25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SÖYLEŞİ TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN 13 11 MAYIS 2020 PAZARTESİ NEDEN MERAL AKŞENER? Metropoll Araştırma Şirketi’nin geçen hafta 26 ilde 1288 kişiyle yaptığı ankette liderlerin sıralaması ortaya çıktı. Kasım 2019’daki aynı ankette dördüncü gözüken Akşener, Mayıs 2020’de ikinci sıraya yerleşerek Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’yi geride bıraktı. Siyaset erken seçim tartışmalarıyla ısınırken, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in “cumhurbaşkanı adaylığı” da gündeme geldi, bize de sormak kaldı.   İYİ PARTI GENEL BAŞKANI MERAL AKŞENER’DEN GÜNDEME DAIR ÇARPICI YANITLAR: Tencere her iktidarı sallar! n Erdoğan saraya kapandığından beri, saray kültürünün ve sarayzadelerin kendisini rasyonaliteden ve milletten uzaklaştırdığını görüyorum. n Kendisini ülkenin babası, kendi dışındaki her kurumu ve kişiyi de babaya itaat etmeyen nankör evlat gibi gören zihniyet, ülke için en büyük tehlike. n Damada sürekli paket açıklatacağınıza, damadı paketleyip kenara alın, ülkenin önünü bir nebze olsun açın. n MHP ile tabanlarımızın aynı olduğunu söylemek çok zor. n CHP’nin HDP’ye bakışında bizim için esas olan Sayın Kılıçdaroğlu’nun açıklamasıdır. n Laiklik öyle bir ilkedir ki, herkesi korur. İnananı da korur, inanmayanı da. n Sivil toplum örgütlerinin özgürlüğü, demokrasinin varlığına işarettir. Buna kastedecek adımlar, hem iktidara hem de ülkemize zarar verir. n Son ankette ikinci sırada gözüküyorsunuz. Nasıl okudunuz bu sonucu? Elbette böyle anket sonuçları görmek mutluluk verici. Çünkü böyle çalışmalar bize siyasetimizin, emeklerimizin, milletimizle kurduğumuz bağın, diyaloğun karşılık gördüğünü gösteriyor. Milletimizin ilgisi arttıkça daha çok çalışmak için motive oluyoruz. Yaşadıklarından ders almayı, çalışmalarının merkezine koyan bir siyasetçiyim. Siyasette veriye, analize, vatandaş geri bildirimleri ve içgörülerine büyük önem veriyorum. 16 Nisan referandumundan, 23 Haziran, 31 Mart ve 24 Haziran seçimlerinden önemli dersler çıkardım, şimdi de bunlar doğrultusunda hem ben hem partili arkadaşlarım adımlar atıyoruz. Ama bence buradaki en önemli soru; bu anketlerden, alınan seçim sonuçlarından iktidar hiç ders çıkarıyor mu?   n Çıkarıyor mu? Pek öyle gözükmüyor. İktidar, milletin sorunlarını çözmek bir yana, ne zor şartlarda yaşadığını bile görmüyor. İktidarın, şahsi bekasının derdine düştüğü, salgın başlayana kadarki son dönemde, ben ve arkadaşlarım sahadaydık. Esnafın, işçinin, memurun, emeklinin, işsizin dertlerini, sıkıntılarını bizzat kendilerinden dinledik. Bizi duyan vatandaş, kendisi için dertlenen, meselelerine çözüm üreten, iktidarı uyaran, gerçek bir muhalefetle tanışıyor. Arkadaşlar bundan rahatsız olmuş olacaklar ki, kısıtlı sayıda yapabildiğimiz televizyon programlarından biri olan Fatih Altaylı ile Teke Tek ve HaberTürk’e RTÜK üzerinden büyük bir ceza verdiler. Varsın onlar ekranları kapatsın; hele şu korona salgınını milletçe sağ salim atlatalım, Türkiye’yi ilçe ilçe, köy köy gezmeye kaldığım yerden devam edeceğim. Ama anlamadıkları, anlamak istemedikleri bir şey var, biz bu engellere artık alıştık. Milletimizi hak ettiği mutlu, zengin ve güçlü bir Türkiye’ye kavuşturmadan yolumuzdan ayrılmayacağız. Güneş balçıkla sıvanmaz ve gerçeklerin er ya da geç bir gün ortaya çıkma gibi iktidarın hiç hoşlanmayacağı bir huyu vardır... O makama yakıştıramıyorum n Anket sonucu hemen akla “Akşener cumhurbaşkanı olur mu” sorusunu getiriyor. Böyle bir planınız var mı? (Gülerek) Bunları seçim gündeme gelsin, o zaman konuşuruz. n Seçim sisteminde bir değişiklik söz konusu olur mu? Kulislerde iki turlu CB seçim sisteminin tek tura indirilmesi konuşuluyor. Kulislerde konuşulanlar, adı üzerinde sadece kulislerde konuşulur. İktidarın seçim sistemini değiştirmek ya da erken bir seçime gitmek gibi bir niyet beyanı olmadı. Dolayısıyla, kulislerin ürettiği bazı konuların kulislerde kalması daha uygun olur. Eğer böyle bir konu Meclisimize gelirse, o zaman elbette gerekenleri söyleriz. n Bir seçim atmosferi yaratma çabası yok mu yani? Sayın Erdoğan’ı iyi tanıyan siyasetçilerden biriyim. Kendisi özünde rasyonel bir siyasetçidir. Ancak maalesef saraya kapandığından beri, saray kültürünün ve sarayzadelerin kendisini rasyonaliteden ve daha da önemlisi milletten uzaklaştırdığını görüyorum. Bu, siyaseten de ülkemiz için de tehlikeli bir durum. Ama şunu net olarak söyleyebilirim: Ülkemiz salgınla mücadele ederken, cumhurbaşkanı sıfatıyla milleti birleştiren, güçlendiren ses olması gereken Sayın Erdoğan’ın, tam aksine, acımasız bir dille muhalefete saldırmasını dikkatle takip ediyorum. Kendince haklı gerekçeleri de olabilir, bilemem. Ama böylesi bir dönemde, her cümlesinin başında birlikberaberlik dedikten sonra, aynı cümlenin sonunda birliği beraberliği yaralayan, hatta yıkan sözler etmesini o KURTULUŞ ARI İYI Parti Genel Başkanı Meral Akşener, siyasi parti liderlerine çağrı yaparak, “Memleket Masası’ etrafında toplanalım, ortak aklı işletmemiz lazım” önerisinde bulundu. FETÖ’CÜLER DEĞİL, FETÖ ZİHNİYETİ n Haber yaptığı için sorgulanan, tutuklanan, hüküm giyen gazeteciler... Siz bu ülkede İçişleri Bakanlığı yaptınız. Neredeyse tümünün de terörle ilişkilendirilerek yargılanmaya çalışılmasını sormak istiyorum.. Özgür basın herkese lazımdır ama herkesten önce de siyasetçiye lazımdır. Elbette AK Parti’nin kurduğu propagandist medyadan bahsetmiyorum. İşini layıkıyla yapan özgür bir basın iktidara da muhalefete de ayna tutar. Medyanın tuttuğu aynada eksiklerinizi görürsünüz, bunları gidermek, kendinizi geliştirmek için gayret edersiniz. İşinizi zorlaştırmaz, aksine daha iyi yapmanızda, daha iyi olmanızda size yardımcı olur. AK Parti Türkiyesi’nde ise özgür basın el üstünde tutul mak, gazeteciler korunup kollanmak yerine, en ufak eleştiride bulunan ya hedef gösteriliyor, ya dövülüyor, ya cezalarla susturmaya çalışılıyor, o da olmazsa o dönemin popüler terör örgütü hangisi ise onunla ilişkilendirilip hapse atılıyor. Kumpas davalarında gazetecilerin neler yaşadıklarına şahit olduk. Şimdilerde ise farklı gerekçelerle benzer işler oluyor. Demek ki mesele sadece FETÖ’cüler değil, FETÖ zihniyetiymiş. Türkiye’yi yönetenler kendilerine FETÖ ile yol yürümekten miras kalan bu zihniyetten kurtulmadıkça bir arpa boyu yol alamayız. Basın özgürlüğünde ancak Ruanda’yı geçebilmiş bir Türkiye olma ayıbını yaşamaya devam ederiz. makama yakıştıramıyorum. Bu tutum, bir siyasi niyetin dışavurumu olabilir mi? Olabilir. Zamanla anlaşılır. n Erken seçim bekliyor musunuz, MHP’nin tavrı ne olur? Erken seçim kararı almaya Sayın Erdoğan’ın tek başına yetkisi var. Ancak kendisi küçük ortağının olurunu almadan böyle bir işe kalkışmaz diye düşünüyorum. Küçük ortağın da sorumluluktan uzak ve bu kadar konforlu bir alanı riske etmek istemeyeceğini düşünüyorum. Sonuçta yediği önünde, yemediği arkasında. Maksimum yetki, sıfır sorumluluk... (gülerek) AK Parti açısından baktığımızda ise bu başarısız karneyle o riske gireceği kanaatinde değilim. İşsizlik almış yürümüşken, mutfakta yangın varken, geçim derdinden ülkemizde babalar canlarına kıyıyorken, can derdine düşmüş vatandaşına maske dağıtma işini bile kotaramamışken, bu arkadaşlar vatandaşa gidip nasıl oy isteyecekler? Biz her an seçime hazırız. Ancak erken bir seçim olacaksa bunun kararını, Meclis aritmetiği gereği Cumhur İttifakı yani Sayın Erdoğan verecek. Herhalde kendisi anketlere bakıyordur, hesap kitap yapıyordur. Buradaki asıl soru şu: Acaba Sayın Erdoğan vatandaşının yaşadığı gerçeklerle yüzleşmeye, millet iradesiyle yüzleşmeye kendisini ne kadar hazır hissediyor? Unutmayalım ki: “Tencere her iktidarı sallar”. n MHP’den ayrılıp parti kurmuş bir siyasetçi olarak tabanlarınızın aynı olduğunu söylemek mümkün mü? Kemal Kılıçdaroğlu, Bahçeli’nin AKP seçmenine oynadığını söyledi. O tabandan İYİ Parti’ye kayma olur mu? Evet, İYİ Parti’nin kuruluşunda ben de dahil, MHP’den ihraç edilen veya ayrılan birçok arkadaşımız yer aldı. Farklı siyasi geleneklerden ge len arkadaşlarımız da yer aldı. Biz temel değerlerimiz olan milliyetçilik, demokratlık ve kalkınmacılık ekseninde siyaset yapıyoruz. Değerler ekseninde siyaset yaptığınızda seçmeniniz de o değerlerle bağ kuranlardan oluşur. Mevcut siyasi tabloya baktığınızda Cumhur İttifakı’nın bileşenlerinin bizimkilerden farklı birtakım değerler bazında tam bir entegrasyonu olduğunu görüyoruz. Yoksa MHP’nin Andımız konusundaki, EYT’li konusundaki, Öcalan mektubu konusundaki tutumunu başka türlü nasıl açıklayabilirsiniz? Dolayısıyla gelinen noktada MHP ile tabanlarımızın aynı olduğunu söylemek çok zor. Su akar, yatağını bulur n Bir süre önce siyasette üçüncü blok formülü gündeme geldi. CHP’nin HDP ile bazı noktalarda yakınlaşmasının İYİ Parti’de rahatsızlık yarattığı konuşuldu, doğru mu? Gelişmeleri de duygular değil, değerlerimiz üzerinden rasyonel olarak değerlendiriyoruz. Bizim için terörün siyasette yeri olamaz. Bu, temel ilkelerimizden biri. Dolayısıyla bizim HDP ile ilgili tutumumuz en baştan beri çok net. CHP’nin HDP’ye bakışında ise bizim için esas olan Sayın Kılıçdaroğlu’nun açıklamasıdır. n Tüm bu tartışmalarda denklemin belirleyici gücünün İYİ Parti olacağı düşünülürse, SP, DP ve DEVA Partisi’nin dahil olduğu bir ittifak modelinde yer alır mısınız? Rahmetli Demirel’in söylediği gibi: “Doğmamış çocuğa don biçilmez.” İYİ Parti olarak Türkiye’nin mevcut problemlerine ve ülkemizin geleceğine dair düşüncelerimizi şeffaf bir biçimde paylaşıyoruz. Günü gelir, su akar yatağını bulur ve siyaset nasıl gerekiyorsa o şekilde adımlar atar. KOMIK DAMATLA DOLAR 10 DA OLUR n Dolar 7 TL’yi geçti. İşsizlik rakamları ortada. Bu ekonomik tablonun altından nasıl kalkılır? Ekonomiden anlamayan komik damadınızı ülke ekonomisinin başına koyarsanız dolar 7 de olur, 10 da olur. Türk ekonomisini işsizliğe çözüm formülü olarak her patrona, “fazladan bir kişiyi işe alın” diyebilen bir keskin zekâ ve uzmanlık seviyesiyle yönetmeye kalkarsanız o işsizlik azalmaz, aksine artar. Göreve geldiğinden paket üstüne paket açıklayan ve açıkladığı her yeni paketle ekonomimizi daha da kötü bir tabloya sürükleyen Damat Bakan, ülke ekonomisi açısından bakıldığında artık bir milli güvenlik sorunu haline gelmiş durumda. Yine söylüyorum; damada sürekli paket açıklatacağınıza, damadı paketleyip kenara alın, ülkenin önünü bir nebze olsun açın. İpek Hanım; Türkiye içinde bulunduğu bu durumdan çıkar. Demokrasi işler, yargı bağımsızlığı sağlanır, hukuka saygı gösterilirse Türkiye yeniden güvenli bir liman haline gelir. Dünyada gidecek liman arayan ciddi kaynaklar Türkiye’ye yönelir. Yatırım gelir. Gelen yatırımı doğru kullanırsanız iş dünyamızın iş hacmi artar. İşletmelerimiz daha çok kazandıkça, yeni istihdam yaratır. Biz İYİ Parti olarak çok etkili ve deneyimli bir ekiple çalışıyoruz. Ülkemizin kalkınma politikaları, ekonomi politikaları, ekonomik krizden çıkışı üzerine projeler hazırlıyoruz. Türkiye büyük ve zengin bir ülke. Üretimi esas alan bir ekonomik program Türkiye’yi yeniden ayağa kaldırır. Ama onun için önce beş yandaş müteahhidi öncelemekten vazgeçip, doğru bir vizyon koymanız, işi ehline vermeniz ve kaynakları doğru kullanmanız gerekir. ANORMALLİKLER BENİ ENDİŞELENDİRİYOR Akşener, salgının başından beri yaşanan anormalliklerin kendisini endişelendirdiğini söyledi, “Keyfi bir normalleşme ülkemize ve milletimize kâbus yaşatabilir” dedi. VATANDAŞIN DERDİNİ KONUŞAMAYAN, DARBE GÜNDEMİ YARATIR n Bitmek bilmeyen bir darbe tartışması var. Darbelerden bunca çekmiş bir ülkede, bu tartışmaların sürmesi neye bağlanmalı? Ben böyle suni gündemlerle ilgilenmiyorum. İktidar ve küçük ortağının, ülkemizdeki kötü gidişi konuşmamak için böyle gündemlere ihtiyacı olabilir. Bizim böyle bir ihtiyacımız yok. Daha da önemlisi milletimizin böyle bir ihtiyacı yok. Milletimizin işsizliği konuşmaya ihtiyacı var. Milletimizin geçim sıkıntısını konuşmaya ihtiyacı var. Milletimizin zamları, kaynamayan tencereyi konuşmaya ihtiyacı var. Siyasetçi vatandaşın gündemini konuşmalıdır. Eğer siyasetçi vatandaşın gündemini konuşmuyorsa; sıkıntısı vardır, ondan konuşamıyordur. Diyelim ki siz Sayın Erdoğan’ın yerindesiniz İpek Hanım. Vatandaşın sırtındaki yük iyice ağırlaşmış, ay sonu gelmez olmuş. Salgında vatandaşınıza nakit desteği vermek yerine, gidip IBAN numarası verip para istemişsiniz.. Siyasi hesaplarla belediyelerimizin önünü kesip, vatandaşın hizmet almasını engellemişsiniz.. Kendi vatandaşınıza maske dağıtamazken ABD’ye şirinlik olsun diye maske göndermişsiniz, onlar da gidip maskeleri PKKYPG’ye vermiş, rezil olmuşsunuz.. Damat Bakan’ın dalga geçtiği dolar kuru rekor kırmış, cebimizdeki para kuşa dönmüş, işsizlik almış yürümüş, önünü alamamışsınız.. Milletin hazinesini boşaltmışsınız, dar günde vatandaşın yanında olamamışsınız; bu durumda siz ekonomi, kalkınma, istihdam konuşmak ister misiniz? Elbette istemezsiniz. Vatandaşın derdini konuşamayan, darbe gündemi yaratıp onu konuşmak zorunda kalır. Darbe gündemini böyle değerlendiriyorum. Yani tencerenin, mutfağın içler acısı halini gizlemeye çalışan uydurma bir gündem olarak... LAİKLİK HERKESİ KORUR n Diyanet İşleri Başkanı’nın açıklamaları geçen haftanın konusuydu. Her seferinde iş dönüp dolaşıp laiklik tartışmasına geliyor... Öncelikle ülkemizde her kurum, yetkin ve yetkili olduğu işle uğraşmalı. Diyanet İşleri’nin ve Diyanet görevlilerinin işi nedir? İnananlara dinimizin emirlerini anlatmak, onlara yol göstermek. İnanırsınız, inanmazsınız, bu herkesin bireysel tercihidir. Ama Diyanet İşleri Başkanı’nı hutbede söyledikleri üzerinden, yani işini yaptı diye, hele de çağlar öncesine ait söylemi gibi inanan insanlarımızı üzecek cinsten çirkin bir dille eleştirmek, Ankara Barosu’nun haddi de değildir, hakkı da değildir. Dini hükümler farklıdır, cari hukuk farklıdır. Laiklik işte burada önemlidir. Örneğin, siz hiç camide “Alkol iyidir” diyen bir imam gördünüz, duydunuz mu? Aksine, alkolün tüm kötülüklerin anası olduğunu, haram olduğunu duyarsınız. Ama ülkemizde alkol satışıyla ilgili ya da kullanmakla ilgili cezai bir kanun hükmü var mı? Yok. Dolayısıyla dini hükümler ayrıdır, cari hukuk ayrıdır. Laiklik öyle bir ilkedir ki, herkesi korur. İnananı korur, inanmayanı da. Yeter ki doğru işletilsin. Yeter ki birbirimizin değer ve inançlarına saygı gösterme erdemini gösterebilelim. Barolar gibi kurumların da toplumun dini değerlerine saygılı olmak gibi bir mecburiyeti olmalı. Ama maalesef ülkemizde bu tartışmamalardan siyasi ekmek yiyen çok insan var. Yine bir ramazan, yine din eksenli bir tartışma. Bu kavgaların milletimizin içinde bulunduğu duruma hiçbir faydası olduğunu düşünmüyorum.    İtaat etmeyen nankör evlat! n Başta barolar olmak üzere meslek örgütlerinin seçim yönteminin değişmesi gündemde. Bunu nasıl yorumluyorsunuz? Hâlâ anlayamadıkları şu: Bir ülkenin ekonomisi de uluslararası alandaki itibarı da hukukla, demokrasiyle tartılır. Demokratik bir sisteminiz yoksa, hukuku ayaklar altına alıyorsanız, ekonominizin zarar görmesi kaçınılmazdır. Meslek örgütleri, demokratik kitle örgütleri, sendikalar, siyasi partiler ve her bir vatandaşımızın fikir özgürlüğü, hukuki güvencesi, ülkenizin dünya nezdindeki itibarının ölçüsüdür. Türkiye’nin, AK Parti iktidarının son 10 yılında ve özellikle de her kararın, bir kişinin iki dudağı arasına sıkıştırıldığı Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde aldığı hasarın sebebi budur. Bu gerçeği görmeyip, demokrasi kültürünün birer ürünü olan sivil toplum örgütlerine müdahaleye kalkarsanız, işleri iyice içinden çıkılmaz hale getirirsiniz. Kendisini ülkenin babası, kendi dışındaki her kurumu ve kişiyi de babaya itaat etmeyen nankör evlat gibi gören zihniyet, ülkemiz için en büyük tehlike. Fikri ayrılıklarımız da olsa, sivil toplum örgütlerinin varlığı demokrasimiz için bir renktir, güçtür. Ve onların özgürlüğü de demokrasinin varlığına işarettir. Bu varlığa ve özgürlüğe kastedecek adımlar, hem iktidarın kendisine hem de ülkemize zarar verir.  
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear