25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Salı 11 Eylül 2018 KURTULUŞ ARI EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: SERPİL ÜNAY haber 7 ‘ANNELER’DEN SUÇ DUYURUSU ZEHRA ÖZDİLEK Cumartesi Anneleri ve İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi üyeleri, Cumartesi Anneleri’nin 700’üncü haftasına yönelik polis şiddeti ve saldırılarına ilişkin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, İstanbul Valisi Vasip Şahin ve Beyoğlu Kaymakamı Savaş Ünlü hakkında suç duyurusunda bulundu. Çağlayan’da bulunan İstanbul Adliyesi’nde suç duyurusunda bulunan aileler, dilekçelerini savcılığa teslim etmelerinin ardından adliye önünde açıklama yaptılar. Açıklamaya, Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekilleri Ahmet Şık, Ali Kenanoğlu ve Saruhan Oluç da destek ver di. “Kayıplarımızı aramaktan vazgeçmeyeceğiz” pankartının açıldığı açıklamada, kayıp yakınları, “Hakaretlerini Soylu’ya iade ediyoruz” ve “Hukuk dışı yasaklara son” dövizlerini taşıdı. İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, Soylu’nun yaptığı açıklamayla gerçekleri çarpıttığını belirterek, “Cumartesi Anneleri’ne uygulanan yasak ülkenin anayasasına, uluslararası sözleşmelere ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) aykırı” dedi. Basın açıklamalarıyla sonuç alamadıklarını ifade eden Yoleri, 3 ayrı suç duyurusunda bulunduklarını söyledi. Yoleri, “Bunlardan birincisi; Soylu’nun annelere yaptığı hakaret ve gerçek dışı söylemlere yöneliktir. Çünkü Soylu’nun sarf ettiği sözler, anneleri terörizmle bir araya getirerek halkı kin ve düşmanlığa tahrik ediyor. İkincisi; 700’üncü hafta eylemine yönelik hükümsüz yasak kararı ve polis şiddeti nedeniyle sorumlular hakkında suç duyurusu. Üçüncü suç duyurusu ise şiddete uğrayanların bireysel suç duyurularıdır” ifadelerini kullandı. İHD Gözaltında Kayıplar Komisyonu Üyesi Sebla Arcan da, “Erdoğan 2011’de annelerle görüştüğünde ‘bu anneler bizim annelerimiz’ dedi. Şimdi ne oldu da bu anneler terörist oldu?” diye konuştu. Kaybedilen Murat Yıldız’ın annesi Hanife Yıldız da, “Vicdanlı insanların yanımızda olmasını bekliyoruz. Soylu’nun söylediği lafların aynısını kendisine iade ediyorum. Bizim davamızı çürütemezler. Ben anayım. Onlara evlat verdim. Benim evladımı nasıl aldılarsa bana verecekler. İnsanız biz de, yeter artık” dedi. Orada aile gibi oturduk Kaybedilen Hasan Ocak’ın annesi Emine Ocak da, “Biz kimseyi rahatsız etmedik 23 senedir. Benim çocuğum hiçbir şey yapmadı. Biz orada bir aile gibi oturduk” dedi. Kaybedilen Cemil Kırbayır’ın kardeşi Fatma Kırbayır ise “Babama kan kusturdular. Yalan söylediler. Babamdan utansınlar. Bize terörist diyemezler. Benim ağabeyimi, bu anaların evlatlarını bulsunlar. Cemil nerede? Ben kardeşimi arıyorum” diye konuştu. l İSTANBUL Avukatlara saldırı 17’si tutuklu 20 avukatın 363 gün sonra yargıç karşısına çıktığı duruşmada avukatların konuşmasına jandarma şiddet kullanarak müdahale etti Halkın Hukuk Bürosu (HHB) ve KHK ile kapatılan Çağdaş Hukukçu lar Derneği (ÇHD) üyesi 17’si tu tuklu 20 avukatın “Terör örgü tü üyeliği” ve “Silahlı terör örgü tü yöneticiliği” suçlamasıyla yar gılandığı davanın ilk duruşma sı dün Bakırköy’de bulunan İs tanbul 37. Ağır Ce za Mahkemesi’nde görülmeye başlan dı. Duruşma de vam ederken mah SEYHAN AVŞAR keme heyetinin verdiği ara sırasında tutuksuz avu kat Ezgi Çakır ile tutuklu avukat ların konuşmasına jandarma ka ba kuvvet ile müdahale etti. Jan darmanın saldırısında avukat Sü leyman Gökten’in gözlüğü kırıldı. ‘Silahla tehdit’ Duruşma öncesi avukatlar Terörle Mücadele polislerinin salondan çıkarılmasını istedi. Polislerden biri dışarı çıkarken avukatlardan birine silahını göstererek, “Dışarda hesaplaşırız” diyerek tehdit etti. Avukatlar mahkeme heyetine bu konudaki şikâyetlerini ilettikten sonra kimlik tespitine geçildi. Daha sonra söz alan Avukat Ayşe Acinikli avukatların yargılanması İçin Adalet Bakanlığı’ndan soruşturma izni alınmasını talep etti. Ara kararı oluşturan mahkeme heyeti bu talebi reddetti. ‘Omuz omuza’ İlk olarak ÇHD Genel Başkanı tutuklu avukat Selçuk Kozağaçlı savunma yaptı. İddianamenin çok kötü hazırlandığına deği Kozağaçlı MAHKEME SALONUNDA BÜYÜK DESTEK 363 gün sonra yargıç karşına çıkarılan HHB’li ve ÇHD’li avukatlar duruşma salonuna “Devrimci avukatlar susturulamaz” sloganlarıyla girdi. İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, Özgürlükçü Hukukçular Platformu (ÖHP), ÇHD üyelerinin de aralarında bulunduğu yaklaşık yüz avukat meslektaşlarını savunmak için duruşma salonunda hazır bulunurken, bin avukatın ise yetki belgesi sunarak davaya katıldığı öğrenildi. Duruşmayı, CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu, HDP milletvekilleri Züleyha Gülüm, Hüda Kaya, Oya Ersoy, İnsan Hakları için Avrupalı Hukukçular Birliği (ELDH), Uluslararası Demokrat Hukukçular Birliği (IADL), Savunma Hakları ve Avukatlara Karşı Saldırılar İçin Dünya Gözlem Örgütü (IDHAE), Asya ve Pasifik Avukatlar Konfederasyonu (COLAP), Avrupalı Demokrat Avukatlar (AED), Viyana Barosu, Paris Barosu üyesi avukatlar, Soma katliamında hayatının kaybeden işçilerin aileleri, Gezi direnişinde yaşamını yitirenlerin aileleri, Nuriye Gülmen ve tutuklu avukatların aileleri izledi. Duruşmaya katılımın çok olmasından kaynaklı yer sorunu yaşanırken, çok sayıda kişi duruşmayı ayakta izledi. nen Kozağaçlı, “37 adet Ağır Ceza Dairesi bulunan bir hukuk sistemi metastaz yapmıştır, kanserlidir. Hakikat çok çirkin şekillerde, işkenceyle, psikolojik baskıyla, sahte evrak tanzimiyle ortaya çıkarılmaya çalışılır bu ülkede. Biz bu sözde hakikate defalarca kez engel olduk, bununla gurur duyduk” diye konuştu. Soma ve Ermenek davalarında avukatlık yapmasının iddianamede suçlama konusu yapılmasına değinen Kozaağaçlı, “Bir maden çöküp de 301 kişi ölürse onun hesabını sorarım. Bugün buradalar, hepsine minnettarım. 4 yıldır omuz omuza dövüşüyoruz. Hiç utanmadan bana verilen kâğıtta deniliyor ki ‘bu avukat kendisini meşru göstermek için böyle davalara bakıyor’. Sizin tahliye ettiğiniz cinayet zanlıları tahliye edilince endişeleniyor musunuz? Bizim neye bakmamızı istiyorsunuz? Avukatlık mesleğini ortadan kaldırmaya mı çalışıyorsunuz? ‘Müvekkilinizin yanından ayrılın bizim yanı mıza geçin’ diyorsanız böyle bir şeyi asla kabul etmiyoruz” dedi. “Bu mahkeme değil bir varoş yargılaması yapılıyor” diyen Kozağaçlı, 2013 yılında kendileri hakkında tutuklama emri veren emniyet müdürlerinin, savcıların, hâkimlerin şu anda kendisiyle aynı hapishanede yattığını anımsattı. Kozağaçlı, “‘Adalet yok’ diyerek ağlıyorlar. Hukuksal merkez, çekirdek kırılmış, dağılmış durumda. Binlerce hakim, savcı süpürüldü. Mahkemeler, Ağar ekibi tarafından çizilen sınırlar içinde görev yapıyor. İşte buna varoş mahkemeleri, yargılamaları denir” dedi. ‘Geleneğimiz bitmez’ Kozağaçlı savunmasını şu sözlerle sonlandırdı: “Bir maden çöküp 301 kişi öldükten sonra hiç yılmadan mücadele ettim. Bugün madenci aileleri burada bizlerle. Ömrümün sonuna kadar Soma, Ermenek, Roboski, Cizre, Aladağ, Diyarbakır katliamı davala rında avukatlık yapacağım. Size güvenmiyorum, vereceğiniz her türlü cezayı yatarım. Bizim geleneğimiz bitmez. Asla yılmayız.” ‘Yerde tekmelendik’ Duruşmada tutuksuz yargılanan avukat Ezgi Çakır’ın tutuklu avukatlar ile konuşması üzerine jandarma tutuklu avukatlara saldırdı. Müdahale sırasında sanıklardan Süleyman Gökten’in gözlüğü kırıldı. Selçuk Kozağaçlı’ya ise kelepçe takıldı. Bunun üzerine söz alan Avukat Aytaç Ünsal, “Sayın başkan biz buraya jandarma erleriyle dövüşmeye gelmedik. Derdimizi anlatmaya geldik. Ancak bir anda yere yatırılıp tekmelenmeye başlandık” dedi. ‘Bu dava siyasi’ Kozağaçlı’nın ardından savunma yapan tutuklu avukat Ahmet Mandacı, “Süleyman Soylu’nun biz gözaltındayken emniyete gelmesi bu davanın siyasiliğinin kanıtıdır” dedi. l İSTANBUL Gazetecilerden hukuk dersi ETHA davasında gazeteciler “Haberlerimiz nedeniyle yargılanıyoruz. Halkın haber alma özgürlüğü evrensel bir normdur. Gazetecilik suçsa defalarca işledik” dediler ZEHRA ÖZDİLEK Nisan ayından bu yana cezaevinde tutuklu bulunan Etkin Haber Ajansı (ETHA) editörü Semiha Şahin ve muhabiri Pınar Gayıp’ın aralarında bulunduğu 4 kişi ‘Terör örgütü üyesi olmak ve propagandası yapmak’ iddiasıyla İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi’nde hâkim karşısına çıktı. Kimlik tespitinin ardından başlanan duruşmada savunmasını yapan ETHA editörü Semiha Şahin, yaptığı haberlerden dolayı şu an hakim karşısında olduğunu belirterek, “Bir eylemde Filistin’e ait bir bayrak taşıdım. MLKP’ye ait bir bayrak taşımadım. Slogan atmadım. Kanıt olarak gösterilen diğer basın açıklamaları ve yürüyüşlere ise haber takibi yapmak için gittim. ETHA mu haliftir. Yapılan haberlerle aidiyetlik kurulmaz. Halkın haber alma özgürlüğü evrensel bir normdur. Haberlerimiz delil olarak öne sürülüyor. Dava hukuk davası olmaktan çıkıyor. Siyasi bir dava. Bu hafta 84 gazeteci bu salonlarda yargılanacak. Adalet nasıl mümkün olur?” diye konuştu. ‘Suç nerede?’ ETHA editörü ve muhabiri Pınar Gayıp ise savunmasına gazetecilik mesleğini tanımlayarak başladı. Gayıp, “Gazetecilik, egemenlerin iktidarlarını kurmak ve korumak için gizlemeye çalıştığı gerçeklerin izini sürmek ve açığa çıkarmaktır” diyerek, “Sosyalist bir kadın gazeteci olarak ezilenlerden yana haber yapan ETHA’da çalışmaya başladım. İddianamede ETHA’nın gö zaltına alınmamıza ilişkin yaptığı haber suç olarak gösterilmiş. Arkadaşım Semiha Şahin’in editörü, benim de muhabiri olduğum Etkin Haber Ajansı’nın bizim haberimizi yapmasından, sahiplenmesinden daha doğal ne olabilir? Suç bunun neresinde?” dedi. Gayıp savunmasını şöyle sürdürdü: “Her gün çocukların, kadınların, LGBTİ’lerin sömürüldüğü, katledildiği, işinden edilenlerin, egemenlerin savaşlarında çocuklarını kaybedenlerin ırkçılığa karşı kardeşlik, savaşa karşı barış dedikleri için bedel ödetilenlerin feryadının yükseldiği bir ülkede bunları yazmak, haberleştirmek, gazeteciliğin gereğini yapmak suçsa bu suçu defalarca işlediğimi açıkça ifade ediyorum.” Eski ETHA stajyeri Ferhat Harun Pehlivan da, “Sosyalist gençlik der neklerinin üyesiyim. Sosyal medyadaki paylaşımlarım propaganda amaçlı değildi. OHAL bahanesiyle üniversite sınavına giremedim. Cezaevinde birçok hakkımız ihlal ediliyor” dedi. Savunmasını yapan sanık Gülsen İmre ise “Çocuklarım yere yatırılarak arama yapıldı. Neyle suçlandığımı adliyeye gelince öğrendim. Önceden ifademe başvurulsaydı adliyeye gelip ifade verirdim. Tahliyemi istiyorum” dedi. Mahkemeden ret Avukatların savunmasından sonra savcı tutukluluk yönünde mütalaasını verdi. Mahkeme heyeti ara kararın ardından ‘kuvvetli suç şüphesi ve somut delillerin varlığını’ gerekçe göstererek tahliye taleplerini reddetti. Duruşma 5 Aralık’a ertelendi. l İSTANBUL Yeniden merhaba... Üç yılı bulan, bana çok daha uzun gelen ayrılıktan sonra “merhaba” deyip buluşmak çok güzel. Ayrılıklar ne kadar uzun sürerse sürsün kavuşmayla birlikte her şey geride kalır. Yaşanan acılar, zamanla bala bulanır. Cumhuriyet’te bir süre izin kullandıktan sonra dönüp 1 Şubat 2016’da yazımı gönderdiğimde, o dönemdeki yazıişleri müdürümüzün şu sözü ile irkildim: “Yazılarına son verildi, haberin yok mu?” Bir veda yazısı da yazamadan gazetemden koparılmış olmayı şöyle tarif edebilirim: Bir babaya, “artık evlatlarını göremeyeceksin” demek gibi bir şey. 1985 yılında girdiğim Cumhuriyet’te İzmir, İstanbul, Ankara’da çalıştım. 17 yıl Ankara Temsilciliği, 22 yıl köşe yazarlığı yaptım. 5500 kadarı özgürlükte, 700 kadarı Silivri dolum ve üretim tesislerinde olmak üzere yaklaşık 6200 köşe yazısı yazdım. Silivri’den gazetenin 7 Mayıs kuruluş günlerinde gönderdiğim yazılarımdan birkaçında şu cümleyi kullandığımı anımsıyorum: “Ailevi dileklerimden sonraki en büyük arzum Cumhuriyet’in 100. kuruluş yıldönümünde gazetenin çatısı altında olmak ve o bir asırı yazmak...” Bu duygularla yeniden merhaba! HHH Cumhuriyet Gazetesi kuruluşundan beri üç kez büyük çizgi tartışması yaşadı.  Fikir gazetelerinde bu tartışma olur. Yoksa o gazetenin yayın politikası yok demektir. Ancak gazetenin kuruluş kökleriyle kavgalı hale gelmesi büyük tehlikedir. Bu anlamda gazetenin çizgisiyle oynamak ateşle oynamak gibi bir şeydir. Cumhuriyet üç kez bunu yaşadı; üçünde de kazanan gazetenin kuruluş felsefesi oldu. Birkaç yıldır süren tartışmanın öncekilerden farklı olarak sadece çizgisel değil, bir de hukuksal boyutu vardı. Hukuksal boyutu Cumhuriyet Vakfı yönetim kurulu üyelerinin seçiminde iki kere iki üç mü eder dört mü sorusuna verilecek yanıt kadar net bir durumdu. Mahkeme üç yıl sonra “dört eder” dedi. 2016 yılı sonunda Cumhuriyet’in yönetici ve yazarlarının tutuklanmasının, yargılama sürecine Cumhuriyet Vakfı’na yönelik yukarıda özetlediğimiz tartışmanın da ilave edilmesinin bir amacı da şuydu: Cumhuriyetçileri Cumhuriyetçilere kırdırmak! Bu davada mağdur edilen Cumhuriyet yazar ve yöneticileri bugün gazeteden ayrılmış olsa da onları yargı karşısında savunmak, yine Cumhuriyet’in başlıca sorumluluğudur. Cumhuriyet’in yayın politikası ile ilgili tartışma kamuoyuna da yansıdı. Bu da doğal, Cumhuriyet konuşulması, eleştirilmesi sevilen bir gazete. Gazeteye bir aşı denemesi yapıldı, çizgi olarak tutmadı. Yazarlar içinde tutanlar oldu, onların da bir bölümü ayrılmayı tercih etti. Genel Yayın Yönetmenimiz Aykut Küçükkaya’dan Ankara Temsilcimiz Sertaç Eş’e kadar gazete yönetiminde sorumluluk alan arkadaşlarımızın hemen tümü mesleğe Cumhuriyet’te başladı. Gazete kendi evlatlarını yönetime getirdi.  HHH Şimdi Cumhuriyet’i daha da güçlü kılma zamanı... Hak hukuk arayan, barışhuzur isteyen, Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetin tüm kurum ve kuruluşlarıyla yeniden inşasının şart olduğunu düşünen herkesin gazetesi yapma zamanı... Gazeteyi bu hedefe yönelik tüm fikirlere açma zamanı... Bu hedefe yürürken Cumhuriyet’e ilişkin tartışma elbet sürecektir.  Geçmişte Ankara Temsilciliğim döneminde de altı ayda bir sorarlardı: Cumhuriyet batıyor diyorlar, doğru mu? “Doğru” derdim, “pek çok kesime batıyor”. Sonraki altı ayda da şöyle sorarlardı: Cumhuriyet satılıyormuş, doğru mu? “Doğru” derdim, “her bayide satılıyor. Bulamadığınız bayi olursa haber verin, müdahale edelim”. Cumhuriyet tarih boyunca iktidarda kim olursa olsun, hep gerçeği yazmıştır, eğriye eğri doğruya doğru demiştir. 2000 yılı başıydı... Başbakan Ecevit, yedi gazetenin Ankara temsilcisini Oran’daki evinde sohbete davet etti. Bir arkadaşımız o günlerde tartışılan, Cumhuriyet’in yanlış bulduğu bir konuyu sordu. Ecevit söze şöyle başladı: Bu konuda hepinizi ikna edebilirim. Sanırım sayın Balbay hariç... Gülümseyerek şu yanıtı verdim: Bu görüşünüze katılıyorum! Cumhuriyet değil bugünkü iktidar, sosyal demokrat bir hükümette de eğriye eğri, doğruya doğru, der. Gerçekleri yazar. HHH Uzunca bir merhaba oldu... Sabahları koşarken eşofman cebinde kâğıt kalem bulundururum. Dün sabah da aynısını yaptım. Köşe yazısı konuları neler olabilir diye sıralayayım dedim, haftalık dört hakkım birden doluverdi... Yarın 12 Eylül... Türkiye tarihinde iki 12 Eylül var. Biri 12 Eylül 1980, öteki 12 Eylül 2010... İlki askeri darbe, ikincisi FETÖ belasının yargıda yerleşip, devleti ele geçirme sürecinin kilometre taşı. 12 Eylül 2010 referandumu için ne demişti FETÖ; “Keşke mezardakiler de kalkıp oy kullansa”... Yazmak şart... Türkiye’nin Suriye politikasındaki yanlışlar İdlib İdlib dökülüyor...  Yazmak şart... Trump politikaları dünyayı krampa soktu... Yazmak şart... Eren Erdem 80 gün sonra 19 Eylül’de mahkeme karşısına çıkacak. Dosya gizli tanıdık, affedersiniz tanıkla başlıyor. Yazmak şart... Enis Berberoğlu 15 aydır tutuklu. Anayasa, “yeniden seçilen milletvekili dokunulmazlık hakkını elde eder” diyor. Ama Enis hâlâ içerde. Üniversite sınavına girdi, arkeoloji bölümünü kazandı. Enis’in yapacağı arkeolojik kazılarda muhtemel M.Ö. 2000 yılına ait demokrasi izlerine rastlanacak! Yazmak şart... İngiltere’de İşçi Partisi özeleştirilerle ve yenilenen stratejilerle dolu bir tartışma içine girdi. Dünyada sol, genel gidiş karışısında siyaset üretememe sorunu yaşıyor... Yazmak şart... Yeniden merhaba... ‘İşimi istiyorum’ eylemine polis müdahalesi: 7 gözaltı Bakırköy’de bulunan Özgürlük Meydanı’nda her gün “İşimi istiyorum” eylemi yapan KHK’li Selvi Polat, Nursel Tanrıverdi, Alev Şahin, Metin Canbolat, Nuğyen Nedim ve Engin Karataş ile eylemi takip eden Fotoğraf ve Sinema Emekçileri (FOSEM) aktivisti İlknur Karadeniz dün akşam saatlerinde polis müdahalesiyle gözaltına alındı. l Haber Merkezi C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear