18 Haziran 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
KULTUR Google’da ‘Sanat Güneşi’ lakaplı unutulmaz sanatçı Zeki Müren, 87 yıl önce bugün ‘Sanat dünyaya gözlerini açmıştı. Bu sabah Güneşi’ne internette arama motoru Google’ı Özel günler ve kişilere özel ‘doodle’lar kullanan Google, Zeki Müren’in doğum gününü unutmadı ve açılış sayfasında ‘Sanat Güneşi’ne yer verdi. Zeki Müren ‘sİsetyainrcbiukla’uldnıkh’aline ÖvgüsövgüCuma7Aralık2018 [email protected] ‘doodle’ kullananlar, çok hoş bir sürprizle karşılaştı. 6 Aralık 1931’de Bursa’da dünyaya geldi. EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: FUNDA YAŞAR ER 15 Bugün vizyona giren ‘Son Çıkış’ filminin yönetmeni Ramin Matin ile filmini, İstanbul’u ve kaçıp gitmeyi konuştuk Övgüyle de bir sonuca varılmaz sövgüyle de. Boş övgü körü körüne inanıp duygu taşkınlığı yaratır, sövgü ruhsal gerilimin boşalımını sağlar. Öyle ki, öven, yaranacağım diye kişiliğini ayak altında çiğnetiyor; söven, kaba EMRAH KOLUKISA sözcük sıralamanın kahramanı olduğunu Ramin Matin’in yeni filmi “Son Çıkış” İstanbul’daki hayatından bunalan ve çareyi güneye kaçmak sanıyor. Bu bağlamda övgüyle sövgüyü birbirinden ayırmak kişinin erdemine bağlı. Aile kökeniyle, ana baba yüceltisiyle ta bulan bir mimarın hikâyesini anla erdemli olunmuyor; aileden geçen, bir tıyor. Dev inşaatların mimari tasarımı arada yaşamaktan doğan şartlanmalar nı yapan Tahsin geçmişten gelen güzel bir kadının da etkisiyle karısı ve işi de dahil her şeyi bırakıp gitmeye karar verir ama bir türlü İstanbul’un cehennemi andıran kaosundan çıkamaz. Günümüzde iyice alıp yürüyen kentsel dönüşüm, çarpık şehirleşme, betonlaşan hayat gibi olguların çarpıcı bir şekilde göz önüne serildiği filmde Deniz dır, alışkanlıklar yumağıdır. Övgüde aileye sığınmak, güvensizlikten doğar; soya sopa sövmek ise ahlak eksikliğinden. Birçok kişinin ahlak yoksunluğu şundan bellidir ki, Mustafa Kemal Atatürk’e, onun aydınlık yüzlü anasına ağza alınmayacak sözler eden sapıklar hep onların arasından çıkıyor! Vicdan, dil, öykü Celiloğlu başrolü üstleniyor. Ona Ezgi Böyle bir girişi, bir üniversite rektörü Çelik, Pınar Töre, Gizem Erdem, Gökçen Gökçebağ, Müfit Kayacan, İbrahim Selim gibi isimler eşlik ediyor. Ramin Matin ile filmi konuştuk. ‘Tokyo’da çok Vedat ARIK Tahsin’i yaşadıktan sonra şimdi mese nün; Cumhurbaşkanı’nı abartılı övgüsünü, partisinden milletvekillerinin bile onaylamayışı üzerine görevi bıraktığı yönünde yorumda bulunmak amacıyla n “Son Çıkış”ın ilk çıkış noktasından söz edelim biraz... Aslında bu filmin 15 yıllık bir geçmişi var. O sıralarda hâlâ okuyordum ve bu senaryo da bitirme tezimdi. Bir gelecek tasviri olarak nereye gidiyoruz acaba, bu kadar inşaat var falan filan diye o zamanlar düşünerek yazmıştım. Şaşırıyordum inşaatlara. Hatta senaryonun içerisinde şey vardı, kaybolan tarihi binalara takmıştım. Tarihimiz kayboluyor diye... O temalar üzerinden başlamıştı ama senaryo çok kötü bir senaryo çıktı, ben de rafa kaldırdım. Ondan sonra bu mevzular artık daha da önem kazandıkça, zaten aklımın bir kenarında hep vardı, arkadaşım Can Kantarcı’ya bahsettim, onun da hoşuna gidince başladık. Ama başladığım nokta aslında çok daha iyi niyetli ve saftı, fakat işte İstanbul’un son haline bakarsak pek öyle tarihi binalardan falan bahsedecek durumda değiliz artık. ‘Gezi’nin gerisi gelmedi’ sevdiler filmi’ ‘Salon bulamıyoruz’ n Kaç kopya gireceksiniz vizyona? Valla hâlâ kesinleşmedi desem. 2530 kopya civarı olacak ama salon bulmakta zorlanıyoruz. Filmleri izlemeden karar veriyorlar böyle şeylere salon sahipleri. Bakıyorlar mesela film Tokyo’ya gitmiş, festivale gitmiş, sanat filmi bu sıkıcıdır diyerek uzak duruyorlar. O algıyı kıramadık bir türlü. n Film ilk kez Tokyo Film Festivali’nde gösterildi. Orada nasıl karşılandı film? Tokyo’da çok iyi karşılandı. Seyirciler çok özdeşleştiler bir şekilde, çünkü Tokyo’da, İstanbul kadar kaotik olmasa da, İstanbul’dan da galiba daha büyük ve kesinlikle daha kalabalık bir şehir. Ama hiç bizim gibi değil şehirleşmeleri, bir anda mesela şehrin göbeğinde bir orman çıkıyor karşına. Ama onlar öyle görmüyor tabii, Tokyolular da Tokyo’ya baktıklarında bir beton yığını görüyorlar. Dolayısıyla Tokyo’da yaşayanlar, İstanbul’da yaşayanlarla aynı duyguları yaşıyorlar. tan Tahsin’in kendisiyle ilgili sıkıntıları var tabii. Suçu hep şehirde, sis ya da bizim için? Bence çıkış var ama kaçmak üzerin la kendisi bir kafe açtı Selimiye’de. Kitapçıkafe, çok mutlu bir şekilde kendine bir alan yarattı orada. Çok da mutlu İstanbul’da olmaktan. İşte biraz bunu sorgulamak, düşündürtmek istiyorum özetle. n Hemen hemen tüm film Tahsin üzerine kurulu, onun olmadığı bir sahne yok. Deniz Celiloğlu’nun bu rol için doğru kişi olduğuna nasıl karar verdiniz? Bu bana çok soruluyor ve net bir cevabım yok doğrusu. Ben oyuncuları aldığım hissiyata göre seçiyorum, oturuyoruz konuşuyoruz uzun uzun. Senaryo, karakter, hayat... Onlardan aldığım enerji üzerinden... Bir de tabii daha önce yaptıkları işleri izliyorum mutlaka. n Sette doğaçlamaya alan açıyor musunuz? Açıyorum, doğaçlamayı seviyorum ben. Oyuncunun ne katacağı önemli bence, öyle oyuncularla çalışmayı tercih ederim. İlla her seferinde doğaçlama yapmıyoruz belki ama doğaçlamaya bakıyorum, ne yaptıklarına, ve ge yapmıyorum. Bilinç altında kim bilir neler dönüyor? Görev bırakışın temelinde neler yattığını merak da etmiyorum. Belki de övgünün abartı sınırını aşması içine işlemesinden doğmuştur rektörün görevi bırakışı... Sözün onuru vardır, yazı dedikodu kaldırmaz. Shakespeare, bir sonesinde “Vicdanım binlerce dilden konuşur/Ve her dil bir öykü anlatır” diyor. Burada iç içe üç kavramın bir araya getirildiği görülüyor: Vicdan, dil, öykü. Vicdan, her duygu değişiminin yürekte titreşen ibresidir. Dil, ağızdan çıkan sözün onuru korunarak anlam bulur. Öykü, gerçeği sanatsallaştıran kurgusal çabaların yaratıcı bir dille anlatılmasıdır. Erdem, kişinin vicdan ibresinin titreşimini içinde duyumsayıp algılamasında, ağzından çıkacak sözü mantık süzgecinden geçirip geçiremeyişteki incelikte aranmalıdır. Yevtuşenko Ahmet Taner Kışlalı’nın Kültür Bakanı olduğu Türkiye’nin aydınlık günlerinde onun Yayımlar Dairesi Başkanıydım. İlk dış ziyaretini Sovyetler Birliği’ne yapmış, n Başroldeki mimar Tahsin’in temde buluyor. Biraz o beyaz yakalılı den değil. Benim kafayı taktığım şey niş bir alan tanıyorum. Doğru olanı tu yanında müsteşarı Prof. Dr. Şerafettin içine düştüğü o boşluk nasıl ğı, beyaz Türk durumunu eleştirmek oydu, senelerdir etrafımda herkesin tuyorum, doğru olmayanı dışarıda bı Turan’la beni götürmüştü. Daha ilk gün bir şey, ne yaşıyor da bu kaçışa istedik. oraya kaçacağım, buraya kaçacağım rakıyorum. Mesela torbacı teyzeyle ziyaretimizde, bir film stüdyosunda rol kalkışıyor? n Aslında Gezi Direnişi sırasın diye, önceleri güneye kaçmaktı şimdi (Ayşenil Şamlıoğlu) ile Tahsin’in sah giysileri içindeki Yevtuşenko, Türkiye’yi Aslında şikâyet ettiği şey kendi yarattığı bir cehennem. Kendi cehennemini kendisi yaratmış, en azından katkısı olmuş. Hikâyeyi ve karakteri tartışırken aslında hepimiz o durumdayız, onu vurguladık. İstanbullu olarak ya da İstanbul’da yaşayan insanlar olarak İstanbul’un giderek düştüğü bu hale hiç tepki vermedik, ses çıkarmadık, seyirci kaldık. Diğer taraf da bayağı bir sahip çıkıldı. ‘Parkın yerine AVM yapılmasın’ diye ciddi bir tepki verildi. Doğru ama, orada başladı ve orada bitti. Gerisi gelmedi. ‘Kaçmak, çıkış değil’ n “Son Çıkış” dediniz filmin adına ama bir türlü çıkışı bulamıyor Tahsin. Çıkış yok mu Tahsin için, yurtdışına gitmek başladı... Kaçmanın aslında bir çıkış olmadığını, kaça kaça nereye kadar yani... Aslında burada kalıp bir şeylerle belki uğraşmak, bir şeyleri değiştirmek, en önemlisi kafa yapısını değiştirmek, burada kendine bir alan yaratmak... Mesela enteresandır, filmde Tahsin’i oynayan Deniz Celiloğlu filmden önce öyle bir kafadaydı, ben gideceğim havasındaydı ama nesi olduğu gibi doğaçlamayla çıktı. n Çok yüksek bir bütçesi yok tu diye tahmin ediyorum filmin... Kültür Bakanlığı’ndan destek alabildiniz mi? Aldık. Şeyden önceydi ama aldığımızda, şimdi kara listedeyim (gülüyor). İmzacı sinemacılardan olduğum için şaşırmıyorum bunlara. Ama değişecek gibi şimdi sanki, bakalım. tanıdığını söyleyip kırk yıllık tanışların içtenliğiyle karşılamıştı bizi. Söz arasında, Yaşantım adlı kitabında geçen, “Her söz her ağza yakışmaz” sözünü anımsatmıştım ona. Ona ânında şu sözü de eklemişti: “Övücü sözler aldatıcıdır; öyle söz ebeleri vardır ki, konuşmaz, ağzından zehir akıtır!” Otele dönünce, sonraki yıllarda Cumhuriyet’teki yazılarıyla Atatürk’ü okura aydınlık yönüyle tanıtışından dolayı ca Arter taşınıyor 2010 yılından bu yana İstiklal Caddesi’nde faaliyetini sürdüren Arter, Dolapdere’deki yeni binasına taşınıyor. Açılış Eylül 2019’da. 2010 yılında açılan Arter, bugüne kadar 37 sergiyi izleyicilerle buluşturdu ve bu sergiler kapsamında 183 eserin üretimine de destek sağladı. Arter’in sergilerine yayınlar ile konuşmalar, performanslar ve atölye çalışmaları eşlik etti. Vehbi Koç Vakfı’nın 50. kuruluş yıldönümünü kutlayacağı 2019 yılında açılacak yeni binasıyla beraber Arter, süregelen faaliyetlerini daha da ileriye taşıyarak VKV Çağdaş Sanat Koleksiyonu’ndan ve koleksiyon dışında sergilerin yanı sıra farklı sanat gösteri ve etkinliklerine ev sahipliği yapacak. Suriyeli kadınların eserleri metrolarda sergileniyor Türkiye’de yaşayan kadın sığınmacıların oluşturduğu sanat sergisi dün Yenikapı metro istasyonunda açıldı. Üç aylık bir sanat girişimi olan proje, Avrupa Birliği’nin finanse ettiği, Türkiye’de yaşayan sığınmacıları kapsayan yardım programının bir parçası. Umudun Renkleri girişiminde, 12 Suriyeli kadın, Türk sanatçılardan, Suriye’deki savaştan kaçışları sırasında deneyimlediklerini yansıtan eserleri yaratmak için sanat teknikleri öğrendi. Öncesinde Ankara’da sergilenmiş olan eserler, şimdi de 12 Aralık’a kadar sergilenmek üzere İstanbul’a getirildi. l Kültür Servisi Kansu’nun yüz yılı konuşulacak Yazar, şair ve doktor Ceyhun Atuf Kansu’nun anısına 100. yaş günü dolayısıyla bugün Türk Hukuk Kurumu’nda saat 19.00’da açık oturum düzenlenecek. Kansu’nun geride bıraktığı yüzyılın konuşulacağı oturumda Prof. Dr. Hayriye Erbaş, Ferruh Tunç ve Eren Aysan konuşmacı olarak katılacak. 7 Aralık 1919’da dünyaya gelen ve 1978’de yitirdiğimiz yazar, şair ve doktor Ceyhun Atuf Kansu 100. yaşında. 1938 ve 1944 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tıp öğrenimi gören, tıp öğrenimi sırasında doğa, çocuk, yurt sevgisini işlediği Bir Çocuk Bahçesi’nde ve Bağbozumu Sofrası adlı ilk şiir kitaplarını yayımlayan Kansu anısına bugün Ankara’da Türk Hukuk Kurumu’nda açık oturum düzenlenecek. 1959 yılından itibaren Ankara’da Ankara Şeker Fabrikası ile Şeker Şirketi Genel Müdürlüğü’nde doktorluk mesleğini sürdüren ve bu dönemde Ankara Radyosu’nda yaptığı Kurtuluş Savaşı, Mustafa Kemal ve Türk dili konuları üzerine konuşmalarıyla tanının Kansu’nun geride bıraktığı bir asrın ele alınacağı açık oturuma Prof. Dr. Hayriye Erbaş, Ferruh Tunç ve Eren Aysan konuşmacı olarak katılacak. nından olan Kışlalı, Mustafa Kemal Atatürk kitabının yazarı Turan, ondan geniş ölçüde yararlanarak Atatürk Anlatıyor’u yazan ben, o akşam saatlerce ağızları “övgü zehri” akıtanlardan söz açmıştık. Kumar Söz, övgü masalarında kumar gibidir. Yevtuşenko’nun, andığım kitabında şöyle bir soru tümcesi vardır: “Her istediğimi veriyorsunuz, benden istediğiniz nedir?” Olay Monako’da geçer. Varlığını kumar masasında yitiren, “Görüyorsunuz size verecek bir şeyim kalmadı. Benden ne istiyorsunuz?” diye sorunca, kazanan, duraksamadan, “Karını!” der. Ertesi günün gazeteleri kaybedenin kendini kayalıklardan boşluğa fırlattığını yazar. Alanın gözü doymaz, övgülere kapılan verdiğinin ölçüsünü kaçırarak istenmeyeni de verirse, övgü zehre banılmış lokmaya döner. Yutulmaya görsün. Yurdu uçuruma sürükleyenin ihanetinin ayrımına varıldığında artık çok geçtir. Zaman, siyasal tarihin sövgüye uğramaktan da ağır sorusunu sordurtur ölçüyü kaçırana: “Ne istedin de vermedik?” l ANKARA/ Cumhuriyet İDSO konseri Caddebostan’da İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası (İDSO) bu akşam saat 20.00’de şef Dağhan Doğu yönetiminde piyanist Ferhat Can Büyük ile birlikte Caddebostan Kültür Merkezi’nde konser verecek. Tümüyle Ludwig van Beethoven’in eserlerinden oluşan konserde “Üçüncü Piyano Konçertosu” ve ‘Eroica’ adı verilen “Üçüncü Senfonisi” seslendirilecek. ‘Generallerin Beş Çayı’ Akla Kara Tiyatro’da Boris Vian’ın eseri “Generallerin Beş Çayı”, aynı isim Tiyatro’da sahnelenecek. “Generallerin Beş Çayı”nda le Tiyatro Dalga tarafından tiyatroya Serdar Akülker, Nilgün Karababa, Ufuk uyarlandı. Ayberk Erkay’ın çevirisinden Kurtuldu gibi isimler rol alıyor. Bilet Erden Tunatekin tarafından yönetilen ler Biletiva’nın internet sitesinden oyun 8 Aralık Cumartesi gü ve gişeden alınabiliyor. nü saat 20.30’da Akla Kara l Kültür Servisi ‘Fabrika Kızları: Cibali Tütün Fabrikası’nda Rezan Has Müzesi’nde, 11 Aralık Salı günü “Cibali Tütün Fabrikası: Emeğin Mekânı”sergisi kapsamında “Fabrika Kızları: Cibali Tütün Fabrikası’nda Emek, Toplumsal Cinsiyet, Kadın İşçiler” konulu panel gerçekleştirilecek. Panelde İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gülhan Balsoy tarafından Cibali Tütün ve Sigara Fabrikası’nın hikâyesi anlatılacak. l Kültür Servisi C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear