25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

lırsa, soru sormayı bilen bir yazar ile yanıt aramaya elverişli bir başka yazar, yan yana geldiklerinde anlamlı bir ikili oluştururlar. Yalnızca soru sorarak tüyalog geliştiren Sokrat'ı unutmamalı. Soru sormak da bir yöntem önerisi gibi görünse de edebiyat görüşünü iletmenin, zarif bir biçimidir bence. Poe, tek etki kuralından söz ederken aslında bir yöntcm önermiyor mu? Genç yazar ister bu yöntemi onaylar, isterse reddeder... Tam bu noktada, 'körleşme'nin yarı körlüğe dönüşüp genç yazarın bu yan karanlığını koruması gerektiğine inanıyorum. Çünkü çok iyi bilmek, kalıplara kolayca boyun eğmeyi de beraberinde getirir. Yazarın, kendi başkaldırısını, kendi yıkıcılığını kullanması gerekir. Kurmaca, reddedişten, körlükten çıkar. Genç bir yazar, eğilip bükülmemeli ya da bu bükülmeyi içinde saklayarak hata yapma pahasına, kendini dik tutmalıdır. Günümüz ortamının en büyük aksak lığı.kuşaklararasındaki ilişkisizliktir. Ne yazık ki, her iki tarafın hem şikâyetçi nem de durumuna razı oldııgıı bir dönem yaşıyoruz. Çünkü hep kendi aramızda konuşuyorıız ve farklı kuşaktan yazarlar birbirlerinc anlatacak canlı bir edebiyat ortamt bulamadıkları gibi yararamıyorlar da. Bu zaaf nelere neden oluyorr' Genellemeler yapılıyor. Genellemelerle tartışnıa yapılmaz. 9ü'larda üretilen ve sayısı 99 yazarı bulan bir oykıı uretımı için genelleme yapmak, günumuzde olan bıteni harifealmaktır. Adalet Ağaoğlu, ça£ıınızın hız çağı olduuunu belirterek "Oykücü, bedeninı oldıığu kadar, yazacağınıda teknolojiyeısmarlarbelki" (Adam Üykü 15. sayı 1998) diyor. tnternet kııllanmak, 'genç' olma nedeniyle yeniliklere kolayca adaptasyon sağlamak, kişinin, bedenini teknolojiye ısmarlaması mıdır? Peki kimi beğenmiyo»fc\dalet Ağaoğlu, bu teknolojik sapkınhk düşüncesini, hangi genç yazarın, hangi ürününden algıladı acaba? Neye dayanarak böyle bir düşünceyi savladı? Muzaffer Buyrukçu, "Yeni dönem öykücüleri hiç beğenmiyorum. Hücreleri, derisi öldürülmüş, ataklığı sıfıra indirilmiş, mıymıntı bir dille oluşturmaya çalıştıkları metınlerden, hiçbir tat almıyorum. Bugün Proust kopyası, postmodernizm taklidi yapıları, içeriklerı, tipleri yabancı yapıtları tutuyorlar, övülüyorlar, ödüllendiriyorlar" diyerek bunun görkemli edebiyatımızı kısırlaştırmaya dayanan bir tutum olduğunu düşünüyor (Adam Öykü Sayı 6,1996). Peki kim bunlar, bu taklitçiler, ürünlerindeki yavanlık neler acaba? Selim Ileri, "Bugünün öyküsünü kendime uzak buluyorum. Yeni yazarlanmız geçmişin Türk yazarlarını okumuyorlar, önemsemiyorlar. Hepsi için değil sözüm, gel gelelim bütün çoğunluğu için. Kötü çevirilerden esintiler, günümüz Türk hikâyeciliğinin ciddi sorunu. Arada, çok duyarlı adlara da rastlanıyor, asılonlarınönüaçık..." (1997 Adam Oykü Sayı 10). Selim lleri'nin biraz dana temkinli olan görüşünde, gene de duyarlı bulduğu isimlen sakınmak gibi bir tavrı var. Bu duyarlı yazarlar kimler acaba? Selim 1leri, adını vermediği ürünlerde ne tür duyarlıklar bııldu, bu ürünlerin, günümüz üretiminden ayrı düşen yanı ne? Nezihe Meriç, "Son yılların baskın duygusu şöhret olmak. Mankenler, şarkıcılar, oyuncular derken, birden bir parlama, natta bir patlama ki ş,aşıp kalıyor insan."(2000 Uçüncü Oyküler sayı 10). Nezihe Meriç'in genç yazarları yakından izlediğini biliyorum, ancak, kitapları 20 baskı yapan, herkesin çok iyi tanığı şöhretli bir genç yazar bilmiyorum. Şöhret olmanın çok kolay oldıığu Türkiye'de, henüz böyle bir yazarla karşılaşmadım. Sevgili Nezihe Meriç'in düCUMHURİYET KİTAP SAYI 594 Kuşaklar arasında blr lllşki otanalı mı? şüncesi, sezgisel boyutta kalıyor yalnızca. Bu görüşler, eski kuşak 30 kadar yazarın genel görüşlerinden ortak birkaç örnek. Benim anladığıma göre; eski kuşak yazarlar, yeni kuşağı gerçekten izlemiyor. Ustelik okumadıöı bir kuşak hakkmda da haksız bilicilikler yapıyorlar. Bu görüşlerin hepsi cok genel ve yüzeysel olduğu için, anlamlı bir tartışma ortaya çıkmıyor. Isterdim ki "Şu kitabı okudum berbattı, şunu okudum hiç de fena sayılmazdı" densin. Bunun yanında gencllenıe vapınaktan özellikle kaçınan yazarlardan Memet Fuat, "Genç kuşak öykücüleri yeterince izleyemıyorum. Okuyup be>*endiklerinıin adlurını verırsem, butunu izleyip bir seçme yapmı^ gibi olurum"( 1998 Adam Öyku 19) diyerek aslında çok içtenlikli bir tutum sergılıyor. Enıs Batıır, "Bu tıır yaklaşımlar, genellenıeler ürpertiyor beni" (1999, Adam üykü, Sayı 20) diyerek açıkça soruya mesareli duruyor. Ebki kusak vazarların, yeni üretımi reddetme nakları kendilerinde saklıdır tabii, ama gerekçelere dayandırılarak yapılmalıdır bu. Sonuçta anlaşılıyor ki, ustalar gençleri pek merak etmiyor. tşin korkutucu yanı da bu zaren. Meraksızlık! Bunca yazar arasından bir tek Hulki Aktunç, son derece rasyonel ve soğukkanlı bir görüş. bildirmiştir: "Günümüzü anlamak ve bilmek için genç vazarları okuyorum. Bunun bana faydası oluyor. Çünkü gençler her şeyden önce AJman felsefesinin zeitgeist dediği şeyi belirli yaşa gelen insanlardan çok daha fazla kavrıyorlar ve yansıtabiliyorlar..." "Daima şöyle bakıyorum: () bana bir şey öğretecek mi? Getirdiğiyle bana öğreteceği bir şey var mı? Bıınu içerik için de düşünüyorum; onun biçimi, lormu, biçem denemesi için de düşünüyorum. Böyle baktığım zaman konuya, hiç de öyle kimilerinin genellemeleri gibi kötümser değilim. Bir şeyler öğreniyorum. Zamanın ruhu hakkında, onların yaşamlarının ruhu hakkında çok şey öğrendığimi de hiçbir zaman üstü örtülecek bir şey olarakgörmüyorum." (2000, Kitaplık, Sayı 44) Eski kuşak ItisterUeri... "Gençler benı okıımuyor." Neden acaba? Bu soruyu kendinize sormalısınız. Belki de siz dönemsel bir öykü yazdınız, fakat bu dönemsellikte 'şimdi'yi kollamadığınız için bu güne akan öyküyü üretemediniz. Henüz ve hâlâ çıraklığınıza dönemedınız. Sızden bir tek kitap hatta bir tek öykü okurhak yetiyordur belki. "Ben ustayım." Başka bir yazann üretimini etkilediniz mi gerçekten? Genç bir yazar, adınızı anana Jek ıısta oldııgunuza nasıl ikna olursunuz? Yazar dostlarınızın, hürmetle, hatırgönül işleriyle sizi kollamaları edebiyatın ne kadar işine yarar? Kendi ürününüzii, karşılaştırmalı edebiyat yöntemiyle de^erlendirdiniz mi hiç? "Buçocuklarkendileriniyazıyor." Siz de kendinizi yazıyordunuz. Kendi döneminizin açmazlarını, sosyal adaletsizliğini. O dönem, toplumun bütününü sarsan acılann, şinıdi bireyde örselenmişlik duygusuyla djjramlılık gösterdiğini, görmezden gelmeyiniz. "Bizim zamanımızda, kitap çıkarmak ı Khn klml ohuyacak? Semih Gümüş, "Şunu unutmamalı ki, eskilerin yenileri okumamakla kaybede ceği hiçbir şey, yenilerin ise kaybedeceği çok şey var" demişti, Yeni Binyıl'ın son kitap ekinde. Tam tersini iddia ediyorum. Bir yazar, ardından gelen yeni kuşağı izlemezse kendi üretimi eksık kalır. Bir yazar, "Benim üretimimin bııgun kime geçmiş, kim yüklenmiij" diye merak etmelı en azından. Kaldı kı ııstaçırak ilişkisi karşılıklı bir ilişkidir. Genç olan kişinin tek taraflı boyun eğişi onıı köleleştirir. Hem ilişkiyi reddedip hem de okumuyorlar diye şikayet etmek nasıl olur da doğru bir tutum olur? Bir us tanın varlık nedeni çıraktır. Çırak, ustanın varlığını pekiştiren bir üreticidir. 'Eski kuşakları niçin okumalıvız? FARUK DUMAN enç hikâyecilere yöneltilen eleştiriler eski kuşakların okunmadığı olgusunda yoğunlaşıyor. Başka alanlara da açdıyor elbette. Hikâyelerin bir içdökme olduğu vurgulanıyor örneğin. Gerici yazar, yalnız adamdır, bu nevi günceJ tartışmalar ne kazandıracaktır ona? Ama belirtmek gerekmez mi, kişinin kendi kendinin elestirmeni olduğu, olması gerektiği vurgulandı bir zaman. Gerçekten de, bir hikâyeyi değerlendirmeue ne çok yargıyla karşılaşırız. Yazarlarımızın değerlendirmeleri birbiriyle o kadar çok çelişir ve öyle çeşitlidir ki bir yerden sonra bu yargılann bir bütün olusturmadığını ve oluşturamayacağını anlanz. Bir söz denizidir karşımızdaki. Burada boğulmamak için artık zaten tek yolumuz kalmıştır ve o da kendi yolumuzdur. Işte size yazann yalnızlığını bir bakımdan açıklayabilecek bir tablo. Peki ne yapacaktır genç öykücü? Kendi öyküsünü beğeneceği zamanı bekleyecektir kuşkusuz. Bu onun yazgısıdır. Kavafis'in dediği gibi, ilk basamaktadır o. Eskileri okumaokumama problemi, biliyorsunuz, evrenseldir. Calvino'nun hatta, bu konu üzerine bir kitabı var, Klasiİderi Niçin ükumalıyız, diye. Genç öykücüleri eski kuşakları okumamakla Genç öykücüler önceki kuşaklara nasıl bakıyor? 1 G suçlayanlarca, konunun derinlemesine ele alındığına ben rastlamadım. Eski kusaklann niçin okunması gerektiğinden başlanarak biçem oluşrurma sorunsalına inilebilir. Türkçenin kullanımından Türk insanının karakterine kadar pek çok alana girilebilirdi bu başhk altında. Böylece tartışma yararlı da olurdu kuşkusuz. Bugün baktığımızda gördüğümüzse bir fletişimsizliktir olsa olsa. Yani bir tartışma değil. Meselanedir Semih Gümüş'ün "Genç Öykücülerin Ağzmı Bıçak Açmıyor"la söylemek istedıği. 'Öykülerde dıyalog yok' mu, 'Gençler etliye sütlüye bulaşmıyor' mu, 'Gençler öykü üzerine söz söylemiyor' mu? Yoksa 'hepsi' mi? Doğru düriist tartışılmamış bir ilginç başlıktır bu. Ama gençlerin oe üzerine düsündüğü alt başlıklardır bunlar, probfemlerdir. Ama burada konu biraz daha kişiselleşecek. Kendi payıma eski kuşaklara nasıl baktığımı, onlan niçin okuduğumu ve okuma gereği hissettiğimi düşündüğümde, bunun oeni aynı zamanda kendi öyküme de götürdüğünü görüyorum. Okumalarımaan ki asla bir incelemeci gibi okumam, kitap okurken 'okur' olurum bana bir yol yordam kalmış mıdır? Okurken öykü üzre ne söylemiştir o öyküler bana? Benim pek sonra hissettiğim bu 'kalanlar' nedir, nasıl yorumlamışımdır kargacık burgacık bu şeyleri? Anlıyorum ki benim için önemli olan, Türkçe'nin ne olduğudur. Hem yazınsal bir dil hem de halkımızın yüzü niyetine bakarım Türkçeye. Eski kıışaklarla işte, bütün bunların tadını cıkarınm ben. Bu nun için okurum eski kuşakları. • SAYFA 6
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear