25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
kültür EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: EMİNE BİLGET Çok yaşa sen Gülriz...Devlet Opera ve Balesi’nden Gülriz Sururi’ye: Türk tiyatrosunun önde gelen isimlerinden Gülriz Sururi’nin anısına sahneye taşınan “Ayşe Opereti”nin her bir ezgisinde, de yim yerindeyse, Sururi’nin yaşa mından kesitler var... Türk tiyatrosunun duayenlerinden Gülriz Sururi’nin en büyük hayali “Ayşe Opereti”, yıllar sonra ilk kez Anka ra Devlet Opera ve Balesi’nce sahneye taşın dı. Sururi’nin annesi Suzan Lütfullah ile “ün lenen” ve Suzan Hanım’ı “Türkiye’nin ilk pri madonnası” yapan eserle Devlet Opera ve Balesi, Gülriz Sururi’ye sahneden “selam gönderiyor.” 1930’lu yıllarda büyük ses geti lCyllrtçtyrdiö“rAahlryTEbydertyşeieelieiııiiıaıessyoaoaıaeauare,mğun.nnnlnmsclGş1en.lied,rknraltaiğ.miıçaididGyıÜkdstSr.n9iAşnanüikbAiaiidEsNo,ooaadubişAüsçn2nakhnLdnsönçraraEponlmnnDeiraillY9ymandöüeuıayrnneAlmetrsEr“DkSTunsayeadbüdnckkrsiöaaUkrdiybzeazeükzie’aıs’iıieazüöüyteedıgnAykAaş,şrrrrıkiçkrlltiSyls.nlmiaieiemıeetaıuğ,kıkkehıüay,nndnüüüuÇlktmpdpeieknntkaDomndni.lbeddd”nmrtsiüaie.erAdneörnii,.bAiulolaeeakeaedryrzyboeisenıeeyüySMutevGşs.rt’ir,nnâgzieokltaymiŞmlıakluşikstu.ialA’rEünbohkiüra.tiseieeeeeütve.vlrdsarrmnnirüigdnkiedleğhtnb”şaskesuSoraayhkleroe“lzroöbikiu.meOukeaoislrıuıiermüynbAtiyİilztşzlsiMorasakuşlkiyaknsupzlrlzeieeknk’iıeyilbrkeaetTlnSlnınaeeünuksrtuAaaeöaeytiAeşkmi”ouaniunritenrardrzYynheğınnene.aypsDlsr.l’nı.zo.elkıigblınıab.üd.aeuşOeünianeylyt.vüeruÇus”e“dmsdesrir,nvlpöaeeıfgasyllıiy“oeonklSlnşndeü,.aiüAeeüBslcazdsâaryZSıeeuzteçura“yaemhbamn,adeo’sl,dÇOkltyşnümanElreeeSi“bımıevrÇvlodlugpa”l”nğdGsdzkiiueiiu”bakey,atzeoeirıguadeıkvilğüç’kaebçirmşcniECsbGbatYeıblualratluhiBllueırKuiurarudıiuuaa,üz“kehAnzoaikndvrmCbırşAazhlnla’,dplel,rkgunleanmedyıuaiirgönaüasynhü9uSçinnrnulıoaağyBayzbelaruSlşuyc0nukeldkaazueyzıraeeamaaarşeSrrnamobaşenaidtnn,,uuyrılkdtlnahıuoeerebıraduvntrminuvaria’raniaialn..ibiar.drzsr.AkkrudeieEıbyzlObendtocHatyl“slmiaynnıeiameuyAryoea.vdldaeoaealddndaglhueBrannşzitarsıeadsyeeıinauSennamrynno.yyıleşırrbaBş.,ktıH”nnudoealh.aainıyrgiemnaSud.enserzz“eea’ıu,ai’gnCkyGieSsyllie.nAadblkazt”puionıinmüşakeuumvrSsoa,aeinieiyoşiınıvpznamrülmzzuan“dmnscSmşİieılLaıHleTldaeneoşziheeyhmbbaavnüdş’şntböüvrapalaaıuonübioeleiMüOeeıtnlnialenrnnenernfal“ydrasknypueurrOıeClluhıyrütevHmaiiiimaeylesıpnksyahykauAesklnraekorahbk’iteieteialmeByınodrbbntrniehaara’vızbbtisdşnlddeuaçiın.şehniyeşanarmiueüeid”yonaikeiOotlrşzg“alunrnono”aiılnkEseliSıiyı”Ai,t”yait,rankdarpbrlesrıslzanuAıLiiibMmboLckgnnhüıalieiallayegnreryizüölarkiüüharddamaroaiıeraim.bıaoykkbet.dynıtzmtıaklrrlypfdMnyfrenttelieeOeeoa.uceuee“ka.rdasot’esn”kSlrşagllıein’nlBtrtetdi.niımdulveüle”s.sHavaeödMigczeilzaİshasborknenaeiaşeeyeeidlblaeynte,nnnedulsıEyeolisemsıriçeearsezınmnnıitnekzgntçeaki“seaMiisdmEAlı’f,enitezuy,rnignhdSiMeu’bnauinh Opereti”nin önemli bir yeri var. Eserin yaratanı Muhlis Sabahattin Ezgi, “Ayşe Opereti”ni yazmaya karar verdiğinde ve bu operete bir tenor ve “güzel bir kadın sesi” aradığında, yolu Sururi’nin annesi Suzan Lütfullah ve babası Lütfullah Sururi ile keşisiyor. Genç Suzan ile Lütfullah, büyük bir aşkla, liseden mezun olur olmaz ailelerinden habersiz evleniyor. Tabii bu evlilik, her iki tarafın ailesi için de “kabul edilemez” oluyor. Ai İlk anne karnında dinledi Suzan Hanım, “Ayşe Opereti”nde başarıdan başarıya koşarken, plak teklifleri de alıyor. O artık Türk halkının gözünde bir “operet yıldızı” oluyor. Bu arada kızı Gülriz Sururi’ye hamile kalıyor. Sururi, bu opereti ilk kez anne karnında dinliyor. Sururi’nin doğumu ise “ailelerinden habersiz evlenen iki gencin” yeniden aileleriyle bir araya gelmesine vesile oluyor. Hatta amcası Yusuf Su ruri, Gülriz’i o kadar seviyor ki onun adına “Gül Opereti”ni besteliyor. Ancak Suzan Hanım, çok genç yaşta, Gülriz Sururi henüz 3 yaşındayken vereme yakalanıyor ve ölüyor. Babannesi, anneannesi, amcaları ve teyzeleriyle büyüyen Sururi’ye ise annesinin ölümü ancak o, 6 yaşına geldiğinde söyle niyor. Annesi ve babasının izinden git meyi tercih eden Sururi, 12 yaşında İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda gerçek anlamda tiyatro ile tanıştı. Yaşamı boyunca da tiyatrodan hiç vazgeçmedi. Engin Cezzar ile tanışıp evlendi. Cezzar ile birlikte kendi tiyatrolarını açtı. Tüm mal varlığını eşi Cezzar ile birlikte tiyatroya adadı. Tiyatro alanında Türkiye’de ilk sponsorluk girişimini de başlatan isim oldu Gülriz Sururi ve Engin Cezzar. Sururi’ye, her ne kadar gerek Devlet Tiyatroları’ndan gerekse İstanbul Şehir Tiyatroları’ndan “kadrolu oyuncu” olma yönünde defalarca teklif gelse de “politik duruşu” nedeniyle kabul etmedi. Yıllarca en büyük hayali olan “Ayşe Opereti”ni sahneye taşımak istedi. Çünkü onun için “Ayşe Opereti”, 3 yaşında kaybettiği annesi “Suzan Hanım” demekti. Özlemdi, sevgiydi, annesinin sesiydi... Dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Top baş ile sözleşti. Ancak maddi olumsuzluklar ve Topbaş’ın çeşitli sebeplerle prodüksiyondan vazgeçmesi nedeniyle bu hayali gerçekleşmedi. Sururi, bu kez, bir özel tiyatroda “Ayşe Opereti”ni yaptı. Ancak o da türlü olumsuzluklar nedeniyle sadece 9 kez sahnelenebildi. Tüm bu olumsuzluklar sonrasında Sururi, dönemin Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin’in çağrısıyla, “Ayşe Opereti”ni değil belki ama o dönem çok ses getiren “Fosforlu Cevriye”yi taşıdı sahneye... “Ayşe Opereti’nin özlemini” Fosforlu Cevriye ile gidermeye çalıştı. Şimdi, Sururi’nin “annesiyle, ailesiyle ve kendisiyle özdeşleştirdiği” ‘Ayşe Opereti’ni, Devlet Opera ve Balesi sahneliyor. Sururi’nin anısına... Projenin gerçekleştirilmesinde en büyük pay da Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Murat Karahan’a ve Ankara Opera ve Bale Müdürü Volkan Ersoy’a ait. Bir operadan çok “müzikli oyun” eseri sayılabilecek olan “Ayşe Opereti”ni her ne kadar Devlet Tiyatroları’nın sahneye taşıması, sahne performansı açısından “daha verimli” olabilecekse de eseri bizzat Devlet Opera ve Balesi sahipleniyor. Karahan’ın Türk tiyatrosunun en önemli isimlerinden birine “bir ahde vefa örneği” gösteriliyor bu tavır. Açayllıaşrtıclaaroyunculuk ODvchgAmoele9ureçaızülydrnenpasvsalS0ınavsrdnPuesdeırıapeiizönul.npnzdaııkendykdar,benr1dry.Yee”i9aitaıçı.aTuAearidlf.Slıslryu”ç3oertuTrerGsdkaepaoaıyueina0dnlkğioGtedmhnryüaılyvvlum’aldeboınklbğlanınşalaeüusa.osrrruoarvtteiiilır,inErcualşlnslzrEğbaııyyd,uSyD.neso,nısılmTtıuoanaziSşeGeaaelDoseğ’silobldatlyura,l.erbir“dukienevnu”ipeaairÇSrDblıanauravndmeusrrotsçuaoomyükdaBl.earar.alEueyr.ei,aonkykiSuoyn.nblhua’rutEnpmkyuöadeğlaMzrrYnsnzbeiOıanneitdnnneuilaea’agcüçanAuçvkctcoippnndşdunddieimıvitiaNnülnyeaağerıKeolaeekü“.aö“lKteasrraÇüaralbSsŞArnlrç,daemınaitnAyrğı,unoeet,MMıyinnaaas’lGvneiReüibınknayşdnyknatıueedsTnAruoeaiaatesgçayAlrcheüerdeyçtBlylaoraiekaOamyr2rrbnıeeirTataşliekkojrş0a1iAiapylaesu”9Ksz““Aeeerha0lsaeaonstiıyı2atss”yşnzln“aa0phaakaryar9GeYilllelıne’anik’ceaşaıkrunğln,ıbzaiültyiıkrlraıniaşdikaaginyitlınicG”rnirıakın,iıdilzü,ienl 136 MAYIS 2019 PAZARTESİ ŞİİR TÜKENMEZ / ATAOL BEHRAMOĞLU A.KADİR A.Kadir (Abdülkadir Meriçboyu), 20 yüzyıl şiirimizin en içten, en özgün, en insan şairleri arasındadır. Bir yanda Nâzım Hikmet’in büyük şiirinin ve kişiliğinin etkisi, bir yanda başta Orhan Veli şiiri olmak üzere 40’lı yıllar şiirinin konuşma dili özellikleri ve günlük yaşama ilişkin konuları onun şiirinin belli başlı kaynaklarını oluşturmakla birlikte, A.Kadir şiiri, onu yakından tanımış olan dostlarının çok iyi tanıdıkları kişiliğinden ve sözcüklerinden taşan pırıl pırıl insan yüreğiyle, sımsıcak insan sevgisi ve olanca sadeliğiyle kendi özgün dünyası içinde benzersiz ve büyüktür. Nâzım Hikmet’e yönelik 1938 provokasyonunun en genç kurbanlarından biri olarak askeri okul son sınıf öğrencisiyken tutuklanarak yıllarca büyük ustayla cezaevinde kalmış, cezaevi anılarını kendine özgü etkileyici içtenliğiyle kitaplaştırmış, sonrasında da bütün ömrünce yolu cezaevi ve sürgünlerden geçerek ekmeğini taştan çıkarmayı başarmış bu altın yürekli şair, 12 Eylül 1980 darbesinin de hedefi olmaktan kurtulamamış, artık ileri bir yaşta olmasına karşın uzun süre, kendi ironik anlatımıyla, “silahlı kuvvetlerin güvencesi altında” askeri cezaevinde tutulmuştur. A.Kadir savaş karşıtı, barışçı, insancıl şiirlerinin yanı sıra, Homeros, Hayyam, Mevlana, Fikret ve başta Filistin şiiri olmak üzere Türk ve dünya devrim şiirinden yaptığı ortak çeviri çalışmalarıyla da büyük bir edebiyat emekçi ve yaratıcısıdır. Benim için o, ayrıca, en yakın bir kardeşi olmanın onurunu ve sıcak duygularını kalbimde her zaman taşıyacağım sevgili bir usta ve ağabeydir. ÇİLE HAFTANIN ŞİİRİ Bizim hiçbir hürriyetimiz yok, Hiçbir hürriyetimiz, Ne çalışmak, ne konuşmak, ne sevişmek, Sen orda bağrına bas dur en büyük çileyi, Ben burada en büyük çileyi doldurayım, Ekmeğe muhtaç, hürriyete muhtaç, sana muhtaç. Sen orda dalından koparılmış bir zerdali gibi dur, Ben burada zerdalisiz bir dal gibi durayım. YENİ YAYINLARDAN HASAN ÖZTOPRAK/“YOK ŞEHRİNDE BEKLEYEN” 1957 doğumlu olduğuna göre 80 kuşağı şairleri arasında sayacağımız Hasan Öztoprak’ı, düşünsel arayışların şairi diye nitelemek istiyorum. Kuşkusuz böyle bir tanımı her şair için belli ölçülerde yapmak mümkündür. Fakat Hasan Öztoprak, sanki hiçbir rastlantıya yer vermemek istercesine, bir felsefeci titizliğiyle, düşünceyi yontup işleyerek, geliştirerek şiirini kuruyor gibi. Şiir severlerin, dikkatle, önemle izlemesi gereken bir şairimiz. ZİHİN ARİTMETİĞİ Parça parça zihnim vay Çıkar kendini çıkar çıkar çıkar Bak bakalım nedir açığa çıkan Şeffaf bir kedinin ardından Bakıyorum yoksun, yoksunsun Görüyorum, kör kör kör Belli ki yakın değilsin Nesin, neliksin Uzak mısın bu sıralar Yeterince Karanlığın içindeki renge Bağırtının içindeki sese Uyan uyan uyan uyan Lime lime olmuş zihnin bak bölünüyor Bir kara köpek peşinden geliyor Aç zahir fırsat kolluyor Ben şairim, ufaktan Tüyerim. Sana kalır Eşittir dertler dermanlar Yok şehrindeyim, beklerim Aşk (“Yok Şehrinde Bekleyen” 2017) Güneş karışıyor buluta Bulut yağmura Yağmur toprağa Toprak ota, daha derine Aşk oluyor (“Yok Şehrinde Bekleyen”, 2017) ‘Romandan tiyatroya uyarlanan eserler artıyor’ Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin 11.’sini düzenlediği Kitap Fuarı’nda sevenleriyle buluşan tiyatro oyuncuları Nedim Saban, Celile Toyon ve Korel Cezayirli ile “Romandan Tiyatroya” konulu söyleşi yapıldı. Uluslararası Fuar Merkezi Yahya Kaptan Konferans Salonu’nda konuşan Nedim Saban, Celile Toyon ve Korel Cezayirli, romandan tiyatroya uyarlanan eserlerden bahsetti. İlk konuşmayı yapan Nedim Saban, “Tiyatroda romanın anlatıcısı çok önemlidir ve anlatılan romanın nasıl izleyenlere aktarılacağı da çok önemlidir. Roman adaptasyonu yaptığımda genelde seyircinin seçimini yapmasını sağlama yı seçiyorum. Ama tiyatro, romanı birebir yansıtmak zorunda değildir. Çünkü birebir yansıtmak gerçekten çok zor bir iştir” dedi. Daha sonra konuşan Celile Toyon ise “Romanlarla buluşmam 60’lı yıllara kadar gider. Hayal dünyamın gelişmesine ve benim bu dünyada yalnız olmadığımı gösteren yardımcım oldu. Daha sonra bende okuduğum romanların karakterleri oldum tiyatro sahnelerinde. 72. Koğuş’ta oynadım ve tüm Anadolu’da oynamış olmanın gururunu hâlâ yaşıyorum” dedi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear