23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
KULTUR Melike Şahin’in şarkısına klip Tony Gatlif’ten Kasım 2017’de ilk teklisi “Deli Kan”ı yayımlayan Melike Şahin’in, bu kez “Sevmek Suçsa Suçluyum” adlı şarkısı dinleyici karşısına çıktı. Şarkının söz ve bestesi Şahin’e ait. Öte yandan, “Sevmek Suçsa Suçluyum”un klibi; “Exils” filmiyle 2004 Cannes Film Festivali’nde “En İyi Yönetmen” ödülünü alan Fransız yönetmen Tony Gatlif tarafından çekildi. Çekimleri Sirkeci Garı’nda gerçekleşen klipte sanatçıya otuz kadın oyuncu eşlik etti. Şahin, daha önce Gatlif’in son filmi “Djam”in film müzikleri albümünde de bir şarkı seslendirmişti. Salı 8 Mayıs 2018 EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAk TASARIM: İLKNUR FİLİZ kultur@cumhuriyet.com.tr ‘Tarih saptırılıyor’ 13 Prof. Dr. Emre Kongar’ın, Nutuk’tan seçkilerin yer aldığı kitabı yayımlandı Prof. Dr. Emre Kongar, Mustafa Kemal Atatürk’ün eseri Nutuk’un en belirgin ve çar pıcı temalarını, bir bilim insanı gö züyle seçip yorumlayarak bir derle me hazırladı. Kongar’ın seçkisiyle Nu tuk, Remzi Kitabevi’nden ilk baskısı 50 bin adet olmak üze re yayımlandı. Nutuk’u günümüz Türkçesiy le yeni kuşaklara ak tarmayı amaçlayan ça lışmayı ve günümüz ORHUN ATMIŞ de Nutuk’un nasıl bir öneme sahip olduğunu Kongar’la konuştuk. n Kitabın önsözünde “Fransız ve Sovyet devrimlerini öğrendikten sonra Türk Devrimi’ni anlamaya ça lıştım” diyorsunuz, neden böyle bir süreç geliştirdiniz ve bu Nutuk’a ba kış açınızı nasıl etkiledi? Türk Devrimi’ni ve Atatürk’ü an lamak için, önce, sosyolojik ve tarih sel olarak “devrim nedir”, “devrim süreçleri nasıl oluşur”, “dev rimler insanlığı nasıl etkiler” gibi soruların yanıtlarını öğ renmek gerekiyordu. Bu soruların yanıtlarını da an cak Fransız ve Sovyet devrim lerini inceleyerek anlamak ola naklıydı. Bu iki devrimi inceleyerek hem Endüstri Devrimi gibi in sanlık tarihinin dönüm noktala rından birini daha iyi anladım, hem de bunun bir sonucu olan sosyalizmi. Böylece, Nutuk’ta Mustafa Kemal Atatürk’ün anlat tığı serüveni daha iyi anlamak olana ğına kavuştum. ‘Türk Devrimi’nin eşi yok’ n İrdelemeleriniz sonunda “Türk Devrimi’nin eşi yoktur” diyorsunuz, sizce neden? Bu sorunuza, Türk Devrimi’nin sonucuna bakarak bir yanıt vermek istersem, “Çünkü Türkiye Müslüman bir toplumda laik bir demokrasiye sahip olan dünyadaki tek ülkedir” diyebilirim. Yani Türk Devrimi’nin eşsiz oluşunu, sonucuna bakarak da anlayabiliriz. Ama bu devrim sürecini de irdeleyerek, onun niçin eşsiz olduğunu daha net görebiliriz: Dünyada, Din / Tarım Toplumu aşamasında patinaj yaparak Endüstri Devrimi’ni ıskaladığı için zayıflayan, yıkılan ve işgal edilerek yok edilen bir imparatorluğun kalıntıları üzerinde, bir Kentsel Endüstriyel Toplum modeli olan Cumhuriyet’i 15 yıl gibi Kongar’ın seçkisiyle Nutuk, Remzi Kitabevi’nden ilk baskısı 50 bin adet olmak üzere yayımlandı. kısa bir sürede gerçekleştiren başka bir devrim yok! n Alıntıları seçerken dönüm noktaları olarak gördüğünüz bölümleri aldığınızı belirtiyorsunuz, bunlar hangileriydi? Başlarına kendi yorumlarımı koyarak, bugünün Türkçesine aktardığım bölümler, İstiklal Savaşı’nın ve Devrimlerin en çarpıcı noktalarıdır. Bunlar Samsun’a çıktığındaki “Genel Manzara” ile başlar ve “Gençliğe Hitabe” ile biter. Arada da 29 bö lüm var. n Nutuk’un günümüz Türkçesin de okuyucuyla buluşmasında sorun mu yaşanıyordu sizce? Evet. Aslında orijinal metnin günümüz Türkçesine aktarılması başarıyla gerçekleştirilmişti. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun “Söylev” adlı yapıtı, Şule Perinçek’in başkanlığında bir grubun yaptığı inceleme ve Kaynak Yayınları tarafından yayınlanan “Nutuk” çok başarılı aktarmalardır. Ama bunların hepsi çok hacimli, yüzlerce sayfalık, kalın görünümlü kitaplar oldukları için, özellikle gençler tarafından pek okunmuyorlardı. Ben dönüm noktası olan bölümle ri seçerek, hem daha ince ve göz korkutmayan bir kitap oluşturmaya hem de İstiklal Savaşı ile devrimlerin daha çarpıcı ve özet bir biçimde anlaşılmasını sağlamaya çalıştım. Elbette Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sözlerini aynen onun söylediği anlamda, yani ne abartarak, ne de yumuşatarak, tam onun duygu ve düşüncelerini yansıtacak biçimde günümüz Türkçesine aktardım ki yeni kuşaklar o dönemin serüvenlerini, Devrimci bir Dahînin gerçek anlatımıyla izlesinler. ‘Kifayetsiz muhterisler’ n Peki, siz gençlerde bir umutsuzluk görüyor musunuz? Gençlere bu konu hakkında neler söylemek istersiniz? Sadece gençlerde değil, herkeste Demokratik Cumhuriyeti korumak konusunda bir umutsuzluk görüyorum ve çok üzülüyorum. Bu kitabı okusunlar da bu Cumhuriyet’in ne gibi olanaksız koşullarda kurulduğunu anlasınlar: Meclis’in açıldığı gün, Anadolu, düşman işgaline ek olarak Halife yanlısı isyanlarla sarsılmaktadır. n Açıklamalarınızdan birinde Mustafa Kemal Atatürk’ün en baştan beri Meclis’le çalışmasına dikkat çekiyorsunuz, şu anda da (daha hızlı ve etkili olacağı gerekçesiyle) tüm yetkileri tek kişinin elinde bir “başkan”da toplamaya çalışan bir iktidar var. Nasıl yorumlarsınız? Mustafa Kemal Atatürk’ün o günkü koşullarda bile gerekli görmediği, tenezzül etmediği yetkileri, bugün bir “Başkan”ın elinde toplamaya çalışanlar, kendi yetersizliklerini örtbas etmeye çalışan “kifayetsiz muhterisler”, yani “yeteneksiz politikacılardır”. Bu açıdan da benim seçtiğim metinlerle yayınlanan bu Nutuk, zamanlama bakımından, çok gerekli bir anda yayımlanmış oluyor. ‘Lozan’a hezimet diyenler Sevr’e baksın’ n Bu konjonktürde Nutuk’un tekrar, hem de özellikle gençler tarafından okunmasına ihtiyaç mı var? Kesinlikle evet. Bunun iki nedeni var: Birincisi özellikle politikacılar ile Laik ve Demokratik Cumhuriyet düşmanları tarihi saptırıyorlar; yalan yanlış uydurma bilgiler üretiyorlar: Yok Mustafa Kemal’i İstiklal Savaşı’nı yapmak üzere Anadolu’ya Vahdettin yollamış veya İstiklal Sa vaşı önemli değilmiş, basit bir TürkYunan savaşıymış veya Lozan bir hezimetmiş gibi. Oysa Atatürk’ü Anadolu’ya gerçekten Vahdettin yollamıştır ama İstiklal Savaşı yapsın diye değil, tam tersine, İngilizlere karşı başlayan direniş hareketlerini bastırsın diye. İstiklal Savaşı’nı basit bir TürkYunan savaşı olarak görenlere de sormak gerek: O zaman Lozan’da niçin İngiltere, Fransa, İtalya gibi dev letler masadaydı? Lozan’ı bir hezimet diye niteleyen ler ise sadece Sevr antlaşmasına baksınlar yeter! İkincisi, Demokratik Cumhuriyet’in korunmasında kötümserlik gözlemliyorum. O günkü koşulları düşünerek, bunu aşmak gerekir. Bu kitabı biraz da öğretmenler için yazdım; öğrencilerine gerçek tarihi öğretirken, doğru kaynak gösterebilsinler diye. 17 MAYIS’A DEK SÜRECEK Barselona’da Türk Filmleri Festivali... Bu yıl ilk kez düzenlenen Barselona Türk Filmleri Festivali, Ebru Ceylan’ın ustalık dersi ve Nuri Bilge Ceylan’ın sunumuyla gerçekleşen “Kış Uykusu” filminin gösterimiyle başladı. Filmoteca de Catalunya ev sahipliğindeki festivale oldukça yoğun ilgi gösterildi. Nuri Bilge Ceylan ve Ebru Ceylan’ın yanı sıra yönetmen Senem Tüzen, yapımcı Yamaç Okur, yönetmen Selim Evci, Barselona Başkonsolosu Güçlü Kalafat ile Barselona’da yaşayan çok sayıda sanatsever etkinliğe katıldı. 17 Mayıs’a kadar devam edecek olan festivalde, Seren Yüce’nin “Rüzgârda Salınan Nilüfer”, Mustafa Kara’nın “Kalandar Soğuğu”, Fikret Reyhan’ın “Sarı Sıcak”, Onur Saylak’ın “Daha”, Tolga Karaçelik’in “Sarmaşık”, Senem Tüzen’in “Ana Yurdu”, Mehmet Eryılmaz’ın “Misafir” ve Selim Evci’nin “Saklı” filmleri seyirci ile buluşacak. ‘Rüzgârda Salınan Nilüfer’ NEDDEARLNASNDS THEATER I Tiyatro festivalinin ilk sürprizi... İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından Koç Holding Enerji Grubu Şirketleri Aygaz, Opet ve Tüpraş sponsorluğunda düzenlenen 22. İstanbul Tiyatro Festivali, kasım ayında tiyatroseverlerle buluşmaya hazırlanıyor. 22. İstanbul Tiyatro Festivali’nin ilk sürprizi, 1959 yılından bu yana ortaya koy dukları her bir koreografiyle güncel dansta çığır açan Nederlands Dans Theater I oldu. Kasımda Zorlu’da... Topluluk, Hollanda Konsolosluğu işbirliği ve Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nin sponsorluğunda, 28 ve 29 Kasım’da Zorlu PSM Ana Tiyatro’da İstanbul seyircisiyle buluşacak. 2017’den itibaren her yıl Kasım ayında düzenlenmeye başlanan İstanbul Tiyatro Festivali ilk defa seyirci karşısına çıkacak yerli yapımlar ve dünya sahnelerinde büyük ses getiren uluslararası oyun ve dans gösterileriyle iki haftalık tiyatro maratonuna sahne olacak. ‘Balerin’ dans ve tiyatronun kesişmesi Nisan 2018’de prömiyer yapan “Balerin” Moda Sahnesi’nin ilk dans tiyatrosu prodüksiyonu. İlgiyle izleniyor. Sanırım mayıs sonuna kadar devam edecek ve ardından yeni sezona uzanacak. Bedirhan Dehmen’in yönetip koreografisini yaptığı eserde İstanbul Devlet Opera ve Balesi baş dansçılarından İlke Kodal’ı izliyoruz. Tek kişilik bir çalışma. Bir dansçının gerek seyirciyle kurduğu iletişim, gerekse çok sevdiği mesleğine ve kendine yönelik iç hesaplaşmaları “Balerin”i sanki çoğaltıyor, doğurganlaştırıyor. Balerinin türlü hallerine alan açan sahne tasarımı Bengi Günay’a, ışık tasarımı İrfan Vanlı’ya, müzik ve ses tasarımı Utku Şilliler’e, görsel efektler Murat Dürüm’e ait. Eserin proje danışmanı Kemal Aydoğan... Esinler, esintiler “Balerin”in yönetmeni ve koreografı Bedirhan Dehmen; “Şimdiye kadar hep erkek ve erkeklik hikâyeleri anlattım. Bir kadın hikâyesi sahneleyebilmiş olmaktan dolayı mutluyum gerçekten” diyor. Eminim, kadın hikâyeleri çeşitlenerek devam edecek bundan böyle. Belki de türlü buluşmalar sağlam açılımlara yol açacak... Bedirhan Dehmen, “kendi ilham ve referanslarımı organik bir potada eritebildiğim bir oyun olduğu hissi içindeyim” derken; Ingmar Bergman’ın “Persona”sı, Kafka’nın “Maymun”u, John Berger’in “Görme Biçimleri”ndeki ‘nü’ ve ‘çıplak’ ayırımı, Michel Foucault – “Hakikat Cesareti”ndeki açık sözlülük ve retorik karşıtlığı gibi dansdışı referanslardan da söz ediyor. Sonuçta; özellikle çalışma yöntem ve metodolojisi itibarıyla Pina Bausch’a en çok yakınlaştığı ve ondan en verimli şekilde istifade ettiği bir iş olduğu vurgusunu yapıyor “Balerin”in. Dehmen’in Pina Bausch’a dair sözlerinden bana düşen pay da İKSV yıllarımda Pina Bausch’un Festival seyircisiyle tanışmasını sağlamış olmak oluyor... Evet, iyi ki Pina Bausch Tanztheater Wuppertal “Cam Temizleyicisi,” “Masurco Fogo” ve son olarak da İstanbul için yaptığı “Nefes” ile Tiyatro Festivali’nin konuğu oldu, seyirciyle AKM’de kucaklaştı. “Son olarak” diyorum, çünkü 2008’de AKM kapısına vurulan kilit sanat dünyamızı ve genç kuşakları büyük kayıplara uğrattı, uğratıyor... Dansçının duruşu Yine “Balerin”e dönersek: Dansçının sahne üstünde varlığını salt seyircinin beğenisini kazanan gösterim gücüyle değil, kendi kimliğiyle, kişisel duruşuyla da kanıtladığını vurguluyor oyun. Dans ve dansçı arasındaki bu hassas ilişkiye dair İlke Kodal Moda Sahnesi web sayfasında çıkan röportajda tam da bu hususa değiniyor sanki: “Sahne üzerinde gördüğümüz balerinin, görmediğimiz ve bilmediğimiz yönleri de var. Mesela bir atlet gibi disiplinli ve yoğun bir çaba gerektiren zorlu bir yolda olması... Aynı zamanda, sürekli kendi fiziksel, psikolojik sınırlarıyla mücadele etmesini de araştırdık. Sonuçta, porselen bir süs bebek ya da müzik kutusunun içindeki, o kendi etrafında dönen bir obje olarak görülmemeli.” Böyle bir perspektiften bakınca “Balerin”de dans, tiyatro ve performans arasındaki sınırlar iç içe geçiyor ve dansçının kişisel tarihi ile seyirciye sunulan gösteri aynı anda, aynı mekânda buluşuyor. Bu süreç keyifle olduğu kadar kişiyi motive eden soru işaretleriyle birlikte izleniyor... Ressam Çelengil’den ‘Kapıönünde’ sergisi Ressam Mine Çelengil’in 3. kişisel resim sergisi “Kapıönünde” Nail Kitabevi’ndeki Kuzgun Cep Sanat Galerisi’nde açıldı. Sergi 29 Mayıs’a kadar ziyaret edilebilecek. Küratörlüğünü Eylül Deniz Ergun’un yaptığı sergide Çelengil, Kuzguncuk’ta “kapı önünde” karşılaştığı insan ve hayvan manzaralarını çizdiğini belirtiyor. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear