Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
EMRE ZEYTİNOĞLU "Aydıtılanma, Franstz ihtilali vc Alman Romantızmı ile ortaya çıkan ülkeler bizi son ikiyüzyılın barbarlıklanyla tamştırmaktan öteye gıdemedi." (l) odcrn söylemin ayrıştırıcı, kökleri saptayicı yanı, iyimser bir bakışla insan hakları ve hümanizmayı oluşturma amacıyla hareket etse de, diğer yandan kcndini 'saf kimlik"lereyakın görmek durumunda kalıyor. Sürekli, kaynağa yaptığı gondcrmelerle hareket eden Modern etika, seçtiği modelkrden ayrılmaksızın, tüm varlığını "şey" ile "model" arasındaki tutarlılıkta buluyor. Insanları modele bağımlı kılan bu özcü kimliğin, giderek "öteki" kimlikler ile bir çatışmaya girmesi kaçınılmaz değil midır? îşte Ali Âkay'ın hareket noktası, Modern etikanın anayasa, ulusdevlet, proletarya, insan hakları gibi kavramlarla kurduğu ilişkinin giderek baskıcı ve müdahaleci bir yöne doğru kaymış olmasıdır. Söz konusu kavramların, yaşamla olan bağını korumak ya da dayanıklıhğuıı arttırmak adına, tarafların birbirlerine uyguladıklan güç, karşımıza sürekli biçimde kimlik ve mılliyetçilik sorunlarını çıkartıyorsa, günümüzde Modern paradigmanın siirmekte olduğunu ayrımsayabiliriz. Tann düşüncesinden dünyevî bir cennet tasansına dek uzanan "Aydınlanmacı" süreç, bir lusır döngüye dönüşürken, evrim çizgisi boyunca yof kenarlarına dikilmiş süslü evrenseilik anıtları karanyor, erdemlerini yitiriyor. Artık, insanların haklannı korumak ve özgürleşmek adına oluşturulan siyasi ortam, neyi koruduğu belirsiz, uluslararası bir belccilik görevi üsdenerek milliyetçilik ve kimıik etkenlerini silah gibi kullanıyor. Bu anlamda; her ilerlemeci ve özgürlükçü çabanın, kimli;e göndermede Dulunan bir yanının buundugunu kabul edeceksek, "öteki" kimliklerin doğması engellenemeyecektir. "Biz" ve "öteki" çelişkisinin, kendi kendini çoğaltarak bir sisteme dönüşmesi, ikisi arasında bir iktidar mücadelesinden başka bir şey getirmez. Kazanan her kim olursa olsun, yalnızca iktidar değişecek, ama o değişiklik dc söz konusu çelişkiyi besleyecelc ve büyütecektir. O çelişkinin yaratacağı tek şey, mikromilliyetçüiklerin, cinsiyet ikiliklerinin vs. sergilediği yeni barbarlık örnekleridir, hepsı bu. Acaba iktidar mücadelesi verenler, bunu gerçckten bir kurtuluş, bir özgürleşme adına mı göze alıyorlar? Örneğin, bugün "özgürlük" denilen şeyin tanımı na sıl yapılabilir ve ilerleme süreci hangi noktaya ulaştığında kurtuluş gerçekleşir? Bu sorunun yanıü kolayca bulunamaz. Tean Baudrillard, özgürleşmcnin tüm hedeflerinin çoktan aşddığını, ütopyaların gerçekleştiğini, ama bizim "sanki aşılmamış gibi" davrandıgımızı yazıyor. (2) Söz konusu davranışın, elbette geçerli bir nedeni olmalıdır. Her şeyden önce bu durum, hedeflediğimiz her şeyin hayata geçmcsini görmezden gelmemiz anlaınına gelir. Çünkü, hedeflere ulaşıldığında anlaşılmıştır ki, tasarlanan ve düşlenenler hiç de beklenilen sonuçları vermemiştir. Özgiirleşme işlemi tamamlanmıştır, oysa özgüricşen şeyler, dolaşım ağlarının güçlenmesinden başka bir iş yapmamaktadırlar ve bu özgür dolaşım sırasında "şey"ler birbirlerinin yerine geçebilmekte, hızla çoğalmakta, deöer mantığını deöiştirmekte ve kendi varolublannı, tutarlılıklarını tehlikeye atmaktadırlar. Kendi tutarlılığı ve mantığı içinde sürekli yenilcnmesi gere ken her ideal de, sonsuz biçimde çoğaltılabilmekte, dış benzcrlikler gösteren her "şey" ile çakışabilmekte, kendi sınırlarını aşmakta ve belirsizleşmektedir. Özgürlük, beklenilen değerleri ve sonuçlarını yakalayamamışsa, "özgürlüğüarama" senaryosuna (henüz bulunamamış gibi) de Ali Akay'dan yeni bir araştırma Postmodern Görüntü Ali Akay'ın "Postmodern Görüntü" adını taşıyan araştırmasında okuyucuya, Modern vc Modern sonrası düşünce yöntemleri arasındaki "gerçeklik" farkından söz ederken, bunlar arasındaki kopuşları olduğu kadar, kopuşlar sırasında kurulan bağları da hatırlatıyor. Özellikle "bağ" lardan konuşulduğunda, kimi kavramların nasıl biçim değiştirdiği, o kavramlara yaklaşım tarzının nasıl yeniden düzenlenmesi gerektiği üzerine ipuçları veriyor. vam etmckten başka çare kalmamıştır. Belirtilen senaryo, özgürlüğü ararmış gibiyapmak" üzerine kurulmuştur. Özgürlük ise taıumlanamaz bir hale gelmiş, özâüllüğünü elden kaçırmıştır. "Postmocrn Görüntü", "...mış gibi yapma"nın, yani; simülasyon ortamının, Modern söylemin vaatleriyle karşılasma anını saptıyor ve tam o anda ortaya çıkan çelişkileri tanımlıyor. Ali Akay, bu karşılasma anında iki farklı düşünce ortamını ve davranış biçimini gündeme getirmektedir. Birincisi; "kök"lere gönderme yapan Modern çözümleme ortamı, ikincisi de; böyle bir çözümlemenin mümkün olamayacağı (Baudrillard'vâri) simülasyon ortamıdır. Yazara göre, yapı bakımından farklı iki ortamın birbirine karıştırılması (Postmodern üstgerçeğin, Modern göndermelere maruz bırakılması), yeni barbarkklar ve müdahalecilikler yaratmaktadır. Sözgelimi; ABD'nin Libya ve Panama ile, BM'nin Irak ile, Fransa'nın Çad ve Saraybosna ile çatısmaları vs. düşlenen hedefin hayli dışında tamamlanmışModern süreci sürdürme çabalarıdır. Daha açık bir söyleyişle; tüm mücadelelcr ("özgürlük" örneğinde olduğu gibi), simülasyon ortamının basmakalıp duruma solctuğu, içeriğini bozduğu modeller ve göndermefer uğruna verilmektedir. Böylecc, yazarın Baudrillard tarzı saptamalarından yola çıkarak, verilen mücadeleyi de "mücadeleyw/'f gibi" tabiriyle tanımlamamız yerinde olacaktır. terketmiş gerçekliğin, hangi değerlerine ulaşmak için çaba göstereceğiz ve onu "öz" olarak benimseyeceğiz? Belki, yapılabilecek en doğru nareKet, Modernist göndermeler üzerine yapdanmış düşünceleri yadsımaktır. Ancak bu şekilde kimi kavramların, değerlerini terkederek yanıltıcı, yönü değişmiş ve şablonlasmış empozelerinden kurtulmayı başarabiliriz. Ali Akay'ın şu cümlesi, kitabın "ana tema"sı gibidir: "îster insan hakları ve hümanizma adına olsun, isterse saf etkin ırk adına yapılsın sonuçta modellere gönderen ve bu modellere göre bakılan ve kurumsallaştırılan bir düşüncenin hakimiyetinde olduğumuzu saptayabiliriz. Postmodern'in en saptırıcı ve bu ölçüde de en devrimci yanı bence bu: Simülakra karşı erçeğin savaşını vermekten çok, simüıkrın kötü ve aşkın gerçekleri nasıl yok edici güce sahip olduğunu görmeliyiz. Vatan, cfil, milü sınırlar gibisinden birtakım Modernist göndermelerin üzerine kurulu düşünce bizi ancak vatanımı severim, doğruyum sloganına götürebilmektedir." (3) Bu alıntıdan yola çıkarak; yazann önerisinın, Modernliğin paradigması için radikal bir imha hareketi niteliği taşıdığını söyleyebiliriz. İmha hareketi, doğrudan en can alıcı noktaya; modeledir. Model, simülasyona dönüşmüş durumundan kurtarılıp, yeniden kendi kimliğine döndürülemeyeceğine göre, onun kimliğini tamamen bozmaktan ve bunu da bir "eylem" olarak ilân etmekten başka çare görünmemektedir. Yani, kimlikten arınma ve yerleşik mekânların yerine, ^ p ^ daha göçebe ve kaygan mekânlann ortaya koyduğu; yersizyurtsuzlaşma... Böylece, içeriğinden sapmış olan modeli kopya etmek, simülasyonun simülasyonuyla uğraşmaktan da vazgeçilecektir. Buradaki kimliksizleşme, Tüketim Toplumu içindeki ferderin, egemen sistem tarafmdan empoze edilen yaptırımlara ya da et kilere teslim olmasından ayrı bir şeydir. Bu doğrudan doğruya, Hegel karşıtı ve "özdeşlik"ten "farklılık" kavramına yönelen bir düşünce tarzıdır. Ali Akay'ın kitaptaki örneğinden yola çıkarak, "emek" ve "sermaye"yi Hegel'ci bir yaklaşımla ele aldığımızda; burada çelişkiden doğan bir "özueşük" buluruz. Çelişkinin beslediği sistem ise, yalnızca sermayenin hakimiyetini sağlar. Çünkü sermayenin egemenliği, "emeksermaye" kimliklerinin çatışmasından kaynaklanrnaktadır. Söz konusu durum, emeğin yok olması sonucunu getirecektir. Oysa "farklılık "ların savunulduğu noktada, bu çözüm tıkanır. Eğer "özdeşlik", karşıtlıkların birliği demekse, bu tirliğin egemen sistemin hizmetine girdiği anda, "farklılık" düşüncesiyle müdahalede bulunulacaktır. Yazara göre, farldı grupların, kendi aralarındaki mücadeleye mikro ve moleküler düzeyde devam etmesi, Postmodernizm'in aevrimci bir yanını açığa çıkartabilir. "Farkılık üzerine kurulu düşüncenin devrimciliği, vüzyıldan beri çelişkı üzerine kurulan toplumsal düşüncenin birdenbire farklılıklar üzerine kurulmaya başlamasıyla ilgiliydi; ki aynı zamanda toplumdaki \usyallikler de buna benzer bir görünüm ifade etmeye başladılar. Özellikle 70'lerden sonraki küçük grupların; kadınlann, delüerin, şizofrenlerin, ondan sonraki bir etapta metalcilerin, rokçuların, hippilerin değişik gruplar halinde yaşadıkları sosyalliklcr ortaya çıktı toplumda. / .. her bireyin neredeyse kendi farklıbğını ortaya koyduğu, kendi üslubunu yarattığı bir fiili toplumsalliK ortaya çıktı. Bu durum, büyük çelişkiler üzerine kurulabilecek bir düşüncenin bugünkü toplumsal yapıda, yahut sosyalleşmelerde mümkün olmadığını ifade ediyor gibi geliyor bana." (4) Öte yanda, modeli imha etme düşüncesi, "Postmodern Gö" KİTAP SAYI 4 1 7 M Farklılld ortam E rflfMi fl^uptapn ınucsuBiosl f Kitapta, böyle bir durum saptamasının ardından, yazarın net önerileri ortaya konulmakta ve "simülakr" kavramının devrimci bir rol üstlendiği savunulmaktadır. Çünkü simülakr, modeller ve imler üzerine değil, tam tersi; onları yok etmek ya da bütünlüklcrini dafiıtmak üzerine kurulmuştur ve "merkezsizleşme" hareketidir. Kökler ve kaynaklar yok edilecekse, göndermeler nereye yönelecektir? Hiçbir yere. Anlaşılıyor ki; göndermelerin yapılabileccği tek (efier denilebilirse) model, yalnızca; gerçekliğini yitiren ve o gerçeğin yerine geçen Daşka bir anlamdır: Simülasyondur. () halde, ele aldığtmtz bir kavramın, modeline göre doğrusunu ve yanuşını nasü belirleycceğiz? Ka Ali Akay'ın hareket noktası, Modern etikanın anayasa, ulusdevlet, proletarya, insan haklan yından çıkmış, alanını gibi kavramlarla kurduğu illsklnln giderek baskıcı ve müdahaleci bir yöne doğru kaymıs olmasıdır. SAYFA 12 C U M H U R İ Y E T