02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
kültür EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Haldun Dormen yaklaşık 75 yıldır sahnede. Sahneden hiç inmeyen sanatçı bu aralar ‘İmamoğlu ileBeyoğlu’nuntarihini anlatan bir de kitap yazıyor. ‘Umudumu hiç bir zaman’ yitirmedim diyen sanatçı, ‘Her Şey Çok Güzel Olacak’ diyor umudumve ekliyor, ‘İmamoğlu ile arttı’ umudum daha da arttı’. ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK Nişantaşı’nda tarih kokan bir apartmandan içeri giriyoruz. 1940 yılında inşa edilen apartmanın girişindeki kırmızı halıdan asansöre doğru ilerliyoruz. Asansöre biniyoruz, ahşap kapıları kapatıyoruz ve yolculuk başlıyor. Kapı açılıyor, bir ses “lütfen koridora doğru geliniz, biraz uzun bir koridor” diyor ve gülüyor. Haldun Dormen’in evindeyiz. 91 yaşındaki sanatçı yaklaşık 75 yıldır sahnede... Oyun yazarı, yönetmen, oyuncu ve öğretmen... Hiç bitmeyen bir enerjiye sahip... Sanatçı bu aralar üç oyunda oynuyor ve Beyoğlu’nun tarihini anlattığı bir kitap yazıyor. Kibar, dikkatli ama bir o kadar da samimi bir sohbet gerçekleştirdiğimiz Dormen ile bugünün gençlerini, tiyatroyu, Beyoğlu’nu ve Ekrem İmamoğlu’nu konuştuk. n Neler yapıyorsunuz bu aralar? Bir tanesi Almanya’da olmak üzere dört oyunda oynuyorum. Almanya geçen hafta bitti, üç oyun var. Eskişehir’e “Kibarlık Budalası” ile gittik. Şimdi sıra Ankara ve İzmir’de. Van’a da “Bir Zamanlar Gazinoda” adlı oyun ile gideceğiz. Durmak yok, yaklaşık 60 yıldır ders veriyorum, 30 tane müzikal öğrencisi talebem var. n “Kibarlık Budalası” yanılmıyorsam yaklaşık 600. kez sahnede. Nedir bu oyunu bu kadar canlı tutan. Evet çok sevildi ülkemizde, seviliyor da. Ben şaşırıyorum, Moliere’in Fransa’dan başka bir ülkede bu kadar uzun oynanması görülmemiş bir şey. Fransızlar bununla hiç ama hiç ilgilenmediler. Ben ona da şaşırıyorum. Moliere büyük bir deha tabii, zamanında yazdığı oyunlar bugün de geçerli, bütün düşünceleri geçerli. Ben de oyunda ben de zengin olmak isteyen birisini canlandırıyorum, parası var ama başka hiçbir şeyi yok. n Tiyatroda neden hep komedi tercih ediyorsunuz? Ben insanları mutlu etmekten büyük keyif alıyorum, hem onları mutlu ediyorum, hem kendim seyirci mutlu olunca, mutlu oluyorum. Aslında şu anda çok da severek oynadığım diğer bir oyunumda “Küllerin Arasında” bir dram, eski bir aktörü oynuyorum. n Şu anda bir kitap yazıyorsunuz, Beyoğlu’nu anlatan, Vedat ArIK Ekrem İmamoğlu da Muammer Karaca Tiyatrosu’nu yenileceğini açıkladı yakın zaman da, ne düşünüyorsunuz bu konuda? Bir de gündemde seçim var yine tabii. Müthiş bir haber. Çok sevindim. Biz de ondan böyle şeyler bekliyoruz. Ben de söyliyeyim: “Her Şey Çok Güzel Olacak” Bir de dikkatimi çekiyor muazzam bir fışkırma var Türk Tiyatrosu’nda. Pek umutlu ve güzel günler yaşamıyoruz aslında. Acaba güzel günler yaşamadığımız için mi bu kadar fışkırma var bilemiyorum. En büyük müzikaller o dönem İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşan dı, halkın dikkatini başka tarafa çekmek için, halkı rahatlatmak için. n Geçmişteki Beyoğlu ile bugünkü Beyoğlu’nu değerlendirin desem... Bugünü görünce, düşününce ve eski Beyoğlu’nu yazdıkça içime fenalık geliyor. Cumartesi, pazarları Kadıköy’den seyirci gelirdi. Çünkü Kadıköy’de tiyatro yoktu. Bir oyuna gelen o oyunda yer bulamazsa, başka bir oyuna giderdi. Onları yaşadım. Bunları hatırladıkça bugünkü Beyoğlu’nun zavallılığı beni çok rahatsız ediyor. Her yerde Arap müzikleri, Arap dükkânları... Tiyatrolar kapandı, sinemalar kapandı. Her şey seks filmlerinin gösterilmesiyle başladı bence... 70’lerin sonunda seks filmleri gösterilmeye baş ‘KİMSENİN SANSÜR UYGULAMAYA HAKKI YOK’ n Siz bir açıklamanızda “Tiyatroda sansür yok” demiştiniz. Siz hiç sansür ile karşı karşıya kaldınız mı? Ben sansürden hiçbir zaman etkilenmedim ama belki o tip oyunlar seçmediğim içindir. 1960’lar da sansür korkusu daha çoktu, kitaplarımızı sakladığımız zamanlar da oldu. n Peki sizce tiyatroda sansür yok mu? Var tabii, mesela bir adam is terse oyunu durdurabiliyor Anadolu’da. Eleştirilebilir, ama sansür uygulamaya kimsenin hakkı yok. Hep diyorum ya ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim. Ama şimdi İmamoğlu ile be raber umudum daha da arttı. landı, ondan sonra kalite düşmeye başladı. İnsanlar tiyatroya değil, sinemaya gitmeye başladı. Ferhan Şensoy hâlâ direniyor tek başına ve onu çok takdir ediyorum. Ama yine de İstanbul’u seviyorum her şeye rağmen. n Siz hep mutlusunuz, umutlusunuz... Evet, ben umudunu hiç yitirmeyen bir insanım, İmamoğlu’nun o konuşması benim çok hoşuma gitti... Öğrencilerime de, aileme de, çevremdeki insanlara da hep söylerim; ne olursa olsun umudunuzu yitirmeyin... Bizim işimiz garip bir iş, büyük bir şekilde kazanabiliriz, ama büyük bir şekilde düşe de biliriz. Ama hiçbir zaman umudu yitirmemek, her zaman umut güneşine doğru koşmak lazım. Ben umudumu hiç yitirmediğim için buralara kadar gelebildim. Ne olursanız, kim olursanız olun, hangi mesleği yaparsanız yapın umudunuzu yitirmeyin. Hem Türkiye için, hem kendimiz için. n Ders verdiğiniz için gençlerle hep bir aradasınız? Bugünün gençliğini nasıl buluyorsunuz? Geçmişteki gençlerle bugünün gençleri arasında çok büyük farklılıklar var. Evet çok şeye açıklar ama telefon diye bir şey çıktı ortaya ve bu sosyal hayatımızı mahvetti. Artık arkadaşlarla konuşmak, aileyle konuşmak çok nadir bir şey olmaya başladı. Evet telefonlardan çok şey öğreniyorlar belki ama insanlardan bir şey öğrenmiyorlar. Bu durum beni üzüyor ve maalesef o telefonlar gün geçtikçe daha büyük canavarlar haline geliyor. NİLGÜN BELGÜN İLE KARŞILAŞMAK İSTEMİYORUM n “Hayat Varsa Sanat Var” klibinde siz de yer aldınız o zaman gazetemizde hazırladığmız haberde sizin de görüşünüze yer vermiştik. Tıpkı diğer sanatçılar gibi siz de haberiniz olmadığını söylemiştiniz? Hatta siz “Nilgün’ün kurbanı olduk” açıklamasını yapmıştınız? O günden sonra Belgün ile konuştunuz mu? Veya hiç karşılaştınız mı? Hayır, karşılaşmak istemiyorum. Nilgün benim çok yakın dostumdu. Hatta oynadığım oyunda “Nilgün Belgün’den telgraf gelmiş çok severim o kızı” diye lafım vardı. O günden sonra değiştirdim, şimdi Sezen Aksu diyorum. Bizi aradı, “Müzikal yapacağım oynar mısın?” dedi. Ben de tamam senin için oynarım dedim. Herkes Nilgün Belgün’ün kendi projesi zannetti, ona destek olmak için evet dedik. Sonra herkes gerçeği gördü. Cumhurbaşkanlığı projesiymiş. Telefonlara gönderdik falan dediler. Benim telefonum akıllı telefon bile değil. Geçti gitti, sonra bu da olur dedim napayım, her şeyin üzerinde o kadar dursam bu yaşa kadar gelemezdim. Matthaus Passion’u Asude Karayavuz seslendirdi GÜLÇİN GÜLAN İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası (İDSO) Alman şef Raoul Grüneis yönetiminde Carl Maria von Weber “Fagot Konçertosu” ve Johann Sebastian Bach “Matthaus Passion” eserlerini seslendirdiği büyük alkış alan bir konser verdi. Konserin ilk bölümünde İstanbul Devlet Opera Bale ve Borusan İstanbul Filarmoni Orkestraları’nın solist fagot sanatçısı Cavit Karakoç, Weber’in ve bis parçası Bach’ın eserini yüksek teknik ve müzikal yorumla seslendirdi. İkinci bölümde ise, İDSO, şef Burak Onur Erdem yönetimindeki Devlet Çok Sesli Korosu ve Mezza Soprano Asude Karayavuz’a ünlü passionun iki bölümünden seçilen 11 parçada başarıyla eşlik etti. 1988’de Hikmet Şimşek tarafından kurulan, değerli koro şefleriyle çalışarak repertuvarını geliştiren profesyonel koro, dünya opera sahnelerinde alkışlanan şan yıldızı Karayavuz, solo kemanda Özgecan Günöz ve orkestranın icrası deneyimli şef Grüneis başta olmak üzere herkesi mutlu etti. Ne yazık ki, konser Beşiktaş Belediyesi Süleyman Seba adını verdiği ama değerini vermediği Fulya Sanat Sahnesi’nde olduğu için dinleyici sayısı konserin hak ettiğinin altındaydı. Süreyya’da Klasik Trio Akşamı Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası Pazartesi konserlerinde bu hafta saat 20.00’da Andrej Bielow(Keman), Alexander Rudin(Çello) ve İris Şentüreker (Piyano) üçlüsünün “Klasik Bir Trio Akşamı” başlıklı konseri var. Üçlü konserde M. Ravel “Piyanolu Trio, La minör”; D. Şostakoviç “Piyanolu Trio No. 2” ve P.I. Çaykovski “Piyanolu Trio Op. 50” eserlerini seslendirecekler. ‘Yeniden Doğuş’ CEMİL CİĞERİM Milli Mücadelenin 100. yılında Kurtuluş Savaşı’nın destansı hikayesinin anlatıldığı “Yeniden Doğuş” operası, Samsun Devlet Opera ve Balesi (SAMDOB) prodüksiyonu ile sahneye koyuluyor. Operada Atatürk’ü İstanbul Devlet Opera ve Balesi Sanatçısı ve Tenor Ali Murat Erengül oynuyor. Opera, 1912 yılında Balkan göçüyle başlıyor, Çanakkale savaşları ile devam ediyor, İstanbul’un işgali ve Atatürk’ün Samsun’a çıkışıyla son buluyor. Operada ayrıca, Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım, Atatürk’ün kardeşi Makbule Hanım, Fikriye Hanım, İsmet İnönü, Rauf Orbay, Kazım Karabekir, Refet Bele gibi isimler de rol alıyor. “Yeniden Doğuş” operası 16 Mayıs’ta İstanbul Haliç Kongre Merkezi’nde dünya prömiyeri yapsacak. Eser ikinci kez 20 Mayıs’ta Samsun Devlet Opera ve Balesi Aydın Gün Sahnesi’nde sahnelenecek. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü ve Tenor Murat Karahan’ın proje yaratıcısı olduğu ve Tevfik Akbaşlı’nın bestesini ve librettosunu yaptığı “Yeniden Doğuş” operasına, Samsun Devlet Opera ve Balesi sanatçıları ses verecek. l SAMSUN 1313 MAYIS 2019 PAZARTESİ ŞİİR TÜKENMEZ / ATAOL BEHRAMOĞLU NİYAZİ AKINCIOĞLU (19161979) Adı şiirle yakından ilgili çevreler dışında az bilinen Niyazi Akıncıoğlu Bursa’da doğdu. İstanbul Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. 1952’de TCK’nin 142. maddesine aykırı eylemde bulunduğu savı ile tutuklandı. Ölümüne kadar Kırklareli’nde avukatlık yaptı. Gençlik dönemi şiirlerini Haykırışlar (1938) adı altında toplamıştı. Tüm şiirleri 1985’te “Umut Şiirleri” adıyla yayımlandı. Asım Bezirci’nin bir değerlendirmesiyle “Nâzım Hikmet’ten sonra halk şiirinden yararlanan ilk toplumcu şairdir. ...sırasında divan şiirinden de yararlanır, ama ikisini de taklit etmez.” Gerçekten de Akıncıoğlu, divan şiiri vurgularıyla halk şiiri sesleri ve deyişlerini özgün senteze ulaştırmış seçkin bir şairimizdir. Ölümünün 40. yılında saygıyla anıyor, özellikle doğum yeri olan Bursa ve yaşamının büyük bölümünü geçirdiği Kırklareli’nin bu sevgili şairimize sahip çıkmalarını bekliyoruz. HAFTANIN ŞİİRİ BURSA Adını ilk defa  Yedibelâ Rasimin hançerinde okudum.  Çocuktum.  Çatal geyik boynuzu kabzasında  İlk Bursalıyı tanıdım:  “Bıçakçı Remzi” yazıyordu.  Ve kıvrak, söğüt yaprağı çeliğinde  Bir yara izi gibi kazılmıştı: Bursa.  Bilek olursa  Diyordu delikanlılar  Nankör değildir Bursa hançerleri.  Ha!. demiye gör, dönmez geri.  Ülfetim böyle oldu, methini böyle duydum.  Sonra büyüdüm,  Kartpostallarda resmini gördüm:  Gök mavi, zemin yeşildi.  Bir başka resimde:  Beş kurnalı şadırvan,  Şadırvan başında beş adam;  Yeşil başlı ördekler gibi  Beş yeşil sarıklı  Bursalı  Abdes alırken mürtesimdi.  Ve gök yine mavi, zemin yeşildi.  Nihayet devran  Yolumu Bursaya düşürdü.  Üç aziz bahar,  Bütün mevsimler dahil  Üç uzun yıl,  Bursadan gayri cümle dünyada  Beni nâmevcut okudular.  Ve ben mektebinde okudum.  Bir rivayete göre adam oldum.  Bir rivayete göre kayboldum.  İkisi de ayni kapıya çıkar,  /.. Mesele değil.  Mesele şu ki  Bursa eyi, Bursa güzel.  Bursa için destan yazılır,  Bursa için iğneyle kuyu kazılır;  Fakat yalan:  “Bursa’da zaman,  Billur bir avize, gibi değil.  Değil ama,  Bir ölmemek arzusu veriyor adama.  Dünyayı bırakıp gitme haseti,  Yaşamak hasleti,  Dünya sevgisi;  Yeşil yeşil yeşeriyor,  Mavi mavi gülüyor.  Ve sonra “Yeşil”in türbelerinden,  Daha çok yatsı üstleri,  Yıldızlı gecelerde  Bir aksi cevap yükseliyor perde perde.  Zamanı evail kokuyor burcu burcu  Yaprak yaprak dökülüyor  İmkânsızlığı ve nimet bolluğu.  Korkunçtur bu saatte ezan sesleri;  Allahla konuşur müezzinleri,  Karşılıklı sâlâ verilir.  Bu saatte Bursa’dan  İki eli kanda olan insan,  Koltuk değneklerini unutan,  Dost elini kaybeden âma;  Ve herkes  Kaçıp gitmelidir.  Her şeye rağmen dünyayı  Dünyayı bilmelidir.  Bursa eyi, Bursa güzel.  Eminim ki ben bâsübadelmevt  Orda olurdu: /.. Yalan yazmasa kitap  Yıkılmasaydı mihrap! .. İnsan, Ağustos1943 YENİ YAYINLARDAN Ahmet TellİVedâ Dİvânı 1960’lardan günümüze şiirimizin önde gelen temsilcilerinden Ahmet Telli 19662016 tarihlerini kapsayan yarım yüzyıllık bir süreçten seçtiği ürünlerini “Vedâ Divânı” (Everest Yayınları, 1. Basım Ocak 2018) adıyla tek bir büyük ciltte topladı. Kekomeçe Kekeme bir tarih perperişan Aşkların nesisin sen şimdi ey Ardına baktığında Munzur Şimdisi gri bir okyanus olan Ormanın yakıldı senin, köylerin de Babası Kırmanç olanın payı Etno hüzünler ve kekomeçe Zaten kovalandıydın bunca ey İşte o kadar ve bir ne ise Su işte, Asmin ve nelerin Kekemesi olan huzursuz oğul Kovulmadığın ütopi kalsındı Kovulmadığın bir ne ise kalıyor sana Bir de günbatımının kışkırttığı hatıra Sesin öteki’ne benziyor şiir okurken Kekeme ıssızlığında aklın kamaşıyor Newroz ateşini yakanlara cevap diye Zağros’da yeni bir dergi çıkarıyorsun Kalbinin batısı kadınların işgali altında Diğer yarısında arkadaşlar, bense oğlum Demiyorum sen babam diyorsun, birden Yasanın yasa boğduğu eski bir Kırmanç Uzun bir mektup gibi düşüyor aklına Bırakıp gidemiyorsun Pera sokağını Ama sen terket bu dünyayı da Arkadaşlardan bir merak Sen kekeme ve Kekomeçe kal istersen Ben oğlum diyeyim sesini duyunca
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear