22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
KÜLTÜR EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN 13 18 MAYIS 2020 PAZARTESİ ‘Rahat Yaşamaya Övgü’ online Rahat Yaşamaya Övgü Tiyatro Pera’nın 2008 yılında sahneledigi ödüllü oyunu “Rahat Yaşamaya Övgü (Brecht Kabare)”yi izlemediyseniz kaçırmayın derim. Oyunu Bertolt Brecht’in metinlerinden uyarlayan ve yöneten Nesrin Kazankaya. Bertolt Brecht’in “Schweyk İkinci Dünya Savaşı’nda”, “Arturo Ui’nin Önlenebilir Tırmanışı” ve “Üç Kuruşluk Opera” oyunlarından ve “Faşizm Üzerine Yazılar”ından Nesrin Kazankaya’nın uyarlayıp yönettiği “Rahat Yaşamaya Övgü” adlı müzikli oyunda Kurt Weill, Hanns Eisler ve Turgay Erdener’in müzikleri kullanılıyor. “Rahat Yaşamaya Övgü” oyunu, kapitalist sömürü düzenini, paylaşım savaşlarını, faşizmin yükselişini ve bunun karşısında küçük burjuvazinin vurdumduymaz tavrını ve genelde ahlak anlayışını konu alır. (Oyun iki bölümdür, iki ayrı link üzerinden ulaşabilirsiniz: youtu.be/hzRcUqqIX0I youtu.be/W9cqFQvtjdM) DIKSIYON ATÖLYESI BUGÜN İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, atölye programları, söyleşiler ve oyunların gösterimleri İBB Şehir Tiyatroları’nın sosyal medya hesaplarında yayınlanmaya devam ediyor. Aslıhan Kandemir ile diksiyon atölyesi bugun saat 15.00’te yapılıyor. Türkçenin ses yapısı, doğru, güzel ve etkin konuşma teknikleri ve oyunculuk mesleğiyle konuşma, tonlama gibi çalışmalar, bu atölye kapsamında paylaşılacak. Olamamış Bir sinemasever birfestival galasından büyük güçlüklerle asla vazgeçmez! evde seyretmesi başarılmış bir film izlenimi Baharın en güzel etkinliği sinemaseverler için İKSV Film Festivali’dir. Hatta Nevruz ve Hıdrellez gibi baharın gelişini müjdeleyen bir ritüel adeta! Listeler açıklanınca filmleri seçme heyecanı, sonra sanal kuyruklar ve bilet almalar, sonra iyi hesaplayamayıp art arda iki seanstan birini Atlas, birini Citys’ten seçip koşturmacalar! Ve bu yıl, hayatımızın bütün güzellikleri gibi onu YAZGÜLÜ da dolaba koyma süreci. TemmuALDOĞAN za ertelendi derken önümüz karanlık gözüküyor ki festival başlayıverdi, Türkiye’de hiç gösterilmemiş, ödüllü 15 seçkilik bir listeyle evlerde, internet üzerinden. Galalar, yönetmenlerin film sonrası seyircinin karşısına çıkıp sorulara yanıt vermesi gibi güzellikler de bir başka bahara, inşallah. Ama yine de inanılmaz bir şey, satışa çıkan biletler bir günde tükendi, her film, en fazla 1200 kişiye satıldı. Sözleştik, akşam 19.00’dan sonra ilk filmimizi (3.5 saatlik) izlemek üzere ayarladık kendimizi. Ama o ne? Zaten herkes ekran başında, zaten herkes bir biçimde internet tüketiminde, bir de film indir işi çıkınca beş saniyede bir yüklenen görüntü vaziyeti. Oda, salon, yer değiştir, alet değiştir, bilgisayar değiştir. Maalesef. Olmuyor! Teknoloji özürlüyüm diye bir ben mi yapamıyorum, yoksa başkaları da paylaşıyor mu kaderimi? Birkaç soruşturma sonucunda yalnız olmadığımı görüp teselli buluyorum. O gece pes ettim. Ama ertesi gün tekrar başladım denemeye. Ve filmin altyazı butonunu keşfettiğim gibi bir buton daha keşfettim, sağ alt köşede: Filmin çözünülürlük katsayısı. Oradan en düşüğünü seçip açınca oldu! Beş saniyede bir yüklemeler bitti, kesintisiz izleyebildim. Bu kıyağımı unutmayın. Buyurun gala filminin yorumuna: Doğduğun coğrafya kaderindir! BerlinAlexander Meydanı’nda, kuzguni siyah derisi pırıl pırıl parlayan Francis, yeni adıyla Franz, istediği kadar bağırsın, “Ben Franz, ben Almanım, burası benim, Bu benim Almanya Rüyam!” Francis, istediği kadar kötülüğe bulaşmamak için çırpınsın, istediği kadar dirensin, o işi, parası, kâğıtları olmayan bir mülteci. O bir Afrikalı olarak Akdeniz’in sularında boğulmaya ramak kalmış olarak çıktığı Avrupa topraklarında kurtuluşunun mükafatını kan ve gözyaşı olarak alacak. Çünkü hep saf ve iyi kalacak. Francis eşcinsel bir uyuşturucu satıcısının sarmalında kaderine istediği kadar dirensin, yeraltı dünyasında kötülüğün dibine inecek. Sömürülecek, dayak yiyecek, kolunu kaybedecek. İnandığı herkesten kazık yiyecek. Aşık olacak, sevecek, üç kişilik bir aile hayal edecek ama kan ve pislik bulaşmış parayla nereye kadar? Üç buçuk saat boyunca seyirci, Almanya’nın uyuşturucu, kadın ticareti, mafya dünyasında hayal peşinde koşan ama gerçekten kaçamayan Francis’in macerasını bu kez Dublin’in eserini dizi, olarak çekmiş Fassbinder değil, kendisi de Afgan göçmeni olan yönetmen Burhan Qurbani’nin gözünden izliyor. DAHA BÜYÜK BIR DÜNYA Bu akşam gösterime F açılacak film Şamanların izinde Moğolistan’da ransız Belçika ortak yapımı “Daha büyük bir Dünya” Fransız oyuncu, yönetmen yazar Fabienne Berhaud’nun geçiyor geçen yıl Venedik Film Festivali’nde seçkide gösteril miş filmi. Film gerçek bir hikâyeden yola çıkarak çekilmiş, hem de ne hi kaye: Moğolistan’da Corine Sombrun’un, Şamanların izini arayışı ve orada transa geçerek başka bir dünyayla tanışmasından hareketle yazılmış senaryoda yazarı Cecile de France canlandırıyor. İlgimizi çekeceği kesin, kaçırmayın derim. Tabii bilet kaldıysa. (Un monde plus grand / A Bigger World / Fabienne Berthaud) Üç buçuk saat boyunca seyirci, Almanya’nın uyuşturucu, kadın ticareti, mafya dünyasında hayal peşinde koşan ama gerçekten kaçamayan Francis’in macerasını bu kez Dublin’in eserini dizi olarak çekmiş Fassbinder değil, kendisi de Afgan göçmeni olan yönetmen Burhan Qurbani’nin gözünden izliyor. Bütün bu olumsuz atmosfer, kötülük dünyası, bunaltan çaresizliğe rağmen filmi seyredilir kılan elbette bunları başarıyla yansıtması. Francis’in kaçak yolculuğunda Akdeniz’de boğulmadan atlattığı ama travmasını ömür boyu yaşadığı o korkunç anlar bana kumsala vuran o küçük bedenleri hatırlattı hep. Filmde ise zaman zaman geri gelen kırmızı dalgalar görüntü yönetmeni Yoshi Heimrath’ın başarısı. Tıpkı gece kulübü sahnelerinin tedirgin ediciliği gibi. Filmin başka bir başarısı da karakterlerin iyi işlenmiş olması kadar yetenekli oyunculara emanet edilmiş olmasında: Francis’i Afrika kökenli Welket Bungue oynarken ondan çok daha başarılı bence Francis’in belalısı, ona aslında âşık ama her türlü kötülüğü de gözünü kırpmadan yapabilen şeytan ruhlu Reinholdt’tan nefret etmemizi sağlayan Albrecht Schuch! O kadar iğrenç olabilmek kolay mı? Kadınların da hakkını yememek için seks işçisi Jella Haase’ye de bir selam çakmak gerek. Alfred Dublin’in 1929’da yayımlanan romanının bugün bile geçerliliğini koruması, Almanya’nın Francis’in çığlığına karşın bir “Dream of Germany” rüyası olamamasının nedeni doğduğun coğrafyanın kaderin olması değilse nedir? Tersine Dünya Tiyatronun birleştirici gücü Bakırköy Belediye Tiyatroları pandemi dolayısıyla tiyatroseverlere tiyatronun birleştirici ve öğreticı gücünü kullanarak katkı sağlamak amacıyla her hafta bir oyununu seyircisiyle kendi evinde buluşturuyor. Mayıs programında sıra sıyla “Tersine Dünya”, “Oldum Ben Anne” ve “Ben O İstanbul’u Çok Sevdim” adlı oyunlar izlenebilecek. (https://m.youtube.com/channel/ UCJZw8vXqxZMgoztEQWNs3g?view as=subscriber) ‘TAMAMLANMAMIŞ MEKANLAR’ SALT, Alysa Nahmias ve Benjamin Murray’in on yılda tamamladığı; kapsamlı arşiv görüntülerinin yanı sıra Ricardo Porro, Roberto Gottardi ve Vittorio Garatti ile söyleşilerin eşlik ettiği 2011 yapımı belgesel film, Unfinished Spaces (Tamamlanmamış Mekânlar)’ı çevrimiçi gösterime açtı. Belgesel film, Küba devriminin ardından Fidel Castro ve Che Guevara’nın, dönemin iddialı projelerinden Ulusal Sanat Okulları kampusunun Havana’daki eski bir golf sahası arazisinde inşası için görevlendirdiği üç mimarı ve bu sıra dışı projenin sürecini konu alıyor. Unfinished Spaces (Tamamlanmamış Mekânlar) 1529 Mayıs tarihlerinde altyazılı olarak saltonline.org üzerinden izlenebilir. Çevirmen Yurdanur Salman yaşamını yitirdi John Steinbeck, Salman Rüşdi, Susan Sontag, Erich Fromm, John Berger, Frederic Jameson, Mark Twain gibi yazarların eserlerini Türkçeye kazandıran akademisyen Yurdanur Salman yaşamını yitirdi. 1937’de Balıkesir’de doğan Salman, İstanbul, Boğaziçi ve Atatürk üniversitelerinde çeviri ve İngilizce dersleri verdi, Kuram dergisini çıkardı, Yeni Dergi, Adam Öykü, Yazko Çeviri dergilerinde çeviri ve yazıları yayımlandı. Salman’ın ölüm haberini Barış Zeren, “Çevirmen ve hoca Yurdanur Salman dün gece aramızdan ayrıldı. Berger, Steiner, Poe gibi nice çevirileri bir yana, edebiyat teorisi üzerine Kuram dergisini yıllarca kendi çabasıyla çıkardı, hep yeni çevirmenler yetiştirmeye çalıştı. Nadir bir kültür insanıydı.” ifadeleriyle Twitter hesabından duyurdu. THE BEATLES’IN FOTOĞRAFÇISI Kirchherr yaşamını yitirdi The Beatles’ın ilk dönem fotoğraflarını çekerek grubun üne kavuşmasında katkı sahibi olan Alman fotoğrafçı Astrid Kirchherr 81 yaşında yaşamını yitirdi. Fotoğrafçının ölümünü Beatles tarihçisi Mark Lewisohn duyurarak, sanatçının kısa bir hastalığın ardından hayata veda ettiğini açıkladı. Lewsi ohn, Twitter’dan yaptığı paylaşımda “Beatles’a yaptığı katkıları ölçemezsiniz” yazdı. Kirchherr, İlk kez 1960 yılında The Beatles Hamburg’da bir gece kulübünde sahne alırken onların fotoğraflarını çekmişti. Fotoğrafçı aynı zamanda grubun tarzının oluşmasında da önemli katkılarda bulunmuştu. Astrid Kirchherr ‘Uluslararası Göç Filmleri Festivali’ne geri sayım Dünyanın en geniş katılımlı ve tematik film festivali olarak yola çıkan, Türkiye’nin ev sahipliğinde düzenlenecek festival, 1421 Haziran tarihleri arasında online olarak yapılacak. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün organize ettiği, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkılarıyla Gaziantep’te yapılması planlanan ancak salgın nedeniyle ertelenen festival, çevrimiçi olarak izleyiciyle buluşuyor. Göçlerin tarih boyu tüm milletlerin yaşadığı ortak bir hikâye olduğuna vurgu yapmayı ve bu konuda farkındalık yaratmayı hedefleyen festivalde, göç ve medeniyet temalı 50’den fazla film gösterilecek. Ağırlıklı olarak göç, göçmenler, göçün toplumlararası kültürel etkileri, medeniyete katkıları ve insanların adaptasyon süreçlerine ilişkin değişim konularını irdeleyen filmlere ve bunları işleyen yönetmenlere odaklanıyor. Sezen Aksu’dan bir şarkı daha Sezen Aksu, Kaybedenler şarkısının ilk düzenlemesini YouTube kanalında yayınladı. Aksu, “Sizi kesmezse devamında daha çok şarkı olduğunu bilip dişinizi sıkın” dedi. Aksu, iki sene önce Youtube kanalında yayımlamaya başladığı, şarkılarının ilk kayıtları ve hikâyelerine, 20 yıllık şarkısı ‘Kaybedenler’i de ekledi. Aksu, şarkıyla ilgili paylaşımında, “Kaybedenler’i eşsiz sesiyle Ebru Gündeş seslendirmişti. Sonrasında yine Aykut Gürel’e ait ama yüzü batıya dönük başka bir düzenlemeyle, ben de söyledim. Şu an dinlediğiniz versiyon ise Aykut’un makamsal özellikleri önceleyerek yaptığı ilk düzenleme; benim de bir nevi taslak gibi ilk söylediğim hali” dedi. Aksu, “Uzun lafın kısası... Bu hafta bu şarkı sizi kesmezse, devamında daha çooook şarkı olduğunu bilip, dişinizi sıkın” ifadesini kullandı. Ali Deniz Kardelen ‘Diverse’ Ali Deniz Kardelen, içinde bulunduğu genç gitarcılar kalabalığından önemli özellikleriyle ayırt edilen nadir isimlerden. 2016 tarihli ilk albümü “First Steps” adeta yıllara yayılacak bir kariyerin sağlam atılmış ilk adımı olduğunu ortaya koyarcasına isimlendirmişti. Ali Deniz burada fingerstyle adı verilen gitar tekniği, blues’dan heavy metale, poptan klasik müziğe uzanan geniş yelpazesi ile ne denli farklı ve yetenekli bir gitarcı olduğunu sermişti. Son bir yıl içinde dijital mecrada muhtelif parçalarının kaydını paylaşmış, yeni bir albüm geleceğinin müjdesini vermişti. Dört yıllık emeğin ürünü olan “Diverse”, ilkinin he yecanını gram kaybetmeden kaydedilmiş yüksek kalitede bir albüm. Albümün özeti açılıştaki Âşık Veysel bestesi “Kara Toprak (Black Earth)”. Tıpkı gitarcılığı gibi Ali Deniz’in bu yorumu da fersah fersah ileride. Gitarıyla saza ait o insani duyguyu harfiyen yaşattığı gibi, (esere kattığı dinamizm ve perdeleri kelepçeyle kullanışı sayesinde) günümüze adapte ediş şekli de dikkat çekici. Kompozisyon algoritması ve armonik yaklaşımı çarpıcı. Ayrıksı bir tadı var. Cesaret, zekâ ve yetenek ürünü “Diverse”; memleketten şimdiye kadar çıkmış en fantastik akustik fingerstyle çalışması. muratbeser@muratbeser.com Erkan Zeki Ar ‘Tecelli’ Erkan Zeki Ar yeni kuşak gitarcılarımızdan; sosyoloji geçmişini müziğe tahvil etmiş, Nezih Yeşilnil ve Dave Allen gibi isimlerle çalışarak profesyonelliğe adım atmış, son yıllarda da bunu sahnelere ve albümlere taşımış. Beş yılın beste birikiminden oluşan 2018 tarihli ilk albümü “Kontrast” trio formatında kaydedilmişti. Çalışmalarına 2019’da başladığı yeni albüm “Tecelli”de ise ekip büyümüş, üçlüye piyano ve trompet eklenmiş; bir de dört kişilik yaylı topluluğu. İlk albümdeki davulcu Mertcan Bilgin ile basçı Eren Turgut sabit. “Tecelli” çıkmadan evvel birer ay arayla içinden parça paylaşılmıştı: “Nehir” ve “Tecelli”. Tüm beste ve düzenlemeler kendine ait. Piyano da çalan Erkan’ın besteleri yaşından daha büyük. Meditasyon misali yaptığı düşünce egzersizlerinden çıkan hikâyeleri anlatıyor. Genel de hüzünlü ses manzaraları eşliğinde; hikâyeleri sakin, biraz dramatik ve mistik. Farklı tonları ve efektleri seviyor. Doğaçlamalarının arasından bazı fikirleri çekip alıyor, işliyor. Ruhani bir caz albümü bu, ama çeşitlilik babından popcaz etkili besteler de var. İlkine göre çok daha gelişkin bir sound’u var yeni albümün; orkestrasına bağlı olarak. Ayrıca hem tarz hem de içerik tasviri açısından daha zengin.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear