22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
HABER EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ 3 18 MAYIS 2020 PAZARTESİ KUŞADASI YAZLIKÇILARIN AKININA UĞRADI Koronavirüs salgını tedbirleri kapsamınd, birçok büyükşehirde sokağa çıkma yasağının devam etmesi ve hafta sonu hava sıcaklığının mevsim normallerinin üzerine çıkması nedeniyle Aydın Kuşadası yazlıkçıların akınına uğradı. Sürücüler, araçlarıyla cuma akşamından itibaren kentin girişinde uzun kuyruklar oluşturdu. Kuşadası Kaymakamlığı sitesinden yapılan açıklamaya göre, ilçeye 5 günde 72 bin 660 aracın giriş yaptı. Kadınlar Denizi, Yavansu, Karaova, Kadı Kalesi, Soğucak, Davutlar ve Güzelçamlı mahallelerinde bazı yurttaşlar soluğu plajlarda aldı. Bazı yurttaşlar güneşlenirken bazı yurttaşlar da yasağa karşın denize girdi. l DHA İstanbul Tabip Odası’ndan Dr. Emrah Kırımlı uyardı: Risk sürüyor SİBEL BAHÇETEPE 17 MAYIS PAZAR İstanbul Tabip Odası Aile Hekimleri Komisyo 35 BİN 369 1 MİLYON 624 BİN 994 149 BİN 435 nu Üyesi Dr. Emrah Kırımlı, koronavirüs salgını sü 1368 recinde birinci basamak 44 4140 914 ta yoğun iş yükü ile karşı karşıya kaldıklarını be 1825 468 109 BİN 962 lirterek “Hastalık önce hız lı yükseliş evresine girer, büyük ihtimalle” dedi. nemde günde 300400 vaka ardından kademeli olarak İstanbul Tabip Odası’nın vardı. İtalya’da bitti denen düşme eğrisi olur. Hasta her hafta çarşamba günü hastalıkta bugün 700 vaka lık azaldı diye kabul etme düzenlediği koronavirüs var. Salgının başladığı za miz çok doğru değil. online söyleşileri sü malarda 300500 vakalarda Aşı ve tedavi buluna rüyor. Geçen günler büyük panikler vardı. Has na kadar risk altında de “Covid19 Pande talık azaldı diye kabul et yız, bunu unutmama misinde Birinci Ba mek çok doğru değil. Aşı ve lıyız” uyarısında bu samak” konusunda tedavi bulunmadığı sürece lundu. Koronavirüs enfeksiyon ve klinik her zaman risk altındayız” hastalarının yüzde mikrobiyoloji uzmanı diye konuştu. 80’inin semptom gös Dr. Kırımlı Doç. Dr. Süda Tekin termediğini anımsa ile aile hekimi Dr. tan Kırımlı, Almanya’da 12 Emrah Kırımlı bir sunum ‘Meslek hastalığı sayılmalı’ bin nüfuslu bir kasabada yapılan araştırmada testleri pozitif hastaların sayısı yüzde 3 olmasına karşın taramalarda kasabanın yüzde 15.5’inin hastalığı geçerdiğinin ortaya çıktığını belirterek “Yani normalde görülenin 5 katı daha fazla. Türkiye’de de böyle olacak yaptı. Dr. Kırımlı, “Hızlı yükseliş ve yavaş yavaş düşme olacak. İtalya, Fransa, Almanya ve İspanya gibi ülkelerde de böyle oldu. Herkes rahatlayabilir ama biz rahatlayamıyoruz. Bugün yeni tespit edilen vaka 1600, Mart’ın 20’sinde yoğun panik olduğumuz dö Enfeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji uzmanı Doç. Dr. Süha Tekin ise Covid19’un meslek hastalığı sayılması gerektiğini belirterek “Meslek hastalığı sayılmalı çünkü ön cephede sağlıkçılar var ve fedakârca çalışıyoruz” dedi. l İSTANBUL Devrim meçhule atılmış bir adım mıdır? Yoksa tarihi gittiği yönde tarihten hızlı koşma eylemi midir? Aklın ikna edilmiş karamsarlığı mıdır? Yoksa insanın elleriyle şekil verdiğinin dönüp yaratıcısına aktardığı iyimserlik mi? Vazoya koyarken kararmaya başladığını fark ettiğin kızıl gül müdür? Yoksa yağmurunu beklesin diye toprağa düşmüş tohum mu? Silivri Cezaevi’ne ikinci kez geldikten sonra malum çevrelerin sataşmalı sorusu şuydu: Saray’ın hedefinde yine Atatürkçüler mi var? Elbette bu sualden hoşlanmadım. Hayır, Mustafa Kemal’i, “saray subayı” sanan kimi sözde “Atatürkçü”lerin farkında olmadığım için değil. Öyle ya, neredeyse 40 yıl önce “Atatürkçülük” adına yapılan ikiyüzlülüğe isyan eden Nadir Nadi, “Ben Atatürkçü değilim” kitabını yazmıştı. Benim itirazım Atatürk’e yapılan görülmez hakareteydi. Çünkü Atatürk hep Sarayların hedefindedir. Bir iktidar kurumu olarak saraylar da Atatürk’ün. Haliyle soruya soruyla cevap verdim: Saray, Mustafa Kemal’i nasıl yargıladı? Genç Türklerin çocuğu Yarın ne çok “gençlik” denecek. Nedeni ruhuyla yaşıtların bayramından bahsedilecek. Oysa Mustafa Kemal “genç”ten başka bir şeyi anlıyordu. Milletleri farklıydı, ancak 19. yüzyıl devrimciliği kendisine her dilde “genç” sözünü seçti. Bizde “GençJön Türkler” diye anılan, Namık Kemal ve İttihat Terakki kuşakları, aslında evrensel bir arayışın haliydi. “Jön Araplar” ya da “Jön İtalyanlar” denilen başka ulusların devrimcileri de başka topraklarda aynı yöne doğru koşuyordu. Hanedanların yetkilerini azaltmak, anayasal düzenler kurmak, modernleşmek ve tabii devleti yeniden yaratmak ortak çizgileriydi. Devrimciler tarihte iki kez doğar. Bir kez vücut, bir kez de fikir olarak. Bedenen eski düzenin içine doğan Mustafa Kemal, aslında yeniyi yaratmaya çalışan Jön Türklerin çocuğuydu. Cumhuriyet elbette 1923’te kuruldu. Ama eski düzenin kalıntılarıyla hesaplaşması 1926’ya kadar uzatılabilir. Mustafa Kemal’in Nutuk’u 1927’de yazması tesadüf değildir. 1919’dan 1926’ya uzanan devrin dökümü olan Nutuk’un Gençliğe Hitabe ile bitmesi de. Mustafa Kemal’in 1919’dan 1927’ye kadar, yani rejim oturana değin İstanbul’a hiç gitmemesinin de sırrı buradadır. Neleri vardı ki? Ahmet Haşim’in Piyale kitabına Yakup Kadri’nin yazdığı önsöz gibi: “Ey Türk şairi! Senin taş attığın yer, hiç dalgalanmayan ve hiç ses vermeyen karanlık ve ıssız bir boşluktur.” Mustafa Kemal, o karanlık ve ıs Atatürk nasıl tutuklandı? sız boşluğa kurulan, kuşkusuz geçmiş kuşakların yenilmişliğini miras almış gençlere Cumhuriyet’in bayrağını emanet ediyordu. Gençlik; devrim, kuruluş, eskiye mahkum olmadan yeniyi yaratma demekti. Mustafa Kemal’in gençliği de, gençliğin Mustafa Kemal’i de budur! Mustafa Kemal’in atıldığı hücre Ya mahpusluk? Harp Okulu’nda “Hürriyet” isteyen dergi çıkardığını, el yazısı ile çoğalttığını biliyoruz, Ali Fuat Cebesoy’un anlattıklarını da: “Namık Kemal’i okul idaresinin aldığı bütün tedbirlere rağmen yatakhanede gizli gizli okuduğumuzu nasıl unutabilirim? M. Kemal’in bir gece vakti yanıma gelerek, Kemal’in Vatan Kasidesi’nin tekrir edilmiş bir nüshasını ‘Fuat Kardeşim, bunu ezberleyelim’ diye bana verirken yavaş bir sesle, fakat büyük bir heyecanla okuduğu ‘Felek, her türlü esbabı cefasın toplasın, gelsin / Dönersem kahpeyim millet yolunda azimetten’ mısralarını nasıl unutabilirim?” Ardından örgütçülük başladı. Sirkeci’de bir toplantı yeri kiralandı. Saray’ı meşrutiyete nasıl zorlayacaklarını konuşuyorlardı. Cebesoy, yakalanıp tutuklanmalarını şöyle anlatıyor: “Harp Okulu’ndaki subay hapishanesine gönderildim. Bir gün sonra Mustafa Kemal’in oraya getirildiğini öğrendim. Ben hapishanede 20 gün kadar kaldım. Mustafa Kemal liderdi, benden bir hafta on gün sonra serbest bırakıldı.” Şam’daki günlerinde ise bir başka eski mahpusla birlikteydi. Tutuklanıp 3 yıla mahkum olduktan sonra Şam’a sürülmüş Tıbbiyeli devrimci Dr. Mustafa Cantekin’le Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ni örgütlediler. Neden “Hürriyet” dediklerini Mustafa Kemal şöyle anlatıyor: “Ancak hür fikirli insanlardır ki vatanlarına faydalı olurlar. Onlardır ki vatanlarını kurtarıp onu koruma kudretine sahip olurlar.” Nihayetinde 1908’de bütün hürriyet nehirlerinin birleştiği İttihat Terakki denizinde buluştular. Az kalsın Samsun’a gidemeyecekti Bu kadar değil... 23 Ocak20 Nisan 1919 tarihleri aralığında İstanbul’da Ziya Gökalp’ten Fethi Okyar’a 223 kişi tutuklandığında ziyaretçileri Mustafa Kemal’di. Ne garip, giderken “tutuklanır mıyım” diye düşünüyordu: “Merdivenlerden çıkarken, kendi ayağımla gelmek korkusu hatrıma geldi. (...) Etrafıma baktım, dar bir koridor üstünde karşılıklı ufak odalar! Manzara heybetli idi: Sadrazamlar, bakanlar, bütün önemli devlet adamları ve bazı meşhur gazeteciler! Benim de içlerine katıldığımı görünce sevindiler. Her taraftan neşeli ‘Buyurun’ sesleri geldi.” Peki, suç işledi mi? Adalete göre hayır ama kanuna göre belki. Yandaş medyanın Hukuku Beşer’i 14 Mart 1919’da esir edilmiş Türk ordusunun komutanları için “yüksek alçaklar, haydut başları” yazınca Mustafa Kemal ağır bir dille dilekçe yazdı. Hakaret davasında sanık oldu. Ceza alsa Samsun’a gidemeyecekti. Mahkemeyi uzatmaya çalıştı: “Vekilim bir iki defa mahkemeye gitti, davayı dağıttı, bana o kadar zaman kazandırdı ki İstanbul’dan çıktığım gün henüz mahkeme bitmiş değildi.” Sonrasını biliyoruz. Saray’a karşı gelerek bağımsızlık mücadelesi veren Mustafa Kemal için “katli vacip” fetvaları, gıyabında verilen idam kararları, suikast için tutulan tetikçiler... Jön Türkler 18 yaşındadır Sanmayın yalnız Türk hapishanelerindeydi. Jön Hint Nehru, hapishane yıllarını şöyle anlatıyor: “Anadolu’da Yunanlara karşı kazanılan büyük zaferin haberi hapishaneye geldiği zaman, bundan ne büyük bir memnunluk duyduğumuzu ve bunu hapishanede nasıl kutladığımızı hatırlıyorum.” Emperyalizme karşı Doğu’nun ilk galibiyeti için o gün hapishanenin her yerini ışıklandıracaklardı. Falih Rıfkı Atay’dan okuyoruz, Atatürk kendisi için hazırlanan “Atatürk bu milletin en yükseğidir” afişini kaldırtıp yerine “Atatürk bizden biridir” yazdırıyordu. Kısacası Atatürk’ün adı hürriyet şarkıları söylenen hapishanelerle anılır ama milletin bağrına yumruk gibi çöken Saraylarla anılmaz. Vatanına, hürriyetine, aşkına, hep 18 yaşındaki gözbebekleriyle bakan “bizden biri” Jön Türklerin 19 Mayıs’ı kutlu olsun!
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear