29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 12 Mart 2019 SALI gorus@cumhuriyet.com.tr TASARIM: BAHADIR AKTAŞ olaylar ve görüşler Düşünmenin beş aşaması Mehmet UYSAL / Felsefeci Aklımızın “düşünme gücü” bizim temel yaşamda kalma olanağımızdır. En basit taş baltadan, ilkel dokuma tezgâhlarından devasa rafinerilere, karasabandan biçerdövere, sallardan transatlantiklere, abaküslerden bilgisayarlara kadar tüm üretim araçları ve bu araçları kullanarak yaptığımız binlerce çeşit tüketim nesneleri, aklımızın düşünme etkinliğinin maddeye dönüşmesidir. Acaba bütün bunları yaparken düşünme gücümüz nasıl etkir? Düşünme gücümüz birbirine bağlı beş tür etkinlikte bulunur: Felsefe, bilim, teknik, tasarım ve yapma etkinliği. Gerçeğin peşinde Düşünme gücümüzün temel etkinliği “felsefi etkinlik”tir. Felsefenin hareket noktası “doğru” arayışıdır. Doğruyu bulabilmek için, düşünürler, değişik biçimlerde ama özünde aynı soruyu “gerçek nedir” sorusunu sormuşlardır. Gerçek nedir sorusu ve bu sorunun açtığı sorular zinciri, düşünme etkinliğini ufuklardan ufuklara, oradan sonsuzluğa ve ufukların berisindeki sonsuz noktalara yöneltmiştir. Bu yöneliş sırasında kimisi “iyi ideası”na, kimisi “salt form”a, kimisi Tanrı’ya ulaşmıştır. Gerçeği arayış yolunda düşünme etkinliğinin ulaştığı sonsuz ufuklar ve bu sonsuz ufukların berisindeki sonsuz noktalar, insana, aklının düşünme etkinliğinin bir sınırı olmadığını, bu nedenle aklın özgür olduğunu, onun ulaşamayacağı noktanın, soramayacağı sorunun olmadığını göstermiştir. Düşünce tarihi boyunca ilerleme yönünde sürekli bir değişime uğrasa da düşünme gücünün felsefi etkinliğinin değişmeyen temel işlevi, insana, aklının kapsama ve etkime alanının sonsuzluğunu, bu nedenle özgürlü İnsanın dünyayı anlama ve dönüştürme süreci eski zamanlardan beri sürüyor. Aynı zamanda zihnin serüveni de olan bu süreç, felsefe, bilim, teknik, tasarım ve beceriyi kapsıyor. ğünü göstermesidir. Düşünme gücünün “bilim sel etkinliği”, aklın felsefi etkinlik sırasında keşfettiği özgürlüğünü yaşamasıdır. Felsefe etkinliği sırasında kapsama ve etkime alanının sınırsız, bu nedenle özgür olduğunu keşfeden akıl, kapsama ve etkime alanında ilişki ve etkileşim içinde olduğu her şeye sorular sormak ve cevaplar almak suretiyle özgürlüğünü yaşar. İnsan, özgürlüğünü, aklın, üzerinde etkidiği oluşların hareketlerini gözleyerek, ölçerek, tartarak, hesap ederek, deneyler yaparak ve böylece oluşlardan izlenimler alarak, aldığı izlenimleri kavram yapıp bilinç oluşturarak, yani bilimsel etkinlikte bulunarak yaşar. Felsefi etkinlikle, etkinliğinin bir sınırı olmadığının bu nedenle özgürlüğünün bilincine varmış olan akıl, özgürlüğünden aldığı güçle, bilimsel etkinliğini, oluşların bütün derinliklerine nüfuz ederek sürdürür. İnsan aklının özgürlü ğünü bilimsel etkinlikle nasıl yaşadığını görebilmek için, bilim tarihi kitaplarına şöyle bir göz atmak yeter. Yüzlerce yıl önce Demokritos, “gerçek nedir” sorusunu, gözlemlerini, muhakeme gücünü ve mantığını kullanarak “gerçek atomdur” biçiminde cevaplandırmıştı. Şimdi ise insan aklı, atomun da altına inerek, parçacık hızlandırıcılarla atomun içindeki hareketleri gözlemlemektedir. Kısacası, bilimsel etkinliğin yolunu felsefi etkinlik açar, felsefi etkinlik olmadan bilimsel etkinlik olmaz. Düşünme gücünün bilimsel etkinliğini “teknik etkinlik” izler. Teknik etkinlik, bilimsel etkinlik sırasında elde edilen bilgilerin insan yaşamını kolaylaştırmada nasıl kullanılabileceğinin düşünülmesidir. Örneğin suyun hareketinin incelenmesi, bir bilimsel etkinliktir. Bu inceleme sırasında suyun kaldırma kuvveti olduğunun keşfedilmesi bilimsel etkinlik sonucunda el de edilen bir bilgidir. Suyun kaldırma kuvvetinden yararlanılarak nasıl yüzen cisimler yapılabileceğinin incelenmesi ve bu inceleme sırasında yüzen cisimler yapma yöntemlerinin bulunması bir teknik etkinliktir. Teknik etkinliğin yolunu da bilimsel etkinlik açar, bilimsel etkinlik olmadan teknik etkinlik olmaz. Birbirini tamamlayan döngü Düşünme gücünün teknik etkinliğini, “tasarım etkinliği” izler. Tasarım etkinliği, teknik etkinlik ile elde edilen bilgilerin, maddi bir nesneye nasıl dönüştürülebileceğinin düşünülmesidir. Örneğin, yüzen bir cisim olarak geminin nasıl yapılabileceğinin düşünülmesi, bir tasarım etkinliğidir. Görüldüğü gibi, teknik etkinlik olmadan da tasarım etkinliği olmaz. Düşünme gücünün tasarım etkinliğini, “yapma etkinliği” izler. Bu, “beyin ve eller”in buluştuğu, düşüncelerin yaşamlarımızı kolaylaştırmak üzere maddeye (örneğin gemiye) dönüştürüldüğü etkinliktir. Daha önceki etkinliklerde sadece düşünme gücü etkidiği halde, yapma etkinliği evresinde, insanın düşünme gücü ile işgücü işbirliği yaparak düşünceleri maddeye dönüştürür. Belki ileride robotlar yaygınlaştıkça, insan yapma etkinliğini tamamen robotlara terk ederek kendisi sadece düşünme etkinliği ile uğraşacak. Bilgisayarlar geliştikçe insanın düşünme etkinliği de kademe kademe makinelere bırakılacak. Diğer düşünme etkinliklerini bilemiyoruz ancak, “gerçek nedir” diye sorabilip felsefe yapabilecek bir makine düşünemiyoruz. Yine de büyük konuşmayalım; bunca şeyi yapan insan aklı, belki filozof bilgisayarlar da yapabilecektir. İntihar sendromu? Öyle bir siyasal iktidar düşünün ki, bütün dünyada kutlanan kadın hakları gününde, kadın hakları için gösteri yürüyüşü yapan kadınları karşısına alsın: Güvenlik güçlerini üstlerine saldırtsın ve onları gösteri sırasında okunan ezana saygısızlıkla suçlasın. HHH Öyle bir siyasal iktidar düşünün ki, çok kötü bir ekonomi yönetimi ile ülkenin bütün kaynaklarını bitirsin, milli parasının değerini birkaç kat düşürsün, herkesi fakirleştirsin:  Sonra da bu ekonomik krizin dışardan yapılan saldırılar sonucunda ortaya çıktığını iddia etsin. HHH Öyle bir ekonomik kriz düşünün ki, siyasal iktidar domates, patlıcan, biber fiyatları üzerinden kendisine komplo düzenlendiğini iddia etsin: “Devlet manavlık, kasaplık yapmaz” diyerek sattığı bütün devlet kurumlarına karşı ve karşın, sebze tanzim satışları düzenlesin. Sonra da bu kuyrukları “Varlık kuyruğu” olarak nitelesin. HHH Öyle bir siyasal iktidar düşünün ki, bir muhalefet partisinin liderini hapse attırsın: Bir başka muhalefet liderini de hapisle tehdit etsin. HHH Öyle bir siyasal iktidar düşünün ki, kendisini iktidara taşıyan bütün tutum ve davranışlarını reddetsin: İttifaklarını ve temel politikalarını çok hızlı değiştirsin; dostunu düşman, düşmanını dost ilan etsin. HHH Öyle bir siyasal iktidar düşünün ki, bütün güvenlik güçlerini ve her türlü idari, ad li, yüksek yargıyı emrine almış olsun: Her türlü muhalif demokratik eylem ve söylem, terörizm, darbecilik ve dinsizlikle (dini değerli aşağılama suçu) damgalanarak insanlar hapisle tehdit edilsin. HHH Öyle bir siyasal iktidar düşünün ki, ülkeyi ekonomik olarak çıkmaza soksun, toplumsal olarak düşman kamplara bölsün, siyasal olarak otoriterliğe götürsün: Çoğunu kendi yarattığı sorunların çözümü olarak Parlamenter Rejim’i rafa kaldırıp Tek Kişi Rejimi’ne geçsin ve işler daha kötüye gitsin. HHH Öyle bir siyasal iktidar düşünün ki kendisine oy vermeyen herkesi terörist, darbeci ve dinsiz ilan etsin: En çok aldığı ya da aldığını iddia ettiği oy da ancak seçmenlerin yarısının oyu olsun. HHH Böyle bir siyasal iktidarın Demokratik bir rejim içinde adil ve şeffaf olarak yapılacak seçimleri kazanması olanaklı olabilir mi? HHH Güç kaybeden otoriter eğilimli siyasal iktidarların, güçsüzleştikçe baskıyı artırdığı ve baskıyı artırdıkça daha da hızla güç kaybettiği tarihin bize öğrettiği en önemli gerçektir. İktidara demokratik yollarla gelen ve iktidara geldikten sonra gittikçe otoriterleşen bir siyasal parti, bu “güçsüzleşmebaskıyı artırmadaha hızlı güçsüzleşmedaha sert baskı” “sarmalına” girerek intihar etmeyi seçmiş olabilir. Ama acaba o siyasal parti içinde bu gidişi gören, intihar etmek istemeyen hiç kimse yok mudur? Traktör Sazi ve futbol milliyetçiliği Traktör Sazi futbol takımı, İran’ın Tebriz kentinde top koşturuyor. ‘Futbolun ayrı bir sosyolojisi vardır’ denilen farklılıklarını, ayrılıklarını, öteki unsurlarını taraftarlarıyla hissettiriyor Doç. Dr. Utku Yapıcı / Adnan Menderes Üniversitesi Simon Kuper’in ifadesi doğru... “Futbol, asla sadece futbol değildir!” Futbol, dünyada birçok örnekte kimlik tartışmalarına eklemleniyor, hatta kimliğin bir dışavurum aracına dönüşüyor. Futbola içkin bizonlar ayrımı; etnik, dinsel, dilsel vb. kimlik hatları boyunca ayrışmaları üretiyor ya da açığa çıkartıyor, zaman zaman da tetikliyor. Bazı durumlarda da yarattığı ortak kimliklerle, ayrışmaları azaltıcı bir etkiye sahip olabiliyor. Futbol ve kimlik İran’ın Azeri yoğun kenti Tebriz’in futbol takımı Traktör Sazi’nin son birkaç yılı, futbolun kimlik düzlemli etkisini yansıtan örneklerle dolu. İran Birinci Ligi’nde mücadele eden Traktör Sazi maçlarını ortalama 60 bin kişilik bir taraftar kitlesi önünde oynuyor. Tahran ekipleriyle yapılan maçlarda bu sayı 100 bine kadar ulaşabiliyor. Üstelik şehir ve hatta ülkenin Azeri yoğun kuzeybatı bölgeleri takıma büyük bir sempati besliyor. Tüm bu nedenlerle, bazı yorumcular takımı Türk dünyasının en fazla taraftara sahip futbol kulübü olarak değerlendiriyorlar. İran’da kimlik çalışmaları ile ilgili geleneksel yaklaşım, İran’da çekirdek etniklik dışındaki ikin ci büyük etnik grubu oluşturan Azerilerin tarihsel olarak kendilerini etnik bir milliyetçilik üzerinden tanımlamadıklarını savunur. İran devleti ve Şiilik üzerinden bir kimlik inşa sürecinin yaşandığı ve bu sürecin doğal sonucu olarak bu topluluğun İran devletine sadakat düzeyinin yüksek olduğu sonucuna ulaşır. İran’da yaşayan Azerilerin bir kısmında söz konusu sadakat sürse de, son yıllarda bu kitlenin bir kısmında, etnik hatlar boyunca yeni bir kimliklenme sürecinin yaşandığı Traktör Sazi taraftarlığı örneğinde gözlemleniyor. Bu durum, İran’da yaşayan Azerilerin kimlik düzleminde yekpare değerlendirilemeyeceği sonucuna ulaşılmasını sağlıyor. Sloganları Traktör Sazi taraftarları “Kahrolsun Pers Milliyetçiliği”, “Çok yaşa Azerbaycan”, “Türk olmakla mutluyum”, “Tebriz, Bakü, Ankara”, “İran bize çok uzak”, “Güney Azerbaycan İran değildir”, “Herkes dilini öğrenme hakkına sahip olmalı” gibi sloganları maçlar sırasında sıklıkla kullanıyor. İran’da Azerilerin muhalif politik örgütlenmelerinin baskılandığı göz önüne alındığında, İran’da çok sevilen futbolun tribünleri, muhalif oluşumlar için politik gösteri merkezlerine dönüşüveriyor. 74. YIL YUNUS NADİ ÖDÜLLERİ 2019 Cumhuriyet gazetesinin kültür ve sanat ödülleri kapsamında düzenlenen karikatür yarışmasına, uluslararası karikatür sanatçılarının yarışma sergisi ve albümüne desteği sürüyor. Bartlomiej Belniak Polonya İran yönetimi ise iç ve dış tepkilerden çekindiği için, sporun politikleşmesine bir noktaya kadar çok sert tepkiler vermiyor. Tepkileri Traktör Sazi taraftarlarının önemli bir kısmının “öteki” tasavvurunun merkezini sürpriz bir biçimde Ermeniler değil, İran oluşturuyor. Bu tezin kanıtlarından biri 2015 yılında Traktör Sazi’nin orta saha oyuncusu olan Andranik Teymuryan’ın (Tahran doğumlu, İran yurttaşı bir Ermeni) şampiyonluk maçının bitimine 20 dakika kala kırmızı kart görerek oyun dışında kalması ve sonrasında yenilen iki golle şampiyonluğun kaçması sonrasında yaşananlar. Bir etnik Ermeni olan Teymuryan’ın o yıl bir Azeri takımında oynuyor olabilmesi bir yana, taraftarın Teymuryan’a sahip çıkması, onu da aynı haksızlığın mağduru olarak tanımlaması ve tepkiyi İran yönetimine yoğunlaştırması, Traktör Sazi taraftarlarının kimliksel tepkilerinin gerçekte kime karşı olduğunu ortaya koyuyor. ABDİranTürkiyeAzerbaycanRusya Federasyonu ilişki beşgenindeki gelişmeler, Traktör Sazi’nin İran Ligi’ndeki kaderini olmasa bile İran’ın bu bölgesinde etnik tutunumlu bir politik hareketin ortaya çıkma ihtimalini belirleyecek. İran’da rejimin kaderini etkileyebilecek iç faktörlerden biri tam da bu... Zor Oyunu, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından gelen Soğuk Savaş sürecinde, Türkiye’nin NATO’ya katılmasıyla başlayan uzun bir dönemin öyküsüdür. Çok partili yaşama geçen ülkede, iktidar ve muhalefet düşman kardeşlere dönüşür; subaylar her taşın altında NATO adına düşman aramaya başlar... Erol Toy, romanında Kurtuluş ve Kuruluş döneminin idealist ordusunun, 12 Eylül’ün darbeci çizgisine kayışını usta bir dille anlatıyor. 12 Eylül 1980 darbesinden hemen önce kaleme alınan ama darbe dönemi koşullarında okurla buluşamayan kitap, yeniden gün ışığına çıkıyor... C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear