02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
8 14 NİSAN 2019 PAZAR TASARIM: İLKNUR FİLİZ PAZAR YAZILARI Kendisine âşık eden kent... “Hellhole”u biliyor musun diye sormasaydım şimdi kendimi 60 cm .uzunluğundaki dev Chevalier (şövalye) kadehinde 1 litre birayı içerken bulmayacaktım! Brüksel’in avukatlığını yapmak sana mı düştü, bitir şimdi birayı bitirebilirsen! Zaten menüdeki 50 farklı bira arasında seçim yapmakta da zorlandım ve Le Corbeau kaferestoranın kendi “Le Corbeau” markalı birasını istedim. Le Corbeau dev Chevalier kadehleriyle ünlü tipik bir Brüksel kafesi, başkentin en eski kafelerinden biri. Tarihi 1874 yılına uzanan kafe 1932 yılından beri şimdiki haliyle hizmet veriyor. Duvarlarında eski bira reklamları asılı, menüde başta bira olmak üzere her türlü içki ve yerli Brüksel mutfağından örnek yemekler var. Gün içinde sıradan bir lokanta/kafe olan mekân gece yarısından sonra masalımsı bir şekilde eğlence prensesine dönüşüyor. Müziğin sesi artıyor, insanlar dans etmeye başlıyor. Sandalyelerin ve masaların üzerinde hem de! İşyerinde öğle yemeğinde Flaman arkadaşlarıma “Hellhole”u biliyor musun diye sormamla başladı her şey. “Evet anlamını biliyorum. ABD Başkanı Donald Trump, başkanlık seçim kampanyası sırasında Brüksel’i “Hellhole ‘cehennem çukuru’ olarak nitelendirmişti” yanıtını aldım. Doğru ya 2016 yılında kenti” unvanı verilmesine, Trump, “20 yıl önce gittiği ve Brüksel’in Trump tarafından çok beğendiği Brüksel’in es “hellhole” diye adlandırılma ki halinden eser kalmadığını, sına bir isyan aslında film. mülteci ve göçmenler yüzünden korkunç bir şehir haline, ERDİNÇ UTKU Yönetmen Devos, Brüksel’deki saldırılardan doğru cehennem çukuruna çevril dan etkilenen kişilerin acıla diğini” söylemişti. rını perdeye yansıtırken “Brüksel’de hayat Gerçekten bu kadehimsi şeyden bi devam ediyor”u göstermek istemiş. Kar ra içmek çok zor. Bak, yarısı üzerime dö maşık kentin sıradan hayatlarını kayıt altı küldü. Halbuki birayı getirdiğin na almış. de garson dikkatli olmamı söy Genç yönetmen “Elbette, Brük lemiş ve nasıl içmem gerektiğini sel bir cehennem çukuru de göstermişti. Karşıdaki levha da ğil. Brüksel sevilmesi gereken dikkat çekiyor. “Chevalier’i kı bir kent. Tabii ki onun da birçok rarsanız 15 Avro”! problemi var” diye konuşuyor. Karmaşık kentin sıradan hayatları “Hellhole”, Belçikalı genç yönetmen Bas Devos’un yeni filminin adı. 22 Mart 2016 yılında Şövalye kadehi kırmanın cezası 15 Avro. Film, 43. Hong Kong Uluslararası Film Festivali’nde Devos’a en iyi yönetmen ödülünü kazandırdı. Flaman arkadaşım “Başka ülkelerin insanların kendi başkentlerini öve öve bitiremez. Ama biz gerçekleştirilen Brüksel saldırılarından üç Flamanlar Brükseli ‘sıkıcı ve monoton’ yıl sonra 22 Mart haftasında sinemalarda bir kent olarak görürüz. Müzeleri iyi ama gösterime girdi. Film, saldırılardan sonra Paris daha iyi tabii. İşin aslını söylemek ki aylarda birbirinden çok farklı üç Brük gerekirse Brüksel’i doğru dürüst gezme sel sakininin yaşamından kesitler veriyor. dim bile..” Arkadaşım meraklı gözlerini Oğlu Ortadoğu’da savaş uçağı pilotu olan bana çevirdi. Sen yerli Belçikalı olmayan Flaman doktor. Cezayir kökenli bir genç biri olarak Brüksel’i daha objektif olarak ve AB’de çalışan İtalyan bir kadının port değerlendirebilirsin. Peki sen nasıl bulu releri şiirsel bir anlatımla beyazperdeye yorsun Brüksel’i?” diye sorunca gülüm yansıyor. Brüksel’e “Avrupa’nın cihat baş sedim. Arkadaşım tebessümüme bir an lam veremedi. Herkesin bildiği sırlar arasına giren Brüksel aşkımı bilseydi şaşırmazdı. Çünkü Brüksel dikkatli ve istekli bakana, ona emek verene, her seferinde başka güzel bir yüzünü gösteren vefalı bir sevgili! Biraz düşünen, kafa yoran bir süre sonra Brüksel’in “emek veren herkesi kendisine âşık etmesini bilen” dünya güzeli bir sevgili olduğunu mutlaka keşfeder. Brüksel’in güzelliği derinlerde saklıdır. Mimarisi Gotikten hipermoderne çeşitlilik gösterir. Art Nouveau mimarinin en güzel örneği binaları, muhteşem eski kent meydanı Grand Place ve çevresindeki yapılar, Horta ve Magritte müzeleri, 2 tane çikolata müzesi, 7 binden fazla müzik aletinin yer aldığı müzesi, Çizgi Roman Müzesi, Galeries Royales St Hubert pasajı... Hangi birini sayayım? Çeşitli kültürlerin kesiştiği, dünya ile karşılaşılan bir yerdir Brüksel. Tüm farklı katmanları bir arada buluşturan ama içindeki katmanların da kişiliklerini koruduğu bir kent. Daha iyi keşfedilmeyi ve emek verilmeyi fazlasıyla hak ediyor. Uzun kadehdeki bira nihayet bitti. Vefalı sevgilim Brüksel bugün bana başka güzel bir yüzünü gösterdi. İçi boş kadehimi Brüksel’e kaldırdım. Sürrealizmin başkentine bu yakışır! [email protected] Kendini herkesten üstün görürdü! Yolum yine Münih’e düştü. Bir ay aradan sonra bu güzel kente tekrar gelişimin nede AHMET ARPAD ni hem ziyaret, hem ti caret! Önce dostlarla bir Bavyera lokantasın da öğle yemeği, ardından bir fotoğraf sergisi ön görüşmeleri. Tren istasyonunun ana kapısından büyük alana çıkıp 19 numaralı tramvayla mer keze inmek niyetim. Fakat alan bir inşaat ala nı! Duraklar yıkılmış, tramvaylar yan caddeden kalkıyor. Bir tabelada istasyon ana kapısının 6 Mayıs’tan sonra tamamen kapatılacağı yazıyor. Giriş, çıkış yan kapılardan olacakmış. Az öte deki koskocaman bir tabelada Münih’in beş yıl sonra yepyeni bir tren istasyonuna sahip olaca ğı yazıyor. Dev fotoğraf geleceğin dev istasyo nunu gösteriyor! Benzeri Almanya’da yok. Res mi verilere göre, şimdi her gün yaklaşık 400 bin insan Münih tren istasyonunu kullanıyor. Ge leceğin istasyonu günde yarım milyon yolcuya hizmet verecekmiş. Mimar Bonatz karşı çıktı Aynı yere bundan 75 yıl önce de yeni bir tren istasyonu yapmak istemişlerdi. Hitler emir vermişti, dev bir yapı olmalıydı! Emri alan Stuttgartlı mimar Paul Bonatz’dı. On iki yıllık yönetimi sırasında hep daha büyüğün peşinden koşan “Führer”in düşlerinden biri de, yüz binleri ve kendinden sonrakileri etkileyecek dev mimarlık eserleri yaratmaktı! Paul Bonatz 1920’lerde Stuttgart’a güzel bir tren istasyonu armağan etmişti. Yürekli bir mimardı, Hitler’in kafasından geçen aşırı büyüklükte istasyon binasına karşı çıkmasını bilmiş, ancak bu nedenle de 1943 yılında ülkesini terke zorlanmıştı. Bonatz savaş ve savaş sonrası yıllarını Ankara ve İstanbul’da geçirir. Ankara’daki Şevki Balmumcu’nun Sergievi binasını 194748 yıllarında opera binasına dönüştürür. Anıtkabir jürisinin başkanlığını yapar, ülkemizde birçok öğrenci yetişirir ve 1954’te yine Stuttgart’a döner. Adolf Hitler dev yapılara meraklıydı. Çoğu savaşta ve savaş sonrasında yıkılsa da günümüzde Münih’te, Berlin’de, Nürnberg’de, Regensburg’ta onun düşsel yapılarına hâlâ tanık oluyoruz. Hitler kendini herkesten üstün gören, sürekli haklı olduğuna inanan, hep ön plana çıkmak isteyen, burnu hep “Kaf dağında” bir megalomandı. Savaş sonrasında onun kişiliği üzerine kafa yoran sayısız psikiyatr Hitler’in iki ruhlu bir insan olduğu üzerinde birleşmiştir. Günümüzde hâlâ Münih’in merkezini “süsleyen” Hitler projesi dev yapıları görmek isteyenler üç dilde düzenlenen yarım günlük turlara katılıyor. Hitler’in ülkeyi Münih’ten yönettiği yıllarda kaldığı görkemli yapı bugün Müzik ve Tiyatro Yüksekokulu’nu barındırıyor. Az ötesindeki NSDAP idare binasını şimdi Sanat Tarihi Enstitüsü kullanıyor. Odeon Alanı’ndaki Nazilerin çoğunlukla askeri törenlerde kullandığı sütunlar, dev heykeller, aslan figürleriyle süslü Feldherren yapısının önünde turist grupları fotoğraf çektiriyor. Kentin Prinzregenten Caddesi’nde 1930’ların Devlet Ekonomi Bakanlığı binasında bugün de Bavyera Ekonomi Bakanlığı var. Prinzregenten Alanı’ndaki emniyet müdürlüğü bir zamanlar Hitler’in apartmanıymış. Caddenin dev İngiliz Parkı’na açılan yanında Hitler’in emriyle inşa edilmiş olan neoklasik yapı o gün olduğu gibi günümüzde de ünlü bir Sanat Müzesi. Stuttgart trenine daha iki saat var, hava serin, fakat güneşli, gökyüzü mavibeyaz. Kent merkezinde şöyle bir dolaşmalı. Viktualien pazar alanında oturmuş, biralarını yudumlayan, kısa deri pantalonlu, şık loden şapkalarına keçi sakalı takılı Münihlileri, merakla dolaşan, sürekli fotoğraf çeken Asyalı turistleri seyretmeli, dönüş yoluna çıkmadan da adaşımın küçük dükkânına uğrayıp tezgâhlarını dolduran iki yüze yakın peynir arasından birkaçını seçmeli, onunla biraz sohbet etmeli... [email protected] Stadyumda miting Endonezya’da 17 Nisan’daki seçimler için geri sayım sürüyor. Demokratik Mücadele Partisi’nden aday halihazırdaki Devlet Başkanı Joko Widodo ile ana muhalefetteki Gerindra’nın Genel Başkanı emekli general Prabowo Subianto arasındaki yarışta son anketlere göre, Widodo az farkla önde. 2014’te de ikili seçimlerde rakip olmuştu. Siyasiler dün kampanyalarının son gününde yine meydanlarda destek arayışındaydı. Widodo, başkent Cakarta’da düzenlenen, konserlerin de verildiği mitingde taraftarlarıyla bir araya geldi. Yaklaşık 190 milyon kayıtlı seçmenin bulunduğu ülkede, başkanlık yarışıyla birlikte genel seçimler çerçevesinde 16 parti sandıkta şans arayacak. Yerel basına yansıyan kimi habere göre, Widodo 9 partiden desteği arkasına almış durumda. Subianto ise 4 partinin desteğine sahip. Ülke genelinde yaklaşık 810 bin sandığın kurulacağı seçimde, toplamda 245 bin 106 milletvekili adayı merkez parlamento ve bölge meclislerine girmek için yarışacak. Widodo ve Subianto, 2014 seçimlerinde de karşı karşıya gelmiş ve seçimin galibi yüzde 53.15’le Widodo olmuştu. Seçim kampanyalarında muhalefet cephesi ekonomik sorunları merkeze taşımış durumda. Kutsal Kâse Kanada’da mı? Değil Kanada’nın, belki de dünya köşeye saklanmış. İngilizlere direnen nın hiçbir adası bu kadar merak Louisbourg Kalesi’ndeki Fransız su lıyı kendine çekmemiştir. Şimdi bah bayların orduya ait parası da topra sedeceğimiz Atlantik Okyanusu’nda ğın derinliğinde gün yüzünü bekliyor. ki bir adanın altını üstüne getirme Masonların tarihten kalma gizli ser ye köstebek gibi meraklısı 17. yüz veti de burada dedik mi, derindeki yıldan beri çok oldu; hâlen öyledir. zenginliği anlatmış oluruz. Zaten kar fırtınaları da bitti, hava yumuşadı, toprak gevşedi; şimdi defi Tünel bulundu ne zamanıdır. Efsane bitmedi: Hıristiyanlık döne Kanada’da, Nova Scotia eyaletinin mindeki KıptiAntik Mısır Kilisesi’ne minik adası Oak Island Meşe Ada ait altın namına ne varsa, İsa’dan sı’ndaki hazine peşinde define sonra 2. yy’da buraya ta avcıları son zamanlarda ge şınmış. Bugüne kadar mi azıya aldılar... bir şey çıkmadı sanıl 12 döneme ait hazine iddiası 0.57 km. kare büyüklü Mahmut ŞENOL masın; pek çok şeye de ulaştılar. İsa Haçları, Masonik sembolleri taşıyan yü ğünde, ana karaya birkaç zükler, keşişlere ait yüz metrelik köprüyle bağlanmış bu kutsal tespihler; daha neler neler. gizemli ada, bahar ayları gelince ve Demek ki efsaneler doğruydu. Ka dahi yaz ayları boyunca definecilerin, zılar sırasında bir yeraltı tüneline de meraklıların, “Dur bakalım burada ne rast gelinince, herkesi bir telaş al ler oluyormuş!” diye geçiyordum uğ dı. Labirentler nereye gidiyordu? Ay radımcıların istilasıyla dolar taşar. Öy rıca geçen yüzyılda adanın ortasında le bir ada ki, altında 12 değişik döne birkaç yüz metrelik obruk oluşmuş, me ait hazine gizli; öyle iddia ediliyor. belki de hemen her şey gömüldükle 17. yüzyılın meşhur korsanı kelle ke ri yerden çok daha derine yuvarlan sen Kaptan Kidd’in tıka basa altın dolu mıştı. Obruk çevresinde araştırmalar definesi orada. Bu yetmedi; 16. yy’da sürüyor, yeni yeni şeyler bulunuyor. bir İspanyol kalyonu buraya geliyor, Bütün bunlar ortaya çıktıkça defi herkes ölürken altınlar adaya gömülü ne ümitleri de artıyor ve adayı ziya yor ve ara ki, şimdi bulasın. rete gelenler kazma kürekle dolaşı Aynı tarihlerde İngiliz Sir Francis yor. Adayı karaya bağlayan köprü ar Bacon, Amerika seyahati sırasında tan trafik yüzünden bazen kilitleni Shakespeare’ın bütün el yazmalarını yor, işler çığırından çıkınca tamirat da buraya gömmüş, niye gömdü bi gerekçesiyle karayolları idaresi köp linmez; Masonik bir sır var bunun al rüyü kapatıyor; defineci durur mu, tında diyorlar... tekne kiralıyor. Tapınak Şövalyeleri ise İsa’nın Kut Adanın mülkiyeti 2008’de 5 aile sal Kâsesi’ni ve diğer dinsel emanet nin ortaklaşa kurduğu “Oak Island leri 13. yüzyılda alıp buraya getirmiş Tours Inc.” isimli bir şirket tarafın ler, Amerika keşfedilmeden evvel. dan satın alınmış; özel mülkiyet. Şir Bir başka iddiaya göre 10.yy’da bir ketin üzerinden kâr ettiği şey adaya Viking gemisi buraya gelip epeyi pa ait efsane. Kazma kürekçilerden pa rıltılı şey gömmüş yeraltına. Bitmedi! ra topluyor; define çıkarsa yüzde alı Marie Antoniette’nin o meşhur ka yor. Ayrıca yeme içme, yatma kalk yıp mücevherleri de bazı Fransız kra ma derken; iyi para kazanılıyor. liyetçi subaylar tarafından burada bir Fakat on yıl sonra bıkmışlar bu kârlı görünen işi sürdürmekten. Şimdi satıp savıp buradan gitmek istiyor hepsi, fakat ya gerçekten adanın gizli yerlerinde define varsa! Sen bunca sene bekle, sonra gelsin başkaları defineyi kaldırsın... O yüzden hem satmak istiyorlar hem bırakamıyorlar. Fakat canlarından da bezmişler; ama mal canın yongasıdır. Define çıkarsa yüzde alınacak, bir kısmı Kanada Hazinesi’ne, bir kısmı da defineciye! Defineci deyince aklını yitirmişleri sanmayın; kimler gelmedi ki buraya! Kovboy filmlerinin antika ismi John Wayne, yakışıklı aktör Errol Flynn ve hatta ABD Başkanı Franklin Roosevelt; daha pek çok maceracı. Adanın tamamı orman! Kanada Orman İdaresi dört dönüyor, defineciler ağaçlara zarar vermesin diye. Av hayvanları için de takip sürüyor adada; yeri kaz ama kurda kuşa kurşun sıkmak yok! Tarihçilere de iş düşüyor tabii... Kolomb’un keşfinden 1400 yıl önce Antik Mısır’dan kim akıl edip de buraya gelir, altınları gömer? Bu ve buna benzer birçok gizemli soru ardı arkasına Meşe Adası’nda meraklısını kendisine çekiyor. Milyonlarca izleyicisiyle bilinen “The History Channel” da şu günlerde Oak Adası üzerine dizi hâlinde belgesel yayımlamaya başladı. Böylece hem Kanada hem de ABD’den dikkatler buraya yöneldi. Edmonton’da Masonluğun sırlarından gayet emin ve o yüzen ezoterik konuşmayı seven bir Mason tanışım, “Belki Marie Antoniette’nin mücevherini bulabilirler,” dedi, “Fakat Tapınak Şövalyeleri’nin getirip gömdüğü Kutsal Kâseyi asla!” Zira Mason definesi lanetle korunuyor. Bu inançlı Masonun adını da Büyük Sır nedeniyle yazmamam gerekiyor; yoksa definenin laneti gelir beni bulurmuş. Tedbirli olmakta yarar var; neme lazım! [email protected] Kavala’nın Mercedes’i Rotamız, SelanikKavala’lı Yunanistan. Kimi zaman yağmur, soğuk, kimi zaman güneş eşlik ediyor keyifli gezimize. Küçük bir koy, onun hemen ardından başlayan bir tepe üzerine kurulmuş Osmanlı döneminden izler taşıyan Kavala’da durmadan, soluğu Selanik’te alıyoruz. Tarihi dokulu, dik yokuşlarla örülü Kavala, dönüş yolu durağı... Onun çocukluğunun geçtiği evi görmek, oynadığı bahçede vakit geçirmek, yemek yediği masayı, dinlendiği odayı incelemek, aynı havayı soluyup onun yetiştiği iklimi hissetmek... Yıllar yıllar sonra çocuklarımla ve sevdiğim yakın dostlarımla birlikte uygun bir turla çıktık SelanikKavala yoluna, hayalimizi gerçekleştirmeye... Umurumuzda değildi ne bindiğimiz aracın küçük oluşu ne yağmur, ne soğuk hava. Keyifle yol aldık, İpsala Sınır Kapısı’nda beklediğimiz süre bile çok gelmedi. Müze olmaktan uzaklaşmış bir yapı... Sabahın ilk saatleriyle Selanik’e ulaştık. Kentin dokusu nu, genel man zarasını keşfet me bir yana asıl hedefimiz Atatürk’ün OLCAY BÜYÜKTAŞ Evi’ni görmek ti. Heyecanla içeri girdik, gezdik... Ama adeta bir hayal kırıklığına da gömüldük. Çünkü birkaç yıl önce restore edilmiş Atatürk’ün evi dı şarıdan oldukça güzel ve bakımlı görün mekle birlikte içine girdiğinizde ev, mü ze olmaktan uzaklaşmış bir yapıya dö nüşmüş... Çocukların “ama burada ona ait hiçbir şey yok” dedikleri anı unut mak mümkün değil. Yaşadığımız duygu yu fark eden rehber durumu anlatmaya koyuldu hemen. Uzunca bir süre ev ger çekten onun yaşadığı şekliyle korunmuş, sonra Ertuğrul Günay’ın Kültür Bakanlığı sırasında neden lüzum görülmüşse kul landığı eşyalar Dolmabahçe Sarayı’na getirilmiş, eser miktarda eşya bırakılmış. Annesinin ve kendisinin balmumu hey kelleri ile birkaç küçük eşya sergileniyor artık, bir de filmler var hayatının önem li evrelerini anlatan. Tüm odalar ve yer ler zamanımızın malzemeleri ile döşen miş, ev sanki TOKİ’nin elinden çıkmış gi bi gerçek bile görünmeyen parlak parke lerle kaplı. En azından evin dış cephesi korunmuş, bahçe temiz ve düzenli diye teselli bulduk... Gelmiş olmanın verdiği huzur, bu huzurla çatışan burukluk haliy le attık kendimizi dışarı. Onu görmek be hamahal yüzünü görmek değilse, yaşadı ğı yerler için de aynısını düşünebiliriz te sellesi ile ayrıldık evden. Gerisi Selanik sokakları, sahilde Büyük İskender heykeli, çeşit çeşit eski eşyaların satıldığı sürprizli bir pazar, içilen çaylar, akşam güzel bir taverna, uzo ve ara sıra Türkçe de söylenen güzel müzikler oldu... Gezide ikinci rotamız Kavala’ydı... Osmanlı’dan kalan tarihi mekânlar, çarşı lar, gezilip görülecek noktalardan. Tarihi izler taşıyan dar sokaklarla çevrili. Yokuş lar ise insanı yoran cinsten. Hafif yukarı lara çıkmaya başladıkça Türk komşuları na başta Kavala kurabiyesi olmak üzere pek çok turistik eşya satmak isteyen satı cılar sıra sıra dizili. Rehberin anlattıkların dan öğrendik ki burada resmi kurumlar ve temsilcileri oldukça milliyetçi imiş, her pa zar bando mızıka çalar askeri bir tören ya pılırmış. Durumu bilmeyen olağanüstü hal var zannediyormuş. Neyse ki bu ruh hali yalnız resmi yöneticilerde... Yoksa sıradan Kavalalı, sıcakkanlı, yardımsever. Kimi za man Türkçe kelimeleri de kullanarak sizin sorularınıza yanıt vermeye, bölgeyi keş fetmenize yardımcı olmaya çalışıyorlar. Eşekli bez torbalar Peki asıl yazıya bu başlığı koyduran şey nedir diye soracak olursanız... Satılan turistik eşyalar arasında ilgimizi çekenlerden biri de bez torbalar. Türkiye’deki poşet kararı aklımızda olunca haliyle biz de hem anı hem kullanışlılık olsun diye tezgâhları incelemeye koyulduk. Renk renk, desen desen pek çok çeşit alıcısını bekliyor. Onların içinde üzerinde tatlı mı tatlı eşek figürleri bulunan torbalar ilgimizi çekti. Ahbaplığı ilerlettiğimiz satıcıya sorduk, onlarca torbaya yansıyan eşek desenlerini... Satıcı güleryüz ve muzip bir ifadeyle yanıtladı, “Onlar buraların Mercedes’i... Çünkü yollar dar ve yokuş. O nedenle yük yalnız bunlarla taşınıyor. Hem bağımlıyız hem müteşekkür...” Aklımıza hemen adalarda kullanılan atlar, Mardin’de kullanılan katırlar geldi. Evet bizde de vardı böylesi Mercedesler...Onların Mercedes diye onurlandırdığı, bizim ise aç bile bıraktığımız... Onlara karşı duygularımızı sorgulayarak indik tepeden, elimizde Kavala Mercedes’lerinin çizili olduğu torbalarla... [email protected]
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear