25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Çarşamba 20 Haziran 2018 EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: EMİNE BİLGET haber 7 CEYLANPINAR’IN GEREKÇELİ KARARI AÇIKLANDI ‘Çözüm Süreci’ni bitiren polis cinayetleri gizemini koruyor AKP’nin çözüm sürecini bitirme gerekçelerinden biri olarak gösterilen Ceylanpınar davasının gerekçeli kararı nihayet açıklandı. Neredeyse üç yıla yakın bir zamandır iki polisi öldürmekten çoğu tutuklu yargılanan 9 kişinin beraat gerekçesi olarak “Olay yerinde sanıklar ile ilgili herhangi bir bulgu, emare veya iz tespit edilememiştir” deniliyor. 8 Haziran’da bu köşede “Ceylanpınar’ın gerekçeli kararına ne oldu?” diye sormuştuk. Çünkü 22 Haziran 2015’te Ceylanpınar’da polisler Feyyaz Yumuşak ve Okan Acar’ı öldürdükleri iddiasıyla yargılanan 9 kişi 1 Mart 2018’de tahliye edilmiş ancak, yasal süreyi geçmesine rağmen mahkeme bir türlü gerekçeli kararını açıklamamıştı. Karar dün açıklandı. Ne deniyor kararda: “Ceza mahkumiyeti, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaate veya herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkân vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir. Sanıklar Hasan Işık, Ömer Kılınç, Sedat Aydın, Hüseyin Aydın, Aslan Bulut, Lütfi Abir, Hasan Aydın, Mehmet Naci Yılmaz ve Murat Abir’in fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ederek maktullerin kaldıkları eve gelerek maktulleri öldürdüklerine veya öldürülmeleri eylemine iştirat ettiklerine, sanıklar Hasan Işık, Ömer Kılınç, Sedat Aydın, Aslan Bulut, Lütfi Abir, Mehmet Naci Yılmaz ve Murat Abir’in 6136 sayılı yasaya aykırı olarak suçta kulla nılan silahları bulundurup taşıdıklarına, Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya veya devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya yönelik bir fiil işlediklerine dair savunmalarının aksine, somut delillerle desteklenmeyen soyut iddia ve ihbarlardan başka mahkumiyetlerine yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesim ve inandırcı delil bulunmadığı, yüklenen suçların sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmadığı tüm dosya kapsamından anlaşıldığından….” Yani, üç yıla yakın boyunca tutuklu yargılanan, işkence gören, tüm talepleri ve ifadeleri görmezden gelinen, dokuz kişinin AKP hükümetinin ve medyasının iddia ettiği gibi iki polisi öldürmediği ortaya çıktı. Dokuz masum insan ‘soyut’ iddialarla tutuklandı, onları tutuklayan hâkim, polis ve savcıların ‘FETÖ’ bağlantısı yok sayıldı. Türkiye yeniden çatışmalı sürece girdi. Ve bugün gelinen noktada iki polisin cinayeti hâlâ gizemini koruyor. Gerekçeli kararda Feyyaz Yumuşak ve Okan Acar’ın gerçek fail ya da faillerinin araştırılarak gereğinin yapılması için Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulmasına da karar verildiği belirtiliyor. Şimdi hep birlikte bu olayın takipçisi olmalıyız. Ve belki de şu basit sorulardan başlamalıyız: İhbar telefonlarını açanlar kimlerdi? Sanıkların masumiyetini kanıtlayacak HTS kayıtları kopyası bile alınmadan kim ya da kimler tarafından yok edildi? Olay akşamı öldürülen polislerin yanında olduğu iddia edilen üçüncü polis neden araştırılmadı? Halen görevde olan ve öldürülen polislerin evine hiç gitmediğini söylemesine rağmen evde parmak izi bulunan polis bu durumu nasıl açıklıyor? Olaydaki ‘FETÖ’ şüphesi neden göz ardı edildi? BARODAN SOYLU’YA YANIT: Elçi’yi aldığınız yerdeyiz İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun katıldığı bir televizyon programında Diyarbakır Barosu’nu hedef alarak “Diyarbakır Barosu PKK’ya müzahir bir barodur” dedi. TRT Haber’e konuşan Soylu, sadece baroyu değil, Diyarbakır ticaret ve sanayi odaları ile çok sayıda sivil toplum kuruluşunu PKK’li olmakla suçladı. Soylu’nun bu sözleri büyük tepki çekti. Sosyal medyada “Tahir Elçi’yi aldığınız yerdeyiz” etiketiyle çok sayıda paylaşım yapıldı. Diyarbakır Barosu’ndan yapılan açıklamada Diyarbakır Barosu’nun kurulduğu günden bu yana yürüttüğü insan hakları ve hukuk mücadelesiyle ulusal ve uluslararası kamuoyunda büyük saygınlık kazandığı, baronun bu uğurda büyük bedeller ödediği hatırlatıldı. Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin “Jitemci ağababalarınız ve generallerinize boyun eğmedim sizden mi korkacağım” sözlerinin de yer aldığı açıklamada “Biz de korkmuyoruz. Süleyman Soylu, iddialarınızın arkasındaysanız sizi gereğini yapmaya davet ediyoruz. Diyarbakır Barosu Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyeleri olarak Diyarbakır Barosu Adli Yardım Hizmet Binasında terörle mücadele ekiplerinizi ve savcılarınızı bekliyoruz. Tahir Elçi’yi aldığınız yerdeyiz” denildi. Mersin ve Adana Baroları Soylu’nun açıklamasını kınayarak Diyarbakır Barosu’na destek açıklaması yaptı. SURUÇ SORUŞTURMASI ‘polisin yanında bıçakladılar’ Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde ge çen cuma günü seçim çalışması yapan AKP Milletvekili ve adayı İbrahim Halil Yıldız’ı esnaf ziyareti sırasında çıkan tartışmanın silahlı kavgaya dönüşmesi sonucu AKP’li Yıldız’ın kardeşi Mehmet Şah Yıldız, esnaf Celal ve Adil Şenyaşar ve babaları Esvet Şenyaşar’ın ölümü, 8 kişinin de yaralamasıyla ilgili soruşturma sürüyor. Babası ve iki kardeşini kaybeden ve tedavisinin ardından önceki gün gözaltına alınan Mehmet Şenyaşar önceki gece savcılık ifadesinin ardından serbest bırakıldı. Mehmet Şenyaşar ve annesi Emine Şenyaşar’ın müşteki sıfatıyla ifade verdiği belirtildi. Mezopotamya Ajansı’na konuşan Mehmet Şenyaşar, olayı duyunca dükkâna koştuğunu, yaralı ağabeylerinin ambulansla hastaneye kaldırıldığını belirterek, “Hastaneye geldiğimde vekilin bir akrabası şöyle bağırıyordu: ‘Bunları öldürün. Bunlar vatan hainidir’ diyordu. Sonra beni kollarımdan tutarak bir odaya kapattılar. Yere atıp kafama ayaklarıyla bastılar. Sedyenin üzerindeyken bıçaklandığımı hissettim. Yanımdaki sedyede de Ferit abim kanlar içerisinde yatıyordu. Polisler de içerideydi. Sonra vekilin bir akrabası kapıyı açarak içeriye girdi. Elindeki silahla bana bir tane sıktı. Ben ölü taklidi yaptım” diye konuştu. AKP Şanlıurfa Milletvekili aday adayı Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu, Suruç’ta 4 kişinin ölümüyle ilgili aldığı bilgilerle resmi bilgiler arasında çelişkiler gördüğünü bunları yetkililere WhatsApp’tan gönderdiğini söyledi” dedi. Çiğdem Toker hÂkim karşısına çıktı ‘Bu dava bizi korkutamaz’ Gazetemiz yazarı Çiğdem Toker, Bayburt Grubu bünyesindeki Agrobay Seracılık şirketine verilen domates ihalesiyle ilgili köşe yazası nedeniyle açılan 1.5 milyon TL’lik manevi tazminat davasında hâkim karşısına çıktı. Toker, “Yazdığım köşe yazısı ifade özgürlüğü sınırları içerisindedir” dedi. Çiğdem Toker, Bayburt Grubu bünyesindeki Agrobay Seracılık şirketine verilen ihaleyi, “Rusya’ya domatesler de Bayburt’tan” başlıklı köşe yazısında kaleme almıştı. Bu yazı nedeniyle Agrobay Seracılık şirketi Toker’e 1.5 milyon manevi tazminat davası açmıştı. Davanın ön inceleme duruşması Dışkapı Adliyesi’ndeki Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmaya katılan Çiğdem Toker’i avukat Evrim İnal temsil etti. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RFS) Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Gökhan Durmuş, Türk Tabipleri Birliği Merkez Konsey Başkanı Sinan Adıyaman, EğitimSen Genel Başkanı Feray Aytekin Aydoğan, Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, TGS Ankara Şube Başkanı Sinan Tartanoğlu ile ÇGD Ankara Şube Başkanı Çınar Livane Özer de duruşmayı izledi. Duruşmada taraflar karşılıklı olarak dilekçelerinde belirttikleri hususların kanıtlarını sunmak için mahkemeden ek süre talep etti. Söz verilen Toker, “Yazdığım köşe yazısı ifade özgürlüğü sınırları içerisindedir” diye konuştu. Mahkeme hâkimi Mustafa Kara, taraflara ek süre vererek, bir sonraki duruşma günü olarak 6 Aralık’a erteledi. Duruşmanın ileri bir tarihe verilmesinin eleştirilmesi üzerine Yargıç Mustafa Kara, davayı gazetecilerin de izlediğini anımsatarak, iş yükünden dert yandı. Kara, “Bu kadar gazeteci bir aradayken söyleyeyim. Bunu da yazın. Önümüzde bir sürü dosya var. Benim bin tane derdest dosyam bulunuyor. Burada 25 tane Asliye Hukuk Mahkemesi var. 75 tane olması gerekir. 50 tane eksiğimiz var” dedi. Duruşma sonrasında gazeteci yazar Toker ve onu desteklemeye gelenler adliye önünde basın açıklaması yaptı. Hakkında açılan 1.5 milyonluk davayı değerlendiren Toker, “Kamu kaynaklarının nasıl harcandığının denetlenmesini isteyen bütün gazetecilere yönelik yıldırma politikası. Bu tutar bizi korkutacak değil. Genç meslektaşlarımın da gözünü korkutmamalı” dedi. Erol Önderoğlu ise “Yıldırma amaçlı uluslararası ekonomik ve politik güçlerin gazetecilere orantısız davalar açmasına aşinayız. Toker’in yazdığı yazılar sermayenin sorgulanmadan kendilerine akmasından memnun olan çevreleri rahatsız etti. Biz buraya gazetecilere diz çöktürülemeyeceğini göstermek için geldik” ifadelerini kullandı. l ANKARA/Cumhuriyet Sokak kabadayısı içtihadı yargıtay: savcıya kabadayı demek ifade özgürlüğü kapsamında ALİCAN ULUDAĞ Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Siirt Adliyesi’nde görev yapan Cumhuriyet Savcısına “Sokak kabadayısı” dediği gerekçesiyle Emniyet Müdürüne tazminat cezası verilmesiyle ilgili kararı bozdu. Siirt Adliyesi’nde yaşanılan bir güvenlik sorunu nedeniyle Siirt Cumhuriyet Başsavcılığı, 4. Sınıf Emniyet Müdürü B.A’nın da aralarında bulunduğu koruma polisleri hakkında soruşturma başlattı. B.A ve diğer koruma polisleri hakkında Valilikten soruşturma izni verilmesi talep edildi. Siirt Valiliği’nce soruşturma izni verilmesi için yapılan ön inceleme kapsamında polislerin ifadesi alındı. Emniyet Müdürü B.A ifadesinde, Savcı A.D için “Cumhuriyet Savcısına yakışmayan, sokak kabadayısı” ifadelerini kullandı. Savcı dava açtı Savcı A.D, polis memurunun bu ifadesiyle kişilik haklarına saldırıldığını, alay konusu olduğunu, incindiğini, “so kak kabadayısı” yakıştırmasının moral ve motivasyonun bozduğunu savunarak polis müdürü hakkında 5 bin TL tazminat talebiyle dava açtı. Siirt 2. Asliye Hukuk Mahkemesi, polis müdürünü 5 bin TL tazminata mahkum etti. Kararın temyiz incelemesini yapan Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, söz konusu ifadenin ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı değerlendirmesi yaparak, yerel mahkemenin kararını bozdu. Bozma kararı üzerine dava dosyası tekrar yerel mahkemeye gitti. Ancak yerel mahkeme ilk kararında direnme kararı verdi. Direnme kararı üzerine dava dosyası Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun gündemine geldi. Kurul, “Cumhuriyet Savcısına yakışmayan” ve “sokak kabadayısı” şeklindeki ifadelerin ifade ve düşünce özgürlüğü kapsamında korunması gereken kişisel değer yargısı niteliği taşıyıp taşımadığı, eleştiri sınırlarını aşıp aşmadığı ve davacının kişilik haklarına saldırı teşkil edip etmediği yönüyle tartıştı. Yargıtay, yerel mahkemenin kararının bozulmasına hük metti. Geçen hafta taraflara tebliğ edilen gerekçeli kararda şu değrelendirmelere yer verildi: ‘İfade özgürlüğü ağır basar’ “Kişilik hakkının korunması ile ifade özgürlüğü arasındaki dengeyi iyi sağlamak gerekmektedir. Özellikle siyasetçilerin ve devlet görevlilerinin kişilik hakları ve şöhretleri söz konusu olduğunda, bu dengede ifade özgürlüğünün ağır bastığı konusunda kuşku yoktur. Diğer bir deyişle, terazide bir yanda siyasetçilerin ve devlet görevlilerinin “kişilik hakları”, diğer yanda “ifade özgürlüğü” bulunduğu durumlarda, tercihin daha çok ifade özgürlüğünden yana kullanıldığı söylenebilir. Ancak kullanılan söz ve ifadelerin AİHM içtihatları karşısında, ifade özgürlüğü kapsamında korunması gereken kişisel değer yargısı niteliğinde değerlendirilmesi gerekmekte olup, kullanılan bu ifadelerin, eleştiri sınırlarını aşmadığı ve davacının kişilik haklarına saldırı teşkil etmediği kabul edilmelidir.” l ANKARA Gazeteci Gülseven tutuklandı 10 BİN TL’LİK TAZMİNAT ÖDENEMEDİ Gazeteci Hakan Gülseven bir yazısı nedeniyle tutuklandı. Gülseven, Yurt gazetesinde 11 Kasım 2013 tarihinde yayımlanan ‘Gavat üzerine’ başlıklı yazısı nedeniyle ‘kamu görevlisine, kamu görevinden dolayı hakaret’ suçlamasıyla hüküm giydi. Mahkum edildiği 10 bin TL’lik tazminatı gazete yönetiminin ödememesi üzerine gazeteci hakkında yakalama kararı çıkarıldı. Bir başka davada ifade vermek üzere Ayvalık’ta mahkemeye giden Gülseven, burada gözaltına alınıp mahkemeye çıkarıldı. Hakkında tutuklama kararı verilen Gülseven, Burhaniye Açık Ceza İnfaz Kurumu’na gönderildi. l İSTANBUL/Cumhuriyet Saflar Netleşirken Seçim günü yaklaştıkça saflar da netleşiyor. Her kesim, her siyasi parti ya da hareket seçimlerin sonuçları konusunda daha anlaşılır konuşmaya başladı. Seçim sonuçlarının anlamı artık kısa cümlelerle anlatılabiliyor, anlaşılabiliyor. Muhalefet partilerinin kurduğu “Millet İttifakı” HDP’yi dışlamıştı. Bu dışlama yüzde 10 baraj sorununun yalnızca HDP için geçerli ve ayıp bir baraj olduğunu ortaya koydu. Şimdi kime sorsanız, bu durumun garipliğini size anlatacaktır. HHH Hemen arkasından HDP’nin bu baraja takılmasının, Meclis dışında kalmasının ne anlama geldiğini sorun. Yine açık, net bir yanıt alacaksınız. AKP, Doğu’da, Güneydoğu’da HDP’nin kazanacağı yaklaşık 7080 milletvekilliğine, halkın başka bir partiye verdiği oylara el koymuş olacaktır. Bunun hakla, hukukla, adaletle bir ilgisi yoktur, anlatıldığında kolayca anlaşılabilen gerçeklerdendir. Ama bu gerçeğin devamının da anlatılmasında yarar var. HHH Yüzde 10 baraj haksızlığı bu olumsuz sonucu doğurursa, AKP’nin Meclis’te çoğunluğu elde etme olasılığı güçlenecektir. Bunun açık, net sonucu ise Cumhurbaşkanlığı’nı Muharrem İnce kazansa bile iş yapamaz hale gelmesi, her eyleminin, her işleminin Meclis’te tıkanması olacaktır. Erdoğan kazanırsa “büyük proje” amacına ulaşacaktır. Türkiye sürekli OHAL yönetiminde artık ne ad verirseniz öyle bir ülkeye dönüşecektir. HHH Evet, saflar netleşiyor, hatalar ortaya çıkıyor ama aynı zamanda bu hataların nasıl etkisizleştirilebileceği, çözüm yolları da belirginleşiyor. Hatalı stratejilerin olumsuz sonuçlarından kurtulmanın ilk koşulu, HDP’nin baraja takılmasının önüne geçmektir. Bu da özellikle büyük kentlerde HDP çatısı altında seçime katılan sol, demokrat, sosyalist adayların kazanmasını sağlamak, HDP’ye oy vermektir. Cumhurbaşkanlığı seçiminde ise daha önce de dokunulmazlıkların kaldırılmasına açıkça karşı çıkmış Muharrem İnce’ye, seçim sonrası için geniş bir birliktelik sözüne de güvenerek oy vermektir. HHH Yinelemekte yarar var, farklı amaçlar, farklı güdülerle seçim için “Millet ittifakı” kuran siyasi partiler, bundan sonrası için Meclis’te daha geniş bir birliktelik, HDP’yi dışlamayan, seçim öncesi hatayı yinelemeyen bir ittifak için kendilerini hazırlamalı, şimdiden harekete geçmelidirler. Eğer bu seçimde otoriter bir yönetimi öngören “AKP MHP ittifakını” durdurmayı, AKP’nin yaptığı tahribatı önlemeyi amaçlıyorlarsa, tutuklu HDP lideri Demirtaş’ın dile getirdiği “Demokrasi ittifakını” hayata geçirmek için çaba göstermeye şimdiden başlamalıdırlar. HHH Bu seçimlerde farkı bir yol izleyen, parti olarak seçime katılma hakları tanınmadığı için bağımsız olarak vekilliğe aday başka sosyalist arkadaşlarımız da var. Onların bu seçim döneminde sosyalizmi anlatma çabaları, “hattı müdafaa” konusundaki kararlılıkları boşa gitmiş sayılmamalıdır. Çünkü bugün öncelikli hedef AKP’yi Meclis’te zayıflatmak, otoriter yönetime gidiş yolunu kesmekse, geleceğin değişmez hedefinin ne olduğunu göstermek de o kadar önemlidir. HHH Ama arkadaşlarımız, sosyalizmi anlatma konusunda biricik olduklarını da düşünmemelidirler. Çünkü değildirler. Süreci farklı değerlendiren, izledikleri stratejiyi, eylemlerini, attıkları her adımı sosyalizm için mücadeleye bağlayan sosyalistler, kararlı bir şekilde bugün yolu tıkayan sorunları aşmak ve ama aynı zamanda sosyalizm için savaşıyorlar. Olması gereken de budur zaten. BARIŞ İSTEDİKLERİ İÇİN YARGILANIYORLAR Akademisyenler adliye mesaisinde Koç Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. B.C.B., Arel Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Umut Şah ile Dr. Efe Arık ve Kadir Has Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Reyda Ergün’ün yargılandığı dava İstanbul 36. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Esas hakkında mütalaasını açıklayan duruşma savcısı akademisyenlerin ‘Terör örgütü propagandası’ iddiasıyla cezalandırılmalarını istedi. Akademisyenler imzaladıkları metnin suç değil, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Barış imzacısı akademisyenlerden İstanbul Üniversitesi’nden Hülya Kirmanoğlu, Haydar Durak, Fatma Nihan Aksakallı, Yusuf Doğan Çetinkaya, Ahmet Bekmen, İrfan Keşoğlu, İlkay Yılmaz, Marmara Üniversitesi imzacılarından Erol Katırcıoğlu, Galatasaray Üniversitesi’nden Seçkin Sertdemir, F.A.A., Gözde Aytemur Nüfusçu’nun İstanbul 33. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandıkları davanın üçüncü duruşması görüldü. Mahkeme heyeti, 11 akademisyenin dosyalarını birleştirdi. Davayı 17 Ekim’e erteledi. Boğaziçi Üniversitesi’nden Doç. Dr. Özlem Beyarslan ve doktora öğrencisi Nevim Borçin ile Doç. Dr. Ahmet Ersoy’un da yargılanmalarına devam edildi. Davalar ertelendi. l İSTANBUL/Cumhuriyet C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear