26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Perşembe 22 Şubat 2018 14 yorum EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: BAHADIR AKTAŞ “Orwell der ki, hiçbir şey yasadışı değildir çünkü artık yasa yok.” Bunu söyledikten sonra üç gün yeterince bilmek açısından Demirtaş’ın üç gün boyunca anlattıklarını mutlaka okuyun. Bugün çözüm sürecinde yaptıkları görüşme boyunca uğradıkları “düşman hukukunu”, tutuk ler nedeniyle başta Demirtaş olmak üzere İmralı lanmalarının nasıl siyasi bir boyut taşıdığını tek tek Heyeti’nde yer alan HDP’li isimler suçlanırken hukuki ve tarihsel çerçevede anlattı HDP’nin eski Oslo sürecinde doğrudan Öcalan’a gidip yazı alan genel başkanı Selahattin Demirtaş. bakana ne diyeceğiz? Gelin görün ki o günden beri herkes kör, herkes Sahi kim o bakan? sağır, herkes dilsiz. Duymazlıktan gelinen o an İmralı Notları kitabından bahsetmiştim ya. O kitapta latımların normal koşullarda kıyameti koparması da ‘İmralı’ya giden bir bakan’dan söz ediliyordu. Körler ülkesinde Çok eskiden bir yerde anlatmıştım. Maalesef sırası geldi; yeniden anlatacağım: H. G. Wells’in Körler Ülkesi başlıklı gerektiğini söyleyen bir iki ses dışında. HDP’yi Kandil’den, İmralı’dan talimat almakla suçlayan AKP’nin gerçek yüzünü ortaya serdi oysa Demirtaş. Talimatı kendilerinin almadığını, bizzat bir bakan eliyle AKP’nin aldırmaya çalıştığını söyledi. Evet bir “bakan”. İmralı’da Öcalan ile devletin görüşmeler yaptığı elbette bir sır değil. Çözüm süreci boyunca bizzat Yoksa o ‘Bakan’… ilgili düzenlemelerdeki tehlikelere dikkat çektik. Boykot kararı aldık. Ne yaptılar biliyor musu nuz? ‘Bunlar İmralı’dan talimat alıyor’ diyorlardı ya. Abdullah Öcalan’ın el yazısıyla bakanın kendisi Cumhuriyet’te de bunu yazmıştım ve yalanlanmamıştı (‘http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/491006/ imraliyagidenbakaniOcalanacikladi.html). 21 Temmuz 2013. Öcalan her zamanki gibi yanındaki ‘yetkili’ ile o gün kendisiyle görüşmeye gelen Selahattin Demirtaş ve Pervin Buldan’la konuşuyor. Çözüm arayışlarının geldiği noktayı, AKP’nin tavrını anlatıyor. Ve bir isim zikrediyor: bir öyküsü vardır.  Öyküde adamın biri kar fırtınasında yolunu kaybeder, bir yardan düşer, bilmediği bir ortamda bulur kendini. Uzakta bir yerde ışıklar görür, oraya doğru yürür: Evleri penceresiz bir köye varır. O köyde yaşayanların tümü kördür. Aralarına düşen “görür” birinin anlattıklarına inanmazlar, onu bir süre hapsederler, sonra kötü bir kimse olmadığını anlayıp serbest bırakırlar. Adam da bu köyde kalır, bir iş bulur, çalışır. Köyde burnunun iki tarafında üstü kaşa ben devlet ve AKP’nin onayıyla bu görüşmelere BDP ve daha sonra HDP heyetlerinin gittiği de sır değil. O süreçleri anlatan bir de kitap yayımlandı hatırlarsanız; İmralı Notları. Ve o kitapta yazılanlar bu güne dek yalanlanmadı. Şimdi tüm bu çerçevede Demirtaş’ın anlattıklarının sadece küçük bir bölümüne bakalım. Ne diyordu Demirtaş: “2010 referandumunda partim boykot kararı aldı. Bizim üzerimizde ‘evet’ oyu verilmesi için baskı oluşturuldu. O dönemde partimin içinde olmadığı bir çözüm süreci vardı. Oslo süreci olarak bilinen, hükümet ve PKK yetkililerinin yüz yüze İmralı’dan yazı getirdi. Bana getirdi. Niye, referandumda hem parlamentoda, hem dışarıda ‘evet’ oyu vermemiz için. İnkâr ederlerse tanıkları burada dinleteceğim. Kabul etmedik. Hem yazıda öyle bir şey yok. Öcalan’ın el yazısı. Yazı şu: ‘Partiniz hangi kararı verirse saygı duyuyoruz. Ama anayasa değişikliği acaba yeni bir diyaloğun, çözüm sürecinin önünü açar mı, parti olarak değerlendirmenizi rica ediyorum.’ Kabul etmedik, boykot tavrımızı sürdüreceğiz dedik, uzlaşı istiyorsanız HSYK ve dilkimlik ile ilgili değişiklikleri geri çekin dedik. Majesteleri öfkelendi tabii; ‘hani İmralı’dan talimat “Dün de Beşir Bey söyledi. (Kitapta bu sırada Yetkili’yle göz göze geldiği ancak Öcalan’ın cümlesini düzeltmediği vurgulanıyor) Aklınıza hayalinize gelmeyecek düzenlemeler var diyordu. Ama tek taraflı olmaz. Benim içinde olmadığım bir pakete imza atmam. Kırk gününüz var. Siz de BDP olarak hükümetle görüşün bunları. Umarım siz de demokratik bir çözüm için katkı sunabilirsiniz. Kendisi söyledi bunları Beşir Bey. Hazırlık yapıyorlar. Ama siz de taleplerinizi bildirip ortaklaştırın.” Demirtaş’ın söylediği ‘bakan’ın kim olduğunu düşünürken nedense aklıma İmralı Notları’nda geçen o isim yani Beşir Atalay geldi. 2013’te Baş zer, kirpiği andırır iki çukur bulunan bir kız var görüştüğü süreç. Anayasa teklifi sunuldu. Biz iki alıyorlardı’ demiş bakanlarına. Onlar da ‘bilmiyoruz bakan Yardımcısı olarak kabinede yer alan Atalay, dır. Adam o kıza âşık olur. Kız da onu sever. şeye itiraz ettik. Birincisi kimlikle ilgili düzenleme vallahi’ demişler. Bizimle ilgili asıl kriz o zaman başladı.” 2010’da İçişleri Bakanı’ydı. Görür adam günün birinde “Benimle evlenir olmamasına, ikincisi de HSYK ve yüksek yargıyla Gelinen noktayı daha iyi anlayabilmek için, dünü Acaba çıkıp bir iki şey söyler mi? misin” diye sorar kıza. “Evet” der kız, “ancak sen bizlerden çok farklısın. Böyle anormal bi riyle evlenemem. Ancak gözlerini dağlatıp kör olursan yaşamımı seninkiyle birleştiririm!” Adam kıza âşıktır, “Peki” deyiverir. Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN [email protected] Kız anasına, babasına müjdeyi verir ve düğün hazırlıkları başlar. Burada durup soralım: Bir toplumda görmemeyi tercih eden, kör edilmeyi yeğleyenler varsa ve çoğunluğu elde ederlerse Baro sadece baro değildir bütün vatandaşları kör edeceklerini ilan etmişlerse ne yaparsınız? “Seçim kazanır larsa, yaptıklarının tümü meşru olur” mu dersiniz? Gözünüzü dağlatmak için sıraya mı girersiniz? Peki, yaşadığınız yerde gözlerinizi değil de mesela bundan böyle aklınızı kullanmamanızı önerirlerse ne yaparsınız? Size aklınızın gerekmediği, her şeyi bilen, herkesten akıllı birinin zaten var olduğunu, onun “yap” dediğini yaparsanız, “yapma” dediğini de yapmazsanız huzura ve mutluluğa ereceğinizi söyleseler inanır mısınız? H. G. Wells’in öyküsünün geriye kalan kısmı nasıldır? Körler Ülkesi’nde düğün gününden bir gün önce köy meydanında masalar kurulmuş, kazanlar kaynatılmış ve damadın her iki gözünü kızgın demirle dağlayacak adam da bulunmuştur.  Öykü nasıl biter? Körler Ülkesi’nin tek göreninin aklı son anda başına gelir, kör edilme töreni için tamtamlar çalınıp şişler kızdırılmaya başladığında doğru yolu seçer, oradan kaçar! Bizim, H. G. Wells’in öyküsündeki âşıktan farkımız var mı? Var: Bizim gideceğimiz yer yoktur: Hem hiçbir yere gitmeyecek, burada kalacağız, hem de aklımızı kollayacağız! Çünkü biz öyle tek başına bütün insanların düşünemediğini düşünebilecek birinin var olmadığını çok iyi biliyoruz. Tünel saldırısı davasında 6 bin 37 yıl hapis istemi Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü ek binasına 11 Nisan 2017’de tünel kazılarak düzenlenen bombalı saldırıda 1’i polis 3 emniyet mensubunun şehit olmasına ilişkin soruşturma tamamlandı. İddianamede tutuklu 2 şüphelinin 4’er kez ağırlaştırılmış ömür boyu ve 6 bin 37’şer yıla kadar hapisle cezalandırılmaları talep edildi. İddianamede, PKK’li teröristlerin Emniyet Müdürlüğü binasına ulaşmak için bir depo satın olarak, 40 gün boyunca tünel kazdıkları kaydedildi. l DHA SİBEL KIZILKAYA İTKÜ Avukat Geçtiğimiz günlerde, yargının bağımsız kalan tek ayağı olan baroları ve Türkiye Barolar Birliği’ni parçalamak için ayaküstü söylenen sözler, ülkedeki tüm avukatları, baroları ve demokrasiye inanan hemen herkesi ayağa kaldırdı. O yüzden de Türkiye Barolar Birliği tüm avukatları 24 Şubat’ta Ankara’da toplanmaya çağırdı. Devletin en üst kademesi Cumhurbaşkanlığı’ndan gelen, “Avukatlık mesleğinin icrası için barolara üye olma zorunluluğunun kaldırılacağı, ayrıca dileyen avukatların bir araya gelerek, istediği sayıda, baro adıyla örgütlenmeler yapabileceği, bunların da istedikleri gibi, kendi üst birliklerini kurabileceğine” ilişkin açıklamalar, yargı bağımsızlığına, dolayısıyla hukuk devletine son neşterin de vurulması girişiminden başka bir şey değildi. Her şeyden evvel baroların ve Türkiye Barolar Birliği’nin (TBB) görevleri, sadece mesleğin güçlenmesi, saygınlaşması ve mesleki birliğin sağlanmasından ibaret değil. Kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olan bu kurumlar, demokrasinin, laik hukuk devletinin, evrensel hukuk değerlerinin, hukukun üstünlüğünün, insan haklarının, savunma hakkının ve hak arama özgürlüğünün de en büyük teminatlarıdır. Dolayısıyla baroların parçalanarak bağımsızlıklarının Moliêre’in “Görevimizi yaparken kimseye, ne müvekkile, ne hâkime, ne iktidara tabiyiz. Avukatlar, tarih boyu köle kullanmadılar ama hiçbir zaman efendileri de olmadı!” sözü savunmanın bağımsızlığını vurgulaması açısından son derece önemli Türkiye Barolar Birliği’nden Türkiye sözcüğünün çıkarılması tartışmasını avukatlar protesto etti. yok edilmesi projesi, sadece bir meslek örgütünün yapılanmasına ilişkin bir düzenlemeye indirgenemeyecek kadar hayati. Birdenbire olmadı Elbette bu proje birdenbire oluşmadı, ünlü toplum bilimci Poulantzas’ın da dediği gibi, “sakin bir gökyüzünde birdenbire patlayan bir fırtına gibi değil, sistematik olarak yavaş yavaş, sindire sindire” gerçekleştirildi. Öyle ki 2010 anayasa değişikliklerinde güya yargı bağımsızlığının sağlanması amaçlandı, ancak netice olarak yargı, iktidarın emrine girdi. Evlere şenlik 2017 değişikliklerinde ise yargıdaki kadrolaşma sorunu ile parlamenter rejimdeki sıkıntıları çözmek amacıyla yo la çıkıldı, bu kez de yargı tamamen Cumhurbaşkanı’nın emrine verilerek, yargının üç sac ayağından ikisi olan karar ve iddia makamları çökertildi. Ancak tüm bunlar yetmemiş olacak ki bu son aşama ile bu kez de yargının üçüncü ayağı olan savunmanın bağımsızlığı yok edilmek isteniyor. Ne yapılmak isteniyor? Peki, bu düzenleme neler getiriyor? İdeolojik, siyasi, sosyal, etnik, mezhepsel kimliklere göre, dileyen her avukat grubunun baro kurabilmesi, yine aynı şekilde birden fazla baronun birleşerek, tek bir Barolar Birliği yerine, pek çok sayıda üst birlikler kurabilmesi, meslekte birlik, eşgüdüm, kalite ve standartı orta dan kaldıracak, böylece kurulacak yüzlerce baro, yüzlerce ayrışmayı da beraberinde getirecektir. Ayrıca marjinal grupların baro adıyla legal bir görüntü verecek olması da çok ciddi tehlikelere gebe. Yine serbest avukatlık yapmak isteyen avukatların barolara üye olma zorunluluğunun kaldırılması, doğal olarak avukatlık stajı, sicile kayıt ve disiplin işlemleri gibi pek çok işlemin Adalet Bakanlığı marifetiyle yürütülmesine yol açacağından, avukatlar bakanlığın birer memuru konumuna gelecek, dolayısıyla savunmanın da artık bağımsızlığından bahsetmek mümkün olamayacaktır. Oysa savunma bağımsız olmazsa, yargının bağımsız olma ihtimali yoktur. Çünkü adaletin tecelli edebilmesi, sadece sağ 22 Şubat 2018 SAYI: 33741 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] lıklı işleyen bir yargı sistemiyle söz konusu olabilir. Bu da ancak ve ancak hiçbir kurumun ta İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına hakkümü altında olmayan, ken Orhan Erİnç di kendini denetleyebilen, güçlü İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay ve bağımsız bir savunmanın varlığıyla mümkün. Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Bağımsızlığa darbe Moliâre’in “Görevimizi yapar Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü ken kimseye, ne müvekkile, ne Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya hâkime, hele ne iktidara tabi yiz... Avukatlar, tarih boyu kö Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel le kullanmadılar ama hiçbir zaman efendileri de olmadı!” sö l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak zü savunmanın bağımsızlığının önemini vurgulaması açısından son derece önemli. Hatta Avukatlık Kanunu’nda, Türkiye Ba Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] rolar Birliği’nin görevlerinin hiyerarşik anlamda barolar üze Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 rinde üstlük sağlamayan, sadece barolar arasında eşgüdüm ve Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] mesleki birlik sağlamaya yöne Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] lik görevler olarak sıralanması da, savunmanın bağımsızlığının ne derece önemli olduğunu açıkça gösteriyor. Dolayısıyla böyle hassas bir dönemde, hiçbir meşru sebebe dayanmadan, olası so 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] nuçları etraflıca konuşulup tar Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul tışılmadan, baroların parçalanarak bağımsızlıklarının yok edil Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06:18 06:02 06:25 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07:42 13:24 16:22 07:26 13:08 16:08 07:47 13:31 16:33 Akşam 18:53 18:39 19:03 Yatsı 20:12 19:57 20:19 mesi girişimi, savunma sisteminin temeline dinamiti koyup fitilini ateşlemekten farksızdır ve bir an önce bu yanlıştan dönülmesi demokrasi geleceğimiz açısından son derece elzemdir. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear