22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Enis Batur'la özel ansiklopedisinin yeni cildi "Yazboz" üzerine "Yazboz, Kim için yanyorsunuz?'a bir yanıt" Enis Batur'un yazı evreni, çok geniş bir ilgi alanını kucaklıyor; çok yaziyor çok üretiyor. Son ürünü "Yazboz" ise kendisinin de içinde olduğu yazma evreninin kalbine doğru bir yolculuğa çıkarıyor bizi. Enis Batur'la DU kitabı üzerine konuştuk. İBRAHİM YILDIRIM ~T nsan akraba olduğunu hıssetttğı bir J yazarla sohbet ediyorsa, bunu ictenJL likle yapmalı; onu güzel ağırtama/»... Ben de öyle yapacapm. Ancak sorular boyunca, küçük provokasyon gmstmlerim olabilir; liitfen onlart bırer ikram olarak değerlendirin... Evet, Enis Batur'un "mutsuz azınlık" içın yazan, uzak ya da yakın akrabalardan olusan çok geniş bir ailesi var... Füru'unuzla baslasak söylesmeye.. Herkes kendisini, uğraşını ille de bir şeye, bir başka şeye benzetmeyebilir şüphesiz: Ben, yıldan yıla gecerken âğaçla, ağaçlarla da özdeşleşmiş oldum: Gövdesi nalka halka gcnişlcycn; daldan dala sıçrayarak uç, uçlar veren, görünmeyen, toprak altında kalan kökleri gitgide karmaşık bir ilişkiler ağı geliştirenbir ağaç. Beslenmeyi sürdüren yazar, uzanabildıği noktalardan özsu çekmeyi bilir. Okuduğu Dünya'dan etkilenir, kendinden katacağını katar, önünü açan, yolunu biçimlendirir. Bir soykütük ağacı oluşturmaya kalksam, ucu bucağı kımbilir nerelere gider, kitaplarımdan yola çıkarak bir ölçüde yapabüir de bu. Ben ötelerden beri, selamlamaktan geri durmadım. Ölçülmesi güç, belki de erken olan; yazdıklarımın beslediği uzantılardır. Yazı adamı ya gününü ya da geniş zamanları hedef alır, ben ikinci kategorıye daha yakın görülebilecek bir çizgiyi yeğledim sanırım. Mutsuz azınlık" tanımlaması yaklaşık 150 yaşında. Stendhal'in içinde yaşadığı, ürettiği ortamın enikonu uzağındayız bugün. Zaman, geçen zaman, mutsuz azınlığın hem azınlık, hem mutsuz olmaktan çıkmasına yol açtı. Böyle diyeıııez miyiz? "Mutsuz azınlık" vurgulamanızı biraz daha açınak istiyorum • Mustafa Nihat özön, Edebtyatt Ccdtde'yi tcmel alarak okurları, bırına sınıf, ıkınçı stnıfve uçu'ncü sınıf dıye kümeletms Özön V göre, Ahmet Mithat, ikincisınıjokuriçin yazwıs, döncmindc nc redeyse cfcndı babamız kadar ilgı goren ve okunan Vrrıhı de! Ahmet Mithat yemden 1 gündeındc, Vfdht'yikıniKehatırlamıyor Bırinci sınıf okur için yazan Edebiyat t Cedide uvclert ise, valnızca ısımlerıyle anılıyorlar. . Bu kümeleme hugüıı ıçın geçerlı olabilir mı, diye sorup eklıyoruın, "nıutsuzazın lık" için vazcınlar, mutlu çoğunluğu mutsuz etmek ıçın bir şeyler yapmalı mı? Biz, edebiyatm tarihiyle çok az, oldtığunda da oldukça sağlıksız, geri kalmış, anakronik ölçülendirnıelerle malul biçimde ilgilenen bir iilkede yaşıyoruz. Ahmet Mithat Kfendi konusunda da iyimser değilim ben. Bizim okurumuz güncelliğe kilîtlenmiş bir kerc. Ayrıca, kimse bir şey okumak zorunda bırakılmamah. Edebiyat, güç kullanarak yaratılacak bir müfredat man tığına dayandırılmamalı. Yazar olacak kisi için başka: Bir biçimde, dilinin öncmli ürünleriyle tanışmalı, onlardan alacagını almalı. Okur neden avnı yolu izlesin? XIX. yüzyıl sonunun, XXİ yu2yıl başının edebiyatını düşünelim; birkaç giiçlü örnek kenara koyulacak olursa, ço^u ürün artık okunaksızlaşmıstır. Bu, bizım olsun ta^lan olsun, perspektifini kabul edemiyonım: 20 yaşındaki bir okura Hiiseyin Rahmi yerine Çalvino'yu seçmesini salık veririm. Özön'ün okur tasnifi, içölçüleri biraz deSAYFA 14 istiyorum, ancak bu eylemisizin de "mutsuz azınlık için yazan" biri olarak tanımladığıntz bir yazarın araalığtyla gerçeklestirmek istiyorum: MarieHenri Beyle! Bu yazar, yüzü askın takma isim kullanmıs. Bunlardan birideStendhal!.. Pekikim bu MarieHenri Beyle? Sozü sonunda, "mutsuz azınlığı" hedef alan yazara getirdiniz. Stendhal, Turk okurunun anayapıtlanndan tanıdığı bir yazar; umanm gelecekte, kimi önemli yan yapıtlan da difîmizc kazandınlır. Benim gözümde. Avrupa edebiyatında, Goethe'den sonra kendi yuvasından fırlamayı göze alan, sınırlannı genijleten ikinci büyük vazar Stendhal. Yerinde duramayacak ölçüde sancdı, kimli&inin kalıbını çadatmak icin kendisini zorlamayı bilmiş. Asri zamanların ilk öncülerinden. "Kızıl ile Kara" gibi, "Parma Manastın" gibi büyük anlatılarını elbette bir kenara itecek deftilim; ama " Aşka Dair" ve "Bir Gezmenin Anılan" türünden daha az üne kavuşmuş kitaplarına da hakkını.vernıek gerekir. İlk kez onun yapıtında, modernlerin sık karşılaşacağı bir aurum göze çarpıyor: ü k u r u n alışmak için vakit isteyecegi, almaya aluulamaya henüz hazır olmadığı bir yaklaşım. Kimi yazarlar günü gününe karşılıklarını bulmuşlardır, örneğin Goethe. Pek çok yazar, demin okur açısından üzerinde durduğum "kayma"ya maruz kalmıştır. Stendhal'in sıcağı sıcağına azınlığı hedef alan bir yazar konumunu seçmesi, onun sonradan çoğunluğun gözbebefiı olmasını engellemeai. Bir kitap:"Âsıkane Dostluk.. 1946 yıhndaSemih Lütfi'nin Dünya Şabeserleri Sertsı arasında yayımlanmıs. ıürkçeye çevıren Nasuhi Baydar; yazan ise üç yıldız: C**)... Önsözde Stendhal'tn Aska Dair'inden bir altntt var... Kitap, Philippe ve Denise'nin birbirlerine yazatkları ask mektuplarından olusuyor... Âsıkane Dostluk'u Stendhal veya oir başkası yazmts olabilir... Gönderen Enis Batur'a selam gönderip soruyorum: Aşıklartn mektuplan ile okuru bas basa bırakan bu yazar, okurun önündeki tkt engelden biri olarak gördüğünüz yazan, ortadan kaldtrmıs oluyor mu? Açık söylemek gerekirse, "Yazboz"daki o bölümü, biraz aa kendi durumumdan harekede yazdım. Bugiin hiçbir kitabım, okur önüne, benden oluşmuş bir ortalama imgeden soyutlanarak, soyunarak çıkamaz. Kapaktaki adım, okurların çoğunun kafasında, kitabın içeriğinden önce davranır ve beni babamla, işimle, eşimle, genel konumumla bir yere oturtur. Bu durumun, okurla metin arasında gereğinden fazla yer işgal ettiğini, önem taşıdığını düşünüyorum. Olup biteni daha somut biçirniyle, farklı dillerde, farklı ülkelerde kitaplarımın yayımlandıkça yerli yerine oturtma olanağı buldum. Adıin, o ulkelerin insanlan için, kendi ülkemdeki insanlan göz önünde taşıdıgı bir dizi yananlamı taşımıyordu, dolayısıyla kıınlukları ilişki okııduklan metin le sınırlıydı lstanbul'da ya^ıyor olnıamı, Türkçe yaziyor olmamı saymazsak, başka bir metindışı ılintilendirmeye başvurulmuyordu. Yazan, yazarın adını bu aşamadan sonra ortadan kuldırnıak miinıküıı nıü? Pek sanmıyorum: Üslubııınu dcğiştirmedikçe, başka biriymişçesine yazmadıkça, yazım kendini eleverecektir. Bir çö/ünıü Pessoa bulnıuştu. Daha sık rastlanan çözüm, Stendhal'inkidir. Üçüncü çözum, işi zamana btrakmaktır. Gün gelir, yazarın yan kinılikleri geri plana gider, kalırsa metinle ri kalır, kalmazsa zaten sorun yoktur. Sanınm, KarlKraus'uakrabamzolarak hissediyorsunuz ve "Anmaktan btkımyorum, belki metinlerımde karsılasmaktan bıkılmıstır ." diye söz ediyorsunuz ondan. özel Ansiklopediniz için çok özel bir bıbliyografya hazırlamavı düsunüyor musunuz? Örneğin okur, Kraus maddesine bakınca yolunun Walter Benjamin e çıkacağını da hılse! Anahtar defcl sözünü ettığım; pırıl pırıl küçük bir kazı çekıcı! • Biliyorsunuz, benim, Cahit Külebi'ye ya da Macit Gökberk'e hısımlık baglarıyla ya kınlık duymam gerekiıken, örneğin Kraus'u ya da Benjamin'i yakınım saymam yadırganımş, sık sık başıma kakılmıştır Yıl lar geçti, o konudaki duygularım, düşıin • CUMHURİYET KİTAP SAYI 594 "Yazmak. var oluşuma anlam kattı" dlyor Enis Batur. ğişmiş olsa bile, günümüzde de geçerli, diye düşünüyorum. Gelgelelim, yüzyıl öncesinin "birinci sınıf okuru"nun ufku bir hayli sınırlıydı, günümüzde kosullar çetrehl. Ekranların kullanınıı görmekten çok bakmayı öne çekti, ulaşılacak kitap sayısı iııanılmaz ölçüde arttı. Eöitim bütünüyle çöktüğü için klâsik metinıere giden yol hepten tıkandı. "Birinci sınıf okur" olmak denşet zor bir kişisel inşa programı, dirayeti, çabası gerektiriyor. Size bir "birinci sınıf okur" örneği vereyim; Tanpınar hem Bâki Efendi'yi, hem Valery'yi hem Euripides'i, hem Bergson'u okuyabiliyor; hem Itri'yi, hem Debussy'yi sahiden zevk alarak dinliyor; hem Siyah Kalem'i, hem Picasso'yu yakın takibinc alıyordu. Bütün buııların onu sonuçta "mutsuz" ettiğini düsünebiliriz. Bütün bıınların, onun zengin bir vapıt ortaya koynıasında etkili olduğunu da ileri süre biliriz. Ne ki, buradan kurallar, yasalar üretemeyiz. Bana kalırsa "mutsuz azınlık" için yazanlarla, yazmak durumunda kalanlarla ilgili sorunuz ürpertici. Bu durumun, baştan seçildiğini sanmıyorum açıkçası: Yazar, ben "mutsuz azınlık" için yazacağım, diye yola koyulmaz, pek çok etmenin rol oynadığı bir dizi seçim bu sonucu kendiliğinden doğurur. Kimilerinin yolun belli bir aşamasında çizgı deciştirmelerinin bir açıklaması da bu kendiliğindenlik koşuludur. Azınlık için yazmak, genellikle yargılanan, eleştirılen bir tııtıım olmuştur. Oysa o yazarla rın orta vâdede, ıızun vâdede çoğunluk açısından da yararları olacak sonuclar doğurdukları unutulmamalı. Öte yandan bugün, hiç değilse bugün, ço/Junluğun mutlu oldugunu savhımak da elde değildir. Kitlenin mutsuzluguııu görınemek için enikonu ay maz olmak gerckir. bir zaman faturayı beni yaralayan yapıta çıkarmadım. Insanın, anlama yetisini geliştirmesi için emek harcaması, yatınm yapması, sabırlı olmayı öğrenmesi gerekiyor. Presokratikleri, Yunus F.mre'yi ya da Milton'ı, Arno Schmidt'i okuyabilmek, basbayağı dcrs çalışmayı şart ko«ır. Okur ya gelişmeye açıktır ya değildir. Olrnadığında lcüstâhiasır, suçlamaya girişir. Öylelerini kim sever bilmem, ben sevmem. Selâhattm Hilav ise düşünceyi kendinden baslatamayan, hazıra konmayı alışkanlık haline getirmis, Batı'nın kök kültürüne yabana olan, uyanık doğulu bireye gönderme yaparak şunları söylüyor: "Kök ve yarattctîıkta sonucun aynt sey Mvılmau, düsunce ve sanat alanmda gülünç sonuclar dojhırabilir bu durumda. örneğin F. Coppe'e (paudelaire ve Rimbaud varkcn) biiyük sairya dn P Bourgrt büyuk roıııancı \anılabtlir.' Bizim edebiyat, sanat, dü^ünce tarihimız o tür gülünç sonuclar açısından zengin. I ievekuşu optiğı geçerli olmadığında köstebek strateiisi agır basmış. Dünya kültürii ürkülmüb, uir iki noktaya bel baglayarak durum idarc cdilmiş. Saat farkıyla takip edılmiş her şey. Düşünün, Kübizm sonrası (.ğitim görmeye Paris'e gönderilen ressamımız Izlcnimcilik ile yurda dönmüştür. Yaşayan tek bir yabancı şairin yapıtını görmemiş şairlerimiz var hâlâ. Ne Batı'ya, ne de Doğu'ya açık pencereler; masasına otur duğu insanlardan ötesinijseçemeyen insanların evreni daralmaz mı? Uzun bir süre, her horoz kendi çöplüğiinde ötcr, felsefesivle yol aiındı. Biz kimseyi görmesek de ofur, nasıl olsa kimse bizi görnıüyor, diye avıınduk. Artık kosullar değiştı, yarm daha da (arklı olacak aurum. Yalcın geleceğin yazan, aynı anda birkaç yabancı dilde yayımlanacak; ikinci sınıf yazarların ikinci sınıl kopyası olmakla yetinemeyecek kimse; "iceride" göz boyayarak biryere varamayacak; buna hazır olunmalı. O zaman, Dünya "canon"u önünde sınanacak ürünler, ulusal değerlerimizin statüsünde pek çok şey alabora olacak. ü n u n için del>undan böyle, sözgelimi Iran'da, Suriye'de, Yunanistan'da yapılan edebivat konusunda bu kadar kayıtsız, bilgisiz kalamayacağız. Bir yüzyıl boyunca, kendi içimize kapanarak şişindik durduk, kof gurura kapıldık, haksız yere büyiiklendik: Takke yakında düşecek. "Mutsuz azınlık"ı artık rahat bırakmak "Mutsuz azınlık "Içİn Değişen koşdfar AniamayetJsl Provokasyona Heidegger'in bir cümlesıyle devam ediyorum: "Okuyucunun anlama yetısı uradan olduğunda ncyın ozgun olarak yaratılmış, neyin gevezelık olduğu konusunda herhangibiryargıya asla varuamayacaktır" Bu saptamaya elbette katılıyorum. Bir okur olarak her aşamada, "Anlama yetimi nasıl geliştirebilirim" sorusunu kendime yöneltirim. Pek çok yapıt bana sınırlarımı göstermiş, beni sınırlarımın duvarına çarpmıştır. Çarpışma sonrasmda, önce yarafarımı iyileştiririm; ardından eksiklerimi görmeye çalışır, giderebilmenin yollarını aranm. Başarısızlıklarım oldu, dana da olacaktır. Hiç
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear