25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

' yürütücüsü yine Patriklik makatnıdır. Patrikhane için eğitim, atalardan kalma düzenin ve ilahi kuralların muhafaza edilebilmesi için bir araçtır. Ancak yeni, kentli bir okuryazar kültür ortaya çıkmakta ve eğitim sisteminin biçimlendirilmesinde etkin bir rol oynamanın peşine düşmektedir. Asri zamanların ihtiyaçlarına cevap verebilecek, modern "batı tipi" bir eğitimdir söz konusu olan. Bu anlayış ifadesini, en önemli Istanbul Hellen Filoloji Cemiyeti (Ellinikos Filoloğikos Sillogos) olan ve özellikle yüzyılın ikinci yarısında kurulacak çok sayıda "maarif cemiyeti"nde bulacaktır. "Rum eğitimi"nin ne anlam taşıyacağına ve hangi kimlik anlayışının oluşturulmasına koşulacağına iliskin bir tartışmadır bu. Ancak taraflar, başlangıçtaki kaü ve birbirini dışlayan tavırlarını zamanla terketmek durumunda kalırlar. Patrikhane, hem ülkede sayısı hızla artan yabancı okullarla (özellikle Protestan okulları) rekabet etmek ve "millet"i içerisindeki farklı eğilimleri bünyesinde içinde tutabilmek için bu kesime yaklaşır. Sillogo da patrikhanenin hem kurumsal hem de iktisadi koruması altında bulunmayı tercihe şayan addedecektir zamanla. "Milli" eğitim zamanla dini değil ulusal anlamına gelmeye başlar. Bu aşamada da başka bir merkez eğitim alanına dahil olur. Yunan Krallığı tektipleştirilmiş bir ulusal kültürü bu kanallar aracılığıyla güçlü bir biçimde yaymaya başlar. Bu süreç içerisinde dinsel nitelikli cemaatlerin yapısı başkalaşmaya başlar. tkinci tebliğ, 18. yüzyıl sonlarında oluşmaya başlayan tstanbul'daki Bulgar cemaatinin tarininin 1878 yılında özerk Bulgar prensliğinin kuruluşuna kadar olan ilk dönemine dair (Yeorgios Kiutuçkas "1878'e Kadar îstanbul'daki Bulgar Cemaati"). Kiutuçkas, 1840 yıllarına kadar lonca örgütlenmesi dışında herhangi bir birliktelık biçimi ortaya koyamamış olan Bulgarların, Istanbul'da, Bulgar din adamları tarafından kendi dillerinde ayin yapılan bir Bulgar kilisesinin kurulması volundaki çalışmalannı aktarıyor. Böyle bir talep, yalnızca Istanbul'daki cemaat için değil, Imparatorluğun tüm Bulgar nüfusu için önem teşkil etmektedir. Kendi kilisesi ile cemaat, hem dini hem de kültürel bir merkeze kavuşurken, hem de sair Bulgar cemaat ve topluluklarınm önüne geçmekte ve Bulgar nüfusunun en dinamik kesimleri (özellikle aydınlar) açısından önemli bir cazibe merkezi haline gelmektedir. "Ulusal" küisenin kurulmasıyla ulusal kimliğin oluşumu arasında ciddi bir bağın bulunduğu Balkanlarda, yazann da belirttiği gibi, îstanbul'da bir Bulgar kilisesinin kurulması iznini veren 1849 tarihli fermanda împaratorluğun bütün Ortodoks tebaası için kullanılan "Rum milleti" tabiri yerine resmi bir evrakta ilk kez "Bulgar milleti" ibaresinin yer alması manidardır. Kiutuçkas, Fener'de bulunan Aya Stefanos Bulgar Ortodoks kilisesinin kurulması yolundaki çabalardan, kilisenin başında hangi din adamlarının bulunacağına, kilisenin yeri ve biçjmine ilişkin tartışmaları aktarıyor. Özellikle Istanbul Patrikhanesi ile cemaatin önde gelenleri arasındaki ilişkiler bir hayli Uginç. Başlangıçta Patrikhane bu girişimı destekler ve bu yolla onu kontrolü altında tutmaya çahşırken 186O'lı yıllardan sonra Bulgar Eksarhlığı meselesi dolayısıyla Patrikhane ve Bularlar arasındaki ilişkiler gerginleşir. am bu dönemde Istanbul, Imparaftorlukdadahilindeki Bulgarların en önemli kültürel ve toplumsal merkezi haline gelmektedir. Şenre önemli bir aydın ve öğrenci nüfusu akın eder. Kültür veedebiyat dernekJeri, matbaalar kurulur, gazeteler ve dergiler yayımlanır ve birçok kitap basılır. Kiutuçkas, Bulgarların bir ulusal toplulıık hafinde tanımlanışının öncesinde; eğitim, kültür ve özellikle din sahalarında "Rum Milleti" ve PatrikhaKİTAP SAYI neden ve dolayısıyla Osmanlı sisteminden kopuşunu takip ettiği çalışmasının sonunda bu faalivetlerin tamamı hakkında ayrıntılı bilgiler aktarıyor. Kitapta yer alan üçüncü tebliğ, Vilma Hastaoğlu na ait:"Anastasios Adosidis'e Ait Metinlerde Küçük Asya Rumlanna Dair Bilgiler". Çahşma, dönemin önemli Rum aydınlanndan Adosidis'in L'Hellenisme dergisinde yayımlanmış iki makalesini konu ediniyor. Zamanının politik tartışmalarının oluşturduğu atmosferi yansıtan yazılann ilkinde Rumların Anadolu'da tarih içindeki varlığı ve dönemin demografik durumu tartışılırken diğerinde ise lttihat ve Terakki Cemiyeti'nin 22 Eylül 1908'deyayımlanan programında yer alan ve "milletlerin" eğitim sahasındaki faaliyetleriyle ilgili "tedirgin edici" fikirler masaya yarınlıyor. Iki makale de kritik bir tarihi dönemeçteki gelişmelerin, Rumların zihniyet dünyalarındaki yankılarını ulaştırıyor bizlere. Kitapta yer alan bir başka tebliğ, Konstantia Kiskira'ya ait ve "Istanburda Amerikan Misyonerler, 18321922)" başhğını taşıyor. Adından da anlaşılacağı üzere tebliğ, Amerikalı Protestan misyonerlerin Istanbul'da oluşturdukları misyon faaliyetleri ve bunların sonuçlarıyla ilgili. Misyonerlerin özellikle yayıncılık ve eğitim alanlarındaki etkinıikleri aktanldıktan sonra bunların Ermeni ve Rumlarla olan ilişkileri, Patrikhanelerle aralarındaki gergin ilişkiler ve misyon faaliyetleri neticesinde hasıl olan Ermeni ve Rum Protestan Cemiyetleri inceleniyor. Bütün bu konularda ve hele hele misyonerlerin eğitim ve yayıncılık sahalarındaki çalışmaları detayıyla aktanldıktan sonra bunların, misyonerlerin özellikle ilk elde temas halinde bulunmak arzusunda oldukları Rum ve Ermenıler üzerindeki etkileri hakkında pek bir şey söylenmiyor. Halbuki Imparatorluk tebaasını "aydınlatma" çabasındaki misyonerlerin ortaya koyduğu din ve eğitim anlayışlanna (Incü'in gündelik dile çevirisinden "modern" eğitime kadar) karşı Rum ve Ermenilerin geliştirdikleri yanıtların, Patrikhane ve ruhbanlar il değişik sosyal grupların misyon faaliyetleri lcar şısında ortaya koydukları ve bunlan mahkum etmekten, bunlara katılmak veya taklit etmeye kadar varan tavırlann aktarılması 19. yüzyıhn büyük mevdan okuyuşu karsısında Imparatorluk nalklarının geçirdıği zihniyet evrimi hakkında daha aydınlatıcı olabilirdi. Benzer bir eleştiri, Markos RoussosMilidonis'in, "19. Yüzvıl Istanbul'unda Katolik Azınlık" başlığını taşıyan ve Katolik din adamlarının Istanbul'daki misyon faaliyetleri ve Katolik topluluklarınm yüzyıl içindeki umumi ahvalinin oldukça detaylı bir biçimde irdelendiği tebliği için de söz konusu edilebilir. Rena Molho'nun "Tanzimat Öncesi ve Sonrasında Istanbul Yahudileri" isimli tebliğinde, cemaatin 19. yüzyıla değin olan serüveni ele alındıktan sonra 19. yüzyıl Yahudi cemaatinin diğer gayrimüslim topluluklara nazaran nem elconomik hem de teşkilatlanma sahalarındaki zaafları ortaya konuyor. Yüzyıhn başında Istanbul Yahudilerinin çoğunluğu aşağı toplumsal tabakalara aittir. Tanzimat reformlarının harekete geçirdiği ve cemaate, asri zamanların ihtiyaçları doğrultusunda yeniden yapılanma arayışındaki kesimler ile hahamlann reaksiyonerliği arasındaki çatısma Molho'nun çalışmasının eksenini oluşturuyor. Yahudi cemaati nizamnamesinin oluşturulması ancak Osmanlı hükümetinin bu çatışmaya aktif müdahalesiyle birlikte mümkün olur (1867) ve bu müdahaleye rağmen temel amacı hahamlann topluluk içindeki etkisini azaltmak olan nizamname, ancak 1909 yılında uygulamaya sokulabilir. Cemaate "yukardan" ve "dışardan" müdahalc eğitim konusunda da açıktır. Bu alanda da împaratorluğun sair gayrimüslım milletlerine nazaran geride olan topluluğun eğitimi konusunda ilk organize çaba devletten gelir. Yahudi öğrenciler için daha cazip kılmak maksadıyla Abdülhamit, 1847'de Tıp Mektebi'ne haham alınmasını ve Yahudi dininin kurallarmın uygulanacağı özel bir mutfak kurulmasını emreder (s./ 168). Eğitim sahasına yine "dışardan" bir müdahale de Doğu Yahudiliğine Batı tipi eğitim anlayışını taşıyan ve 1860'ta Paris'te kurulmuş olan Alliance Israelite Universelle'den gelir. Agop Celalyan'ın "Kadın Yazarların Gözüyle 19. Yüzyıl Istanbul'unda Ermeni Kadını" adlı çalışmasındaysa, Istanbul'da öne çıkan Ermeni kadın gazeteci yazar ve aktivistlerinin hayatından kesitfer sunuluyor. Kadınların kurtuluş mücadelesi ve "ulusal mesele" hakkındaki görüşleri ve kimi eserleri aktanlıyor. Çalışmada Osmanlı feminist tarihinin bizde herhalde çok bilinmeyen simalannın bahis konusu edilmesi önemli. Ancak vine de çalışmada bu kadınlar hakkınaa kuru bir anlatımın ötesine geçilebilir ve onların hem kendilerini kuşatan Osmanlı, Ermeni ve kadın dünyaları içerisindeki yerleri ve bu dünyalarla ilişkileri daha ıazla irdelenebilirdi. Aslında, kritik bir tarihi dönemecin gayrimüslimlerin zihniyet dünyalanndaki "yankılar"ının kitabın temel problematiğini oluşturduğunu söylemek hiç de yanlış olamaz. Rumlar, Ermeniler, Bulgarlar vs. aynı tarihsel süreci farklı yerlerden bakıp değişik biçimlerde yorumladılar. 19. yüzyıl, gerek kapitalızmin getirdiği iktisadi, toplumsal ilişki biçimleriyle, gerekse milıiyetçilik gibi siyasi fikir ve projeleriyle meydan okur Osmanlı toplumuna. Bu meydan okuyuş karsısında farklı toplumsal kesimler, değişik dinsel ve/veya etnik topluluklar kendi tavırlarını, yanıtlarını ortaya koymayagirişirler. Bizde tarihyazımı daha çok bu yanıtlardan "askersivil bürokrasi"ye ait olanına ilgi göstermiştir. Halbuki bu zaman dilimi içersinde Osmanlı ahalisi zihniyet ve değerlerinde bir "devrim" yaşamaktadır. 20. yüzyıhn siyasi ve toplumsal hayatını belirleyecek olan işte bu "devrim"dir. "19. Yüzyıl Istanbul'unda Gayrimüslimler" başlıklı kitap bu "devrim"^ împaratorluğun Müslüman olmayan topluluklarında nasıl yaşandığına dair küçümsenmemesi gereken izferle dolu. • 19. Yüzyıl tstanbul'unda Gayrimüslimler / Edıtör: Pinelopt Stathıs / Çevıren • Fotı ve Stefo Benltsoy / Tanh Vakfı Yurt Yayınlart, vıi+ 98 s. Istanbullu Musevl kadın, Ermeni gellnl ve Rum genc kızı. SAYFA 13 CUMHURİYET 547
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear