Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
yazmıyor muşsunuz? Şöyle tanımltyorlar sızi "Ya beğendiklertni yazar ya da susar". Edebiyatta susma nakkını kullanıyorum. tnsanın ömrii boyıınca yazaçağıyazı sayısı kısıtlıdır, sınırlıdır. Ben güzelfikleri aktarmayı yegledim. lnanıyorum ki, kötü şiir, kötü kıtap kendi kendini yok eder, bir de çaba harcamayayım. Türkıye gibi bir ülkede sayfalarca yazmış birinin kitabını alıp, bu kötiidür, diye bir çırpıda kenara atamıyorum, gönlüm razı olmuyor. Edebi duyarlik desem, kabul eder misiniz? En kötü şiirde bile güzellikler arıyorum, bulamazsam talihime küsüyorum. Başka bir konuşmada da söyledim, yok etmek kolay var ctmek zor, ben onu seçtim. lyi bir şairi okura tanıtacağıma, onun değerlendirişini zenginleştireceğime, bunu okuma diye niye bir kıtaptan uzaklaştırayım. Bir de şu var, okura, şunu oku, bunu okuma diye baskı yapmak istemedim. Ben genellikle bir kitabın öğelerini anlattım. Ozelliklerini, niteliklerini sıraladım. Okuruma şu hakkı tanıdım. Yazdıklarımrn ışığında seçip seçmeme özgürlüğünü. Çünkü sıraladığını özellikler, nitelikler onun edebiyat beğenisine uygun düşmeyebilir. Okuru eduginlikten lcurtannanın yoludur bu. Biraz önce sorduğunuz sorunun da geniş cevabı burada veriliyor. Bizim kuşak nıce insanın kitabını yayımla mak için çektiği sıkıntıları bilir, siz de çokitapta topladım, sanınm kuşaktaşlarım ğuna tanık olmuşsunuzdur. beğenecekler. Kitap bir nokta gelir, onun yasama seAyrıca dergilerde yayımlanmamış uzun bebi olur, o sebebi niçe sayamam ben. Yaeleştiri, incelemelerımi deyılbaşında yaşama sevincini ıstıraba dönüştürecek kiyınevine teslim edeceğim. Içinde bazı şaşilikte değilim. ırler ve eleştirmenler üzerine yazdığım in Sızden, özellikle kuşa&mtz yazarlan, jz celemeler yer alacak. Bunların başında kâyetçi. Belkı size de söylemışlerdtr. Şöyle Nurullah Ataç ile ilgili olanı geliyor. dtyorlar. "Yeteneğinin rağmma çok kısa, Saklı Su'yıı okuyan arkadaşlarım daha aaeta tablet eleşttriler yapıyor, tncelemele çok elestirebilirler, bunları yazan adam rt; arastırmalara zaman ayırmtyur." ftirba niye daha çok yazmıyor diye. kıma köşende, günlükyaztlarda sıktşıp kalHakhlar . dtğımzı itöylüyorlar K.uşağımın bütün görüşlerine katılırıra. Özellikle kendimle ilgilı olanlara. Bazen uzunluk kısalık, yazının niteliğini belirlemiyor. Ancak Saklı Su kitabımdaki yazılar, bir oranda arkadaşlarımın benden beklediği uzunlukta, nitelıkte incelemeler. Günlük gazetede yazmanın, insana biryazı ekonomisi kazandırdığını anladım. Yoğunlaştırılmış bir anlayışı benimsiyorsunuz. Yazılarımdan, okurların, kitaplara, sanata, edebiyata ulaştığını görmek beni mutlu ediyor. Hele elektronık posta, günü gününe okurun tepkisini, kabulünü, reddini size ulastırıyor. Şimdi thsan Yılmaz'labirlikte Celal Sılay ın bütün şiirlerini, düzyazdarını yayına hazırladık. Onun uzun bir önsözü var. Aralık başında okuyabileceksiniz. Ona ikimiz de çok emek verdik, kitapların toplanması yıllanmızı aldı. Gazetede ve dergilerde edebiyat üzerine yazdıklarımı bir likte ortaya çıkan kültürel kimlik krizinin simgesi gıbidir. Eski edebivatla venisi arasında, kesin tercihi belli olmakla birlikte. salınmaktadır. Bir anlamda Ataç kültürel kimlik krizinin ne pahasına yaşandığını kanıdayan bir "martyr"dir. Hızlan'ın eleştirel bilinci bu çerçevede oluşur. Fakat donem kısa bir süre sonra daha da farklılaşacaktır. 1960'ta yaşanan toplumsal dönü^ümün ardından yepyeni bir bilinç oluşumuna geçilecektir. Yalnız edebiyat değıl her şey toplumsalın odağmdan görulecektir. Marksizmin 'aşılamayan uiuk' olarak tanımlandığı bir döneme girilmektedir. Siyasal olan, 1970'lerde keşıedildiği üzere, kişisel olan değildir; ondan kopanlmış, toplumsal olana kaydırümıştır. I ler şey toplumsallık demek olan nesnelliğin sınırlan içine çekilmiştir. Kurumsala yaslanmak bir meziyet olarak görülmektedir. Belli başlı isimleri, Bezirci, Cöntürk, Hızlan, Ertop olan yeni bir elestirmenler kuşağı yetismektedir. Fakat 'bilimsel' ve 'kuramsal' bir anlayışın önde olması nedeniyle hemen herkesin bir yanıyla üstünde durduğu, düşündüğü bir alandır edebiyat bu yttlarda. O anlamda Muzaffer Erdost da Cemal Süreya da edebiyata aynı uzaklıktadır. Şimdiye kadar Ahmet Hamdi Tanpınar'ın şiıri üzerine yazmadığımı söyleyenler beni elestirdiler, o eksikligi de bu kitabımda giaeriyorum. Nurullah Ataç'ı sadece elestirmen olarak değil, cumnuriyet ideoloiisinin bir kültür adamı olarak ele aldım. Batı beğenisi, uygarhğı içindeki yerini irdeledim. Şiir eTeştirisi adlı uzun yazım, yukarda sorduğunuz kuramla ilgili sorunuza ayrıntılı Dİr cevap niteliği taşıyor. Şimdilerde bir de teybe okuduğum başka bir çahşmam var: Tanıdığım insanları yazıyorum. Aramızdan ayrılanlar ve yaşayanlar. Benim gözümden onlara birer edebi nüfus kâğıdı hazırlıyorum. Teybe ilk okuduğum Abdülbaki Gölpınarlı. Kimler mi var? Nadir Nadi, Orhan Kemal, Onat Kutlar, Kemal Tahir. Yakın arkadaşlarım dabu portre galerisinde yer alacaklar. Proje nerd.cn Çiktı? Ertuğrul Ozkök'ten. tnsanlan anlatırken bir gün bana dedi ki, bunları yazsanıza. Ne var ki yazı insanı engeller. teybe okuyun rahatça, sonra biri yazıya çeksin, daha sonra da sizyazarsınız. Bana her gün ne zaman bitireceksiniz, gazetede başlayacaHızlan, Haldun Taner'l anma toplantısında Demet Taner'le ğız diye soruyor. n zanmış kültürel ufku zorlanmaktadır. Toplumsal dışa açılış, daha doğru deyişle dış dünyanın, özellikle de Amerika'nın Türkıye'ye dönük ilcisi kültürel yaşamda, kökleri elbette toplumsal değişime inen farklılaşmaları doğurmaktadır. Büyük kent kavramının sınırlan genişlemekte, taşra olgusuylave yeni yenı kıpırdamaya başlayan bir popüler kiüe kültürüyle karşılaşJmaktadır. Fakat asıl önemlisi yazınsal gerçeklikte yüz yüze gelinen oluşumlardır. Dilsel yapı dönüşmekte, yeni bir şiir paradigması ve söylemi doğmaktadır. Nıtekim, o sıralarda ıyice gelişmeye başlayan yeni şiir 2. Yeni diye adlandınlıyordur. Bununla birlikte dış dünyayla olan ilişkjler yeni bir siyasal duyarulığa gebedir. Özellikle 'antiemperyaıizm' ve ulusçuluk' arayışları ağırlık kazanmaktadır. 5iirsiyasaî Uişkisi yeniden gündeme getirilmektedir. Kısa bir süre sonra var olan yöneternin, DP iktidan, baskıları artacak, kimilerine göre şiir bundan ötürü kabuğuna çekilecek, büsbütün soyudanmış bir dilin ve onun ürettiği üstgerçekçi (surrealist) imgelerin içinden kurulacaktır. Fakat hareket her şeye rağmen başlamıştır. Bu resim, Hızlan'ın, asıl ilgi alanını oluşturan şiir üstüne düşünmeye başladığı yıllarda DU dünyanın içinde bulunduğ u yo^unluğu ve Hızlan'ın elestirmen k imliğıni hazırlayan koşulları gösteriyor. Gerçekten de lc)50'ler yalnız şiirin değil şiirsel söylem sorunsalının önem kazandığı, yoğun tartışmaların yaşandığı, yazınsal heyecanın çok yüksek olduğu bir dönemdir. Fakat bu kadar değildir. Doğan Hızlan şiir değil şiir üstüne yazmaktadır. Eleştirel söylemi seçmiştir. O alanda da önemli çıkışlar yaşanmaktadır. Her şeyden önce modern eleştirinin kurucusu sayılacak Nurullah Ataç ömrünün sonuna yaklaşmaktadır (1957 Mayıs'ında ölecektir). Ataç, iki şey yapmıştır. Şiirsel, dolayısıyla da yazınsal yenilenmenin bir simgesidir. Fakat, asıl önemi daha farklı bir noktadadır. Ataç, cumhuriyet, daha geniş bir tanımlarnayıa moderrueşme ideolojisinin edebiyat dünyasındakı adıdır. Bir edebiyat eleştirmeni olmakla birlikte cabasının ve önermelerinin sınırı çok dana geniştir. Ataç, topyekun bir zihınsel dönüşümün ve yenileşmenin ardında olmuştur daima. Bu yenilik hayatın tüm alanlarını kuşatan bir gerçeklîktir onun için . Yeni bir toplumsal davranış. ahlak, algilama düzlemı oluşturmaya çalışmaktadır. Katışıksız bir usçuluk gözetmektedir. Fakat bir yanıyla da cumhuriyede birSAYFA 6 Doğan Hızlan bütün bu karısımdan (halitadan) kendine özgü bir tavırla çıkar. Amacı bellidir: Uçta bulunandan kaçınır. O yanıyla ömeğin Ataç'ın yeniye yakın duran tavnnı benimser ama onun eskiyi siddetle kınayıp yok sayan eğilimlerine de kendisini kapatır. Kuramsalı yoklar. ü yıllarda yazdığı yazılarda Batı eleştirisinin önemıi isimlerine göndermede bulunmakta, dipnodar vermekte, kaynakça kullanmaktadır. Fakat eleştirinin saltık bir kuramsal yönelim ve katı bir bilimsellikle uzlaşacağını düşünmez. Özneli öne çıkarmaktan çekinmez. Toplumsalın sanat üstündeki etkisini görür. Ne var ki, bu sanat yapıtının 'bireysel' ve 'kişisel' olanda kristaOeştiğini yok saymaya götürmez oldu. Dolayısıyla, Hızlan, eskıyle yeninin, toplumsalla bireyselin, nesnelle öznelin, kişiselle kamusalın, yukanda kullandığjmn deyimle söyleyelim, kat yerinde biçunlendirir bakışaçısını ve tavnnı. Bu yanıyla Dogan Hızlan, demokrat ve özgürıükçü bir kimlik sergiler. Tercih süzgecinin gözleri oldukça geniştir. 'îyi' ile karşüaşmak koşuluyla, nereden gelirse gelsin yapıtı kucaklayan bir tavır içindedir. Yapıam inceleyenler, Hızlan'ın pek az Beştipel söyleml, yönteml ve Hızlan yazısının sonunda 'kötü' diyeceğ çahsmalar hakkında olduğunu görecektir. Bir başka söyleyisle, Hızlan, beğenmediği yapıt hakkınaa yazan bir elestirmen değildir. Beğendiklerini eleştirebüir, onlarda katılmaaığı noktaları işaret edebilir fakat bütünüyle değillediği yapıtları okurun karşısında ele almaz. Eğer bu yargı doğruysa, o takdirde onlara dönük suskunluğu bir anlamda Hızlan'ın tepkisi diye görulebilir. Bu yanıyla Hızlan, beğenmediklerini daha çok söz konusu eden Ataç'tan kesinlikle ayrılır. Aynı şekilde tekçil (monistic) bakıs açılannın dışlayıcılığı ve tepkiselliği ele bulunmaz Hızlan ın çalısmalannda. Doğan Hızlan'ın eleştirmenliği ilginç duraklarda konaklamıştır. Edebiyatın tüm dallanyla ilgilenmiştir doğal olarak. Fakat asıl merakı şüredır. Bu yönde yapuğı calışmalarda baştan beri söylediklerimi doğrulayacak, hatta kesinleyecek bir yaklaşım içindedir. Örneğin, Ece Ayhan gibi 'zor' bir şairi okumaya defalarca teşebbüs eder. Girişimlerini yazıya döker ve okurun karşısına çıkanr. Neredeyse o güç metinleri okurla birlikte çözmek çabasındadır. Bir tür yol haritası hazırlamaktadır ve bunu, çoğu eleştirmenin yaptığı gibi, vardığı yargıları okura dayatarak değil ona sorarak gerçeklestirmektedir. O anlamda bir elestirmen olarak 'misyon'u okurla bütünleşmektir. Hızlan'dabelkide en az bulunan özellik okura yukandan bakmak ve bir 'hiyerarşi' getirmektir. Yazüannın sürekli olarak söyleşi yöntemiyle yazılması, üçüncü çoğul şahıs kipiyle okura doğrudan seslenmesi DU nedenledir. Hızlan'ın Ece Ayhan için dile getirdiğim tarzı Bilge Karasu için de geçerlidir. O kadar ki, sonunda, o metinleri tam anlamıyla kavrayamadığına dönük bir duygusunu okura açmalctan çekinmez. Bu bir zaaf değildir. Neyle karşılaşacağını okura söyleyen, neredeyse 'görevci' bir anlayıştır. Gerek Ayhan gerekse Karasu, Türk edebiyatının en zor ve çoğu kez de 'avantgarde' diye nitelendirilecek, modernist kişileridir. Hızlan'ın yakın bir tarihe kadar daha yoğun ve yaygın olarak üzerine eğüdiği yazarlar da bunlardır. Bu, onun kuşağı içindeki sivrilme noktasıdır. Bu şair ve yazarlann önernlerinin genel bir kabulle benimsendiği (ama aynı ölçüde de tepki topladıklan) ve tam da o nedenle yapıdarının üstünde düsünülmediği bir dönemde daha sentezci bir edebiyat anlayişını da savunan Hızlan'ın onları yazısının nesnesi haline getirmesi üstünde mutla ka durulmalıdır. Hızlan'ın bu cabasının yeterince irdelenmemesinin ve bu yazarlann adeta 'hami'si olusunun yeterince aynmsanmayışı büyük ölçüde onun tavnna ve üslubuna sinmiş olan alçakgönüllülükten kaynaklanmaktadır. Fakat bizatihi bu ihmal bile Türk edebiyatındaki genel eleştiri düzeyinin eksiklerini göstermesi açısından ilginçtir. Bununla birlikte, Doğan Hızlan, mesela, şiiri çok farklı bir yerde somutlaşan Ercüment Behzat Lav 1, Celal Sılay'ı da benimseyebilmiştir. Onların üstüne aynntüı birer inceleme yazmakla kalmamış, bütün yapıtlannı yayına da hazırlamıştır. Farklı bir kökenin şairi olması Lav'ı ihmal etmesine yol açmadığı gibi, andığım farklı yazarlan ele aldığı incelemelerine bakanlar Hızlan'ın hem estetiklerin farkını vurguladığını hem de farklı estetiklerde kendi arauığı noktaları, dolayısıyla farklara karsın onları niçin benimsediğini, bu kucaklaşmayı sağlayan ortak paydalann neler olduğunu ışaret edişini de göreceklerdir. I Lzlan'ın daha eski tarihlı yazılannda şiirin kuramsal yanına ayn bir önem vererek eğildiği görülür. Bu anlamda Hızlan, AngloSakson eleştirisinin kuramsal hattını benimsemiştir. Dönemin (1960'lar, 1970'ler) Richards, Warren, Wellek gibi kuramcilannın oluşturduğu New Criticism (Yeni Eleştiri) Hızlan'ın 'formasyon'unda önemli bir belirleyicidir. O yıllarda yazdığı yazılarda, eleştirilerinde bu yazarlara ve yapıdarına somut göndermelerde bulunur. Bilindiği gibi, Yeni Eleştiri esas olarak biçimci bir anlayışa eklemlenir. Bu anlayışın temel savı yapıtın, metnin doğrudan lcendisi olarak ele alınmasıdır. Dışsal olusumlan inceleyen çözümlemeler bir katKI sağlamaktacur yapıtın anlaşılmasına, fakat bu zaman zaman işin amacını aşacak kertelere ulaşmaktadır. Metin, bize, yapıtla da yazarla da ilgili her türlü bilgiyi verecek anahtardır. I Iızlan, bu yaklaşımı benimser. Ne var ki, onun bireşimci yanı, özellikle sanatçının kimliğine dönük bilgiyi ihmal etmekten kaçınır. O yanıyla da sanatçıya dönük eleştirıyi yedekte tutar. Bununla birlikte, Hızlan'ın, poetika oluştururken asıl yararlandığı ismin T. S. Eliot olması bir rasdantı değildir. 'Klasik' kavramı üstünde düşünen, bir kültür kuramı oluşturmaya çalışan, şiirin bağlam gerçekliğini saptarken 'nesnel kanjdıklılık' (objective correlative) kavramını getiren fakat özellikle şiirsel söylemi geçmişbugün çizgjsinde kuran Eliot, Hızlan'ın ufuk çizgisi gibidir. Eliot'un 'muhafazakâr'lığı 1 CUMHURİYET KİTAP SAYI 566 1