26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
12 23 MAYIS 2020 CUMARTESİ TASARIM: EMİNE BİLGET HABER Fuat Gün Mark Eliya er ‘Dünya hu eski dünya Dostlukları iki yıl önce başlayan Fuat Güner ve Mark Eliyahu farklı kültürlerden gelseler de müziğin ortak dilinde buluşmayı bi len sanatçılar. Dünyaya Kamança’yı tanıtan ve sevdiren Mark Eliyahu, daha önce Türkiye’de konser ler de vermiş ve burada bir hayli geniş bir hayran kitlesi edinmişti. İki sanatçının ortak projesi olan “Nefes Yerine” sözleri Fuat Güner’e, bestesi Mark Eliyahu’ya ait bir şarkı. hayata, yaşamın özüne da ir incelikli mesajları olan şarkıyla ilgili Güner ve Eliyahu’ya ulaştık ve karantina şart larında uzaktan yolladığımız sorularımızla keyifli bir söyleşi yaptık. EMRAH KOLUKISA n “Nefes Yerine” iki farklı kültürden iki farklı dili konuşan ama müzikte birleşen iki sanatçının ortak ürünü. Bu şarkını hikâyesini sizlerden dinleyebilir miyiz? Mark Eliyahu: Türkiye ve Türk kültürü benim için hep özel bir yere sahip olmuştur. Türk insanın dan, Türk kültüründen ve tabii ki Türk müziğinden çok etkilendim ve ilham aldım. Ben de bu olumlu tutumu ve titreşimleri bir şarkıya dönüştürmek is tedim. Bunun için de doğru zamanı ve bu ilk Türk çe şarkımda işbirliği yapacağım doğru kişiyi bek liyordum. İki yıl kadar önce Fuat Güner beyefen di ile tanıştım, kendi sunduğu TV programında be nimle söyleşi yaptı ve aramızda güçlü bir bağ oluş tu. Şarkıyı besteledikten sonra kafamda hep şarkı yı Fuat’ın söylediğini duyuyordum ve onunla ileti şime geçtim. O da mutlulukla yapacağını söyledi ve Türkçe sözleri yazdı. Sözler müziğe çok iyi oturdu doğrusu. Şarkı hazır olana kadar istanbul’a birkaç yolculuk yaptım ve sonra da İstanbul’da bir klip çekmeye karar verdik. Tüm dünya evine kapanma dan da bitirmeyi becerdik bir şekilde. Fuat Güner: Ben yabancı şarkıcı ve müzisyenlerle buluştuğum, “Aramızda Müzik Var” adında bir TV programı sunuyorum. Mark ile bu programın çekimi için Tel Aviv’de buluştuğumuzda tanıştık. Birlikte müzik yapmaktan büyük keyif aldık ve ilişkimiz devam etti. Bir süre sonra Mark beni aradı ve “Fuat bir beste yaptım, sen söz yazıp seslendirir misin?” dedi, ben de seve seve kabul ettim. Şarkının ve Mark’ın şansına sözleri kısa zamanda bitirebildim, çünkü bazen çok uzun sürebiliyor yaz değil artık’ Dünyaca ünlü İsrailli sanatçı Mark Eliyahu ile Fuat Güner yeni bir projeye imza attılar. “Nefes Yerine” adlı şarkıda buluşan iki usta müzisyen hayata dair önemli mesajlar veriyor. mak. Sözleri yolladım, çok beğendi. Demo kayıtları bizim stüdyomuzda yapmak için bir günlüğüne İstanbul’a geldi, sonra süreci mailleşerek sürdürdük. Şarkı bittikten sonra Mark tekrar İstanbul’a geldi ve klibi çektik, 17 Nisan’da da yayımlamaya başladık. n Bu işbirliğinin devamı gelecek mi peki? M.E.: Umarım gelir. F.G.: Bu işbirliğinin devam etmesi ikimizin de çok istediği bir şey, yeni şarkılar yapmak üzere konuşuyoruz, bu benim bestem veya onunki olabilir, mutlaka bu birlikten güzel şeyler çıkacaktır, çünkü kimya tuttu. n Mark’a sormak istiyorum, Türk kültüründe sizi bu kadar etkileyen şey ya da şeyler neydi? M.E.: Sanırım en çok modern kültürle ya da çok yüksek ve sofistike kültürle geleneksel ve folk kültür arasındaki derin köklerin kombinasyonuydu beni etkileyen. Bu kültürün büyüsü burada bence. n Parçanın sözleri aslında evrensel bir duyguyu, herkesin yakınlık duyacağı bir ihtiyacı dillendiriyor ama ilginç bir şekilde tüm dünyayı saran bu koronavirüs günlerinde dinleyiciyle buluşunca sanki zamanın hissiyatını da anlatıyor gibi. Siz ne düşünüyorsunuz? F.G.: Bu sözleri yazarken korona virüs daha ortaya çıkmamıştı. İnsanların hayat koşturmacası içinde, büyük hayaller, büyük umutlar peşinde koşarken küçük güzellikleri nasıl da atladığını düşünüyordum. Buna dikkat çekmek istedim. Ve burda sözleri bitirmemdeki katkısından dolayı İpek İyier’e teşekkür etmek istiyorum, çünkü bazı mısralar ona ait. Koronavirüs biz klibi çektikten sonra pandemi haline dönüştü, insanlar evlerine kapanıp birçok şeyden mahrum kalınca, bu sözlerin anlamı daha çok ortaya çıktı. Sanki bu dönemin geleceğini hisseder gibi yazmışım. Bol bol yeni beste n Mark Eliyahu ile ortak konserler de verecek misiniz, karantina bitip de her şey normale döndüğünde elbette? F.G.: Ortak konser planlarımız vardı, görüşmeler yapılıyordu, ama maalesef bizim sektör durdu, biz de her şeye ara vermek zorunda kaldık, ama mutlaka bu dertten kurtulduktan sonra konserlerimizi gerçekleştireceğiz. n Siz bu karantina günlerini nerede, nasıl geçiyorsunuz? Çalışmak mı daha ön planda şu sıralar, yoksa bambaşka şeyler mi? F.G.: Karantina günlerini evimde gitar çalarak, pi YAVAŞLAMAK LAZIM n Sizce bu salgından insanlık nasıl bir ders çıkaracak, ya da çıkarmalı? M.E.: Belki insanlık biraz artık ağırdan almayı öğrenir diye umuyorum, yavaşlamak lazım. F.G.: Bu salgının ben de bıraktığı etki ve düşünce şu: Artık dünya eski dünya olmayacak, içimizde endişe ve korku taşıyacağız. Henüz bunun arkasından neler geleceğini de bilmiyoruz. Tüm dünyayı saran bu illet sanattan spora, insanları büyük coşku ve sevgiyle bir araya getiren sektörleri ve mekânları çok olumsuz etkiledi, etkilemeye de devam edecek. Hayat daha ne kadar dijitalleşecek? Herkese çip mi takılacak, robotlaşma ne kadar işsizliğe sebep olacak, yoksa bunlar ince ince planlanmış bir oyunun parçası mı? Gerçekten istikbal için kendimden çok, evlatlarımız, torunlarımız için endişeliyim. Sanırım dünyanın en güzel yıllarını yaşayan nesildik. Bir başka açıdan bakarsak, dünyayı elimizden geldiği kadar mahvettik, umarım ders almış oluruz, doğaya karşı biraz daha duyarlı davranmaya başlarız. yano çalışarak, yeni besteler ve sözler yazmaya uğraşarak, kitap okuyarak, arşivlerimi düzenleyerek, uzun zamandır ilgilenemediğim eski kayıtları bilgisayara aktararak, çok sevdiğim hobim olan model uçaklarımla uğraşarak ve biraz da televizyon seyrederek geçiriyorum. M.E.: Ben de vaktimin büyük kısmını evde geçiyorum. Muhtemelen birçoğumuzun olduğu gibi beni de arada bir çıldırma noktasına getiriyor bu durum ama arada iyi şeyler de çıkıyor sanki. Yani hayatta aslında neyin önemli olduğu gibi şeyleri düşünüp her şeyi daha doğru bir perspektife oturtmak şansını buluyoruz. Ayrıca bol bol yeni beste yapmak için vaktim oluyor. Yolculuk yapmayı çok sevdiğim halde bu dönemde evde kalmak ve evdeki stüdyomda bu kadar çok vakit geçirmek yaratıcılık anlamında çok özel bir alan açtı benim için. BILIP GAMZE AKDEMİR BILMEDIKLERIMIZ Charles Dickens’ın tuhaflıkları... Charles Dickens, ünlü yapıtı Bir Noel Şarkısı’nı yazarken, ağlıyor, bağırıyor, kızıyor ve kendi kendine konuşuyordu. 1843 Ekiminde başladı, Kasım sonunda, Noel için bitirdi. Okumalarına başlamadan önce, kahvaltıda iki çorba kaşığı romlu krema isterdi. Hemen ardından bir bardak şampanya ve içine çiğ yumurta dökülen bir şeri içerdi. Okuma sırasında çayını yudumlar, yatmadan hemen önce çorba içerdi. Alice, Scrabble, emoji ve Carroll! İngiliz yazar, matematikçi, Anglikan papazı Charles Lutwidge Dodgson, bilinen adıyla Lewis Carroll, ünlü yapıtı “Alice Harikalar Diyarında”ki “Alice” karakterinde aile dostu Henry Liddell’in kızı Alice’ten ilham aldı. 832 doğumlu Carroll, emojilerden çok önce mektuplarında kelimeler yerine resimler kullanıyordu. Mantık ve matematik oyunları üzerine çalışan ve gerçek ismiyle ondan fazla kitap yayımlayan Lewis Carroll, Scrabble oyununun ilk versiyonunu da yaratmıştı. Hollywood’un fişçisi, DeMille! “On Emir” (1956), “Hz. İsa”, “Kleopatra” gibi pek çok kült filmin yönetmeni Cecil B. DeMille, fişlemelerin azılı destekçisiydi. Sendika karşıtı bir vakıf bile kurmuştu; DeMille Foundation for Political Freedom. Sürekli silah taşırdı. Oyuncularının fiziksel olarak yaralanmalarını hiç umursamazdı. Müthiş bir Avrupa edebiyatı koleksiyonu vardı. Ayak fetişistiydi. Emprezaryo Sid Gruman'a, sahibi olduğu Çin Tiyatrosu'nun önündeki Şöhretler Kaldırımı fikrini veren de oydu. Bu arada ek bir bilgi; evlatlık kızı oyuncu Katherine DeMille de Anthony Quinn’in ilk eşiydi. KAŞIKSURAT OYUNUNUN PROVALARI ONLINE SÜRÜYOR, ILK GÖSTERIM 21 EYLÜL’DE ÖTEKI SENSIN ZEHRA ÖZDİLEK Ali Poyrazoğlu ve Can Remzi Ergen, dünya prömiyeri Dünya Barış Günü’nde Cenevre’de yapılacak olan “Spoonface” performansı için provalara devam ediyor. Otizmli ve kanser hastası bir çocuğun hayata veda etmeden önceki son sözlerinden yola çıkarak yazılan “Spoonface Kaşıksurat” adlı oyun, Ali Poyrazoğlu ve Can Remzi Ergen tarafından sahnelenecek. Kraliyet Akademisi Uluslararası Bilim Kurulu Genel Direktörü Prenses Dr. Nisreen ElHashemite tarafından yapılan davet üzerine dünya prömiyerinin 21 Eylül Uluslararası Barış Günü’nde Cenevre’de Birleşmiş Milletler’in kurulduğu binada yapılması planlanan oyunun ana mesajı ise, “farklılığın seni sen yapar’’. Lee Hall tarafından yazılan oyunun, İngilizce, Fransızca ve Türkçe olarak ve dünyanın çeşitli yerlerindeki her türlü mekânda oynanması planlanıyor. Oyunun posterini Koreli Fransız illüstrasyon sanatçısı Soyung Lee hazırladı. Empati 6. duyumuz olmalı Kaşıksurat, bütün olumsuzluklar ve anlamsızlıklara rağmen hayatın aslında ne kadar da yaşamaya değer olduğunu bir çocuğun gözünden anlatıyor. Oyunda, hikâyesi anlatılan otizmli çocuğu Can Remzi Ergen, ona hikâyesini dünyayla paylaşmasında yardımcı olan yönetmeni de Ali Poyrazoğlu canlandırıyor. Oyuncuların oyuna ilişkin görüşleri şöyle: n Bu oyunu neden seçtiniz? Ali Poyrazoğlu: Dünyada ötekileştirme konusu şu an içinde bulunduğumuz salgından çok da farklı olmayan bir hastalığa dönüşmüş durumda. Hatta bazı mikroplarından bile daha hızlı yayılıyor. Arthur Rimbaud’nun “Öteki sensin” cümlesinden yola çıkarak ötekileştirme üzerine konuşuyoruz. Empati duygusunu 6. duyumuz haline getirmeden ne kendimizle olan barışın, ne de kitleler, ülkeler arası barışın sağlanabileceğini düşündüğümüz için bu oyunu sahnelemeye karar verdik. “Farklılığın seni sen yapar” diyen “Spoonface Kaşıksurat” bireylerin kendi farklılıklarıyla yüzleşip özgüvenli bir biçimde yaşamla barışmalarını sağla Ali Poyrazoğlu Can Remzi Ergen mak için ciddi bir uyarıdır. Bu oyun bugün insanların Tanrı’yla farklı bir biçimde buluşmaya çalıştıkları, farklı anadiller konuştukları, farklı ırklardan geldikleri, farklı siyasal veya cinsel tercihleri olduğu veya sadece farklı düşündükleri için ötekileştirilmelerine karşı duruyor. “Spoonface Kaşıksurat” bu yolda zihinlere ve izleyenlerin gündemlerine önemli sorular yerleştiriyor. Bütün bunlar oyunu sergilemek için yeterli neden değil mi? Yeni iletişim kanalları ve buluşulan dijital ortamların tiyatro için de geçerli olması denenecek ama yüksek teknolojik dokunuş insani dokunuşun önüne geçemez. Tiyatro, içinde insani ve birebir dokunuşu saklar. Tiyatronun iki temel öğesi vardır; seyirci ve de oyuncu. Bu ikisi yan yana geldiğinde tiyatro mucizesi doğar. Seyirci varsa tiyatro da vardır. Bununla birlikte tiyat Ergen, “Destekleri için Tohum Otizm Vakfı’na, ve özellikle Özgül Gürel, Nergiz Koçarslan ve benimle zaman geçiren bütün çocuklar ave ailelerine teşekkür ediyorum” diyor. rolar bu süreçte binaların dışına çıkacak, parklara, köy meydanlarına ve hatta evlerin bahçelerine. Can Remzi Ergen: “Spoonface Kaşıksurat” yarın hayatta olmayacak olsan bile bugünün ne kadar da yaşamaya değer olduğunu, hayattaki “anlamı” aslında senin yarattığını hatırlatıyor. Farklılığın ayrılık değil zenginlik getirdiğini üstüne basa basa söylüyor. Belki biz normal değiliz Otizmlisin, farklılığın yüzünden okula gidememişsin, inandığın değerler yüzünden zulüm görmüşsün, ama her şeye rağmen hayat yaşamaya değer “Spoonface Kaşıksurat” çok basit bir yaklaşımla, aslında her gün hayatlarımızın bir parçası olan ama pek de konuşmadığımız, “var olmak”, “mutlu olmak” gibi konuları önümüze getiriyor, “doğarken korkmadıysan ölürken niye korkasın ki” diyen de yine kendisi. Bu oyunu Hakkâri’de 4 kişilik bir ailenin evinde de, New York’ta bir parkta da oynayacağız. Veya Afrika’da bir tiyatro festivalinde. Otizm bir hastalık değil, bir farklılık. Belki de otizmli bireyler bizim normalin dışında olduğumuzu düşünüyorlardır.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear