26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 2 MAYIS 2020 CUMARTESİ EDİTÖR: ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR TASARIM: MEHMET AMAN OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ‘Dönemi fırsata çevirmek’ AV. EROL ERTUĞRUL Korona adlı virüs tüm dünya düzenini değiştirdi. Hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacaktır. Kapitalizmin çirkin yüzü yeniden sorgulanmaya başlandı. ABD, İngiltere, Fransa, Almanya yoksul ülkeleri on yıllarca sömürdüler. Ortadoğu halklarını birbirlerine düşürdüler. Bu ülkelerin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını sömürmek uğruna milyonlarca insanı öldürdüler. Kadınların ırzına geçtiler. Kapitalizm bu! Şimdi bu emperyalist ülkeler korona karşısında zor durumda. Kendi canlarının derdine düştüler. Sorunların çözümünde devletin önemi bir kez daha ortaya çıktı. Cumhuriyetten armağan ekonomik kaynaklarımızın özelleştirme adı altında elden çıkarılmasının yanlışlığı tekrar anlaşıldı. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yaşamda en gerçek yol gösterici bilimdir’’ sözünün doğruluğu ortaya çıktı. Tarımda üretim artırılmalı dışa bağımlılık yok edilmelidir. Ülkemiz yeniden kendi kendine yeten bir duruma getirilmelidir. Tarımda gerekli önlemleri almazsak aç kalacağız. Bilimden taraf olmalı Atatürk döneminde Çin’e aşı gönderen Türkiye, bugün dışarıdan yardım bekliyor. Aşı üreten kurumlarımızı kim, neden kapattı? Sorunları çözecek olan dualar değil, bilimdir. Diyanetin bütçesinin birçok bakanlıktan, kat kat fazla olması akılsızlıktır. Tüm doktorlarımız, sağlık çalışanlarımız, korona ile kahramanca savaşırken diyanet personeli ne yapıyor? Diyanet İşleri Başkanı hiç sıkılmadan “Hafız sayısı artırılmalıdır” diyor. Salgınların sorumlusu olarak eşcinselleri, “zina yapanları” suçluyor. Atatürk karşıtı, Cumhuriyet karşıtı Diyanet İşleri Başkanı’nın bu tavrı, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerine aykırıdır. Cuma namazları yasaklanmışken Saray Camii’nde onun “VIP” cuma namazı kıldırmasını unutmadık. Yönetimin İslami görüşleri umreye gidişleri engellememiş, dönüşte de gelenlerin karantinaya alınmadan yurda dağılmalarını sağlamıştır. Böylece salgının yayılmasına neden olunmuştur. Bu salgınla ilgili görüşmeler yapılırken ve çö Devletin yaptığı yardımlar Cumhurbaşkanı’nın yardımı gibi sunuluyor. Her bakan Cumhurbaşkanı’na teşekkür ediyor, her şeyin onun onayı ile yapıldığını söylüyor. Türkiye kimsenin babasının çiftliği değildir. züm yolları aranırken Türk Tabipleri Birliği’nin ve muhalefet partilerinin devre dışı bırakılması görev kusurudur ve ayrımcılıktır. Kapkaççıların, çıkarcıların gerçek yüzleri de bir kez daha ortaya çıktı. Birileri bu sıkıntılı günlerde bile kendi çıkarlarını, siyasal doymazlıklarını düşünüyorlar. Bilim adamları tarafından olumsuzluğu birçok açıdan defalarca anlatılmış Kanal İstanbul Projesinin, bu karantina günlerinde yeniden gündeme getirilmesinin anlamı ne olabilir? Kanal İstanbul ile ilgili köprülerin ihalesini görsel basında izledik. Yüzleri maskeli, elleri eldivenli görevliler ihale yaptılar. Tam bir güldürü! İnsanlar işsiz ve parasız; şirketler, işletmeler bir bir kapanıyorlar. Paranız varsa yoksullara, ekonomiye destek olun. Böyle bir dönemde böyle dev bir projeye para akıtmanın hiçbir akılcı anlamı olamaz. Yoksullara dua önerisi Batı ülkeleri, vatandaşlarına bu günlerde karşılıksız para yardımı yapıyorlar. Bizde ise yalnızca varsıllara kolaylıklar var. Yoksullara ise dua öneriliyor. Böyle durumlarda kullanılmak üzere ayrılmış olan fon, AKP tarafından genel bütçeye aktarılıp kullanıldığı için ulusa dua kaldı. Halka yardım edemeyen AKP yönetimi kendisi bağış kampanyası açıyor, büyükşehir belediyelerinin bağış kampanyalarını ise hukuksuz olarak bloke ediyor. Bay Erdoğan, AKP’li belediye başkanlarıyla yaptığı toplantıda “Bu dönemi bir fırsata çevirebiliriz” diyor. Devletin yaptığı yardımlar Cumhurbaşkanı’nın yardımı gibi sunuluyor. Her bakan Cumhurbaşkanı’na teşekkür ediyor, her şeyin onun onayı ile yapıldığını söylüyor. Türkiye kimsenin babasının çiftliği değildir. ‘Tek Adam’ sisteminin sonucu AKP, durumu fırsata çevirmeye çalışıyor. Sokağa çıkma yasağı karara alınıyor, CHP’li belediye başkanlarının haberi yok. Yasak başlamadan sokaklar doldu. Tüm önlemler emekler iki saatte yok oldu. Süleyman Soylu istifa etti, kabul edilmedi. Asıl sorumlu ona bu emri verendir. Zifiri partizanlığı birlikte yürütüyorlar. Tek adam sisteminin sonucu budur. Bu karantina günlerinde okullar kapanıyor. Uzaktan eğitim diye öğ rencilere görüntülü bilgiler sunuluyor. Öğrencilere altmış yıl önce gerçekleşmiş bir olay, Menderes’in idamı gösteriliyor. Amaç ne olabilir? Arada da ilahiler okutuluyor. Bu düzenlemelerin Ensar Vakfı yöneticileri tarafından yapıldığı anlaşılıyor. Böylece ulusal eğitimimizin kimlerin elinde olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor. Milli eğitimimizin bu tarikatların ve dincilerin elinden kurtarılması gerekiyor. Üzülmek yetmiyor Milli Eğitim Bakanı, “Üzüldüm” diyor. Üzüldüğünü söylemek kamuoyunu susturmaya yöneliktir. Belli ki bunları yapanlar bakanın kadrosudur. Bilim Kurulu toplanıyor, tartışarak kararlar alıyor ama bu kararlar kamuoyuna açıklanmıyor. Bay Erdoğan’a bildiriliyor. O uygun gördüklerini uygulamaya koyuyor, o zaman Bilim Kurulu’na ne gerek var. Umalım bu korona kötülüğü yanlışlarımızın varlığını ortaya koymuş olur ve düzeltmeler yapılır. Ulusal tarım politikaları desteklensin. Ulusal eğitimimiz tarikatlardan ve gericilerden kurtarılsın. Yönetim dinsel kurallara değil bilime ve akla dayandırılsın. ÇIKTI Mustafa Balbay, ??¾??æ? Ru¨¦?Å·?Ô?Ô® uÁ¦u?uȨ???®uD ?·¨??Å?®??uÚ?Ì???á´Á??? Yeni bir ‘normal’ değil, yeni bir ‘düzen’ MURAT EMİR CHP ANKARA MİLLETVEKİLİ Yeni tip koronavirüs salgını tüm dünyada yayılmaya devam ediyor. Sağlık ve bilim insanları ön saflarda mücadele ediyorlar. Ancak 21. yüzyılda Türkiye ve dünyada hükümetlerin koronavirüsten korunmak için alabildiği en etkili yöntemin gecikerek, türlü kayıtsızlık, öngörüsüzlük, bilim düşmanlığı ve beceriksizliklerle sosyal izolasyon, sabunlu suyla el yıkama gibi bireysel tavsiyelerden ileri gidemediğini görüyoruz.. İşçi sınıfı hedefte Şiddetli ve düzensiz neoliberal politikalar sonucunda sosyal devlet olmaktan çıkarak bir avuç sermaye sahibinin servet imparatorluğuna dönüşen küresel sistem, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleler, sağlık sistemi ve Fordist fabrika üretimi koronavirüs salgını ile adeta paralize oldu. Buradan nereye gideceğiz, gelecek nasıl çizilecek? Savaşlara devam mı edeceğiz, yoksa solunum cihazları mı üreteceğiz? Sağlık hizmetini sosyal güvencesi olmayanlar için tüm dünyada parasız temel bir hak haline mi getireceğiz, yoksa kapitalist sigortalama yolu ile çalışamaz duruma mı sokacağız? Temel gıda depolamaları gerektirecek önlemler mi alacağız, yoksa kıtlık ekonomisinden karaborsa yaratıp yeni zenginler mi üreteceğiz? Pandemi işte bu sorulara cevap bulmamızı sağlayan en önemli zaman aralıklarını bize verir. İhtiyaçların nerede olduğuna dair önemli göstergeleri önümüze koyar: Bulaşıcı hastalıklar tanımları ve oluşumları gereği kim olduğuna bakmaksızın herkese saldırır, sınır ve sınıf tanımaz ancak yayılması ve etkileri açısından sınıfları etkiler. “Bulaşıcı hastalıkların sınıf veya diğer sosyal engelle Vakaları ve ölümleri özellikle toplumsal gerçekliklerinden kopuk olarak ele almaya çabalayan Saray ve Sağlık Bakanlığı, meselenin sınıfsal boyutunu da gözden kaçırmaya çalışıyor. Kısıtlama kapsamında olmayan işçiler 1 Mayıs’ı çalışarak geçirdi. ri tanımadığı şeklindeki yaklaşımları kullanışlı bir efsane” olarak nitelendiren David Harvey, bunun aksine koronavirüsün sınıfsal, cinsiyetçi ve ırkçı salgının tüm özelliklerini taşıdığını, ön safta da işçi sınıfının olduğunu söylüyor. Slogan derde deva olmaz Salgının başından beri, asgari ücretliler ve (özellikle hemşire, hasta bakıcı, eczacı kalfası, kurye, ulaşım ve lojistik işçileri, market kasiyerleri, tezgâhtarlar ve aşçı yamakları, toptancı çalışanları, temizlik görevlileri, kapıcılar gibi) çalışanlar yani “evde kal”ma tercihi ve lüksü olmayanlar virüsün hedefi halinde. Bugün Türkiye’de günlük hayatı götüren, geçici işçi ve taşeron emekçilerdir. Sanayide ise günlük çalışma olanakları yok olduğundan “ücretsiz izin”le gelir olarak büyük kayba uğrayanlar bu lunmakta ve bu kesim gerektiği düzeyde devletten destek alamamaktadır. “Biz bize yeteriz” sloganının boşluğu ve derde deva olmayışı işte tam bu nedenledir. Koronavirüsün Türkiye’deki etkilerini anlamak için elimizde etraflı bir resmi veri bulunmuyor. Çünkü resmi makamlar salgın başladığından beri sadece vaka, test, ölüm, iyileşen hasta sayıları gibi rakamları açıklıyor; yaş, cinsiyet, coğrafi bölge ve iller bazında açıklama yapmıyor. Vakaları ve ölümleri özellikle toplumsal gerçekliklerinden kopuk olarak ele almaya çabalayan Saray ve Sağlık Bakanlığı, meselenin sınıfsal boyutunu da gözden kaçırmaya çalışıyor. ‘Bu gidişe dur’ demek İngiltere resmi makamları verilerine göre, ölenlerin yüzde 16’sı “siyah, Asyalı ve diğer etnik azınlık” kökenliler oluşturuyor. ABD’de toplam nüfusun yüzde 21’ini oluşturan siyah Amerikalılar, ölenlerin yaklaşık yüzde 42’sini oluşturuyor. Fransa’nın başkenti Paris çevresinde de yoksulların ve göçmenlerin yoğunlukla yaşadığı semtlerdeki ölüm oranının şehir merkezine göre daha yüksek olduğu ortaya çıkıyor. Yeni tip koronavirüs işte tam da bu yüzden tüm dünyada eşitsizliği, çarpık ve vahşi kapitalizmi yeniden üreten bir vesileye dönüşüyor. Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun “COVID19 sonrası yepyeni bir uygarlık kurulacaksa bunu ancak ve ancak demokratlar yapmalıdır. Demokratlar, dünyanın COVID19 sonrasını, baskıcı ve otoriter iktidarlara, neoliberal politikaların uygulayıcılarına bırakamaz” şeklinde vurguladığı gibi bu gidişe dur demek bütün demokratların görevidir! Geleceğin inşasında bugünden yapacaklarımız yarınlarımızı kuracaktır. Şimdi, ortak iradeyi güçlendirme zamanı! Doç. Dr. Hüner Tuncer, C??l?ìCk?Oì?ì?O???OR ?ì?l?lrlzdE?lE??l!?E?lRl Cl?kE!dì?ìgözOe uRORE?E?rE?Oe, ?ì?O??ìdkRkR?ì?l?l gerçekOerEdì?ìRdk?kOìrì? ìRkr?ìRrì?kRì?ì?k?k ?ì?kOk?Cl??ì??k?ìiOk?or... YENİ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear