03 Haziran 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Salı 8 Mayıs 2018 EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: BAHADIR AKTAŞ haber 9 Boğaziçili öğrencilere işkence Tutuklanan iki Boğaziçi öğrencisi avukatlarına hem üniversitenin karşısındaki otoparkta hem de Vatan’da ağır dayağa ve küfre maruz kaldıklarını söyledi Boğaziçi Üniversitesi’nde Afrin lokumu dağıtan bir gruba “Katliamın, işgalin lokumu olmaz” diyerek müdahalede bulunduğu için tutuklanan öğrencilerden ikisi maruz kaldıkları işkenceyi avukatlarına anlattı. 12 Nisan’da kampus ta gözaltına alınıp 14 Nisan günü tutuklanan ve biri Ekonomi diğeri Sosyoloji bölümünde okuyan iki öğrenci ile avukat Sema Özdemir ve Metin Sezgin görüştü. Konuyla ilgili avukatlar şu yazılı açıklamayı yaptı: “Hem Boğaziçi Üniversitesi Kuzey Kampusu’nun karşısındaki otoparkta hem de Vatan’da ağır dayağa ve küfürlü aşağılamaya maruz kaldıklarını beyan ettiler. Öğrenciler Vatan’da farklı zamanlarda ikişer defa soyundurulup yüz leri duvara dönük ve çıplak halde, 1520 dakika boyunca ‘çökkalk’a tabi tutulduklarını ifade ettiler. Yine çıplak halde dayak yediklerini, rutin hekim muayenelerine emniyet görevlilerinin de eşlik ettiği, muayene odasında biz zat bulundukları ve müdahale ettikleri kayıt altına alındı. Öğrenci müvekkillerimize yönelik insanlık dışı muamele ve işkence fiilini işleyenlere karşı hukuki süreç ivedilikle başlatılacaktır.” l İSTANBUL/Cumhuriyet CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ’NDE DİRENİŞ SÜRÜYOR Aralarında İstanbul, Gazi, Anadolu, Karadeniz Teknik, İnönü, Selçuk, Erciyes üniversitelerinin de bulunduğu 13 üniversitenin bölünmesini ve 25 yeni üniversite kurulmasını öngören kanun tasarısı, bugün tekrar görüşülecek. Tasarı, üç tur boyunca TBMM Genel Kurulu’nda karar yeter sayısının bulunamaması nedeniyle oylanmamıştı. Öğrenciler ve akademis MİT TIR’LARI DAVASI Gül’ün dosyası ayrıldı CANAN COŞKUN MİT TIR’ları davasında İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Yargıtay’ın Can Dündar ve Erdem Gül hakkında verdiği bozma kararına uydu. Ara kararda Gül hakkındaki dosyanın ayrılarak başka bir esas numarası üzerinden görülmesine karar verildi. Mahkeme heyeti Dündar’ın iadesine ilişkin başvurunun beklenmesine hükmetti. Yerel mahkeme, Dündar’a 6 Mayıs 2016’da 5 yıl 10 ay, Gül’e de 5 yıl hapis cezası vermişti. Yargıtay 16. Ceza Dairesi ise Gül için 4 aylık dava açma süresinin aşıldığını belirtip “Kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden, ispat edilemeyen suçtan beraatine karar verilmesi gerekir’’ görüşünde bulunmuş, Can Dündar’ın cezasını az bulmuştu. Dünkü duruşmaya gazetemizin Ankara Temsilcisi Erdem Gül ve avukatları, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve MİT Müsteşarlığı’nın avukatları katıldı. Mahkeme, Fetullahçı Terör Örgütü ile Sivil Mücadele Platformu Toplumsal Adalet ve Yardımlaşma Derneği (TAYDER) avukatı Ela İlden’in, Dündar tarafından yazılan kitapların, yazıp yönettiği Mustafa isimli belgesel ve eserlerin toplatılması ve elektronik ortamda ulaşılmasının engellenmesi için verdiği dilekçeyi talebin dosya ile bağlantısının olmadığını belirterek, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdi. Mahkeme, davaya konu haberlerin yayımlanmasının ardından Suriye Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliği’nin Güvenlik Konseyi Başkanı ve Genel Sekreteri’ne yolladığı 5 Haziran 2015 tarihli, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni şikâyet eden özdeş mektubun bir örneğini ve tercümesinin gönderilmesi için Yargıtay’a ve Dışişleri Bakanlığı’na yeniden yazı yazılmasına da karar verdi. Duruşma 2 Ekim’e ertelendi. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, 6 Mayıs 2016’da “devletin gizli kalması gereken bilgilerini açıklama” suçlamasıyla Can Dündar’a 5 yıl 10 ay, Erdem Gül’e de 5 yıl hapis cezası vermişti. l İSTANBUL ‘600 YILLIK ÇINARI BÖLMEYİN’ yenler dün Cerrahpaşa Tıp Fakültesi (CTF) Dekanlık Binası önünde 191. yıl anısına gökyüzüne 191 adet uçan balon bıraktı. Grup “Cerrahapaşa bizimdir bizim kalacak”, “Susma haykır bölünmeye hayır” , “Bölme böldürme fakülteyi öldürme”,“Cerrahpaşa evimiz hiçbir yere gitmeyiz”, “Bu daha başlangıç mücadeleye devam” sloganları attı. Emekli Öğretim üyeleri adına Prof. Dr. Nil Molinas, öğrencilerin amaçlarına ulaşmasını istediğini belirtirken açıklama yapan diğer isimler şunları söyledi: Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Hidayet Sarı, (Pankartta yazan ‘Bilim işimiz siyasete girmeyiz’ yazısına dikkat çekerek): “ Siyaset bizim işimize girdi. Şu anda siyaset mikrobu bize de bulaştı, bunu kabul edemeyiz.” Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ana 6 aylık bilim Dalı’ndan Tuğhan Utku: “CTF’de çalışan her fert tüm zihinsel ve bedensel enerjisini eylem alanında harcıyor. Pişman mıyız? Hayır. Yorgun muyuz? Hayır.” Ürolojide Robotik Cerrahi, Prof. Dr. Bülent Önal: “20042009 yılları arasında öğrenci sayısı 60 bin civarındaydı. Son yıllarda ise 105 bin öğrenci sayımız var. 20082009 yıllarında ise öğretim üyesi sayısı 5 bin 500’e çıktı. YÖK bunu sebep gös terdi ama bundan her zaman haberi vardı.” Anatomi Anabilim Dalı Prof. Dr. Mehmet Selam Demirci: “YÖK Başkanı bizimle konuşmuyor. İstanbul Üniversitesi büyükttür ama hantal değildir. Yurtdışında üniversiteler birleştirilip güçlendirilirken biz ayırıp zayıflatıyoruz.” CTF öğrencisi Asude Zülal Gül: “Türk milletinin ortak mirası, 600 yıllık çınar İstanbul Üniversitesi’ni bölmeyin.” l İSTANBUL/Cumhuriyet adalet “Çocuklar ölmesin” dediği için cezaevine konulduktan sonra tahliye edilen Ayşe Öğretmen’in cezasının infazına 6 ay ara verildiği ortaya çıktı Ayşe Çelik, 31 Ekim’de yeniden cezaevine girecek. Telefonla bağlandığı Beyaz Show’da “Çocuklar ölmesin” dediği için 1 yıl 3 ay hapis cezası verilerek 20 Nisan’da 6 aylık bebeğiyle birlikte cezaevine konulan ve 4 Mayıs’ta tahliye edilen öğretmen Ayşe Çelik’in cezasının infazına 6 ay ara verildiği ve yeniden cezaevine gireceği öğrenildi. Öğretmen Ayşe Çelik’in avukatına, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı İlamat ve İnfaz Bürosu tarafından verilen in faza ara verme kararında, hükümlünün, 4 Mayıs 2018 tarihli dilekçe ile Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuru yaptığı ve cezasının infazına ara verilmesini talep ettiği belirtildi. Kararda, “Hükümlünün bu talebiyle ilgili yapılan inceleme ve soruşturma sonucunda, talebin 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun’un 17’nci maddesince değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmış olmakta, infazı gereken kararda yazılı cezanın yukarıda belirtilen tarihler arasında infazına ara verilmesine kararla birlikte süresinde cezanın çektirilmesi için başvurmadığında hakkında yakalama emri çıkarılacağının bildirilmesine karar verildi” denildi. 31 Ekim’de bitiyor Ayşe Çelik hakkındaki infaza ara verilmesi tarihi 31 Ekim tarihinde bitecek ve cezasının geri kalananı çekmek için bu tarihte cezaevine girecek. l İSTANBUL/Cumhuriyet Gazetecilere 7.5 yıl istendi Özgür Gündem davasında 22 isim iki ayrı davada hâkim karşısına çıktı Kapatılan Özgür Gündem gazetesinde yayımlanan yazılar ve nöbetçi yayın yönetmenliği yaptığı gerekçesiyle yargılanan 22 isim iki ayrı davada hâkim karşısındaydı. Savcı 12 gazetecinin “örgüt propagandası” iddiasıyla 7.5 yıla kadar hapsini istedi. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün görülen duruşmaya mahkeme kararı ile kapatılan Özgür Gündem gazetesinin Eş Genel Yayın Yönetmeni Eren Keskin ve avukatları katıldı. Dava kapsamında Eren Keskin, Reyhan Çapan, Ayşe Batumlu, Nuray Özdoğan, Ayşe Berktay, Reyhan Hacıoğlu, Celalettin Can, Hüseyin Aykol ve Filiz Koçali yargılanıyor. Duruşmada söz alan avukat Özcan Kılıç, Keskin’in yazmadığı, görmediği ve okumadığı haberlerden sorumlu tutulduğunu söyledi. Ardından heyetin söz verdiği Keskin, “Görevi kabul ettim ancak aktif olarak yapmadım. Bugün 30 tane iddianame üzerinden savunma yapmam gerekiyormuş. Bunun imkânı yok. İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi’nde müebbet isteniyor. 12 ay 6 ay hapis ile 450 bin lira ceza aldım. Bu akıl almaz bir şey. Ben yurtdışına da gitmeyeceğim. Türkiye bu yasaları değiştirmek zorunda. Cumhurbaşkanı Avrupa Birliği süreci devam ediyor dedi. Devam ediyorsa İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki iki duruşma 9 ve 16 Temmuz’a ertelendi. bu yasaların değişmesi gerekir.” Mahkeme duruşmayı 9 Temmuz’a erteledi. Aynı mahkeme Aynı mahkemede gazeteciler Faruk Eren, Ertuğrul Mavioğlu, Celal Başlangıç, Ömer Ağın, İhsan Çaralan, Celalettin Can, Fehim Işık, Öncü Akgül, Hüseyin Aykol, Veysel Kemer, Yüksel Oğuz, Mehmet Şirin Taşdemir ve Dilşah Karakaya’nın Özgür Gündem gazetesine destek için başlatılan Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği kampanyasına katıldığı için yargılandıkları celseye geçildi. Savcı esas hakkındaki mütalaasında, Aykol’un zincirleme şekilde örgüt propagandası yaptığını iddia ederek 13 yıla kadar, diğerlerinin de örgüt propagandası yaptığı iddiasıyla 7.5 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmalarını istedi. Mahkeme, yargılanan kişilere esas hakkındaki savunmalarını hazırlamaları için süre verdi. Duruşma 16 Temmuz’a ertelendi. l İSTANBUL/Cumhuriyet Diktatörler seçimle gider mi? Türkiye’de tam anlamıyla bir diktatörlük rejimi mi hüküm sürüyor? Yanıt kesin bir evet değil. Kimilerine göre yürürlükte olan rejim fiilen bir diktatörlük, kimilerine göre koyu bir otoriterlik. Diktatörlük mü değil mi tartışması önümüzdeki seçime ilişkin davranışları da belirlemeye aday. Rejimin asli niteliğinin diktatörlük olduğuna inanınca, “Diktatör seçimle gitmeyi kabul eder mi” sorusu gündeme geliyor. Evet, diktatör eğer gerçekten diktatörse, seçimle gitmez! Ama zaten bu durumda seçim de, ona seçim denmeyecek bir gösteriden başka bir şey olmaz. Azerbaycan, Belarusya, vb... olduğu gibi. Türkiye’de yeni başlayan seçim yarışı iktidardaki ittifakın başkan adayının ve iktidar partisinin lehine çok büyük bir eşitsizlikle yürütülecek. Buna rağmen, seçimin yasak savmak için düzenlenen bir gösteri, sonucu önceden kesinlikle belli olan bir düzmece olduğunu söylemek mümkün değil. Seçim sonuçları aleyhine olursa, iktidardaki gücün oy ve sayım sahtekârlığı örgütleyebileceği de kesin bir veri değil. Bunu yapmayı istemekle yapabilmek arasında büyük bir mesafe var. Seçimi kaybeden muktedir sonuca karşı direnmek istese de, buna imkân bulabileceği şüpheli. Bütün bu karamsar öngörülerin günümüz Türkiye’sinde bütünüyle uçuk kaçık hezeyanlar olduğunu söylemek kuşkusuz safdillik olur. Ama şimdilik en güçlü ihtimal bu senaryolar değil. Diktatörün seçimle gitmeyeceği inancı, genellikle diktatörlüklerin toplumun siyasal tahayyülü üzerinde kurdukları tahakkümün en önemli unsurlarından biridir. Bu içselleştirme, çoğu diktatörlüklerde halkın seçimi ciddiye almamasına, ya seçim sandığına gitmemesine ya da “başıma bir iş gelmesin” oyu kullanmasına yol açar. Tahakkümü pekiştirir. Bugün Türkiye’de diktatör seçimle gitmez demek de bir bakıma yürürlükteki tahakküm düzeninin dümen suyuna girmek demektir. Bu iktidar seçimle gitmez iddiasını bir an için kabul edelim. İktidardaki güçlerin seçimi gerçekten kaybetmiş olmalarına rağmen, hileyle hurdayla iktidara yapışmalarına yol açmak, otokratın seçim sonuçlarını tanımadığını bir şekilde ilan etmek zorunda bırakmak da demokratik mücadelenin son derece önemli bir hedefi değil midir? Adil olmayan koşullarda ama gerçekten seçim kazanmış bir muktedirin sahip olduğu meşruiyetle, kaybettiği seçim sonuçlarını açıkça hile yaparak, kavga çıkararak kendi lehine çeviren ya da masayı devirip elinde silahla ayağa kalkan bir müstebitin arasındaki fark önemsiz midir? Bu iki farklı durumda toplumsal muhalefetin vereceği mücadeleler de farklı olacaktır. Türkiye toplumunda güçlü ve eski bir siyasal meşruiyet dayanağı olan seçim meşruiyetini muktedirin bir kalemde silip atmasının sonuçları, kendisinin öngördüğü gibi olmayabilir. Bugün muhalefetin önündeki en önemli iş, hem başkanlık hem milletvekili seçiminde iktidardaki ittifaka verilen oylardan çok daha fazla oyun sandığa girmesi için seçmenleri ikna etmektir. Bu oyların hepsinin sandıktan çıkması, seçim tutanağına işlenmesi ve açıklanan sonucun gerçeği yansıtması için bütün önlemleri almaktır. Her seviyede muhalefet güçlerinin dayanışmasını güçlendirmektir. Bütün bunlara rağmen, sonuç gerçekten verilen oyları yansıtmayacak olursa ya da iktidar seçim sonuçlarını tanımayı reddederse, o zaman diktatörlüğünü ilan etmiş olana karşı mücadele alan ve yöntemleri de farklı olacaktır. “Muktedir iktidarı seçimle bırakır mı” sorusu ancak seçimleri muhalefetin gerçekten kazanmış olması durumunda yanıtını bulur. Yoksa bu konuda kesin olumsuz yargılara şimdiden varmak, müstebitin salgıladığı korkuyu, çaresizliği içselleştirip, onun seçilme meşruiyetini tazelemesine istemeden de olsa katkı vermek olur. Büyükelçiliğe basın özgürlüğü pankartı ABD’nin Ankara Büyükelçiliği 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü gününden bu yana Büyükelçilik binasında Türkiye’de basın özgürlüğüne karşı tepkisini pankart açarak gösteriyor. Büyükelçiliğin binasına Nelson Mandela’nın şu sözü asıldı: “Eleştirel, bağımsız ve araştırmacı gazetecilik bütün demokrasilerin hayat damarıdır. Basın devlet müdahalesine maruz kalmamalıdır.” 3 Mayıs’tan bu yana asılı olan pankartın bir süre daha kalması bekleniyor. Büyükelçilik, geçmişte de “Kadına yönelik şiddete dur de” yazılı pankartı 25 Kasım, ‘Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ nedeniyle asmıştı. l ANKARA / Cumhuriyet C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear