Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Salı 9 Ocak 2018 10 EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Fatih Altaylı’ya Açık Cevap ve Davet HaberTürk gazetesi köşe yazarı Fatih Altaylı önceki gün (7 Ocak) “Nadir Nadi’nin evi kaça satıldı?” başlıklı bir yazı yazdı. Altaylı yazısında; merhum Nadir Nadi’nin İstanbul Harbiye’deki evinin satışına ilişkin şu iddialarda bulundu: “Nadi Ailesi’nin en değerli varlığını yaşatmak için evinin satılması çok garip değil, ama bu satışta garip olan bir şeyler var. Bir süre önce bana gelen bilgilere göre, bu ev değerinin çok çok altında bir fiyata satılmış. Ne bir değer tespiti yaptırılmış, ne bir rayiç araştırması. Koca ev, içindeki tek bir mobilya parçasının edebileceği bir değere, oldubittiye getirilerek “önemli” bir isme üç otuz denebilecek, Halkalı’da bir daire parasına verilmiş. Ben Cumhuriyet çalışanlarına açılan davanın haksız olduğunu sonuna kadar düşüneceğim. Ama bu evde, Cumhuriyet çalışanlarının hakları var. Onların haklarının yenilerek “hırsızlık” olarak nitelendirilebilecek bu satışın “suç” olduğuna da inanıyorum.” Altaylı, kendisine bir süre önce gelen bilgileri teyit etme ihtiyacı duysa ya da halen üç arkadaşımızın tutuklu yargılandığı davaya ilişkin birazcık ilgi ve bilgisi olsa yine bu yazıyı yazar mıydı bilmiyoruz. Ama madem gerçeğe düpedüz aykırı iddialara dayalı biçimde olsa da sordu, yanıtlayalım ve düzeltelim. Merhum Nadir Nadi’nin eşi, merhume Berin Nadi’den Cumhuriyet Vakfı’na miras bırakılan daire 17 Aralık 2015’te 2 milyon 400 bin TL’ye satıldı. Bu bedel, Vakıf Gayrimenkul Değerleme AŞ’ye yaptırılan “rayiç değerin tespiti” araştırmasına ilişkin 18 Eylül 2015 tarihli raporda yazılı değerdir. Altaylı’nın “Ne bir değer tespiti yaptırılmış, ne bir rayiç araştırması” iddiası gerçek dışıdır. Altaylı’nın kuşku yaratmaya çalışarak “önemli bir isim” dediği isim de Cumhuriyet gazetesinin kâğıtbaskı hizmetini satın aldığı Doğan Dağıtım Satış Pazarlama AŞ’dir. Bu şirkete yıllar içerisinde biriken borç, ancak Harbiye’deki dairenin ve Ankara’daki taşınmazın satılmasıyla ödenebilmiştir. Bu konu, Cumhuriyet Davasının duruşmalarında savunmalar sırasında en ayrıntılı bir biçimde açıklanmıştır. Meraklısı için anımsatalım. Altaylı’nın olmadığını ileri sürdüğü değerlemeyi yapan “Vakıf Gayrimenkul Değerleme AŞ” taşınmaz değerleme sektöründeki en eski, güvenilir ve en uzman kuruluşlardan birisidir. Vakıflar Genel Müdürlüğünün sahibi olduğu Vakıfbank AŞ’nin de bağlı kuruluşudur. Bu nedenle Türkiye’de kurulu vakıfların çoğunluğu zorunluluk olmamasına karşın, taşınmaz değerlemelerini aynı genel müdürlüğün iştiraki olan bu şirkete yaptırırlar. Böylece ileride “Ne bir değer tespiti yaptırılmış, ne bir rayiç araştırması” türünden iftiralara karşı kendilerini korumak isterler. Tıpkı Cumhuriyet Vakfı gibi. Her şey son derece saydam olmasına karşın, FETÖ/PDY sanığı savcı Murat İnam’ın düzenlediği, savcılar Mehmet Akif Ekinci ve Yasemin Baba’nın imzaladığı iddianamede, Harbiye’deki taşınmaz için “17 Aralık 2015’de 2.400.000 TL bedel karşılığında satış nedeniyle en az 100.000 TL en çok 933.333 TL zararın oluştuğu ileri sürülerek vakfın zarara uğratıldığı” iddia edilmiştir. Gerçekten de on arkadaşımızın tutuklandığı soruşturmadaki suçlamaların saçmalığı açığa çıkınca, savcılık Vakıflar Genel Müdürlüğünü yardıma çağırmıştı. Genel Müdürlük de kendi iştiraki olan lisanslı, uzman şirketin raporunu göz ardı edip, ne lisansı, ne uzmanlığı olan kişilerden rapor aldırmış ve bu sayede icat edilen ekonomik suçlar dosyaya katılmıştı. Duruşmalar sırasında Vakıf Gayrimenkul AŞ’nin raporu karşısında bu iddianın hiçbir değeri olmadığı savunulsa da 27. Ağır Ceza Mahkemesi yeniden inceleme yaptırttı. Üç kişilik bilirkişi kurulunun 30 Ekim 2017 tarihli raporda vardığı sonuç da şöyle: Harbiye’deki taşınmazın satış tarihindeki piyasa rayiç değeri en az 2.160.000.TL (% 80 olasılıkla), en çok da 2 milyon 400 bin TL (% 20 olasılıkla). Ne diyordu Altaylı? “Üç otuz denebilecek, Halkalı’da bir daire parası”. Tutuklamalardan bu yana geçen 15 aylık süreden sonra, hâlâ üç arkadaşımız tutukluyken, aksi kanıtlanmış bir konuda, yeni bir bilgi gibi bunların sunulması gerçekten düşündürücü. Belli ki Fatih Altaylı’ya bir oyun oynamışlar, o da kötü gazetecilik yapmış, sormamış ve araştırmamış. Olabilir, bu artık onun sorunu. Kendisine ve okurlarına saygısı varsa, nasıl yanıltılıp bu yazıyı yazdığını anlatır. Ama aynı Altaylı, yazdığı “konu”nun Cumhuriyet gazetesindeki onurlu gazetecilerle ilgisi olmadığını, “Tam aksine oralara çöreklenmiş ‘onursuzlarla’ alakası olabileceğini” yazmış. İşte o bizim sorunumuz. Çünkü Cumhuriyet’te onursuz hiç kimse yok. Bu yazıyı yargıyı etkileme amacıyla yazmadığını umduğumuz Altaylı’yı özür dilemeye davet ediyoruz. c haber Muhabİrİmİze haberİ İçİn dava! Gazetemiz muhabiri lal” ettiği iddiasıyla dava açıldı. lanan iddianamede, Antalya’da Alican Uludağ, 20 Mart 2017’de FETÖ’ye yönelik yürütülen so olup, bu konudaki suçlamaları ka rının oluşmadığını, haberin basın bul etmiyorum. Soruşturmanın özgürlüğü sınırları içinde hazırlan Alican Uludağ’a FETÖ soruşturmalarında ifade ruşturma kapsamında gizli tanık gizliliğini ihlal edecek ve gizli ta dığını ifade etmek isterim.” basın özgürlü veren bir gizli tanığın hâlâ göğü kapsamında revde olan dört hâkim ve savcıhâkim ve savcı nın ‘FETÖ’ toplantılarına katıldı ‘Çakıl’ın ifadelerinde bir kısım hâkim ve savcı hakkında da iddialarda bulunduğu ve ifadelerin nığın kimliğini deşifre edecek unsurlar haberde yoktur. Gizli tanığın ifadelerinin tamamı elimde ol Asonrauyşatusarml daüszı en larla ilgili yaptı ğını anlatmasını haberleştirmiş HSYK’ye gönderildiği belirtildi. masına rağmen hepsini yazmayıp Gazetemiz muhabiri Ali ğı bir haber ne ti. Haberde ‘Hayır’cıların ‘PKK ile Uludağ hakkında Antalya’da sadece haberde geçen savcı Cev can Uludağ, iddianameyi kabul deniyle “soruştur aynı muameleyi göze aldıklarını’ açılan dava, yetkisizlik kararıyla det Kayafoğlu yazımda belirtilmiş eden Ankara 37’nci Asliye Ceza manın gizlili savunan Antalya Başsavcı Veki Ankara’ya gönderildi. tir. Kendisi, sosyal medya hesa Mahkemesi’nde ‘soruşturmanın ğini ih li Cevdet Kayafoğlu’nun da ‘FETÖ’ toplantısına katıldığının be ‘Bilgilendirme amaçlı’ bından referandumla ilgili paylaşımları sonrası kamuoyunda tar gizliliğini ihlal’ iddiasıyla yargılanacak. Basın suçları soruşturma yan edildiği aktarılmıştı. Antalya İddianamede, savunma yapan tışılan bir kişi olması nedeniyle il bürosu yerine anayasal düzene Cumhuriyet Başsavcılığı Anaya muhabirimiz Uludağ’ın ifadeleri gili bölümü kamuoyunu bilgilen karşı işlenen suçlar soruşturma sal Düzene Karşı İşlenen Suçlar ne şöyle yer verildi: “Haber basın dirme amaçlı haberde verdim. Di bürosunun soruşturmayı yürüt Soruşturma Bürosu savcısı Halil özgürlüğü kapsamında halkı bil ğer kişilerin isimlerini vermedim. mesi ise dikkat çekti. İbrahim Puran tarafından hazır gilendirme kapsamında yapılmış Bu nedenle suçun yasal unsurla l ANKARA / Cumhuriyet Savunma yok, tekrar varAlicanUludağ Adalet Bakanlığı, gazetemiz yazar ve yöneticilerinin AYM’ye yaptığı bireysel başvuruya ilişkin aylar sonra bildirdiği görüşte aynı dayanaksız iddiaları tekrarladı Gazetemiz yazar ve yöneticileri için AYM’ye yapılan bireysel baş vurularda Adalet Bakanlığı gö rüş bildirdi. Bakanlık, Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu’nda önümüzdeki Per şembe görüşü lecek Kitap Eki Yayın Yönetme nimiz Turhan CANAN COŞKUN Günay’ın başvurusu dışında kalan 9 başvuruyu tek dosyada top ladı. Muhabirimiz Ahmet Şık’la ilgili olarak ise ayrı bir görüş bildirdi. Her iki görüşte de Ma yıs 2017’de Turhan Günay baş vurusuna karşı verilen cevap lar ile AİHM önündeki başvu ruya karşı verilen cevaplar yi nelendi. Oyalama taktiği ile ay lar sonra gönderilen ve doğru dan gazeteciliği hedef alan gö rüşlerin iddiası aynı: “Gazete cilikten tutuklu değiller.” Adalet Bakanlığı, mayıs 2017’de o dönem tutuklu bulu nan Kitap Eki Yayın Yönetme nimiz Turhan Günay için görüş bildirmişti. Anayasa Mahkeme si Genel Kurulu bu dosyayı per şembe günkü gündemine aldı ğını duyurmuştu. Mahkeme nin vereceği karar beklenirken bu kez halen tutuklu olan Genel Yayın Yönetmenimiz Murat Sa buncu, İcra Kurulu Başkanımız Akın Atalay ve muhabirimiz Ahmet Şık’ın aralarında bulun duğu yazar ve yöneticilerimizin yaptığı başvurulara ilişkin Ada let Bakanlığı görüşleri geldi. Ba kanlık kısa bir süre önce de ya zar ve yöneticilerimizin Avru pa İnsan Hakları Mahkemesi’ne ifade ve basın özgürlüğü ihlali gerekçesiyle yaptıkları başvuru larda görüş bildirmişti. Birbiri BAKANLIKTAN ‘ÖZ’LÜ SÖZLER Bakanlık, terör örgütlerinin geniş kitlelere etki edebilmek için çeşitli kurum ve kuruluşlarda görev yapan kişileri yapılarına dahil ettiğini söyledi ve “Bu gibi hallerde de soruşturma konusu yapılan, o kişilerin mesleki faaliyetleri olmayıp, terör örgütü lehine yap tıkları eylemleridir. Başvurucu hakkındaki soruşturma da bu kapsamda olup gazetecilik faaliyetiyle ilgili değildir” ifadelerini kullandı. Şimdinin firari savcısı Zekeriya Öz, Oda TV soruşturması kapsamında tutuklanan Ahmet Şık için de aynı ifadeleri kullanmıştı. nin kopyası olan bu görüşlerde, Cumhuriyet davası tutuklamaları “darbe girişimi sonrası ortaya çıkan” koşullarla savunuldu. Bakanlık adına verilen dilekçelerin altında aynı zamanda AKP’nin 2014’teki HSYK seçimlerinde açıktan desteklediği Yargıda Birlik Derneği’nin başkanı olan Müsteşar Yardımcısı Musa Heybet’in imzası yer aldı. Görüşte, tutuklama kararlarındaki gerekçeler ve iddianamede yöneltilen suçlamalar tekrarlandı. Bakanlık, suçlama konusu yayınlarda “15 Temmuz Darbe Girişimi’ne yönelik bir çağrı olduğunu” bunların “cebir ve şiddeti teşvik içerdiğini” iddia etti. Ancak hangi ifadenin bu içerikte olduğuna ilişkin hiçbir örnek yer almıyor. Bunun yerine Kadri Gürsel’in yazısı için, “subliminal mesaj” içerdiği iddiası yineleniyor. Aydın Engin’in yazısına koyduğu “Cihanda sulh, peki yurtta ne?” başlığı da bu kapsamda suç olarak nitelendiriliyor. Bakanlık 15 Temmuz’dan sonra, bu başlığın “cebir ve şiddete teşvik olduğunun” daha iyi anlaşılacağını ileri sürüyor. Yazısı gizlendi Bakanlık, soruşturma aşamasında herhangi bir bilgisi veya görgüsü olmamasına karşın tanık olarak dinlenen Aydınlık gazetesi yazarı Rıza Zelyut’un iddialarına da görüşte yer verdi. İlhan Selçuk’un 2010’da vefat etmesinin ardından gazeteyi Akın Atalay’ın ele geçirdiğini iddia eden Zelyut’un geçmişte “En büyük milliyetçi Fethullah Hoca” başlıklı bir yazı kaleme aldığından bahsedilmedi. Okur temsilcimiz Güray Öz’ün FETÖ/PDY soruşturması geçiren bir kişiyle iletişim kaydı bulunduğunu iddia eden bakanlık, Öz’ün duruşmada bu kişinin Ankara Çankaya’daki pideci olduğu açıklamasını ise perdeledi. MİT TIR’ları gafı Bakanlık, FETÖ sanığı savcı Murat İnam’ın iddiaları nı aynen sahiplendiği görüşlerinde, 15 Temmuz 2016 sonrası yapılan haberlerin terör örgütleri lehine olduğunu ileri sürdü. Bakanlığın 15 Temmuz sonrası teröre destek vermek için yayımlandığını ileri sürdüğü haberlerden biri ise Mayıs 2015’te yayımlanan “İşte Erdoğan’ın yok dediği silahlar” haberimiz oldu. Kararı çarpıttılar Görüşte, muhabirimiz Ahmet Şık’ın tutukluluğuna gerekçe gösterilen Twitter paylaşımları, haber ve röportajları sıralanarak, “AİHM’nin Sürek/Türkiye kararında belirtildiği gibi bu tip yazı ve paylaşımlar ifade ve basın özgürlüğü ile açıklanamaz” denildi. Oysa söz konusu Sürek kararlarında AİHM, gazete, dergi ya da konuşmada hükümetin, devlet yetkililerinin eleştirilebileceğini, iktidarın hoşuna gitmeyecek şeylerin, halkın büyük çoğunluğunun tepkisine yol açacak şeylerin söylenebileceği, sözlerin şoke edici olabileceğine dikkat çekiyordu. Halkın haber alma özgürlüğü çerçevesinde bir silahlı örgütle ilgili haber yapılabileceğini, örgütün liderleri ile röportaj yapılabileceğini fakat şiddeti teşvik eden, şiddeti öven ifadelere yer verilemeyeceğine işaret ediyordu. Yargılaması süren yazar ve yöneticilerimizin FETÖ/PDY ve PKK/KCK adına faaliyette bulunduklarını kesin bir biçimde dile getiren bakanlık, tutuklama kararı ile bazı hakların kısıtlanmasının doğal olduğunu iddia etti. Bu durumun ifade özgürlüğüne müdahale olarak görülmemesi gerektiğini kaydetti. Ancak ardından “Bakanlığımız müdahalenin ulusal güvenliğin veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi gibi meşru amaç güttüğü kanaatindedir” denildi. Görüşte, yazar ve yöneticilerimizin tutuklanmaları sonucunda gazetecilik faaliyetlerini yapamadıklarına ilişkin anlatımlarına ilginç bir cevap verdi. “Bakanlığımız bunun tutuklama tedbirinin sonucunda ortaya çıkan bir durum olduğunu belirtmek ister. Dolayısıyla bu durumda başvurucuların gazetecilik faaliyetlerinin engellenmesi için tutuklandığından söz edilemez” denildi. l İSTANBUL Soldan sağa: Emre İper, Ahmet Şık, M. Kemal Güngör, Bülent Utku, Önder Çelik, Musa Kart, Turhan Günay, Hakan Kara, Güray Öz, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Akın Atalay. ‘Saraylar bizler için handikap’DOĞUŞTAN GÖRME ENGELLİ AVUKAT ÇAĞLAR’IN, ADALET ARARKEN İŞİ DAHA ZOR Avukat Berrak Çağlar, içinde adalet olmayan adalet saraylarından şikâyetçi. SEYHAN AVŞAR Kocaeli Barosu üyesi avukat Berrak Çağlar, doğuştan görme engelli. Dokuz yaşında ilkokula başlayabildi. Okul hayatı boyunca ailesinden uzaktaydı. Deniz Gezmiş’in avukatı Halit Çelenk’i örnek alarak avukat olmaya karar verdi. Şarkışla ağıdındaki “Deniz mahkemeye düşmüş avukatı ben olayım” dizeleri de avukat olmaya karar vermesinde etkili oldu. Şimdi 43 yaşında. Tutuklu meslektaşları için yürütülen mücadelenin aktif bir üyesi. “Onlar özgürlüklerine kavuşana kadar elimizden geleni yapacağız. Mücadeleleri mücadelemiz, davaları davamızdır” diyor. Çağlar ile Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde bir araya geldik, görme engelli avukat olmanın zorluklarını konuştuk. n Doğuştan görme engelli biri olarak eğitim hayatınız nasıl geçti? O dönem körler okulu çok azdı. İlkokula gidebilmek için kayıt yaptırıp, sıranın bana gelmesini bekledim. Dokuz yaşında Kahramanmaraş’ta ONLAR HALKIN AVUKATI n Tutuklu Halkın Hukuk Bürosu (HHB) avukatlarının yükünü omuzlamış durumdasınız... Onlar yaptıkları avukatlık nedeniyle tutuklandılar. Mafya baronlarının, silah ve tarihi eser kaçakçılarının avukatlığını yapanlar sorgulanmazken, halkın avukatlığını yapanlar tutuklanıyor. Bu yolla halk susturulmaya çalışılıyor. Meslektaşlarımız bugüne kadar çok önemli davaları omuzladılar. Kimsenin endişesi olmasın arkadaşlarımız çıkana kadar, ha pishanelerde kimseyi yalnız bırakmayacağız. n Tek tip kıyafet resmileşti. Öyle gözüküyor ki tutuklu avukatlara da giydirilmeye çalışılacak... Meslektaşlarımız ve devrimci tutuklular bu kıyafetleri giymeyeceklerini söylediler. Ben de tutuklu olsaydım asla bu kıyafetleri giymezdim. Sözlerimi avukat Selçuk Kozağaçlı’nın sözleriyle bitireyim: ‘Haklıyız. Kazanacağız.’ Ahmet Şık’a da sevgilerimi, selamlarımı iletiyorum. körler okuluna başladım. Yatılı kalıyordum. O dönem her şey çok daha zordu. Görme engeliler için kabartma kitap yoktu... İzmir ve İstanbul’da görme engeli olmayan öğrencilerle okuyarak ortaokul ve lise eğitimimi tamamladım. Ders kitaplarını kasetlere kaydettirip dinliyordum. Üniversiteye hazırlanmamda annemin çok büyük emeği var. Tüm soruları benimle çözüyordu. 1995’te Ankara Hukuk Fakültesi’ni kazandım. Samanlıkta iğne aramak gibi bir şeydi görme engellilerin eğitimi. Vergi dairesinde memur olarak çalışıp emekli olduktan sonra serbest avukatlığa başladım. n Kamuda avukatlık neden yapmadınız? Kamuda avukatlık yapmayı kendime uygun görmedim. Karşınızda kamunun yaptığı bir haksızlık var ve siz onu savunmak zorunda kalıyorsunuz. 2006 yılında Maliye Bakanlığı kamu avukatlığı sınavı açmıştı. Bu sınavı kazandım. Gitmeyi düşünmüyordum zaten. Tam o günlerde Davutpaşa’da bir havai fişek fabrikası patladı. 22 işçi hayatını kaybetti. 22 kişinin hiç birinin sigortası yoktu. Düşünsenize kamu avukatı olsaydım böyle bir dosya benim elime gelecekti. n Adliye koridorlarında zorlanıyor musunuz? İçinde adalet olmayan büyük büyük adalet sarayları yapıldı. Bu saraylar görme engelliler için tam bir handikap çünkü erişim engeli var. Adliyeye girdiğiniz anda bir görme engelli olarak muhakkak yardım almak zorunda kalıyorsunuz. Hangi mahkeme nerede belli değil. Çok fazla karışık. Eşim genelde bana yardımcı olur, o dahi zorlanıyor. Görme engellilerin kullandığı sesli yazılımları UYAP’ın bazı programları desteklemiyor. UYAP’tan dilekçe göndermek görme engelli avukatlar için çok zor. l İSTANBUL C MY B