25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

içine geçmiş ve birbiri içinde erimiş aynntılar olarak görünür. Uzaktan bakıldığında, bütün yenileşme dönemlerine özgü karakterleri içinde banndıran bu ayrıntılara, daha yakından yaklaşıldığında, Türk sanatının modernist çizgiferinin, kendine özgü boyutlar içerdıği ve yukardan, yani üst kurumlardan aşağı, toplum katmanlarına doğru bir açılım yönünde geliştigi görülecektir. Batı ülkelerine özgü bır Rönesans çağı yaşamamış olmak, sanatçı ve aydın lcesime Türkiye'de, yenilik namlelerini doğrudan üstlenme ve kısa sürede sonuç alma işlevi yüklemiştir. Cumhuriyet dönemi, bu islevin devlet kurumlarınca, programlı bir kültür hamlesine dönüştürülmesiyle yeni bir ivrne kazanır. Cumhuriyet dönemindeki köklü reformlar, sanat alanındaki kararlı gelişmeleri olumlu yönden etkilemiştir. 3 Mart 1924'teki öğretim birliği, bütün öğretim kurumlarını Milli Eğitim Bakanhğı'na bağlamış, aynı yıl içinde, 20 Nisan 1924'te anayasanın kabul edilmesiyle de yeni sistem, yasal bir içerikle belirlenmiştir. Yeni anayasa, devletin bir Cumhuriyet olduğunu, egemenliğin de ulusa ait olduğunu belirtiyordu. Bunun arkasından bir dizi çağdaş yasanın gelmesiyle, Türkiye'yi çağdaş bir ülke Tconumuna yükselten değerlerin de önü açılmış oluyordu. Yeni Türk alfabesi kabul edîliyor, Türk Tarih ve Dil Kurumları, Millet Mektepleri açılıyor, Türk kültür yaşamında köTklü bir devrimin olusmasına katkıda bulunmak üzere Halkevleri devreye giriyordu. Bir ümmet toplumu olan Osmanlılıktan ulusal devlet düşüncesine geçiş, gelişen ulusçuluk akımları karşısında, Türk tarihinin kaynaklanna yönelme ve bu kaynakları, bilim adamlarının yararlanacağı düzeyde yaygınlaştırma çabalarına öncülük yapmıştır. Buralarda kurulan kitaphklar ve haJkı çağdaş kültür ilkeleri doğrultusunda eğitme çabaları, yeni bir kültür ufkunun da açılmasını, bu ufuk çevresinde kitlesel bilincin oluşmasını hazırlamıştır. Okuma yazma oranı düşük olan bir ortamda Halkevleri'nin ve Halkodalan'nın, halkı eğitme, okuyup yazmayı öğretme yolunda önemli bir görev alması, ayrıca bu gibi yerlerde halkı sanata ve kültüre ısındırma amacıyla kurslar düzenlenmesi, Cumhuriyet'in toplu bir kültür seferberliği başlatmış olduğunun dakanıtıdır. Osmanlı nıngeçdöneminde, îstanbul'la sınırlı kalan, Batı kültürüyle yetişmiş sınırlı bir kesimin tekelinde bulunan sanat ve kültür üretimi, böylece Anadolu'nun içlerindeki halkı da kendine "muhatap yapar. seslendiği kitleyi Anadolu'nun içlerinde arar, özellikle de yeni başkent Ankara'yı, Istanbul'un yanında ilcinci bir kültür merkezi olarak örgütleme çabalarına yeni bir hız katar. Toplumların her an bir değişme, hem de denge halinde olduğu ner toplumda, birbirleriyle çatışma halinde olan öğelerin bulunduğu gerçeği göz önüne alınırsa, Cumhuriyet'in kuruluşunu izleyen yıllarda Türkiye'de gözlemıenen dinamik toplum yapısının nedensel oluşumu da kavranabilir. Türkiye, Cumhuriyet'le birlikte tarımsal toplum düzenine doğru geçiş aşamalan yaşarken, her iki toplum düzeninin dönüşüm sancılannı da bünyesinde hissetmiştir. Amaç, bu geçişin yaratacağı çelişkileri, en aza indirmek ve kültürel değişimin gerektirdiği kurumlan, yeni yeni oluşmaya başlayan kentsoylu (burjuva) kesimin sorumluluğu altında kökleştirmektir. Batılı bir düşünce yapısı, her şeyin önünde gelmeliydi. Çağdaş kültür, Batı düşüncesinin yarattığı ve geliştirdiği bir kavramdı. Bu düşünceyi ner yönüyle benimsemek ve kendi bünyemize uydurabilmek içi, kararh girişimlere ihtiyaç vardı. Daha 1910'larda, Paris'te görevü olarak bulunduğu sıralarda Atatürk, bir Avrupalı gibi giyinmeye özen gösteriyordu. Koyu ve cizgili kravatı, başında siyah şapkası, elinde bastonu üe, onu bir Avrupalıdan ayırmak güçtü. Atatürk, özellıkle fes giymemeye çaba eösteriyor, onun yerine kuzu densinden kalpak giymeyi yeğliyordu.(2) Cumhuriyet'in kuruluşunu izleyen yıllarda, kılıkkıyafetten eğitime, toplum kurumlarına ve yönetime kadar bırçok alana yansıyacak olan laik, devletçi ve toplumsal gelişmeci dünya görüşü, bütün bu gelişmelere öncülük yapan Atatürk'ün devlet adamlığı kimlığinde böylece ortaya çıkmış oluyordu. Cumhuriyet döneminin sanatına toplu bakıldığında, bireyi kalkınmanın ve çağdaşlaşmanın temel itici gücü olarak gören ve "ferdiyet" kavramını öne çıkaran bu dünya görüşünün, sanatçının özgür yaratımını, her tür anlayış ve eğilime yaşama şansı tanıyan çoğulcu sanat üretimini özendirdiği görülecektir. • (1) Çağdaş Türk resim sanatının Cumhuriyet öncesini, bir öndönem olarak alırsak, Cumhuriyet sonrasmı "yakın dönem" olarak düşünmek mümkündür. Böyle bir yaklaşım, Çağdas Türk resmi kavramının birbiriyle üıntili iki ana dönem içinde incelenmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Cumhuriyet ve sonrası, çağdaşlık yolundaki gelismelerin toplumsal yapıya yansıyan ve bu yapıyla bütünleşen somut göstergelerini içerdiği için sanat alanındaki kurumlaşma çabalan açısından da süreçsel bir nitelik gösterir. (2) M. Önder," Atatürk'ün Fransa Gezisi", Kültür ve Sanat, Türkiye Iş Bankası Yay., s. 34, Haziran 1997. Cumhuriyet'in 75. Yılında "Türk Resmi"/ Kaya Özsezgin/ Türkiye îj Bankası Kültür Yaytnı/, 1999, îstanbul Kriz Doğuran Savas MUZAFFER UYGUNER Cüneyt Arcayürek, Kriz Doğuran Savaş adlı kitabı iıe bir dizisinin üçüncü kitabını yayımladı. Kitapta 19901991 yılları ve o yıllarda geniş yankılar varatan Körfez Savaşı ele alınmıştır. Bu. konuların odak nolctası ise Turgut Özal'dır. Onun savasa girmek niyeti üzerinde durulduğu gibi öbür konulardaki davranışları ve uygulamaları da u?;un uzun sözkonusu edılmiştir kitapta. Özal 1990 yılında TBMM'yi açarken SHP ve DYP oturumu boykot etmişti. Bu açılış konuşmasında Özal, "Huzurunuzda, hükümete anayasamızın 92. maddesinde kayıtlı, savaş hali izni hariç, diğer izinlerin verilmesini tavsiye ediyorum" demiş buna kendi partisi ANAP ülar bile şaşırmıştı. Böylece, her şeyi üzerine almaya yönelmis daha sonra ua bu yetki kendisine verilmişti. 1990 Eylülü'nün 20'sinden sonra Washington'a gidip Körfez Savası dolayısıyla Bush ile görüşmüstür. Ozal'ın amacı savaşa girmektir bir bakıma. Kriz yönçtimineelkoymuşgibidir. "Sorumsuz Ozal'ın, sorumlu kararlar alması, sorumlu olan hükümete kabul ettirmesi" anayasa dışı bir tutumdur elbette. Bu arada cumhurbaşkanı seçimi konusu da günceldir. Cumhurbaşkanını halkın seçip seçmemesi taraşılmaktadır. Ozal'ın Dışişlerini sollayarak girişimler yaptığı da bilinmekteair ve Dışişleri Bakanlığı'nın olumsuz görüşleri de kitapta belirtilmektedir. Arap ülkelerinden kredi istediği de anılmıştır. Bush'la da ekonomik sıkıntılar üzerinde konuşmuştur. Krizin ilk günlerinden itibaren Bush ile hep konuşmuştur. Bu arada îslâmcı terör de söz konusudur. Ecevit'e göre, o yıllarda iki büyük tehlike vardır: Birinçisj laikliğe yönelik girişimler, ikincisi Ozal'ın sınırsız iktidar çabasıdır." Yapılan ciddi açıklamalara göre, Ozal'ın savaşa fiilen katılmak için büyük uğraş verdiği anlaşılmaktadır. Bir ara başkanlık sistemini de tartışmaya açmıştır Özal; bunun için de anayasanın değişmesini önermiştir. Cumhurbaşkanı beşer yıl olmak üzere iki defa seçilmelidir. Bu görüşe Demirel de katılmıştır. Savaş isteyenlerin karşısına da Inönü cıkıyor ve 'Savaş çığırtkanlığını.bırakalım. Mehmetçiğin kanı ile sayın Özal prestijini arttıramaz" diyor. Kitapta Tansu Çiller'in yükselişi ile ilgili bilgiler de yer almıştır. Demirel'e nasıl sokulduğu belirtilmiştir. Bu arada, Genelkurmay Başkanı Torumtay'ın istifası olayı üzerinde de durulmuştur. Kitapta, ABD Başkanı Bush'un da çeşitli davranışları ve şörüşleri zaman zaman ele alınrp belirtilmiştir. Güya Bush "Savaş istemıyorum, ama göz ardı da etmiyorum" demiştir. Torumtay'ın istifası da fırtınalar koparmıştır. Ordu, savaştan ve laikliğe karşı girişimlerden rahatsızdır o yıllarda. Torumtay, haberi olmadan alınan bazı kararlardan, önlemlerden sonra istifa etmiştir. Torumtay'ın davranışları ve görüşleri geniş ölçüde ele alınmıştır kitapta. Ozal'ın sınır ötesi bir kara harekâtından yana olduğuna da değinilmiştir bir kez daha. Arcayürek, kitabın beşinci bölümünde "Perdeyi bir ucundan kaldıran" durumlar üzerinde durmuştur. Ozal'ın hükümet adına dış dünya ile ilişki kuran tek kişi olması olgusuna değinilmiştir. Torumtay'ın "Bush'tan emir almam" demesi bu bakımdan çok önemlidir. Ozal'ın, bu istifa nedeniyle milletvekillerine "istifaya kırgın" olduğunu duyurması da önemlidir. Bu sırada erken seçim tartışması da siyasal yaşamda önemli yer tutmaktadır. Inönü, erken seçim konusunu "basit bir manevra" diye nitelemiştir o yıllarda. 26 Aralık 1990 tarihinde iki muhalefet lideri bir araya gelip konuları tartışmış ve ortak bir bildiri yayımlamıştır. Kitapta bu bildiriye yer yerilmiştir. Özal'a, dış politika egemenliği yetmiyor, iç politikaya da bütün gücüyle asılmak istiyordu. Bir ara işçiler, Çankaya'nın şişmanı/lş^çi düşmanı" diye sloganlar atmıştı. Işçılerin üzerine polis gücü göndermesinin iç savaşa yol açabileceği de o yıllarda sözkonusu edilmistir. Gündemden hiç düşmeyen konu ıse hep Özal'dı. Çankaya'dan indirmeyi bile düşünenler vardı. ANAJP'lılar elbette böyle düşünmüyordu. Özal ise bunlara kulak tıkıyor ve Saddam'ın ayakta kalmayacağını söylüyordu. 19 Ocak 1991 tarihinde, Özal, "Tek başıma karar verebilseydim Körfez'e asker gönderebilirdim" diyor. Muhalefet de savaş isterisini halka anlatıyordu. Özal, Meclis'ten yetki istiyor; ama yetkinin gerekçesini Meclis'e söylemiyor. Bu arada ülkemizdeki bazı üsler savaş için kullanılmaktadır. Amerika basını Özal için övücü sözler söylüyor. Özal bu krizden para ummakta, ekonorniyi böylece kalkındırmayı düşlemektedir. Milletvekillerine kendısini övmekte ve diyormuş ki: "Böylesi şanslar insanın ayağına zor gelir. Böyle şansları da büyük yöneticiler kullanmayı başarabilir . Ozal'ın savaş hesaplarına ABD'den gelen haberlerin olumsuzluğuna değinmiştir Arcayürek ve şunları belirtiyor: "Türkiye'nin savaşa girmesi, Suriye ve Iran'ın seyirci kalmamasına yol açar ki, bu durum ABD'nin çıkarlarına uygun düşmez". Bu arada Kürt sorunu da ortaya çıkmıştır. ABD'de değişik havalar esmeKte ve Kuzey Irak'ta bağımşız bir Kürt devleti düşünülmektedır. Özal'ın Kürt po litikası da önem kazanıyor. Kürtçenin çok oyundansonra da bu başkanlığı kazanmıştı. Dört bakan bu adayhğa karşı çıkmıştı. Parti içi sorunlar yerine 141,142 ve 163. maddelerin değiştirilmesi söz konusu ediliyordu. Buna karşı. çıkanlar da yardı. Özal ise bu maddelerin kalkması ile şeriat gelmez, diyordu. Bir de yetki yasası ortaya çıkarılmıştı. Bu yetki yasasına ilk engel de Basbakanlık'tan gelmişti. Yetkile.rin tek şansa devri iyi karşılanmamıştı. Özal'ın, Cumhurbaşkanı olmasına karşın particilik yaptığı, bir bakanı istifaya çağırdığı da belirtumiştir kitapta. Yusuf Türel'in şu sözleri ilginçtır: "Dikkat buyurursanız bütün meseleler ailesinin içinde çözülüyor. iki oğlu, bir hanım luzı, hanımefendi ve kendısi. Başka yerden fikir alma lüzumunu hissetmiyor". Bu arada Çekic Güç sorunu ile Kürt sorunu da günceı duruma geliyor. Özal, Kürtlere hamilik rolünü Sovyetler'e veya Iran'a bırakmak istememekte imiş. Kürt sorunu için.önemli adımlar atmaya kararlı olan Özal, dört aşamalı bir plan da yapmıştır (s. 302). Bu sorun uzun uzun ele alınmıştır kitapta. Kenan Evren'e göre ise şeriat ve Kürt meselesi darbeye neden olabilir. Özal, bu arada PKK ile banş planı da yapmıştır. Arcayürek, bu konuyu da geniş bir ölçüyle ortaya koymuştur. PKK ile banş anlasması yapılacak, beş yıllık bir süre içinae Türk Ceza Kanunu'nu ihlal etmezler ise bütün haklar tanınacaktır. Ama, ölünce, yaşama geçirilemedi. Saddam'ın ezdiği Kürtlerin durumuna da değinilmiştir kitapta. Kürt halkının sınırlanmıza dayanıp tarafımızdan bakılması, yedirilip içirilmesi unutulmamalıdır. Kitapta, ortaya atılan erken seçim konusu a& geniş ölçüde ele alınmıştır. Bunun için anayasa değisiklikleri sözkonusu edılmiştir. Kitapta bazı seçim rakamlan üzerinde de durulmuştur. Seçimler konusunda muhalefet liderleri Demirel ile Inönü'nün zaman zaman yaptıklan çıkısları da yeniden okuyoruz kitapta. özal, Demirel'in iktidara gelmesi halinde "Memleketi de felakete götürür" diye konuşmuştur bir keresinde. Bunun nedeninı de aynca açıklamıştır. Seçim icin elbette birçok konuşma vapılmıştır alanlarda. Arcayürek'e göre, Seçim öncesi siyasal kapışmalarda bir lider ötekinin bir sözünü kendi propagandasında 'karsı silah' olarak" kullanmıstır. "Turgut Özal, muhalefetten sonra ANAP'a da saldınya geçti (18 Eylül 1991)". Konuşmalan ANAP'ı yaralıyor, oy yitirmesine yol açıyordu. Seçimler sonunda DYP yüzde 27, ANAP yüzde 24, SHP yüzde 21 Refah Partisi yüzde 17, DSP yüzde 11 oy almıştı. Bundan sonra koalisyon tartışmalan başlamıştır. Demirel elbette Başbakan olmuştu. Cüneyt Arcayürek, bu kitabında ülkemizdekı 19901991 yıllanndaki oluşumlan çok sağlam verilere dayanarak ortaya koymuştur. Çeşitli belge ve kişilerden yola çıkarak, kendisinin de güncel notlarını ortaya koyarak durumu gün ışığına çıkarmı^tır. Ayrıca çeşitli belgeleri de olduğu gibi yayınmlayarak konuya daha bir genislik ve sağlamlık getirmiştir. Kitap, Dİr bakıma tarihsel bir kaynak niteliğinde de değerlendirilmeliair. Dil ve anlatım da ÇOK yalındır ve tam Türkçe serbest olacağını söylemiştir bir çok kez. Arcayürek, "Irak a kara savaşının başlatıldığı gün, Türkiye'de bir başka savaşın yeni bir cephesi acılıyordu" diyor ve 'Eşinin gücüne dayanarak Semra Çzal'ın açtığı savaş" diye ekliyor. Bayan Özal, bilindıği gibi, ANAP'ın îstanbul başkanlığı için adaylığını koymuş ve bir dir. Kriz Doğuran Savaş, Büyüklere Masallar Küçüklere Gerçekler dizisinin üçüncü kitabıdır. Yeni kıtaplan bekliyoruz. • Kriz Doğuran Savaş/ Cüneyt Arcayürek/ încelemeîrdeleme Yorumlama/1 gi Yayınevi/ Ankara 2000/ 487 s. SAYFA 17 CUMHURİYET KİTAP SAYI 847
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear