26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
HABER EDİTÖR: ELİF TOKBAY 3 11 MAYIS 2020 PAZARTESİ MASKE ÜRETEN FABRIKADA VIRÜS Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinde maske üretimi yapan bir tekstil fabrikasında koronavirüse yakalanan bir kişi olduğu ortaya çıktı. Fabrikadaki 65 kişi karantinaya alındı. l İSTANBUL/Cumhuriyet 290/1 3 0 260/1 6 0 150/6 0 250/1 4 0 300/1 0 0 190/4 0 130/0 0 260/9 0 290/1 4 0 250/1 1 0 250/9 0 280/1 6 0 100/5 0 250/1 5 0 130/9 0 220/8 0 140/4 0 200/1 0 0 100/3 0 240/1 3 0 160/8 0 230/1 8 0 TARİHTE BUGÜN 1961: Yassıada’da “Anayasa’yı ihlal” davası başladı. 1978: Tarihi Çiçek Pasajı binası çöktü. Enkaz altında kalan 7 kişi öldü, 16 kişi yaralandı. İstanbul’da mahsur kalan da vardı, ‘Vebalı gibi eve tıkıldık’ diyen de Koronavirüs salgını dolayısıyla uygulanan sokağa çıkma kısıtlaması ne ZEHRA Çıkmasaydım deniyle, yaklaşık ÖZDİLEK iki aydır sokağa çı kamayan 65 yaş üstü ve kronik rahatsızlığı bulunan yurttaşlar, sahile ve parklara akın etti. Güneşlenen, yürüyüş yapan ve deniz havasını içine çekenler arasında durumundan memnun çıldıracaktım olan da var, şikâyetçi olan da... Psikolojik tedavi gerek Beşiktaş sahilinde güneşlenen ve ablası doktor olan Muazzez teyze (72) bizi görünce “Sizin ne işiniz var bugün bizim günümüz” diyor. Muazzez teyze birazcık kızgın. Kendilerinin vebalı gibi evlere tıkıldığını belirterek “Bilim Kurulu karar vermeye korkmasın. Onlara kimse bir şey yapamaz. Dünyanın en değerli insanları. Allah’tan benim oğlum bir tesadüf nikâh için yurdışından gelmişti burada kaldı. Bütün ihtiyaçlarımı o karşıladı. O olmasa nasıl olurdu çok merak ediyorum. Bizi yönetenlerin büyüklere hiç saygısı yokmuş. Onlar da bu yaşa gelecek. Bakın mikrop çok demokrat. Zengin, fakir bakmıyor. Sokağa çıktım sonunda, yaşasın özgürlük. İhtilal döneminde sokağa çıkma yasağını yaşadım ama o zaman sokağa çıkıyorduk, askerlerimize yemek veriyorduk. Bu tam bir faşizm. Hipokrat yemini edenlere küskünüm. Bu süreçten sonra psikolojik tedaviye ihtiyacımız var” diyor. ‘Alaturka idare’ Nursel Akyazı (69) arada izin ile dışarıya çıkabildiğini söyleyerek “Buranın kalabalıklığı biraz beni ürküttü. Hava çok güzel, böyle bir uygulama yapılması da çok güzel. Evden oturmaktan ziyade virüs psikolojimizi bozdu. İlerleyen günlerde havalar güzelleştikçe, programlarımız aksadıkça belki psikolojimiz bozulabilir” diye konuşuyor. Sahilde yerinde duramayan ve sürekli volta attığını söyleyen Ergün Çavuşoğlu (71) ise “Benim gibi çok gezen birisi için içerde olmak biraz zor oldu. Her gün yürüyüş yapan bir insandım. Bu süreçte bize hafta içi resmi dairelerin açık olduğu bir günde izin vermeleri lazım. Çünkü kredi kartı borcumuz, faturalamız öyle duruyor. Gidip ödeyecek insan da yok. Bugün arabamı alıp her köşeyi gezmek istedim ama polisler izin vermez diye vazgeçtim. Evde çıldırıyordum. Böyle bir süreç yaşadığımı hiç hatırlamıyorum. Tam alaturka idare ediliyoruz” diyor. l İSTANBUL Bir aydan fazla zamandır dışarı çıkamayan 65 yaş üstü yurttaşlar, bulabildikleri yeşil alanlarda nefes aldı. 65 yaş üstü nefes aldı 10 MAYIS PAZAR 36 BİN 187 1542 1 MİLYON 370 BİN 598 3 BİN 786 598 47 3 BIN 211 138 BIN 657 1154 92 BIN 691 Beşiktaş sahili hava almak isteyenlerin tercihlerindendi. Anılar selfie ile belgelendi. ARILARIMIN KURTULUŞ ARI GÜNAHI ONLARIN BOYNUNA Erzincan’dan İstanbul’a ağabeyini görmeye gelen ve Okmeydanı’nda bulunan Ana dolu Parkı’nda adımlayan Şükrü Sel (74) ise çok dert li. Erzincan Refahiye’deki kö yüne gitmek istiyor. Kayma kamlığa, valiliğe uluşamadığı ‘ÇIKSAYDIK ÖLÜM ORANI ARTARDI’ nı söyleyen Sel, “İki aydır burada mahsur kaldım. İhtiyaç Denizi izleyip uzaklara dalan Mehmet Balcı (66) da evde hiç önce camiye gittiğimde arkadaşlarıma ‘tokalaşmayalım’ diyordum, larımızı kendimiz karşıladık. Maskemi kendim aldım. Biz sıkıntı çekmediğini dile getirerek kızıyorlardı” ifadelerini kullanıyor. den para istiyorlar ama ya “Devletimizden Allah razı olsun. Biz 85 yaşındaki Vahdet İzgün ise eşi ralarımızı sarmıyorlar. 8 ko dışarı çıksaydık ölüm oranları ar ne pasta almak istediğini ama hiç van arım Refahiye’de ölebilir. tardı. Bu süreç güzel yönetildi. Es bir yerin açık olmadığından yakına Kimse bakmıyor. Onlar ölür naf da bir telefonumuzla bütün ih rak “Çocuklar uzakta ben almak is se günahı onların boynuna” tiyaçlarımızı eve getirdi. Üç dört ay tedim ama olmadı” diyor. diye konuşuyor. Kemal Orbay 100. yaşını köprüde kutladı AÇILIŞINA DA GELMIŞTI 65yaş üzeri yurttaşların dışarıya çıkmasına izin verilmesi üzerine, 10 Mayıs 1920 İstanbul doğumlu Kemal Orbay, dün 100. yaşını doğum gününü 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nde kutladı. Tuzla’da yaşayan 100 yaşındaki Kemal Orbay, çocukluğundan bu yana 31 yıldır tanıdığı İBB Mahalli İdareler Koordinatörü Bülent Akköse’nin yardımıyla 100. yaşını köprüde kutladı. Orbay’ın 100. yaş pastası 1973 yılında açılışına geldiği köprüde kesildi. 100 yaşını coşkuyla kutlayan Kemal Orbay, “1937 yılında Ankara Erkek Lisesi son sınıf öğrencisiyken Mustafa Kemal Atatürk’ün protokolde olduğu anda trompetçi olarak Cumhuriyetin 14. yıl kutlamaları geçit töreninde kendisini yakından görme fırsatına sahip oldum. Bir yıl sonra 1938 10 Kasım’da İTÜ Gümüşsuyu’nda öğrenciydim, camdan dışarı baktığımda Dolmabahçe’de bayrak yarıya inmişti. O zaman anladım ki Atatürk vefat etmişti, bütün okula haberi ben verdim” dedi. l İç Politika Maske artık bir parçamız Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, dün sokağa çıkacak 65 yaş üstü ve kronik hastalığı bulunan kişilere Twitter hesabından seslenerek uyarılarda bulundu. Koca, şu ifadeleri kullandı “Beklenen gün geldi. Şehir, siz hanımefendiler ve beyefendilerle adeta yeniden tanışacak. Bu güzel günde maske takmayı ihmal etmeyin. Maske artık kıyafetimizin bir parçası olmalı. Her dakika nız güzel geçsin.” Virüsün ayırdığı çifti zabıta kavuşturdu İBB’den toplu taşıma uyarısı Koronavirüs nedeniyle geçici olarak kapatılan AVM, berber, kuaför ve güzellik salonları bu sabah açılıyor. İstanbul’da toplu taşıma kullanımında ciddi bir artış bekleniyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), toplu taşıma kullanacak olanları uyardı: “10.00’dan sonra 16.00’dan önce binin, duraklarda mesafeye dikkat edin.” CEMİL CİĞERİM Koronavirüsle mücadele tedbirleri kapsamında uygulanan sokağa çıkma yasağıyla ayrı kalan Nurdan (68) ve eşi Hasan Demirel (68) çifti, yaklaşık 3 ay sonra zabıta ekiplerinin yardımıyla kavuştu. Samsun Büyükşehir Belediyesi ekipleri, biri Atakum diğeri Kavak ilçesinde olan Demirel çiftini bir araya getirdi. 5 gün önce çağrı merkezini arayan Nurdan Demirel, yaklaşık 3 ay önce bağ bahçe işleri ve küçükbaş hayvanları için köylerine giden eşinin sokağa çıkma yasağı ilanıyla birlikte geri dönemediğini anlattı. Nurdan Demirel’i evinden alan Samsun Büyükşehir Belediyesi zabıta ekipleri, Kavak ilçesi Belalan Mahallesi’ndeki eşinin yanına götürdü. Hasan Demirel, “Bizi tekrar bir araya getirdiğiniz için çok teşekkür ederim” dedi. l SAMSUN Evsize sokak cezası Sokağa çıkma yasağını delenlere verilen cezadan İstanbul’da sokakta yaşayan evsizler de etkilendi. Uzun yıllardır evsiz olan ve Topkapı Kültür Parkı çevresinde yaşayan K.Ç’ye (35) 19 Nisan tarihinde uygulanan sokağa çıkma yasağı sıra sında dışarıda olduğu gerekçesiyle cezai işlem uyulandı. “Karnımı zor doyuruyorum” diyen K.Ç., 3 bin 150 TL’lik cezayı ödeyemeyeceğini belirtti. K.Ç’nin, polis tutanağında dışarıda kaldığını beyan ettiği de görüldü. l İç Politika Terörle yargılayan terör Korku, iki ucu keskin bir bıçak mı? Korkutanın kendisi de bir başka korkunun sahibi mi? Natascha Kompusch kaçırıldığında 10 yaşındaydı. Bodrum katındaki hapisliği 6 ay sürdü. Delirmek üzereydi. Sapığı Wolfgang Priklopil, üst kata çıkmasına izin verdi. Televizyon izlemesine ve gazete okumasına iki yıl sonra müsaade etti. Kabullenilmiş gardiyantutsak ilişkisi öyleydi ki birlikte dışarı çıktıklarında Natascha kurallara uyuyordu. Hep kaçmayı düşündü. Ama içine yerleşmiş “öldürülme korkusu” buna engel oldu. 8. yılında yani 18 yaşında, korkusunu yendi ve kaçtı. Rehinesi elinden kaçan Wolfgang’ın korktuğu başına gelmişti. Trenin altına atlayarak intihar etti. Teslim olan da teslim alan da korkunun farklı yüzlerini içinde taşıyordu. Cumhuriyet’in “Susmayacağız” yazan tek kelimelik manşetine bakıyorum. Hemen altında iki başlık var. Biri “Korkutamazsınız”, öbürü “Yıldırma politikası”. Sözlüğü açıyorum: “Terör” kelimesinin karşısında “yıldırma, korkutma” yazıyor. Demek; çoğu zaman kanla, bombayla, silahla andığımız terör aslında, korkutma ve yıldırma eylemi. Yani Cumhuriyet’e terör soruşturmaları açanlar, aslında ellerindeki araçlarla terör kelimesinin içini dolduran eylemleri yapıyor. Korkutmaya, yıldırmaya çalışıyor. “Yargıyla terör olur mu?” demeyin. FETÖ iddianamelerinde bakın ne yazıyor: “Örgüt, son yıllarda adeta bir ‘korku imparatorluğu’ oluşturmayı başarmıştır.” FETÖ dönemi yargısı böyle suçlanıyor. Bir zamanlar kumpas davalarında sanıkların yaptığı tarifin, bugünün iddianamelerinde yazdığını görüyoruz. Peki, FETÖ’nün yarattığı “korku imparatorluğu”nun yerine yenisini koyanlara ne diyeceğiz? Fotoğrafa terör davası Cumhuriyet gazetesi ile yolumuz iki farklı dönemde iki farklı terör soruşturmasıyla kesişti. Birincisi FETÖ dönemi... 2008 yılında Ergenekon davasının başlamasına bir ay vardı. Yine bir ramazan ayıydı. Kumpas davasını hazırlayan polisler, Beşiktaş’taki özel yetkili savcılığın yakınındaki iskeleye tekneyle geldiler. Adliyenin savcı ve hâkimleri de tekneye bindi. Hep birlikte Boğaz gezisi yaptılar. Ardından Kandilli’deki iskeleye yanaştılar. Topluca yürüyerek sahildeki korunun içinde bulunan restorana oturdular. Oturma planı önceden ayarlanmıştı. Ergenekon davasını yönetecek mahkeme başkanının iki tarafına soruşturmayı hazırlayan FETÖ’cü polis müdürleri yerleşmişti. Ezan okununca oruçlarını açtılar. İftar, aslında bir tür ikna turuydu. Yemeğin fotoğraflarını organizasyonu düzenleyen polislerin fotoğrafçısı çekti. Ardından katılımcıların her birine günün anısına fotoğraflar dağıtıldı. Bu tuhaf akşamın fotoğrafları elden ele dolaştı. Bazı gazetecilere kadar ulaştı. Ancak hiç kimse yayımlamaya cesaret edemiyordu. OdaTV hiç düşünmedi. Haberi ben hazırladım. Ardından FETÖ mahkemelerine ilk darbeyi vuran fotoğrafları yayımladık. Kamuoyunda çok ses getirdi. Ancak hâlâ hiçbir gazete yayımlamaya cesaret edemiyordu. Biri hariç: Cumhuriyet. Elbette FETÖ savcıları boş durmadı. Haber değeri olan, hatta bu nedenle gazetecilik ödülleri alan haber için “bir suç” buldular. “Kamu görevlilerini terör örgütlerine hedef gösterme” suçlamasıyla dava açtı lar. Haberde ne terör ne de hedef gösterme vardı. Ama yargı hesaplaşmalara meze yapılmıştı. O kadar ki dava başladığında duruşmaya gelen mahkeme başkanı, fotoğraflardaki hâkimlerden biriydi. Kendi fotoğrafı için karar verecekti. O gün sanık sandalyesinde ben ve Cumhuriyet’in yazıişleri müdürü (Güray Öz) oturuyordu. Savcılar, hâkimler, polisler, AKPFETÖ medyası üzerimizde tepindi. Ancak yıllar sonra haberin değeri anlaşıldı. Bazı “büyük gazete”ler, “biz yayımlayamamıştık” itirafında bulundu. FETÖ sanığı FETÖ savcısı İkincisi daha yakın... Cumhuriyet gazetesinin önceki yönetimine ve yazarlarına açılan FETÖ davasıyla ilgili. Soruşturmayı yürüten ve gözaltı operasyonları yapan savcı Murat İnam’dı. FETÖ soruşturması yapan savcı İnam, aynı zamanda FETÖ davasının sanığıydı. Örgüt üyeliği dahil birçok suçlamadan hapsi isteniyordu. En önemlisi, İnam’ın yargılandığı davanın konusu usulsüz dinlemelerdi. Yani “korku imparatorluğu” denilen eylemin esası. Murat İnam, benzer durumdaki savcıların aksine ihraç edilmemişti. Hatta görevde kalması için oy kullanan iki HSK üyesi de bir süre sonra FETÖ davalarının sanığı olmuş, görevden alınmıştı. “Birileri” FETÖ sanığı İnam’a “olur mu” denilen FETÖ soruşturmalarını yaptırıyordu. Barış Pehlivan OdaTV’de dünyanın her yerinde haber değeri taşıyan bu olayı gündeme taşıdı. Öyle tartışma yarattı ki AKP’den bile “keşke başka savcı görevlendirilseydi” açıklamaları geldi. Ancak tuhaf bir şey oldu. Barış Pehlivan yanımda otururken telefonu çaldı. Arayan polisti. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nın ifadeye çağırdığını haber veriyordu. Suçlama tanıdıktı: “Kamu görevlilerini terör örgütlerine hedef göstermek”. Olay duyulunca Meclis’te tartışma çıktı. CHP’liler Adalet Bakanı’na “sizin bile eleştirdiğiniz olay nasıl terör olur” diye soruyordu. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, FETÖ’den yargılanan kendi mensubu olunca, “bizimkine dokunmayın” diyerek gazetecilere savaş açmıştı. Tepkiler büyüyünce savcılık geri adım attı. “Gelmenize gerek yok” denildi ve soruşturma bitti. “Terör” suçlamasının “korkutmak ve yıldırmak” için kullanıldığı öyle açığa çıkmıştı ki mızrak çuvala saplanmıştı. Korkutan da korkuyor Kilisenin “sapık” dediklerini cezalandırmak için kurduğu engizisyonun terörünü biliyoruz. “Keşiş savcılar”, “sapık”ları ararken, tüm halk hafiyelik etmekle yükümlüydü. Mahkemeye düşen suçlu sayılırdı. Suçsuz olan bunu ispatlamalıydı. İftiralar da yargılamanın parçasıydı. “Sapık” dedikleri bazen başka inançlar, bazen bilim insanları, kimi de yazarlar oldu. Bugün Roma’da Giardino Bruno’yu yaktıkları yerde, dönemin devleti tarafından desteklenen dinci teröre, geçenlerin lanet okuduğu Bruno heykeli var. Cumhuriyet’te Alican Uludağ’ın, Hazal Ocak’ın, Seyhan Avşar’ın, Zehra Özdilek’in haberlerine açılan “kamu görevlisini terör örgütlerine hedef gösterme” soruşturmaları bize tanıdık geldi. Yargılayanlar değişse de bir zihniyet kendini farklı isimlerle sürdürüyor. Don Kişot’ta yazdığı gibi: “Korkunun pek çok gözü var, yeraltındaki şeyleri bile görür!” Emin olun, terörle korkutan terör sahipleri de korkuyor! Tedbirli yaşam şart Bilim Kurulu üyesi Tufan: Aşı geliştirilemezse gelecek sene de epey hastayla karşılaşabiliriz Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu üyesi ve YÖK Yürütme Kurulu üyesi Prof. Dr. Zeliha Koçak Tufan, kitle bağışıklığının sağlanması için toplumun yüzde 75’inin virüsle karşılaşması gerektiğini söyledi. Prof. Dr. Tufan, “Aşı geliştirilmediği takdirde gelecek sene de epeyce hasta ile karşılaşmamız olası. Vaka sayısının azalması, sıfırı bulması ya da spora dik (seyrek) vakaların dönemine henüz gelmedik. Buna ‘yeniden normalleşme’ diyoruz. Yeniden normalleşme sürecinde evet hayat devam ediyor ama tedbirleri elden bırakmadan. Son 100 yıl içerisinde yaşanmış büyük pandemilere bakıldığında 1918 pandemisi, 1919’da da görülmüştür. 1957 pandemisi 1958’de de görülmüştür” dedi. l DHA
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear