25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

0 KURL A R A "Kimi arastırmacıların eski, büyük bir destanm kahntıları, kımilennin bövle bir destanm halk öykülerine db'nüsmü's parçaları, kimilerinin de destanlaştınlrms halk öyküleri olarak gördükleri 'Dede Korkut Oğuznameleri', kesin olarak belirlenemeyen bir dönemdc ve biryerde yazıya gcçirilmtstir. Bunlartn ilk yazılı biçimlerinden bugün elde kalmış metinlere, yani 15 ya da 16. yiizytlda yazılmış olduğu kabul edilen yazmalara gelinceye değin epeyce değişikliğe ıığramıs olduğu düşünülmektedir. Elde bulunan metinlerde bu anlatılar, 'boy' ve 'Oğuzname' diye nitelenir; bunları ilk olarak Tann Elçisi Muhammed zamamna yakın doğmuş olan Dede Korkut'un kopuz çaltp manzum parçalar okuyarak anlattığı sciylenir. ölaylar, hangizaman olduğu belirtilmeyen 'Oğuz zcimam'nda; sınırları çizilmeyen, nerede olduğu açıkça belirtilmeyen 'Oğuz ilı'nde, göçerevli Müslüman Oğuzlar arastnda ya da bunlarla hisarlarda yasayatt Hıristiyanlar arastnda geçer, Anlatdanlann Doğu Anadolu, Gürdstan ve Azerbaycan'da geçtiği, hisarlarda yaşayan ve her savasta ye~ nugiye uğratılanlann Gürcüler veTrabzon Rumlart olduğu ancak yer adlanndan anlaşıhr. Anlatılanların birkaçı sö'zlü gelenekte halk öyküsii olarak süregeldiği halde yazıh metinlerin yayılmadığı, pek az sayıda kaldığı anlasılmaktadır. Bu kıtapta, Dresden ve Vatikan yazmalanndaki Oğuznamelerin yer yer birbirinden oldukça farklılaşmış metinleri, ilk. kez pek çok sorunlan çöziimlenmis, onanlması gereken yerlcri onanhnıs olarak ayrı ayrı yayımlanmaktadır." Kapakta tanıtmaya çaltştığtmız Dede Korkut kitabına ilişkin yukardakı bilgiler. Bol kitaplı günlerl... 0 THINACI Dönüp Bakhğımda... (II) Fakülte vılları yazdırdılar.... TURHANGÜNAY Imtlyaz Sahibi: çağ Pazariama Gazete Dergi Kitap Basın ve Yayın A.ş Adına Berin Nadl Yayın Danışmani: Turhan Günay • sorumlu Müdür Flkret llkiz Cörsel Yönetmen: Dilek llkorur Baski: çağdaş Matbaacılık Ltd. Sti. ^ Idare Merkezh Türkocağı Cad. No: 5941 Cağaloğlu, 34 354 istanbul Tel: (212)512 05 050 Reklam: Medya C L rzurum Lisesi'ni bitirdıkten sonra yükseköğrenim için îstanbui'a gittim. Vıl, 1945. Bir kayıkla gemiye giderken cebimde 19 lira vardı. (Babam evin çamaşır teknesini yirmi liraya satmıştı; bir lirasını kayıkçıya vermiştım.) lktisat Fakültesi'ne girdim. Bir tanıdığın menteşe imalathanesinde yarım gün (ögîeden sonra) kontrolör olarak çalışıyor, sabahları da fakiilteye gidiyordum. O günlerde fakültede dekanhgın bir duyurusunu okudum: Sümcrbank, lktisat Fakültesi'nden altı öğrendye burs verecekti. llkokul, ortaokul, Rse bitirme ve lise olgunluk ("Olgunluk" sınavları ben liseyi bitirdikten bir süre sonra kaldırdmıstı.) diplomalannın "pekiyi" olması zorunlıı koşuldu. Burs verilen yılların iki katı "mecburî nizmet" zorunluluğu vardı. Ben de başvurdum. O başvurudan sonraki geceler hep bu bursun gerçekleşmesi hayafleriyle geçti. 1946 Mart ında o hayaller gerçek oluverdi: Birinci sınıftan üç öğrenciye burs vernıişlerdi, biri de bendim. * Naim Tirali hemşerimdi. Yeşilgireson gazetesinde edebiyat sayfalan yapıyordu. Lise son sınıftayken ben de o sayıalarda yazmaya başlamıştım. (Hkyazım 1942 veya 1943'te Erzurum gazetesinde yayımlanmıştı.) Ortaokulu bitiruiğim yıl Giresun Halkevi'nin kitaplığında Sait Faik'in hikâye kitaplarını keşıetmistim: Setnaver, Sarnıç ve Şahmerdan. O üç lcitabı o kadar çok sevmiştim ki okuya okuya bazı hikâyelerin bazı parçalarını ezbere okuyabiliyordum. Istanbul'da tanıştığım ilk yazar olan Oktay Akbal bendeki bcllek gücünc ijaşar, Elit Kıraathanesi'nde, ressam Fethi Karakaş'la bezik oynayan Sait Faik'e," Yahu Sait, bu delikanb senin hikâyelerini ezbere okuyor!" derdi. Edebiyat dergilerini elbette okuyorcuım ama Gün gibi, Yığın gibi sol dergileri de okumaya başlamıştım. tkinci Dünya Savaşı sona ermisti, Türkiye'de de bırtakım gelişmeler oluyordu. Artık tek parti dönemi sona ereceğe benziyordu. Birtakım partiler kuruldu. Bunların arasında Şefik Hüsnü'nün liderliğinde kurulan Türkiye Sosyalist Emckçi ve Köylü Partisi, Esat Adil'in liderliğinde kurulan Türkiye Sosyalist Partisi de vardı. (Sait Faik, Esat Adil'in yayımladığı Gün dergisinde röportajlar yapıyordu, Asım Bezirci de galiba rakma adla siyasal yazılar yazıyordu.) Ahmet Arif'in unutamadığım bir dizesi vardır: "Sevmem, netameli aydır aralık ayı." (Belleğimde kaldığı gibi yazıyorum.) 4 Aralık 1945'te ük faşizan hareket kendini gösterdi: Tan matbaasını, Babıâli de bir kitabevini, Beyazıt'ta bir başka kitabevini tahrip cttiler. Cîene aralık ayında Pertev Naili Boratav'ı, Niyazi Berkes'i, Behice Boran'ı üniversiteden attılar. 21 Aralık'ta Ankara Üniversitesi Rektörü Şevket Aziz Kansu'ya fa^ist delikanlılar zorla istifasını Fethi Naci nln E Ozdemir Asaf, iki yıl 1 lukuk Faki'ıltesi'nde okuduktan sonra tktisat Fakültesi'ne girmişti. îkinci sınıftaydık. Bahar bütün güzelliğiyle gelmişti. Kanrola kahrola ders çalışıyorduk. Mayısa doğru bir gün Ozdemir çıkageldi. Istatistik'ten bir şey anlarnadığını, kendisine yardım etmemi istedi. üzdemir'in evine birlilcte gittik. Yanılmıyorsam Acıbadem'de otunıyordu. Şimdiki gibi her taraf betona bogulmamıştı. (Yıl, 1949!) Bakımsız birbahçe natırlıyorum. Bir de Van Gogh'un atı çıkarılmış, sadece araba kısmı kalmıs resmine benzeyen epey eski bir araba... (üzdemir'in eşi hamile idı. Kızının adı aklımda kalmış: Seda. Yemek hazırlamışlardı. Sonra çalışma odasına çekildik. Bir süre çalıştıktan sonra Özdemir, "Yahu biraz da şik okuyalım!" dedi. Dağlarca'nın Çocuk ve Allah'ından şiirler okuduk. Bir iki gün böyle geçti. Özdemir, bu işin yürümeyeceğini anlamıştı; "Senin çalışmanı da engelliyorum. Yürümeyecek, belli." dedi. Sınav günü ikimiz de kapının önündeydik. îstatistik hocamız Prof. Ömer Celâl Sarç'tı. Prof. Sarç, sınav salonuna girerken Özdemir yetişti, "Efendim, dedi, bu sabah çocuğum oldu, hazırlanamadım." Hoca da ne diyeceğini şaşırdı... Ne zaman bir meyhanede karşılaşsak sözü hep bu konuya getirir, "Naci çok uöraştı benimle ama başaramadı!" derdi, gülerdik. lktisat Fakültesi'nin son sınıfındaydık. Yıl 1949olmalı. Ben "ınaliye"den ve "idare hukuku"ndan yazılı sınava hazırlanıyorum. İdare hukuku hocamız ünlü rektör Sıddık Sami Onar, maliye hocamız da o yıl (belki de ertesi yıl) yürürlüğe girecek olan Gelir Vergisi'ni hazırlayan Prof. Neumark. Bir gün Trabzonlu bir arkadaşım bana bir teldifte bulundu: "Maliye'den ve îdare'den bana kopya imkânı ver, sana iki kat elbise yaptırayım!" O arkadaşa "Salonda bir yığın gözlemci var. Mutlaka biri farkına varır." dedim. Meğer bizimki tezgâhını çoktan kurmuş: Kopya çekilmesini önlemek için salona giren görevlilerden birini "satın almış"; görevli, benim oturduğum sıranın yanında bekleyecek; benim arkamdaki sırada oturan Trabzonlu benden kopya çekecek, ben de önümde oturan yakın bir dostuma yazdıklanmı "sufle" edeceğim. Bizim Trabzonlu'yu bir daha görmedim... Öbür arkadaşım bu iki dersten geçti ama son sınavında Prof. Isaak o çok sevdığim dostumu oturduğu yerden alıp bir başka yere oturttuğu için girişimimiz başarıya ulasamadı. Sonunda kendi emeğiyle mezun oldu. • bu haftakl konuklarından. Sait Faik ve Özdemir Asaf. SAYFA 3 Demokrasinin gelmesiyle gitmesi bir olmuştu. Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi de, Türkiye Sosyalist Partisi de kapatılmıştı. Bu partilerle ilişkisi olan sendikalar da kapatılmıştı. Biz öğrencilere düşen iş, artık, okumak ve bir şeyler öğrenmekti. Öğrenciligimin ilk ydlannda Beyazıt Kütüphanesi'nde bazı marksist kitaplar vardı: Manifest'in Türkçesi, Adoratski diye birinin diyalektik üzerine bir kitabı, Carlo Cafieri'nin Kapital özeti, Lenin'den birkaç çeviri... Yabancı dil bilmeden marksizmi öğrenmenin olanaksız olduğunu gecikmeden anladım ve Fransızcamı geliştirmeye çabştım. Alman faşizminden kaçan Yahudi profesörler Türkiye'ye sığınmışlardı. Üniversiteler bu hocaları kapıştılar. Prof. Neumark, maliye hocamızdı; Prof. Kessler, sosyal siyaset hocası; Prof. Rustow, iktisadi doktrinler ve iktisadi coğrafya hocamızdı; Prof. Isaak, işletme. Prof. Rustow'un iktisadi doktrinler tarihi sınavındaki sorusunu ve verdiğim cevabı unutamıyorum: Soru, "Manc'ın sermayenin temerküz nazariyesini anlatınız"dı. O yıllarda gece gündüz marksizmle uğraşıyordum. Prof. Rustovv'un, bu konuyu anlarırken, tahrifler yaptığının farkındaydım. Soruyu yazdıktan sonra, bir tırnak açtım, "I locamız bu konuyu derste şöyle anlatmi5tır." dedikten sonra nocanın söylediklerini yazdım. Tırnağı kapattım. Pror. Fındıkoğlu, sosyoloji hocamızdı. Bana "Roma Imparatorluğu ve kölelik" konusıında sorular sordu. Ben, Max Weber'in Sosyalizmin ve Sosyal Mücadelelerin Umumî Tarihi'ni bir yıl kadar önce okumuştum; kıtabıbulmak olanaksız gibıydi. Sonunda Adanalı bir arkadaş bir kütüpnaneden bu kitabı çaldı ve bizler de okııduk. Konuyu bu kitaptan anlattığım için Prof. f'ındıkoğlu biraz ş,aşırdı... Bu şaşkınlığın beni mutlu ettiğini söylenıem gereksiz. Pror. Kessler'den yalnızca bir söz hatırlıyorum: "Akustik pislik", yani "gürültü". Prof. Ahmet Ali Ozeken, espriden hoşlanan, sevimli bir hocaydı. Bir gün "işletme" konusunuanlatırken "Çimentofabrikasi" diye başladı. Bir ara durdu. "Niçin hep bu fabrikayı anlatıyorum, biliyor musunuz?" diye soruu ve cevabı da kendi verdi:" Başka bir işletmeyi inceleyemedim ki..." dedi. Anıa muhasebeyi o üğretti bize; yecli yıl kadar ekmek paramı muhasebeden çıkardım. (O yıllarda işsiz kalan solcular genellikle muhasebecı okırlardı; bizden sonraki kuşak, yayımcüığı seçti.) * C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 589
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear