Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
gcne hemen aynı tepkiyı göstermişler ve aydınlanmızt suçlamışlar" Ayâının bu yüzgb'z olu^unun tanıhlıg'tm tçerır, "Yaban". Stzcc ba\ka bır misyonu da var mıdır bu romanın? Yazımda da belirtmeye çalışmıştım. Yaban, bcnce kesinlikle bir Kurtuluş Savaşı romanı olarak değerlendirilmemclidir salt. Kuşkusuz, bir avdının halkıyla ayrı düşmesinin bunalımının irdelendiği bir bireysel psikoloiik roman da değıldir. Anadolu Türklerini tarih ve coğrafya boyutlarıyla, toplumbilimsel olarak en doğru biçimde kavramış ve saptayarak anlatmış, edebiyatımızın ilk gerçekçi romanıdır. Hatta, belki de ilk "toplumcu gerçekçi" romanıdır. Nitekim bu yüzden, aydınımızın Rumi kimliğine bir çuvaldız gibi saplanmış birden. Aradan 60 yıldan fazla zaman geçmiş, ama hâlâ unutamıyoruz o çuvaldızın acısını. Oysa, öyle önemli ışıklar tutmuş ki Yakup Kadri bizlere. Ama görcmemişiz. Örneğin sosyalbilimcilerimize ne önemli ipuçları vermiş meğer. Yaban'ı mutlaka yeniden okumalarını öneririm bütün aydınlarımıza. Çıkaracağımız çok ders var, hiç kuşkum yok. Tabii medrescli olmayanlar için sözüm. "bt'yh Bedreddin" olaytna bakışın ar dınaakı tarihsvl gerçeg'ı dopru gb'rememe, jarklı yorumla bır yakı^tırma var dıyebılır mıyız? Ki, Anadolu'da kb'y/köylülük gerçeg'ı yok kt, köylü ya da toprak nyanı/ayahlanması olsun' Ben de zaten, "Tarihi Yorumlamak Ya da Şeyh Bedreddin Destanı" adlı yazımda işarct ettiğiniz şeyleri vurgulamaya çalışıyorum. Amacım bir paradoks yapmak değil tabii. Bir gerçeği gün yüzüne çıkarmak. Anadolu insanının gerçeğini. Peki, yıne yazarın/aydının konumuna döneıım Ülkesine bakışı, tarihını yorumlayışındaki yanlış olan nedır, sızce. Bunu sıh stk yınelersiniz de . Anadolu gerçeğine de, Osmanlı'nın Bizanslı yanının aydını olarak bakmak galiba asıl yanlışımız. Bir kendimiz olabilsek... Bır de şunu söyleyebılir mtyiz, çoğunlukla kaltcı olana değıl, güncel olana yöneliyor bu dönem edebiyatçıları Bunun nedenı nedır \ızce? Yukarda da belirtmiştim ya, ben gerçekçi" bir edebiyatçıyım. Dolayısıyla, deruim de gerçekçi edebiyatla. Gerçekçi edebiyatımız, son 15 yıldır büyük bir bunalım geçiriyor. Daha doğrusu, 12 Evlül faşizminin sultasından hâlâ kurtulabilmiş değil. Biliyorsunıız, bütün faşist dönemlerde gerçekçi edebiyat ilk hedef olarak scçilmiş ve n'apıp yapdıp zorla susturulmuştur. Görgü tanığıyımdır; DP faşizmi sırasında böyle oldu. 12 Mart'ta böyle oldu. Ama onlar ulusal sınırlar içinde kalmış olaylardı. Gerçekçi aydınlarımızın direnmeleriyle belirli süreler sonra çözümlendiler. Ve gerçekçi edebiyatımız hem 27 Mayıs'tan sonra, hem de 12 Mart'tan sonra çıg gibi gelmiştir. Lakin, önce ulusal bir olaymış gibi başlayan, ama Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla birden uluslararası bir olay naline dönüşen 12 Eylül ne yazık ki hâlâ bütün şiddetiyle sürüyor. Sol bölük pörçük. Gerçekçi edebiyatımıza soluK aluırtılmıyor. Sizin de belirttiğiniz gibi, böyle dönemlerde edebiyat da nemen güncel olana yöneliyor. Vani doğal karşılamak gerek, edebiyatımızın bugün güncele yönelmeşini. Bunlar bence bir emniyet subabı. Orneğin postmodernizm bence bir emniyet subabıdır bu dönemin. Basınç düşürülünce emniyet subabına gerek Kalmaz. Hoş görmeliyiz. Zahmetinize teşekkürler. • SAYFA 6 Yazınımıza Toplumbilimsel Bakışın Aravışları FERİDUN ANDAÇ {£ T ' T~ endımı kcndinıin kolcü kılmışim " Demirtaş 1 ^ Ceyhun'un bir yazısından anımsadığım bu sözle JL V . rin ardında yaratma/yazma eylemınin sorumlııluk duygusu yatıyor. Ceyhun, yazın uğraşını, dert etmenin ötesinde; ülkesinin, insanının gerçeğine dönüp bakmayı önceleyen biridir. Bu da, onu, öykü ve romanlarının yanı sıra bu gerçekleri araştıran/sorgulayan incelcmelere yöneltir. Bu yöndeki ilk çalışması Haç'lı Emperyalizm'de (1967) Anadolu devletlerinde toprak düzeni ve devletdin ilişkilerini inceliyordu. Bunu, ardı ardına diğer çalışmaları izledi. 1950 Kuşağı yazarlarından olan Ceyhun, yazın yaşamının ilk ürünlerini bu yılların başında verir. Öykülerinde birey/toplum ilişkilerini, dolaysız biçimde, gözlemci gerçekçi bir bakışla yansıtır. Tanrıgillerden Biri (1961) açmazdakı bireyin durumunu dile getiren öykülerden oluşuyordu. Sansaryan Hanı (1967) ve 1973 Sait Faik Hikâye Ârmağanı'nı kazandığı Çamasan'da (1972) yer alan öyküleri onun toplumsal sorunlara bakışını, bu bağlamda toplumdaki değişim/dönüşüm süreçlcrindeki insanın konumunu sergilemeye yöneliktir. Ceyhun, insan gerçeğine yaşanan coğrafyanın gerçeğinden bakar. Değişimin kökenlerine iner. tnsanın yaşama biçiminin getirdiği sorunların ardındaki gerçeği göstermeklc birlikte yer yer ue bunları sorgular. 1975 Türk Dil Kurumu Öykü Ödülü'nü aldığı Apartman la (1974) geldiği çizgide bunu somut olarak görmelcteyiz. Onun topluma, insana dönük yüzü toplumumuzun yakın dönemıne tanıklığı içcrir. Öykülerinde bunların yansıdığı durum ve kesitlen; romanlarında (Asya, 1970; Yağmur Sıcağı, 1976; Cadı Fırtınası, 1983) toplumsal değişim sürecindeki altust oluş 'durum'larını yansıtır. Bu da, onu, dünle bugün arasındakı kesintisiz çizginin tanıklığına götürür. Toplumun her katmanındaki insanların gerçekliğine bu pencereden bakar. Yazınsal ürünlerindeki bu tanıklık çabası onu, arka planda olup bitenlere dönüp bakmaya da zorlar adeta! Değişimin/dönüşümün ardında yatan gerçeklerin neden/niçinleri, arayış/sorgulayış... toplumsal yapımıza yönelik araştırmalara yöneltir Ceyhun'u. Yazımmızın güncel sorunlan üzerine denemelerini Yirminci Yüzyıl ve Edebiyat (1979) adlı kitabında bir araya getiren Ceyhun; bu kez, yine yazınımızda güncelliğini sürekli koruyan bir konudaki yeni bir araştırmayla karşımızda: Türk Edebiyatındaki Anadolu. Ceyhun, yazımmızın oluşumunda bugüne değin süregelen yerleşik yargıları sorgulayan, yer yer dc eleştiren bir bakış üzerine kuruyor araştırmasını. Kitap şu beş bölümden oluşuyor: "Karabibik" ve Edebiyatımızdaki Anadolu, Yaban'ı Yeniden Okumak, Tarihi Yorumlamak Ya da "Şeyh Bedreddin Destanı", Nâzım Hikmet'in Zoraki Romancılığı, Kemal Tahir'i Anmak. Ceyhun, bu çalışmasında öne sürdüğü birçok savı; yapıtlar>yansıtılan gerçekler ve yazarların konumu bağlamında değerlendiriyor. İlk köy romanı sayılan Nabizâde Nâzım'ın Karabibik'inin köyü ve köylü gerçekliğini ne ölçüde yansıttığını sorgular. Bu sav, Ceyhun'u, tanıklık etmeden ("emir komuta zinciri içinde" tanınan Anadolu üzerine) yazılanların gerçekten neyi yansıttığı düşüncesine götürür. Giderck dönemin Osmanlı aydını üzerine saptamalar yaparak edebiyatla ilişkilerine değinir. Aydının halkı, ülke gerçeğini tantma yolu ise; sürgün ve hapisanedir. Refik Halit Karay'ın Memleket Hikâyeleri'ne değinirken de bu gerçeğin altını çizer. Ama yine de bu tanıklığın yetmediğini imler: "Refik Halit Karay'ın da sürgünlük yıllarında yakından tanıdığı Anadolu'yu ve insanını Memleket Hikâyeleri'nde bütün gerçekliğiyle anlattığını söyleyebilmek ne derece olanaklıdır acaba?" (s. 26). Sabahattin Ali, Nâzım Hikmet, Kemal Tahir ise hapısanede yüzleştikleri gerçeklerle Anadolu'yu, Anadolu insanını tanımaya yönelirler. Bu da onların sanat anlayışlarını etkiler. Ceyhun'un buradaki bir başka savı da; 193040'h yıllarda "köy ve köylü sorunu bütün dünya edebiyatının en önemli konusudur", "birçok gerçekçi edebiyatçı tarafından ana tema olarak ele alınıp" işlenmektedir. Buradan "toplumcu gerçekçilik" yönteminin çıkış kaynaklarına değinir, bu yönelimin 1940 Kuşağı üzerindeki etkilerini dile getirir. 1950'lerde belirgince öne çıkan "köy edebiyatı" akımı yazınımızda bu sürecin bir devamı olarak görüıür. Ama burada farklı olan bir yan vardır; köyü, kırsal kesim insanının gerçeğini bu kez, çoğunlukla, köy çıkışlı yazarlar anlatmaktadırlar. Ceyhun'un buradaki savı da şudur: "...bu yazarlarımız da, ister köyden yetişmiş olsunlar, ister kentli, yazdıkları roman ve öykülerde köy ve köylüyü hep aynı biçimde, hep aynı kalıba yerleştirerek anlatmışlardır sanki." (s. 59) Özcllikle Köy Enstitülü yazarlara yönelik saptaması, sanırım, bu konu üzerinde düşünmeye değer: "Yani, Köy Enstitülü yazarlarımızın yapıtlarındaki köy ve köylülerin Anadolu gerçeğini tam yansıttığı yargısına katılabilmek de doğrusu bizce oldukça zordur. Çünkü, kendi köylerini ve köylulerini bile, halklarını anca hapishanelerde tanıyabilmiş solcıı ağabeylerinden pek dc farklı anlatmamışlardır gerek mülkiyet ilişkileri, gerekse toplumsal çelişkilerı açısından, gördüğümüz kadarıyla." (s. 6161) Bu yargı da Ceyhun'u şu düşünceye götürür: Köylü müyüz, yoksa göçebe mi? Bu konuda yaptığı çözümlemelerle getirdiği savaları şuna dayatır: "Kuşkusuz, atalarımızın hayvan sürülerinin peşinden Anadolu'ya henüz gelmiş, aşiret ilişkileri içindeki göçebelcr oldukları düşünülürse, Ösmanlı topraklarının büyük bir bölümünü Rum ve Ermeniler'in sürmesini, hiç olmazsa Imparatorluğun ilk yılları için, ola ki dofial karşılamak gerektir. Ama, atalarımızın Anadolu'ya ayak basmalarının üzerindcn bunca yüzyıl geçmesine karşın, bu oranın XX. yiizyılın başlarında da rıâlâ sürüyor olması, gerçekten şaşırtıcıdır." (s. 77) "Yaban'ı Yeniden Okumak"ta Ceyhun, bu bağlamdaki savlannı pekiştirir iyice. Yakup Kadri'nin Yaban'da yansıttığı gerçekliklerle aydının Anadolu insanına bakışını çözümleyerek bunun ardında yatan gerçeğin boyutlarını sergiler. Ceyhun'un buradaki savı da şudur: "Yakup Kadri bizce, Anadolu halkıyla aydını arasında yaşanan bir özgün çelişkiyi, bilimsel anlamda da ilk kez yakalayarak, görgü tanığı olduğu Mustafa Kemal'le ustaca özdeşleştirilmiş Ahmet Celâl kişiliğinde, yazınsal açıdan da başarıyla anlatmasını bilmiştir." (s. 123) Ceyhun, kitapta yer alan diğer üç yazısında ise yine bu Ceyhun, insan gerçeğine yaşanan coğrafyanın gerçeğinden bakar. Değişimin kökenlerine iner. Insanın yaşama biçiminin getirdiği sorunların ardındaki gerçeği göstermekle birlikte yer yer de bunları sorgular. Toplumcu gerçekçlllk Köylü miiyüz, göçebe mi? Yazımmızın güncel sorunları yazınsal ürünleri üzerine temellendirir. Yazımmızın henüz ayrıştırılamavan tematik eğilimleri, yönelim ve akımlan bu tür çalışmalarla ortaya çıkıp biçimlenecektir. Ceyhun'un savlarıyla getirebileceği tartışmalar sanırım bu yolun önünü de açabilecektir. , Türk Edebiyatındaki Anadolu'nun yazın toplumbilime dönük calışmalar içinde değerlendirilmesi gerekiyor. Demirtaş Ceyhun'un buradaki yaklaşımımn önceki araştırmalarıyla (Ah Şu Biz Karabıyıklı Türkler, Ah Şu Biz Göçebeler) örtüşen Dİr yanının oluuğunu da imlemcliyim burada. • CUMHURİYET KİTAP konudaki düşüncelerini Nâzım Hikmet ve Kemal Tahir'in SAYI 331