23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 20 MAYIS 2020 ÇARŞAMBA gorus@cumhuriyet.com.tr EDİTÖR: ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR TASARIM: EMİNE BİLGET OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 1. VE 2. DÜNYA SAVAŞLARI ILE KORONAVIRÜS SAVAŞI AV. DOĞAN SUBAŞI Dünyayı saran koronavirüsü salgınının dünya üzerinde büyük altüst oluşlar yaratacağı; ekonomik, sosyal ve siyasal yapıları, uluslararası ilişkileri 20. yüzyılın ilk yarısında iki kez yaşanan dünya savaşları gibi etkileyeceği ve değiştireceği öngörülüyor, söyleniyor. Eskiden söz konusu savaşlardan “paylaşım savaşı” olarak da söz edilirdi. Bu ifade, paylaşımın savaşlar yoluyla yapıldığı anlamına geliyordu. Günümüzde, ülkelerin birçoğu, her biri kendi başına dünyayı bütün insanlar için yaşanamaz hale getirebilecek silahlara sahip. Öyleyse yeni paylaşımların bu silahların kullanılacağı savaşlar yoluyla gerçekleşmeyeceği düşünülebilir. Bu durumda, insanlığın önüne çıkacak “yeni paylaşım”ın hiçbir ülkeye atfedilemeyecek bir yoldan, örneğin küresel düzeyde etki gösteren doğal bir felaket örn. bir virüs! yüzünden meydana gelmesi, hiç de şaşırtıcı olmayacaktır. Korona salgınının “dünya savaşı” etkisi yaratacağı önermesi doğruysa, salgın sonrası dünyayı tarif edebilmek için, her iki dünya savaşının sonrasında yaşananlara bakarak işe başlamak, bizi bekleyen geleceği anlamak bakımından yararlı olabilir. Karamsar ve iyimser dönemler 1. Dünya Savaşı sonrası üç imparatorluk yıkılmıştı: Osmanlı, AvusturyaMacaristan ve Rusya. Savaşın kazananlarından biri olan İngiltere’nin 19. yüzyıldaki emperyalist konumu zayıflamış, ülkenin ekonomik temelleri büyük oranda sarsılmıştı. Diğer kazanan Fransa ise çökmüştü; bütün umudunu Almanya’nın savaş borçlarını ödemesine bağlamıştı. Oysa Almanya bu borçları ödeyecek durumda değildi, o da askeri yenilgi sonrası ekonomik, siyasal ve sosyal krizlerle çalkalanıyordu. Savaşta iyice servet biriktiren ABD ise, savaş sonrası oluşan mevcut bu girdaba girecek ve 1929’da tarihinin en büyük ekonomik krizini yaşayacaktı. Yıllardır bireyciliğin kutsandığı, bencilliğin yüceltildiği, avantacılığın, uyanıklığın vb. geçerli sayıldığı ‘karamsar dönem’ sona erdirilmelidir. Salgın karşısında halkın gösterdiği birleşme ve dayanışma içinde birlikte salgınla mücadele etme çabası ve eğilimleri, aslında Türkiye’nin ‘iyimser bir dönem’ isteğinin de güçlü işaretleri olarak kabul edilmelidir. Bu karamsar dönemden payını almayan yok gibiydi. Gerçi kuzeyde Rusya, artık yoluna SSCB olarak devam ediyordu ve planlı ekonomi modeli ile krizden etkilenmemiş görünüyordu. Ancak orada da halk, ülkenin ilerlediği bu yeni yolda çok bedeller ödüyordu. (Türkiye bu kaos ortamını, Atatürk’ün liderliği sayesinde, belki de en iyi değerlendiren ülkelerden biri oldu.) Tarım imparatorlukları ve bunları yöneten hükümdarlıklar sona ermişti, ama “tek adam dönemi” henüz sona ermiş değildi. Horkheimer, Adorno gibi düşünürlerin başını çektiği Frankfurt Okulu mensupları, 1. Dünya Savaşı sonrasından 2. Dünya Savaşı sonrasına kadar olan dönemi “barbarlık, yozlaşma” vb. sözcüklerle tarif ediyorlardı. Dünya, “yeni bir tür barbarlıkla” karşı karşıyaydı. Horkheimer, Akıl Tutulması adlı eserinde, Adorno ile birlikte bu dönemde yürüttükleri çalışmaları, “Aslında amacımız, insanlığın gerçekten insani bir duruma ulaşmak yerine, neden yeni bir tür barbarlığa battığını anlamaktan fazlası değildi” diye ifade ediyor. Kısaca söylemek gerekirse, 1. Dünya Savaşı’ndan başlayarak 2. Dünya Savaşı sonuna kadar olan dönemi “karamsar dönem” olarak da ele almak mümkündür. 2. Dünya Savaşı sona erdiğinde, bambaşka bir uluslararası anlayış ve yeni bir dönem açıldı. İnsanlık, 20. yüzyılın ilk yarısını kapsayan “karamsar dönem” ve bu dönemde yaşanan savaşlardan ders almış gibiydi. Nitekim hukuk devleti, çoğulculuk, anayasal yargı, sosyal güvenlik, sosyal devlet gibi kavramların şekillendirdiği “refah devleti” modeli, özellikle Avrupa’daki siyasal yapılara damga vurdu. Ülkelerin büyüme oranları çok yükseldi. Tüketim arttı. Teknolojik olanaklar ge lişti ve teknolojik ürünler toplumların birçok kesimine yayıldı. Uluslararası kurumların önemi arttı. Kuşkusuz bu olumlu gelişmeler, çoğunlukla dünyanın kuzey kesiminde görülüyor olsa da, genel olarak dünyanın tamamında iyimser bir hava yaratmıştı. Bu dönemi de ‘iyimser dönem’ olarak adlandırmak mümkündür. Yani kısaca ifade etmek gerekirse; 1. Dünya Savaşı sonrasına “karamsar dönem” ve 2. Dünya Savaşı sonrasına “iyimser dönem” denilebilir. Elbette savaş sonrası ortaya çıkan bu karamsar ya da iyimser dönemler kendiliğinden ortaya çıkmadı. Bu dönemlerin ortaya çıkışının nesnel nedenleri kadar, öznel nedenleri de vardı. Faşizm yenildi 2. Dünya Savaşı sonrası iyimser dönemin ortaya çıkması, faşizmin yenilmesiyle doğrudan ilgilidir. Savaşın ilerici demokratik devrimci güçlerce kazanılmış olması, savaş sonrası düzenin oluşması için olumlu psikolojik siyasal altyapıyı sağladı. Bu ilerici güçler, sonraki yıllarda çoğu ülkede ya iktidar olarak yöneten ya da yakın iktidar adayı olarak muhalefette etkili konumda ve bu konuma uygun örgütler durumundaydılar. Yani 2. Dünya Savaşı’nda faşizmin yenilgisi, aslında karamsar dönemin de sonu, aynı zamanda iyimser dönemin başlangıcı oldu. İyimser dönem kendiliğinden başlamadı; karamsar dönem yenildiği için, ilerici demokratik devrimci güçlerce bitirilebildiği için başladı. O halde, korona salgınının bir “dünya savaşı” etkisi yaratacağı öngörüsünü gerçekçi buluyorsak, salgın sırasında ve sonrasındaki sonuçları karşısında hangi siyasal güçlerin hangi konumda bulundukları, örgütlülük düzeyleri, örgütsel hedefleri, bu hedefle re hangi yetkinlikte yürüyebildikleri, salgının halklar üzerinde yaratacağı yıkıntı ile mücadelede hangi siyasal gücün neleri yapıp, neleri yapmadığı gibi bir dizi unsura bakmak gerekir. Yani korona salgını ve bunun yıkıntıları ile mücadele, aslında salgın sonrası nasıl bir düzen istediğimizin de mücadelesidir. Bu mücadeleyi yürütürken, kuşkusuz emekten yana, demokratik çevreci bir siyasal toplumsal düzen hedefine bağlı olarakbugünden atılacak en küçük adım, bir yardım kolisi, komşularla ya da hemşerilerle gösterilecek her türlü dayanışma, aslında korona sonrası nasıl bir düzen istediğimizin de birer göstergesi ve mevzisidir. İlerici güçlere düşen görev Ülkemizin bütün ilerici demokratik güçleri, büyüklüğüne ya da küçüklüğüne bakmadan, bulabildiği her olanakla halkta var olan ve salgınla mücadelede yeniden açığa çıkmış bulunan yaygın dayanışma eğilimlerinin örgütlenmesinde en önde olmalıdır. Yıllardır bireyciliğin kutsandığı, bencilliğin yüceltildiği, avantacılığın, uyanıklığın vb. geçerli sayıldığı “karamsar dönem” sona erdirilmelidir. Salgın karşısında halkın gösterdiği birleşme ve dayanışma içinde birlikte salgınla mücadele etme çabası ve eğilimleri, aslında Türkiye’nin “iyimser bir dönem” isteğinin de güçlü işaretleri olarak kabul edilmelidir. Belli ki, bugünkü yönetenler için kamu kaynakları ve kurumları, yağmalanması gereken ya da yağma aracı olarak kullanılması gereken değerlerdir. Karşılarında etkili bir siyasal toplumsal güç görmedikçe, böyle bir anlayışın çekip gideceği de yoktur. İlerici demokratik devrimci siyasal güçler, korona salgını ile mücadeleyi ne kadar örgütlü ve kapsayıcı yaparlarsa, halkın çok geniş kesiminde var olan dayanışmacı eğilimlerini ne kadar örgütleyip harekete geçirebilirlerse, yeni dönem o kadar ‘iyimser dönem’ olarak şekillenecektir. www.cumhuriyetkitap.com i=&5ş1%&1<"3"$"ó+1+= "/+h9&5şh/&5ş1ş=%& 46.30 TL 27.78 TL 35.00 TL 21.00 TL ARKASINDAN KOŞACAĞIMIZ UMUTLAR NUSRET ERTÜRK Umut deyince aklıma Mustafa Kemal’in on altı arkadaşıyla 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkması geliyor. Durup düşünelim o günleri. Mustafa Kemal’in dağlar gibi umudundan, kocaman yüreğinden başka neyi vardı? Yanında çok az da olsa güvendiği arkadaşları ile temiz ama örgütsüz, yoksul Anadolu halkı. Mustafa Kemal öyle umutlar ortaya koydu ki tüm Anadolu halkı arkasından aktı. O umudun özünde iki sihirli sözcük öne çıkıyordu: Özgürlük ve bağımsızlık. Büyük umutların arkasından koşmak yürek ister. Unutmayalım, insan bu dünyada gövdesi kadar değil, yüreği kadar yer kaplıyor. Yüreği büyüten, umudun tutarlı, güvenli olmasıdır. Düşünen insan için dünya, bir umutlar harmanıdır. Bir sözcük, cümle, kitap... Kişiye kanat olur umut, alıp ilerilere, yükseklere götürür. Kimi lise çağındaki gençlere, gelecekte ne olacaklarını sorarım. “Hiç düşünmedim’’ diyenleri gördükçe üzülüyorum. Böyle düşünenlere bir soru daha soruyorum: “Su, taşı deler mi?’’ Yanıt gecikmeden geliyor: “Delemez!’’ Oysa, su taşı bal gibi deliyor. Hem de damlaya damlaya. Tevfik Fikret,1900’lerin başında yazmıştı: “Koşan elbet varır, düşen kalkar/Kara taştan su damla damla akar/Birikir sonra bir gümüş göl olur.’’ İnsan, umudu oranında genç sayılır, umudu oranında bir yerlere varır. Bir sözcükle, bir düşünceyle, bir kitapla, bir sanat eseriyle umut ışığı yakılır. “Buyurun’’ der umut. “Bundan sonrası size kalmış.’’ Önemli olan umut tohumlarının ekilmesi. Arkasından ye şermesi gelir. Sabahı olmayan, güneşi doğmayan gece yoktur. Bu söz bile karanlıkları yırtıyor, umut aşılıyor. Ona göre hazırlıklar başlıyor. Umut insana yaşama gücü, yaşama bağlılık veriyor. Umut olmayınca yaşama zevki kalmıyor. MÖ beşinci yüzyılda yaşamış Konfüçyüs’ün şu sözü anlamlıdır: “Bir insan parasını yitirmişse, hiçbir şeyini yitirmemiş demektir. Sağlığını yitirmişse, yaşamının yarısını yitirmiş demektir. Umudunu yitirmişse, her şeyini yitirmiş demektir.’’ Umut her zaman var Birileri alaycı bir anlatımla, ‘’Umut fakirin ekmeği, ye Memet ye!’’ demişse de, onun hemen karşısında, “İnsan, hayal ettiği müddetçe yaşar’’ sözü yükseliyor. Güneş, umuttan doğar. En karanlık dönemlerde bile, bir umut ışığı kesin vardır. Cahit Külebi, Atatürk Kurtuluş Savaşı’nda adlı destan şiirinin bir yerinde, “Ölümü beklemek olmaz/Ölümü yenelim’’ diyerek umut kapısını açar. Sıkıntılı zamanlarda sıkça duyduğum, “Yapacak bir şey yok!’’ sözüne katılmıyorum. Yaşam, ne denli dar ise umut da o denli geniştir. Her şeyin yok olduğu bir yerde yine de umut vardır. Umutlu olanlar, yaşlansalar da ihtiyarlamazlar. Umutsuz insanlar kurumuş ağaca benzetilir. Nâzım Hikmet, umudun düşmanlarına karşı uyanık durulmasını ister: “Onlar, ümidin düşmanıdır sevgilim/ Akarsuyun, meyve çağındaki ağacın/Serip gelişen hayatın düşmanı.’’ Son söz, gelecekte arkasından koşacaklar adına Refik Durbaş’tan olsun: “Umut koyun çocukların adını.’’ 30.00 TL 18.00 TL 35.00 TL 21.00 TL ? ş7"32.8%8ó818=8#ş/ş<258=^? L??????????c?šL???Oe?r??ğ??cuš???
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear