25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cuma 28 Eylül 2018 14 EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Son dönemin Balkanlar’da bireniyi filmlerinden biri: yalnız kovboy‘Western’ “Western”, alışılmış deyişle meraklısınca kaçırılmaması gereken, finalde köy gençlerinden dayak da yedikten sonra gidip tek başına dansına devam eden ‘yalnız kovboy’ Meinhard Neumann’ı da kesinlikle unutamayacağınız bir film... Bulgaristan’ın Yunan sınırına yakın bir bölgesinde nehir kenarında inşa edilecek bir hidroelektrik santralının altyapı çalışmalarını yapacak bir grup Alman işçinin yöre insanlarıyla gelgitli ilişkileri olarak konusu özetlenebilecek “Western”, baştan belirteyim nicedir seyrettiğim en esaslı film çıktı.Western türünün kalıplarıyla oynayarak, katman katman açılımlarla gelişerek akıcı ve işlek bir anlatıma erişen film keyifle izleniyor 2 saat süresince. Alman kadın sinemacı Valeska Grisebach’ın “Mein Stern”(2001) ve “Sehnsucht”dan (2006) 11 yıl sonra yazıp yönettiği üçüncü filmi olup Wroclaw, Mar del Plata, Sevilla, Cannes, İstanbul gibi gösterildiği festivallerden övgü ve ödüllerle dönen “Western”, üstün teknolojik alet edevatlarıyla çıkageldikleri kırsal bölgede kurdukları kampa hemen Alman bayrağını çeken, habire sigarabira içen, kadınsız bir grup erkek üzerinden western kahramanlarının o bildik maço ve çekişmeci hallerine ve güncel sorunlara günümüzden bakıyor yönetmen Grisebach. Almanya’da sıradan işçilerken çalışmaya geldikleri Bulgar topraklarının sanki efendisi gibi takılıp yerlilere tepeden bakan bu lümpen grubun elebaşısı, kaba saba, kötü ve zorba Vincent (Reinhardt Wetrek) sulandığı Bulgar kızın nehre düşmüş şapkasını geri vermiyor, ‘İşte 70 yıl sonra geri döndük’ diye de efeleniyor yö reyi turlarken, 2. Dünya Savaşı’nda Nazi işgalindeki Mihver Paktı üyesi Bulgaristan’ın ağır abisi olduklarını anıştırarak. Onun tam karşıtı ve filmin ana karakteri olan, yalnız ve ketum Meinhard’sa (Meinhard Neumann) hikâyenin ‘iyi kovboyu’. Dillerini bilmese de yerel halkla yakınlaşan, vatandaşlarından sıkılıp bunaldıkça Bulgarlarla vakit geçiren, Afganistan’da savaşmış, kardeşini yitirmiş, kendini yersiz yurtsuz hisseden, atına bindiği dostu Adrian (Suleyman Alilov Letifov) gibi yeni kardeşler ve aşklar edinme umudu taşıyan, bir yere ait olmak isteyen, mutsuz biri Meinhard, ‘bizimle misin onlarla mısın’ diyerek onu sıkıştıran önyargılı vatandaşlarıyla da papaz oluyor. Bir bakıma kendini yenilemek isteyen, yeni bir benlik, ev, aşk bulmanın peşindeki birinin hi kayesi olarak da okunabilecek film, birey kendisini oluşturan kimliğinden, geçmişinden sıyrılabilir mi derken farklı kültür ve kökenlere sahip gruplar arasındaki yabancılık, düşmanlık, vb. sorunlar bireyler arasında aşılabilir mi sorusuna da odaklanıyor. Kolaycı çözümler sunmayan yönetmen Grisebach sonuçta düşündürücü, etkileyici anlarla dolu ‘mütevazı bir başyapıt’ imzalamanın üstesinden gelmiş, klasik western şablonlarını beceriyle kullanan, olgun, duyarlı bir sinema ve Meinhard karakteri aracılığıyla, kimliğe, aidiyete, eski demirperde ülkelerinin değişimlerine, sınır ve yabancılaşma sorunsalına dair. Çoğu amatör oyuncularından iyi verim almasını da bilen yönetmen en büyük desteği de, uzun, kaburgaları sayılan, zayıf bedeni, hep uzakları kollayan, anlam lı gözlerinin öne çıktığı, heykelimsi, sert çehresi ve gizemli, ketum halleriyle unutulmaz bir performans çıkaran Meinhard Neumann’dan alıyor. Kameraman Bernhard Keller’in gösterişsiz ama vurucu kadrajları, çoğu yerde komşunun davulzeybekli bizim havaları andıran, köy yerine özgü, Balkan müzikleri, yer yer doğaçlamayla yolunu bulmuş oyunculuklar ve baştan sona iz bırakan, yalın bir sinemasal üslup bu başarılı filmden arta kalanlar. Özetle diyeceğim, son İstanbul festivalinde Altın Lale ödülüne de layık bulunan bu “Western”, alışılmış deyişle meraklısınca kaçırılmaması gereken, finalde köy gençlerinden dayak da yedikten sonra gidip tek başına dansına devam eden ‘yalnız kovboy’ Meinhard Neumann’ı da kesinlikle unutamayacağınız bir film.. 9. LEYLA GENCER ŞAN YARIŞMASI AnnaDoris Capitelli Final Galası bu akşam Lütfi Kırdar’da İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV), Borusan Sanat ve La Scala Tiyatrosu Akademisi işbirliğinde düzenlenen, dünya opera sahnelerine pek çok önemli yıldızı kazandıran 9. Leyla Gencer Şan Yarışması’nın 26 Eylül Çarşamba günü Süreyya Operası’nda düzenlenen yarı finalinde 9 yarışmacı finale katılmaya hak kazandı. Yarışmanın finali ve ödül töreni bu akşam saat 20.00’de Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda gerçekleştirilecek. 9. Leyla Gencer Şan Yarışması’nda 15 ülkeden 44 genç şancının seçildiği final serisinde kıyasıya bir mücadelenin ardından 9 yarışmacı finale katılmaya hak kazandı. Yarışmanın finalinde; So Young Park (Soprano, Güney Kore), Sara Rossini (Soprano, İtalya), Chiara Tirotta (MezzoSoprano, İtalya), Selin Uzun (Soprano, Türkiye), Piotr Buszewski (Tenor, Polonya), AnnaDoris Capitelli (MezzoSoprano, Almanyaİtalya), Ezgi Karakaya (MezzoSoprano, Türkiye), Faik Mansuroğlu (Bariton, Türkiye) ve Doğukan Özkan (BasBariton, Türkiye) finale kaldı. 9. Leyla Gencer Şan Yarışması birincisi 12 bin 500 Avro, ikincisi 7 bin 500 Avro ve üçüncüsü 3 bin 500 Avro ile ödüllendirilecek. İlk üç finaliste verilen para ödülünün yanı sıra, La Scala Tiyatrosu Akademisi Özel Ödülü’nün sahibi olacak şancı, La Scala Tiyatrosu Akademisi’nden üç aylık eğitim bursu almaya hak kazanırken, Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası Özel Ödülü’nü alacak yarışmacı, Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası eşliğinde bir konser verecek. Ayrıca bu yıl ilk kez verilecek Deutsche Oper Berlin Özel Ödülü’nü kazanan yarışmacı, bu kurumun bir temsilinde rol alma şansını yakalayacak. İngiliz Kraliyet Operası tarafından verilecek Jette Parker Genç Sanatçılar Programı Özel Ödülü’nün sahibi ise, kurumda katılacağı dört özel eğitim seansının yanı sıra seçmelere katılma hakkı elde edecek. Finalde dinleyicilerin oylarıyla belirlenecek Leyla Gencer Halk Ödülü’nün sahibi, İstanbul Müzik Festivali’nin bir konserinde yer almaya hak kazanacak. Final gecesinin biletleri Biletix satış kanalları ve İKSV ana gişeden temin edilebiliyor. Kuir Lizbon’da en iyi film: ‘Marilyn’... Dünyanın en önemli kuir film festivallerinden Queer Lisboa’da uzun metraj dalında ödülün sahibi ArjantinŞili ortak yapımı “Marilyn” (2018) oldu. Bu yıl 1422 Eylül tarihleri arasında 22.’si düzenlenen festivalde Pembe Hayat KuirFest direktörü Esra Özban, belgesel jürisinde yer aldı. En iyi belgesel ödülünü ise samimi ve özenli sinema diliyle ön plana çıkan kişisel ve şiirsel bir film, “Room for a Man” (Lübnan, ABD, 2017) filmi kazandı. Faik Mansuroğlu Yedi yabancı, iki yerli film gösterimde Bu hafta yedi yabancı iki yerli film a Devore le Monde – The Night gösterime giriyor. Spike Lee’nin Eats the World), korku içerisin yönettiği ve John David Washington, deki Sam’in kaldığı binanın içe Adam Driver, Topher Grace ile Laura risine barikat kurarak kendisi Harrier’in oynadığı “Karanlıkla Karşı ni yaşayan ölülerden korumaya Karşıya”, 1970’lerin ilk yıllarında ırk çalışması anlatılıyor. çılıkla ilgili sivil haklar konusunda bü Jack Black, Cate Blanchett, yük karmaşaların yaşandığı dönemi Owen Vaccaro ile Renee Eli konu alıyor. se Goldsberry’nin oynadığı “Eski Ev Roel Reine’nin yönettiği ve Gus Na deki Büyülü Saat” (The House With a ber, Jonathan Banks, Loes Haverkort Clock in its Walls) filminin yönetmen ile Soren Malling’in oynadığı “Cesur liğini Eli Roth üstleniyor. Savaşçılar”ın (Redbad) konusu ise Suzuyo Bobo’nun yönettiği ve Me şöyle; Redbad, halkı Frizlerin kanlı gan Boone, Larry Bryggman, Alison kurban törenlerinden hiç hoşnut de Fraser ile Derek Cecil’in oynadığı “Ai ğildir. Sevgilisi Fenne’nin tanrılara le Oyunları” (Family Games) adlı film kurban edilmek üzere seçildiğini öğ de; Sloane ve sevgilisi Barrett, baba renince, Dorestad halkının Kralı olan sı Roan’ın yeniden evlenmesini engel babası Algidis’e karşı çıkar. lemek için çocukluğunun geçtiği eve Aneesh Chaganty’nin yönettiği ve geri dönerler. Aile sırları ortaya çıkar John Cho, Debra Messing, Joseph Lee ve bu şaşırtıcı bir geleceğe yol açar. ile Michelle La’nın rol aldığı “Kayıp Murat Düzgünoğlu’nun yönettiği ve Aranıyor” (Searching), 16 yaşındaki Muhammet Uzuner, Baran Şükrü Ba bir kızın kaybolmasını, konu alıyor. bacan, Güler Ökten ile Muhammed Karey Kirkpatrick ile Jason Reisig’in Cangören’in oynadığı “Halef” bugün yönettiği ve Zendaya, Channing Ta gösterime tum, Gina Rodriguez ile Danny giren film DeVito’nun seslendirdiği animasyon ler arasın film “Küçük Ayak” (Smallfoot), tüm da yer alı dünyada bilinen bir efsaneyi yerle bir yor. ederek sinemalara geliyor. Caner Erzincan’ın yönet tiği ve Şafak Sezer, Ay han Taş, Bülent Çolak ile Tuna Orhan’ın oy nadığı “Göktaşı”, bu gün gösterime giren filmler arasında... Dominique Rocher’in yö nettiği ve An ders Daniel sen Lie, Gols hifteh Faraha ni, Denis La vant ile Sigrid Bouaziz’in oy nadığı “Gece Dünyayı Yuttu ğunda” (La Nuit ‘Karanlıkla Karşı Karşıya’ kültür Adam kullanmak İnsan, yaratılmış olmakla kalmamalı, usta bir mimar gibi, her gelişim evresinde varlığını bilgiyle donatacak yollar aramalıdır. Donatım damarının besleyicisi, insana aklını kullanma kanallarını açan bilimdir; sınırsız beceri yeteneğini geliştirerek onu yaratıcı kılan sanattır. Etkemikdamar yumağı olan beden, bu bilince ermeyip varoluşunu doğal gelişimin akışımına bıraktı mı, yaşamının her evresinde, herkes tarafından kullanılarak, kıraç topraklar gibi, üretimsizliğin batağına saplanır. Mario Vargas Llosa’nın, “Günümüz İspanyolca edebiyatının en ümit vaat eden yeteneklerinden biri” saydığı Arjantinli Samanta Schweblin’in Ağızdaki Kuşlar (Çev. Emrah İmre, Can Yayınları) adlı kitabında yer alan “Bir Köpeği Öldürmek” adlı öyküsünde, her alanda kullanılacak yapıdaki bir yurttaşa uygulanan sınav anlatılıyor. Aklını kullanma bilincinden yoksun adam, bisiklet yönelteci (gidon) gibidir, küçük bir dokunuşla düz yolda bile sağa sola sapıverir. Kullanmakullanılma olgusu, en üsttekinden en alttakine, toplumun kan akışımının yarasıdır. Kullanan direksiyon başında yer alır. Kullanılan ise, öylesine beklenti içine düşürülür ki, irade körlüğüne uğrayarak zayıf yanlarını gücü sayar. Kırk yaşlarındaki genç yazar Schweblin, öyküsünde bu onulmaz yaranın iğrenç derinliğinde dolaştırıyor kalemini. ‘Köstebek’ Mario Puzo’nun Baba romanının baş kişisi hiçbir eyleme katılmaz ama bütün buyruklar ondan çıkar. Schweblin’in öyküsünde de “Baba” ortalarda görünmese de yazar, öykünün her satırında bunun, kurnazlığı akıllılık sayan bir kafadan çıktığını sezdiriyor. Baba, öldürmeyi gerçekleştirme görevini, lakabı “Köstebek” olan bir adama veriyor. Kullanılma yeteneği (!) yüksek adam, gerçek bir köstebek gibi toprağın altına gömülüyor, üstüne çıkıyor, sınava sokulacak adayı kolayca buluyor. Üç beş kuruş kazanıp hayata tutunmaya çalışan işsiz güçsüzün biridir aday. Sınavın konusu, köpek sürüsü arasından birini seçip onu Buenos Aires Limanı’nda sopayla öldürmektir! Sınava girenin sopası yoktur. Adayın, elinde öldürecek sopası olmayışını eksiklik sayar. Arabasının bagajında sakladığı küreği çıkarır, adayın eline tutuşturuverir. Onlarca köpeğin bulunduğu alana gelirler. Aday; yaşlı, güzel, saldırgan demeden, içlerinden bir köpeği seçmenin kolay olduğunu düşünür. Hangisinin öldürülmesi gerektiği “zaman ve tecrübe” ister. Sonunda üstünde lekeler bulunan birini seçer, küreği önce kaburgalarına, sonra başına indirince hayvan inleyerek devrilir ama ölmez. K., onu dışlayacak bir eksiklik daha bulmuştur. Eldivensiz olduğu için köpeği öldüremediğini ileri sürer. Aday, bu kez küreği bir kez daha köpeğin kafasına indirir. Hayvan yattığı yerde inler, bir an titrer, sonra her şey sessizliğe gömülür. Köpek ölmüş, her şey olup bitmiştir. K., köpeği öldürttükten sonra onu başından savmayı aklına koymuştur. Aday, ne olacağını sorar. K., “Hiçbir şey olmayacak, çünkü köpeğe küreği vururken tereddüt ettiniz” der, Peugeot’sunun motorunu çalıştırır, oradan uzaklaşır. Öykü, sınavı başaran adayın şu sözleriyle sona eriyor: “Etrafıma baktığımda beni meydanda bıraktığını fark ediyorum. Aynen biraz önceki meydanda, fıskıyeli havuzun orada, köpekler teker teker yerlerinden kalkıp bana bakıyorlar.” Utanç... Hayvan da bile ne soylu duygusun!.. İhanet Bu tür uygulamaların sıkça gerçekleştirildiği bir toplum düşünün. Çaresizin biri, insanlık dışı bir sınavdan geçiriliyor. Adam nasıl bir darlık içinde olmalı ki, işi edinmek için, bir köpeği öldürmeyi bile göze alıyor. Sınavı başarsa da, inandırıcı olmayan nedenler ileri sürülerek ortada bırakılıveriyor... Politikacı, bürokrat ya da kullanılmayı onurlu ayrıcalık sayacak denli bilinç yoksunu biri... Hangi makamda oturursa otursun, ister kayrılarak oraya getirilmiş olsun, ister emeğini tepe tepe kullananı sözleriyle yücelerde dolaştırsın, ister yaranmak için bal yapmaz arılar gibi ortalarda vızıldasın... Onlar, göz kamaştıran villalarda sefa sürseler de, renkli ışıklar saçan arabalarıyla oradan oraya sıçrasalar da, sofralarında yalnızca kuşsütü eksik olsa da, her dar kapıyı açabilseler de... Onur ülkesinin kapıları yüzlerine kapanacaktır... Kemal Anadol okurlarıyla buluştu Araştırmacı, yazar ve siyasetçi Kemal Anadol “Ku lağım Karadeniz’de” adlı roma nı için Karadeniz Ereğli’de önceki gün söyleşi ve imza günü etkin liği düzenledi. Zonguldak Ereğli Sanat Kurumu tarafından dü Kemal Anadol zenlenen söyleşi ve imza gününe Ereğli Kayma kamı İsmail Çorumluoğlu, Zonguldak Baro Baş kanı Özel Eroğlu, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Karadeniz Ereğli Şube Başkanı Hakime Tuncer, meclis üyeleri ve sivil toplum örgüt yöneticileri ile çok sayıda kitapsever ka tıldı. Söyleşi ve imza etkinliği öncesi, Ereğli tür külerinin seslendirildiği konser düzenlendi. İm za etkinliği sonrasında Anadol kısa bir konuş ma gerçekleştirdi. l Haber Merkezi C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear