konusunda açıklıgı ve anlaşılırhğı önplanda tutan Güntöre, aydınlatıcı ve bilgilendirici bir yaklaşımı scrgilemektedir. Bu tutumu kitabının kurgusunda ve bölümlenişinde görülmektedir. Güntöre Mill'in ahlak anlayışını ele almadan önce, kısa bir etik tarihine de yer vermektedir. Bu kısa tarihçe, hem MiU'in felsefi bakımdan arka planını vermckte hem de "insan "in çağlar boyunca, insanhk tarihi bakımından hangi evrelerdcn geçtiğini ve etik değerler/kavramlar bakımından geçirdiği serüveni de ana hatlarıyla ifade etmektedir. AHLAKYAŞAM İLİŞKİSİ Felsefe, insanhk tarihinde belli bir evrede ortaya çıkmış olmakla birlikte, ahlak, insanın varolduğu her dönemde söz konusudur. Bu nedenle ahlak felsefi düşüncenin vazgeçilmez konusu olmuştur. Binlerce yıldır ahlak felsefesi, felsefenin en eski ve en temel disiplinlerinden biridir. Ahlakla ilgili kavramlar ve problemler de felsefenin başlıca ilgi alanını oluşturmuştur. Aslında ahlak, yalnızca filozofların değil bütün insanların kayıtsız kalamayacaklan bir problemler alanı olarak görülebilir. Güntöre'nin ahlakyaşam ilişkisiyle ilgili saptaması söyledir: "İnsanın ve yaşamın olduğu yerde ahlak bir sorunsal olarak durmaktadır. (...) Ahlak doğrudan doğruya yaşamın içindedir."(s. 13) Bu nedenle etik problemler üzerine yalnızca filozoflar değil, herkes düşünmek durumundadır. Güntöre'nin deyimiyle, "insan var oldukça etik sorunlar da yerini koruyacaktır. Çünkü yaşam ve yaşam içindeki bireylerin, bireysel ve yaşamda kalmak adına oluşturdukları düzenler içinde H aldun Hürel'in,' Kurgusal Gerçek Roman' üst başlıgıyla yayımlanan Öleıek Yaşıyorum'ıı tarihi merkez almış bir roman. Olaylar Halikarnas'ta, IÖ 334'le İS 2095 yıh arasında, uzun bir zaman dilimine yayılmış. Bu zaman sürccinde I lalikarnas'ta yaşanan olayları ve Halikarnas'ın tarihini anlatıyor Romanın baş kahramanı Uras German, Karya Araştırma Enstitüsü tarafından yürütülen araştırmada görevli bir arkeolog. Sezgileri çok güçlü. Bu sezgileri sayesinde bir çok gizli kalmış kalıntılara ve bilgilere ulaşıyor. Araştırmalar sırasında, bir anda IÖ 334 yılına gidiyor ve o andan başlayarak Halikarnas'ın geçmişini Uras German'la birlikte yaşamaya başlıyoruz. KARYALILARIN KADERİ IÖ 334 yülarında geçen olaylar zinciri içinde Kraliçe Ada ve Prenses Ada'nın aynı kişi olmadığını anlıyoruz. Prenses Ada, 1989'da, bir temel kazısı sırasında bulunan mezardan çıkan kişiyken Kraliçe Ada, Satrap'ın kardeşidir. Kraliçe Ada kıskançlık yüzünden ülkesine ihanet etmiştir. Bu olayların ayırdına varan Uras German, IÖ 334 yılındaki savaşa tanık oluyor ve bizleri inanılmaz tarihi gerçeklerle yüz yüze getirip birçok şeyi ortaya çıkarıyor. Romanın ilerleyen sayfalarında o devirlere ait çeşitli bilgilere ulaşıyoruz. Savaş sırasında kullanılan taktiklerden, kuşatmadan, kullanılan mancınıktan tutun, savaş sonrasındaki katliama kadar birçok ilgi çekici detay anlatılıyor. Karyaiıların kaderine tanık oluyoruz. Son firavunVenis ve eşiNelki ile Mısır'a gidiyor ve onların büyülü devirlerine ait tarihi olayların da içine giriyoruz. Yazarımız, bütün bu bilgıleri verirken, o devrin büyüsü içinde, tüm insani duyguları da sunuyor. Kahramanların özel yaşamlarının derinliklerinc iniyor. Yüzyıllar önce de olsa bizlere benzer duyguları paylaştıklarını görüyor ve onlarla özdeşleşiyoruz. Romanda üç ana olay göze çarpıyor. Ilki Uras German ve Sara Selendi aşkı çerçevesinde 2095 yıllarının Bodrum'u.. Bura F Fayda, haz. özgürlük kavramlannı ele alırken J. Stuart Mill birey kadar toplumu ve toplum kadar blreyl de göz önünde bulunduran bir anlayışa dayanır. C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYFA 18 S AYI 774
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear