22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
8 7 MAYIS 2020 PERŞEMBE EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ HABER 9 YUNUS NADİ’DEN İLHAN SELÇUK’A Ayrıntılar Maske bazen takılır bazen indirilir! Bilime en çok bugünlerde gereksinim duyuyor insanlar. Haliyle bilimciler de sınav veriyor, gelecek onlardan söz edecek. Zaman hızlı akıyor, kısa süre sonra “korona günleri” diye söz açıldığında, konu Türkiye’ye gelince “Orada Bilim Kurulu vardı” denecek. Kurul üyelerinin adlarını az çok öğrendik, tutumlarını anlamaya çalışıyoruz: “Söyledikleri kadar söylemediklerinden de sorumlular.” İnsan ya aydınlanmadan yana olur ya da tersidir. HHH AVM ve betona tutkun siyasal İslamcılar “darbe” yapılacağından endişe ediyor. Günlerdir düşünüyorum. “Kim yapacak bunu?” diye. Silahlı kuvvetler, polis ve akla gelen resmi/gayri resmi (!) tüm kolluk güçleri iktidarın elinde. Hukuku diledikleri gibi kullanmakta da mahirler. 15 Temmuz’dan bu tarafa, eğer FETÖ türü örgütler yargı karşısına çıkarılamadıysa kabahat de onların. Piyasacı iktidar varlığını sürdürmek için yine düşman yaratmak peşinde. Oysa gerçek şu ki zaten insanlık ağır darbe almış durumda. Darbe alçaklıktır. Darbeci insanlığın yüz karasıdır! HHH Devrimci tarihi ileri götüren kişidir. Devrim kırılma anıdır, bir dönem sonlanır, yenisi başlar. Mustafa Kemal devrimciydi. Gerici imparatorluktan Cumhuriyet yaratmak büyük iştir. Kuldan yurttaşa geçmek. İradeyi gökten indirip millete vermek. Ümmet olmaktan millet olmaya geçiş kolay değildir. Sözle olmaz, bilinç gerekir. Dönemin milliyetçiliği ilericidir. Laiklik son derece önemlidir. Yazık ki tam anlamıyla hâlâ gerçekleşememiştir. Devlet ancak hukuk varsa anlamlıdır. Halkın çıkarı esastır. En önemlisi sürekli devrimcilik ilkesine bağlı kalmaktır. HHH Tarih akıyor. “Milliyetçilik” kavramı giderek aşındı. Hitler ile birlikte ırkçılık anlamına büründü. Kavramlar önemlidir. Kirlenen sözcüğün yerine “ulus” kondu. “Ulus” içinde herkes olursa anlamlı hale gelir. Aidiyet ne kadar güçlenirse o zaman halk olur. İlericiler “yurtseverlik” kavramını ürettiler. Böylece ırka dayanan tüm vurgudan kurtuldular. Geniş kesimlerin yan yana yaşayacağı bir memleket düşüydü bu. Elbet bunun için hukukun üstünlüğü gerekliydi. Başarılamadı bir türlü. Irkını sevmekle memleketini sevmek ayrıdır. HHH Cumhuriyet devrimdir. Tamamlanmamıştır. Eğer Köy Enstitüleri süreci yarım kalmasaydı, kaçınılmaz olarak dümen sosyalizme kırılacaktı. Olmadı. Devrim yenik düştü. Darbeyi gerici güçler kol kola girerek başardı. Bakarsanız her biri Mustafa Kemal’e bağlı kişilerdi. İlkelere bağlıydılar. Milliyetçi, laik burjuvalardı. İşte yeni bir sorun daha çıkmıştı ortaya: “Hangi Atatürk” diye sormak zamanıydı. Doğan Avcıoğlu, Uğur Mumcu, İlhan Selçuk, Ali Sirmen gibi devrimciler, “sınıf” bilinciyle davrandılar. “Antiemperyalist” olmak yetmiyordu, ileri gitmek “antikapitalist” olmak gerekiyordu. Yeni mücadele alanı “Gardırop Atatürkçüleri”ydi artık. Sermayenin gücüyle halkına nefes aldırmayanlarla savaşmak gerekiyordu. 12 Mart’ta, 12 Eylül’de bunlarla karşı karşıya gelindi. Karşıtlık öylesine derindi ki Nadir Nadi Bey, “Ben Atatürkçü Değilim” diye yazmak zorunda kaldı. HHH Kabul edelim, ahali eskinin “merkez sağ” siyasetçisini arar oldu. Nedeni darbelerdir. Atatürk adına sahaya sürülen Evren, elinde kutsal kitap ve bayrakla siyasal İslamcıların önünü açtı. Sıkı milliyetçiydi. Hem de laikti. Özde ABD’ciydi. Toplum bilerek kutuplaştırıldı. Kaba karşıtlıklar incelikli düşünmeye engeldir. Derinleşmiş sorunlar sumen altı edildi, herkes birbirine benzesin istendi. Kangren olan sorunlar ancak sosyalistler eliyle çözülebilirdi. Meydan milliyetçi, muhafazakâr, piyasacı İslamcılarla milliyetçi, laik, piyasacı “poster Atatürkçülerine” kaldı. HHH “Maske satılacak mı, dağıtılacak mı?” bir türlü karar verilemedi. Koronadan korunmak için maske takmak lazım. Gericilik virüsünden kurtulmak için de maskeleri indirmek lazım. Öyle günlerdeyiz. Siyasal İslamcıları biliyoruz. Ya diğerleri? Sınıf bilinci olmadan ileri gitmek mümkün mü? Salt yaşam biçimi üzerinden itiraz ederseniz, kapitalizmle mücadeleniz yoksa size “sahte muhalif denir.” Gazetelerden, kürsülerden kendinizi kandırabilirsiniz ama tarih akıyor. HHH Diyeceğim bilime her alanda gereksinim duyuyoruz. Eski kavramlarla yol almak söz konusu değildir. AVM’leri açacak olanlar piyasacılardır. Sürekli “millet, bayrak” diyerek bağırıyorlar. Kiminde takke var, kiminin elinde bayrak, bazısı “Gardırop Atatürkçüsü”... Herkes, yaptıklarıyla ve yapmadıklarıyla kişisel tarihini yazıyor! Ayrıntılar Bu Ayrıntılar E linizde tuttuğunuz Cumhuriyet gazetesi, bir yıl eksiği ile Türkiye Cumhuriyeti ile yaşıttır. Kur tuluştan önce çıkan Yeni Gün’ü sayar sak Cumhuriyet’ten de yaşlıdır. Mis MIYASE yonları da tarihleri de kaderleri de ILKNUR hatta dost ve düşmanları da aynıdır. Her iki kurumun ebesi ve isim babası Mus tafa Kemal Atatürk’tür. Gazetemizin kurucusu Yunus Nadi, TBMM’nin kurucu üyelerindendir. Mütareke basını sırtını saraya ve İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanlığı’na dayayıp sefahat içinde gazetelerini çıkarırken Yunus Nadi, tutuklu olduğu Bekir Ağa Bölüğü’nden yanlışlıkla salıverilince Ankara’da bir avuç yurtseverin başlattığı Milli Mücadele’ye destek için binbir meşakkatle Ankara’nın yolunu tutar. Gazete Yeni Gün’ün baskı makinelerini parça parça katır sırtında Ankara’ya getirtir. Gazetemizi 1992’de yeniden var eden, Berin Na di ile ikinci kurtuluşunu ve kuruluşunu sağlayan İlhan Selçuk yaşı itibarıyla Yunus Nadi ile çalışamadı. Oğlu Nadir Nadi tarafından 1962 yılında gazetede yazması için çağrıldı. Ancak bazen hoş tesadüfler yolları birbirine bağlar. Bazen de tesadüfler sadece tesadüf değildir. Bu ülkenin yurtseverlerinin yolları her zaman birbiriyle kesişmiştir. Gazetemizin isim babası Mustafa Kemal Atatürk ve kurucusu Yunus Nadi HAMDİ NAMIK BEY Yunus Nadi’nin Ankara’ya gitmek için çareler aradığı günlerde Geyve’de ilginç bir kaymakam değişikliği olur. Geyve Kaymakamı İbrahim Hazım Bey bir soruşturma sonucunda görevinden azledilmiş, ancak halkın kaymakamı çok sevmesi ve Hazım Bey’in yerine atanacak kaymakamı ilçeye sokmayacaklarını bildiren çok sayıda telgraf çekilmesi nedeniyle Geyve’ye gitmeyi kimse göze alamaz. Fakat eski Ayancık Kaymakamı Hamdi Namık Bey, merkezden kendisine önerilen İznik, Biga ve Geyve ilçelerinden birini seçmesi için merkeze çağrıldığında tereddüt etmeden “Geyve’yi istiyorum” der. Kendisine Geyve’nin durumu, halkın tehditleri ve eşkıyanın ilçede hâkim olduğu anlatıldığı halde “Geyve’den başka ilçe istemem” diye kararında ısrar eder. Bu ısrar karşısında Dahiliye Nazırlığı Müsteşarı Keşfi Bey hayretler içerisinde Hamdi Bey’e bakarak şöyle der: Sen galiba kanına susamışsın. Yahut Mustafa Kemal Paşa’ya iltihak (katılma) etmeye gidiyorsun. Çünkü bir çok memurumuz Anadolu’dan İstanbul’a kaçarken sen oraya gitmek istiyorsun. Buna doğrusu hiçbir mana veremiyorum. Mamafih günah benden gitti. Mutlak gitmek sevdasında isen, şimdi emir vereceğim hacırahını versinler. Müsteşar Keşfi Bey, aslında doğru tespit yapmıştı. Hamdi Namık Bey’in Geyve’yi ısrarla istemesinin gerçek nedenlerinden biri Ankara’ya yakın olmak ve Mustafa Kemal Paşa’nın emri altında çalışmak ve İstanbul’dan Ankara’ya geçişlerde önemli bir boğaz olan Geyve’yi tutmak amacındaydı. Adapazarı’na vardığında mutasarrıflıktan azledilmiş ve Ankara’da Heyeti Temsiliye ile haberleşmeyi sağlayan Sırrı Bey kendisini ziyaret ederek Mustafa Kemal Paşa’dan gelen bir telgrafı uzatır. Mustafa Kemal Paşa telgrafında şöyle demektedir: “Geyve Kaymakamı İbrahim Hazım Bey bize katıldığından dolayı azledilmiş ve yerine Hamdi Namık Bey isminde birisinin tayin edilmiş olduğunu haber aldım. Hazım Bey yerinde kalacaktır. Hamdi Bey’i de başka bir kazaya tayin ederiz. Geyve’ye gitmemesini kendisine tebliğ edin ve neticeyi bana bildirin. Mustafa Kemal” Mazhar Müfit ve İbrahim Süreyya’nın kefaleti Hamdi Bey, Sırrı Bey’e Mustafa Kemal Paşa’ya çekilecek telgrafta Hazım Bey’in Ankara’da milli kuvvetlere ka Hamdi Namık Gör tılmasından dolayı değil bir suistimal araştırması sonucunda görevinden azledildiğini, kendisinin Geyve’ye gitmesinin bir haysiyet meselesi olduğunu ve kendisinin Geyve’ye gitmesine müsaade etmesini de yazmasını rica eder. Sırrı Bey’in cevabi telgrafı Mustafa Kemal Paşa’ya ulaştığında yanında Mazhar Müfit Bey (Kansu) ile İbrahim Süreyya Paşa da bulunmaktadır. Gerek Mazhar Müfit Kansu gerekse İbrahim Süreyya Hamdi Namık Bey’le daha önce çalıştıkları için Mustafa Kemal Paşa’ya onun lehine ricada bulunurlar: “Aman Paşam bu Hamdi Bey bizim sevdiğimiz bir arkadaşımızdır. Kuvvetli bir karekter sahibidir. Her suretle kendisini güvenilir bir kaymakamdır. Onun hissiyatını rencide etmek doğru olmaz. Mazhar Müfit Bey’le İbrahim Süreyya Bey’in kefaleti üzerine Musta fa Kemal Paşa, Hamdi Namık Bey’in Geyve’de kaymakamlığına onay verir. Hamdi Namık Bey, Geyve’ye varıp kaymakam koltuğuna oturunca İstanbul hükümetiyle her türlü ilişkisine kesmiş, milli mücadelede görev yapacak bir milis kuvveti oluşturmuş ve Ankara’ya tabi olduğunu bildirmiştir. Kaymakam Hamdi Namık Bey, Geyve’de sadece bir kaymakam olarak görev yapmaz, milis kuvvetleri komutanı olarak elde tüfek cephede de mücadele eder. Göreve başladığı ilk günlerde Mustafa Kemal Paşa’dan aldığı emir üzerine İngiliz kuvvetlerinin konakladığı İstasyon ile işgal kuvvetlerinin trenle geçişlerde kullandığı Şehit Necible Mekece Köprüsü’nü tahrip etmek için milis kuvvetleri ile baskın düzenler ve işgal kuvvetlerinin kaçmasını sağlar. Geyve’de asıl görevi İstanbul’dan Ankara’ya giden yurtseverlerin selametle geçişini sağlamak, İstanbul hükümeti ya da İngiliz işgal kuvvetleri adına açık ya da gizi çalışanların geçişine ise engel olmaktı. Bu faaliyetleri İstanbul hükümeti tarafından duyulunca Divanı Harb’e verilen Hamdi Namık Bey’den derhal İstanbul’a gelerek ifade vermesi istenmişti. Hamdi Namık Bey ise “Ben sizin değil Ankara’nın memuruyum” cevabını verince gıyabında idama mahkum edilmiştir. Yunus Nadi Ankara yolunda... Milli Mücadele’ye destek için Ankara’ya gidecek olanların ilk durağı Geyve’dir. Hamdi Namık Bey gelenlerin hüvviyetlerini araştırmak için bir karakol yaptırmıştı. Gelenlerin kim olduklarını araştırıyor, meçhul veya şüpheli olanları geri çeviriyor, yurtseverliklerinden şüphe edilmeyenlerin konaklamalarını, iaşelerini ve güvenliklerini sağlayarak Ankara’ya ulaştırıyordu. İşte o ateşten günlerden bir gün Kaymakam Hamdi Bey’e İstanbul’dan Yunus Nadi Bey’in geldiği ve bir köy odasında oturduğu haberi verilir. Gerisini Hamdi Namık Bey’in kendisinden dinleyelim: “Yunus Nadi Bey’in geldiği haberi verilince gittim. Kendisini ve arkadaşlarını ocağın etrafında buldum. Yunus Nadi Bey’le eskiden beri tanışıyorduk. Buna rağmen beni görünce ilk anda tanıyamadı. Nasıl tanısın ki? Benim ayağımda kilot pantolon, omzumda bir Japon filintası, belimde fişeklik, boynumda dürbün, adeta bir çete re isi kıyafetinde idim. Sonrasında birbirimize sarılıp epey gülüştük. İstanbul’dan gelen mebus, memur, zabit, sivil kimselerin istirahatlerini ve maişetlerini temin için Geyve İstasyonu’nda iki otel hazırlamıştım. Bunları orada yatırıyor, vasıta temin ederek Bilecik’e sevk ediyordum. Bilecik’ten sonra da trenle Ankara’ya gidiyorlardı. Yunus Nadi, Halide Edib, Celal Bayar, Bekir Sami ve Hamdullah Suphi gibi şahsen tanıdıklarımı ise evimde misafir ediyordum.” AILELER İSTANBUL’DA VE AYANCIK’TA KALDI Ankara’ya milli mücadele saflarına katılmak için giden Yunus Nadi eşi Nazime Hanım, çocukları Nadir, Doğan, Leyla ve Nilüfer’i İstanbul’da bırakmak zorunda kalmıştır. Aynı şekilde Geyve Kaymakamı Hamdi Namık Bey de Geyve tekin bir yer olmadığından eşi Şivekar Hanım ile çocukları Handan ve Neriman’ı Ayancık’ta bırakmıştır. Hamdi Namık Bey, birinci meclise milletvekili seçildiğinde de meclis kürsüsünden er olarak cepheye gitmek için izin ister. Kendisiyle birlikte 7 milletvekili cephedeki askerlere moral takviyesi için er olarak mücadeleye katılır. ‘96 YILLIK ONUR’UN ÖYKÜSÜ... böyle varoldu YURTSEVER KASIM BEY VE CELÂL SAHİR EROZAN... Celâl Sahir Erozan Kurtuluş mücadelesinin verildiği günlerde genç bir harbiyeli de Uşak cephesinde savaşmaktadır. Birinci Dünya Savaşı başlarken Harbiye ikinci sınıfta okumakta olan Kasım Bey, diğer subay adayı öğrencilerle birlikte cepheye gönderilir. Suriye cephesinde görev yaptıktan sonra Mondros Mütarekesi ile geri çekilirler. Ancak Kasım Bey pek çok yurtsever asker gibi silahını bırakmayıp Kuvayı Milliye’ye katılır ve Uşak Cephesi’nde görevlendirilir. Geyve Kaymakamı Hamdi Namık Bey’in uzaktan akrabası olan Kasım Bey, ilk çocuğu Turhan’ı 1922’de, İlhan’ı 1925’te kucağına alır. Yunus Nadi, Atatürk’ün devrimlerini ilk paylaştığı ve önerge olarak TBMM’ye vermesini istediği mebusların başında gelmiştir. 1924 yılında da Atatürk’ün isteği ile Cumhuriyet gazetesi 7 Mayıs gü Berin Nadi ve Nadir Nadi nü ilk sayısını basar. Hem de bu kez Ankara’da değil mütareke basının çıktığı İstanbul’da ve yıllarca İngiliz işgal Kuvvetleri Komutanlığı’na ev sahipliği yapan Cağaloğlu’ndaki Pembe Köşk’te. İşgal yıllarında Yunus Nadi’nin Ankara’da çıkardığı Yeni Gün kurtuluşun sesi olmuştu. 7 Mayıs’ta çıkmaya başlayan Cumhuriyet ise kuruluşun ve devrimlerin sesi olacaktır. Cumhuriyet’in kurucu kadrosu aynı zamanda yeni bir kültürün inşasına da girişti. İkinci mecliste pek çok kültür ve sanat adamı milletvekili olarak görev aldı. Bunlardan biri de şair Celal Sahir Erozan’dı. Türk Dil Kurumu’nun beş kurucusundan biri olan Celal Sahir Erozan Atatürk’ün en yakın çalışma arkadaşlarından oldu. Mecliste görev yapan Yunus Nadi Bey, Hamdi Namık Bey ve Celal Sahir Bey yalnız Türkiye Cumhuriyeti’nin değil çocukları ve yakınları aracılığıyla Cumhuriyet gazetesinin de tarihine damga vuran isimler olacaklarını mecliste yan yana çalışırken herhalde akıllarına bile getirmemişlerdir. Dedik ya bazen tesadüfler sadece tesadüf değildir. Onların yolu burada kesişti Yunus Nadi Bey soyadı kanunundan sonra “Abalıoğlu”, Hamdi Namık Bey “Gör”, Celâl Sahir Bey de “Erozan”, Hamdi Namık Bey’in Geyve Kaymakamlığına onay vermesi için Atatürk’e “kefil olan “Mazhar Müfit Bey de “Kansu” soyadını almıştır. Hamdi Namık Bey’in akrabası olan ve Uşak cephesinde savaşan istiklal madalyası sahibi Kasım Bey de “Selçuk” soyadını tercih etmiştir. Yunus Nadi’nin oğlu Nadir Nadi daha babasının sağlığında Viyana muhabirliğinden gazete merkezinde yazarlığa kadar görev yapmış, babasının ölümünden sonra da gazetinin yönetimini devralmıştır. Nadir Bey, yıllar sonra babasıyla aynı mecliste görev yapan, şair ve Türk Dil Kurumu’nun kurucusu Celal Sahir Erozan’ın kızı Berin Nadi ile evlenmiştir. Hamdi Namık Gör’ün büyük kızı Handan Selçuk, yıl Nadir Nadi lar sonra Uşak cephesinde savaşan genç harbiyeli Kasım Bey’in ortanca oğlu İlhan Selçuk’la evlenecektir. O İlhan Selçuk 1962 yılında Yunus Nadi’nin oğlu Nadir Nadi tarafından gazetesinde köşe yazması için davet alacaktır. Hamdi Namık Gör’ün 1922’de doğan oğlu Yavuz Gör, yıllarca Türk diplomasisinde Büyükelçi olarak hizmet edecek İlhan Selçuk tir. Torunu Işık Yenersu Türk Tiyatrosu’nun unutulmaz yıldızları arasında yer alacaktır. 1992 yılında Cumhuriyet, varolma mücadelesine girerken Celal Sahir Erozan’ın kızı Berin Nadi ile Yunus Nadi’yi Geyve’den Ankara’ya geçiren kaymakam Hamdi Namık Gör’ün damadı İlhan Selçuk’la el ele vererek Cumhuriyet Vakfı’nı kuracak ve Uğur Mumcu gazetenin bu günlere ulaşmasını sağlayacaktır. Hamdi Namık Bey’in kaymakamlığına itiraz eden Mustafa Kemal Paşa’yı ikna eden Mazhar Müfit Kansu’nun yeğeni Işık Kansu, yıllarca Cumhuriyet gazetesinde yazarlık yaptıktan sonra bugün Cumhuriyet Vakfı yönetiminde görev alacaktır. Anadolu’da hâlâ lakaplar, baba adıyla anılmalar vardı. 2 yıl soyadı seçme süresi ta nındı. Bu zaman diliminde Cumhu Öyle bir riyet, her gün bir sayfasını ayırdı, Cumhuriyet ki! “A” harfinden başlayarak topluma soyadı önerdi. T BMM için kullanılan tanımlardan biri şudur: Tarihsel olarak önce kurtuluş savaşı verilir, sonra meclis kurulur. Ancak TBMM tam tersidir, bizzat Kurtuluş Savaşı’nın örgütlenmesinden doğmuş, süreci yönetmiştir. Bu nedenle Gazi Meclis denir. Aynı süreçlerden geçmiş bir de yayın organı vardır: Cumhuriyet gazetesi... Atatürk’le 1900’lerin başında Selanik’te tanışan Yunus Nadi, onunla yoldaşlığı hiç bırakmadı. Atatürk Sofya’dayken, İstanbul’da Tasviri Efkâr’da yazılarının yayımlanmasını Yunus Nadi sağlıyordu. 1918’de kurduğu Yenigün gazetesi, İngiliz işgali altındaki İstanbul’da Kurtuluş Savaşı’nı destekleyen başlıca yayın organı idi. Aynı zamanda Osmanlı Meclisi Mebusanı’nda İzmir vekilliği yapan Nadi, 1920’de Atatürk’ün çağrısıyla Ankara’ya geldi. Gazeteyi Anadolu’da Yenigün olarak çıkarmaya başladı. Aynı süreçte Halide Edib’le 6 Nisan 1920’de Anadolu Ajansı’nın kuruluşunda yer Bu satırları okuyanların adlarını elbet aileleri verdi. Bazılarının soyadlarını ise belki Cumhuriyet verdi! Sonraki yıllarda Cumhuriyet, Türkiye’nin bütün dönemlerinde sorumluluk aldı. Çizgisini, kuruluş ilkelerini karşılaştığı tüm engellere karşın korudu. Türkiye gibi darbelerin, rejim sarsıntılarının yaşandığı, iç barışın teröre bulandığı ülkelerde fikir gazeteleri bundan çok etkilenir. Batan, çıkan gazeteler olur. Cumhuriyet bütün bu süreçlerinden geçip 21’inci yüzyılın ilk çeyreğinde de Atatürk Cumhuriyeti’nin gazetesi olarak varlığını sürdürüyor. HHH Böyle bir yolculuğun elbet riskleri, bedelleri vardır. Cumhuriyet, Uğur Mumcu’ları, Ahmet Taner Kışlalı’ları şehit verme pahasına yoluna devam ediyor... Cumhuriyet, gerek kurumsal kimliği, gerekse yazar ve yöneticileri hakkında açılan akıl almaz davalara göğüs gererek yoluna de aldı. vam ediyor... Sakarya Savaşı günlerin Cumhuriyet, iletişim çağı de Mustafa Kemal, düşman nın tüm gereklerini bünyesiAnkara’ya gelse bile sava ne taşıyarak, bunun yanın şın bitmeyeceğini kararlılıkla da köklerini de koruyarak vurguluyordu. “Hattı müda yoluna devam ediyor... faa yoktur, sathı müdafaa Korona günlerindeyiz... vardır, o satıh bütün vatan Cumhuriyet, bir yandan dır. Vatanın her karış toprağı güncel gelişmeleri en vatandaş kanıyla sulanma gerçekçi biçimle okura dıkça terk olunamaz” sözü sunarken bir yandan da bunun eseriydi. Yunus Nadi Türkiye’yi ve dünyayı nasıl de gazeteyi her koşulda bir geleceğin beklediğini çıkarmak için, Ankara’nın sorgulayarak yoluna devam işgali olasılığına karşı mat ediyor... baayı sırtlayıp Kayseri’ye Cumhuriyet, kin tut taşıdı. Anadolu’da Yenigün maz, kir tutmaz. Türkiye bir süre Kayseri’den yayım Cumhuriyeti’nin temel de landı. Yazdığı yazıları, “Düş ğerlerine saygısı olan herke man yıkılmalıdır, yıkılacaktır” si kucaklayarak, cehalet ve diye bitiriyordu. bağnazlıkla mücadele ede HHH rek yoluna devam ediyor... Kurtuluş Savaşı’nın so Bu yolculukta en büyük nunda devlet kurumlaşırken enerji, okur gücüdür. Yenigün de işlevini tamam Silivri zindanında 7 Mayıs lamış, Cumhuriyet’in gaze yazıları yazarken en çok tesi gerekmişti. şunu düşlerdim: 29 Ekim 1923’te TBMM Cumhuriyet’in 100’üncü kürsüsünden Cumhuriyet’in yılında da yazabilmek, bu ilanını haykıran Yunus bayrağı taşıyanlarla omuz Nadi 4 yıl sonra İstanbul’a omuza olabilmek! döndü. 7 Mayıs 1924’te O zaman Cumhuriyet Atatürk’ün kararıyla Kırmızı 80’li yaşlardaydı. İşte şimdi Konak’ta Cumhuriyet gaze 96’sına giriyor. tesini çıkarmaya başladı. İlk 100’e 4 var... sayının manşeti şudur: Türkiye Cumhuriyeti’nin Mustafa Kemal’le röpor ve Cumhuriyet gazetesinin taj... ikinci yüzyılında çağdaş uy Cumhuriyet, devrimlerin garlık mücadelemizi bütün gazetesi oldu. Bütün dev gücümüzle sürdüreceğiz. rimlerde bütün sayfalarını Ne mutlu bu mücadelenin taşın altına koydu. 1934’te bir parçası olabilene... Soyadı Kanunu çıktığında Yaşasın Cumhuriyet! GAZETEMİZİN YILDÖNÜMÜNÜ KUTLADILAR ‘96 yıldır başı dik’ CHP İstanbul Milletvekili Yüksel Mansur Kılınç, Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Başkanı Hüseyin Emre Altınışık gazetemizin 96. kuruluş yıldönümünü kutladı. Yüksel Mansur Kılıç açıklamasında Cumhuriyet gazetesinin yaklaşık bir asırdır bağımsız ve başı dik bir şekilde mücadelesini sürdürdüğüne dikkat çekerek “Cumhuriyet gazetesinin kökünde Ulusal Kurtuluş Mücadelesi ve Atatürk Devrimleri vardır. Halkın haber alma hakkı için büyük bedeller ödemiştir. Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı ve Ergenekon kumpasında kaybettiğmiz İlhan Selçuk, Cumhuriyet uğruna yaşamlarını vermiştir. Saldırılar, yargılamalar, kapatmalar Cumhuriyet’i susturamamıştır” ifadelerini kullandı. Utku Çakırözer de açıklamasında Cumhuriyet’in basın ve ifade özgürlüğünün en çok sınırlandığı dönemlerde bile demokrasi, insan hakları ve halktan yana tutumundan taviz vermediğini kaydetti. Çakırözer, “Taviz vermediği ilkelerden dolayı bugün de soruşturmalar, davalarla hedef haline getirilmiştir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ilke ve devrimlerine bağlılığını korumuş, Yunus Nadi, Nadir Nadi, İlhan Sel çuk, Uğur Mumcu gibi nice aydının yolundan devam etmiştir. Muhabirlerinden yazarlarına bedeller ödemiş olan aydınlanma devrimlerinin yılmaz bekçisi Cumhuriyet gazetesi ailesinin 96. yılı kutlu olsun” görüşünü dile getirdi. Uğur Bayraktutan da “Türkiye Cumhuriyeti’nin gerçekleştirdiği bütün köklü dönüşümlerin, cesur atılımların hemen her aşamasında, çağdaşlık, laiklik ve özgürlük bayrağını taşıyan Cumhuriyet gazetesi tarihtir, Atatürk’ün hatırası ve mirasıdır” dedi. ‘Çağdaş uygarlığın sesi’ ADD Genel Başkanı Hüseyin Emre Altınışık da gazetemize gönderdiği kutlama mesajında, “Cumhuriyet Devrimi’nin yaratıcısı Büyük Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün fikri takipciliğinden asla ödün vermeyen bugünki Cumhuriyet gazetesi kadrolarını içtenlikle kutluyoruz. Cumhuriyet gazetesi Atatürk devrimi nin fikri önderliğini devam ettirmek tedir. Devrimin, çağdaş uygarlık mücadelesinin, eşitliğin ve hukukun sesi olmayı sürdürmektedir. İşte, Cumhuriyet Gazetesinin bu duruşu, bu kazanımı, bu yürekliliği Türk Milletine, hepimize ilham kaynağı olmuştur. Cumhuriyet gazetesi, sesimizdir, köklü geçmişimizdir, kimliğimizdir. İyi ki varsın Cumhuriyet gazetesi” dedi. l İç Politika
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear