26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazar 3 Eylül 2017 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: İLKNUR FİLİZ haber 9 Imza aynı, adres farklıAYNI MAHPUS HER AY BAŞKA CEZAEVİNDEN MEKTUP YAZIYOR Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’nden Berivan Korkut, uzun süredir cezaevleriyle ilgili çalışmalar yapıyor. Dernek olarak sorunların çözümü için yetkili kurumla ra başvurular yapıyorlar. Korkut ile Beyoğlu’ndaki dernek binasında OHAL uygulamalarını konuştuk. Korkut, “Dikkat çekici bir HİLAL KÖSE sorun, mahpusların istekleri dışında sevk edilmeleri. İstek dışı sevk oranla rında ciddi artış var. Bir mahpus her ay ayrı bir hapishaneden bize mektup ya zabiliyor, bizim direkt mektuplaştığımız binin üzerinde mahpusun çok büyük bir kısmının son bir yıl içerisinde sevk edil diğini belirtebiliriz” diyor. n Cezaevlerinde “bu kadar olmaz” dediğiniz uygulamalar hangileri? Bu uygulamalardan biri kova, leğen gi bi temizlik için çok gerekli olan eşyala ra sınırlama getirilmesi. Sınırlı sıcak su verilen bir mekânda yedi kişiye bir kova verilmesi, çekpas saplarının 50 santimin altına düşürülmesi, yedek nevresim ta kımı verilmemesi gibi uygulamalar. Biz bunları güvenlikle bağdaştıramıyoruz. Koğuşlardaki kitap sayısının 5 ile sınır landırılması. Yine pratikte neredeyse uygulaması imkânsız olan kitapların dı şarıdan getirilmesinin yasaklanması ve hapishane üzerinden kitap siparişi ve rilerek kitapların alınması uygulaması var. Son dönemde ağırlaştırılmış müeb bet mahpus olmadığı halde ağırlaştırıl mış müebbet uygulamalarına maruz ka lan mahpusların sayısında artışlar var. Tek sorun şiddet değil n Sevklerle ilgili ne tür şikayetler alıyorsunuz? İstek dışı sevk oranlarında ciddi ar tış var. Bir mahpus her ay ayrı bir ha pishaneden bize mektup yazabiliyor, bi zim direkt mektuplaştığımız binin üze rinde mahpusun çok büyük bir kısmının son bir yıl içerisinde sevk edildiğini be lirtebiliriz. Bu sevkler kapasite fazlalı ğıyla açıklanıyor ama mektuplardan yo la çıkarak şunu belirtebiliriz ki mahpus lar gittikleri hapishanelerde de 8 kişilik koğuşlarda 15 20 kişi kalıyorlar. Ayrı ca örneğin bir hapishanede kapasite faz lalığı nedeniyle 60 kişi sevk edildikten sonra aynı hapishaneye başka bir hapis haneden 60 kişinin getirildiğini görebili yoruz. Mahpuslar, yargılamalarının sür düğü ve ailelerinin oturduğu yerlerden çok uzaklara gönderilmeye başlanmış ve ciddi hak ihlalleri yaşanmıştır. Hak ihla li ve kötü muamele sadece şiddet uygu layarak gerçekleştirilmez, sürgün nite liğindeki sevklerle avukat görüşünü, ai le ziyaretini zorlaştırıyorsan bu da kö tü muamele ve hak ihlalidir. Ceza Tev kif Evleri Genel Müdürlüğü’nün 2016 yı lı raporuna göre 49.256 mahpusun ken di istekleri dışında sevk edildiği dikkate alınırsa bu durumun vahametinin boyut ları anlaşılır olabilir. Terlikle sevk n Sevkler önceden haber verilmeden yapılıyor değil mi? İnsanların hiçbir hazırlık yapmadan birdenbire sevk edilmesi söz konusu... Örneğin gözlüğünü veya ilaçlarını ala madan sevk edilen mahpuslar var. Baş ka bir mahpus ayakkabılarını giymeye fırsat bulamadan terlikle sevk ediliyor. Kalan eşyalarını postayla gönderip posta ücretini de mahpustan talep edebiliyor lar. Ya da birçok eşyaları ya geç geliyor ya da kayboldu denilerek hiç geleme yebiliyor. Sevklerin göz ardı edilebile cek bir başka yönü ise her sevk sırasın da hapishaneye giriş aşamasında yaşa nan “çıplak arama”lardır. Siz gözlükleri nizi bile alamadan apar topar sevk edil miş olsanız dahi yeni hapishaneye giriş aşamasında çıplak aramaya maruz bıra kılırsınız. Berivan Korkut 8 yıldır göremiyor n Mahpus yakınları ne durumda? Yaşları ilerlemiş mahpus ailelilerinden de sıkça başvurular almaya başladık. Örneğin Hamza B. adlı mahpus uzun süredir hapishanede ve babası hastalık nedeniyle 8 yıldır kendini ziyarete gelememiş. Aileden, babasının durumunun çok ağırlaştığı ve ölmeden önce oğlunu görebilmesi için Hamza B’nin ziyaret edilebilecek bir yere sevkinin istendiği bir başvuru almıştık. Babasının durumunun çok ağır olduğu ve yatağa bağlı yaşadığı düşünülürse, Batman’dan Kocaeli’ne ziyarete gelmesi imkânsız. Bizim, ailenin ve mahpusun başvuruları sonuçsuz kaldı. Bu konuda bir hak ihlali tespiti de yapılamıyor. Başka bir örnek, MNS’nin, anne ve babasının çok yaşlı olduğunu ve Marmara ilindeki bir hapishaneye ziyarete gelemediğini, kardeşinin de Erzurum’da bulunduğu belirtip yaptığı sevk talebi kapasite fazlalığı nedeniyle reddedildi. 50 bin kişi okuyamıyor n OHAL’in başka yansımaları var mı? OHAL’le birlikte çıkarılan KHK’ler hapishanelerde ciddi değişimlere neden oldu. Öncelikle avukat görüşlerinde ses kaydı, video görüntüsü almak ve görüşmelerin memurların yanında yapılması yasallaştı. Siyasi mahpusların görüş ve telefon hakları kısıtlandı. Mahpusları ziyaret edebilecek kişilere sınırlamalar getirildi, görüş ve telefon hakları haftada bir kereden; iki haftada bire düşürüldü. 677 sayılı KHK ile “terör örgütü üyeliği veya bu örgütlerin faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar sebebiyle tutuklu veya hükümlü” olanların merkezi ve örgün eğitim sınavlarına girmeleri engellendi. Böylece yaklaşık 50 bin mahpusun öğrenim hakkı elinden alındı. Bu düzenlemeler tutuklu ve hükümlü ayrımı yapmadığından masumiyet karinesine aykırı olduğu gibi, belli mahpus gruplarına yönelik olması sebebiyle de eşitlik ilkesine aykırıdır. Tedaviler sınırlanıyor n Hasta mahpuslarla ilgili neler söylersiniz? Düzenli tedavi görme olanakları oldukça sınırlandırılmış durumda. Revire geç çıkarılma ve hastane sevklerinin aylarca yapılmaması bir sorunken, olumsuz doktor yaklaşımlarına dair şikâyetler artıyor. Hastalığı konusunda defalarca doktora gittiğini ve hiçbir tahlil yapılmadığını belirten bir mahpus hakkında yaptığımız başvuruya, kaç kere hastaneye sevk edildiğine dair cevap alabiliyoruz. Ama zaten başvuru sebebimiz doktora çıkarılmaması değil gerekli tahlillerin yapılmaması. Mahpuslar başka bir doktor talep ettiklerinde, bu durum tedaviyi ret olarak kayıtlara geçiriliyor. Buna benzer bir başvuruya verilen cevapta, mahpusun hastaneye sevk edil diğini ama gitmek istemediğini ve kuruma karşı art niyet olsun diye başvuru yaptığı cevabını aldık... Hastalık nedeniyle Bakanlık kararıyla bulundukları hapishanelere sevk edilen mahpuslar bile istem dışı toplu sevklerle başka hapishanelere gönderilebiliyor. Ohal sürecinde cezaevlerindeki koşulların giderek ağırlaştığı belirtiliyor. İŞKENCE YAPMAYANA FETÖ’CÜ SUÇLAMASI Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, uzun tutuklulukların ceza ya dönüştürüldüğü koşullarda, cezaev lerinden tahliye olan yurttaşların vak fa başvuru yapabilme olanağından da yoksun olduğunu söyledi. Fincancı, TİHV’in Ankara, İstanbul, İzmir, Diyar bakır ve Cizre temsilciliklerinin işken ce görenlerin başvurusu ile tedavi sü reçlerini desteklediğini hatırlatarak, “Cezaevinde işkenceye uğrayan kişi, kendisi ya da yakınları veya avukatla rı aracılığı ile ellerindeki tıbbi belgeler ile TİHV’e başvurup işkence yönün den tıbbi değerlendirme yapılmasını da talep ede biliyor. Ancak var olan SEYHAN AVŞAR tıbbi belgelere ulaşmak çok zorlu bir bürokratik süreç olduğu için bu tür başvurular kişiler tahliye edildikten sonra yapılıyor” dedi. Fincancı, son 15 yıl içerisinde ce zaevlerinden tahliye olanların TİHV’e yaptıkları başvurularda, aşağılama, tehdit, hakaret, gereksinimlerin kar şılanmasında sınırlandırma, kaba da yak işkencesi öyküleri ile karşılaştık larını söyledi. Fincancı cezaevlerindeki işkencelere dikkat çekerek, “15 Tem muz sonrası infaz koruma memurla rının mahpuslara şiddet uygulamadı ğında FETÖ’cü diye ihbar edildiği, veya edileceği tehdidi ile karşı karşıya kal dığı bizlere aktarılan bilgiler arasında. Ayrıca işkence yapanlara cezasızlığın yasallaşması, tek tip kıyafet uygulama sının dillendirilmesi, halen cezaevin de olsalar da işkence yapılan insanla rın görüntülerinin medyada yer alma sı düşünüldüğünde işkencenin meşru laştırılması çabaları çok açık olarak gö rünmektedir. Bu koşullarda da işkence de artış kaçınılmazdır. Şu anda tutuk Prof. Dr. Şebnem Korur lu bulunan insanlar tahliye olduğunda TİHV’e yapılan başvurular çok daha yoğunlaşacak” diye konuştu. Hasta mahpusların durumuna da değinen Fincancı şu ifadeleri kullandı: “İHD verilerine göre cezaevlerinde 1025 hasta mahpus bulunmaktadır. Zorlu barınma koşulları ve hastane sevklerinde yaşanan sorunlar, insanlık dışı uygulamalar hasta mahpusların durumunu daha da ağırlaştırmaktadır. Darbe girişiminden sonra tutuklandığı belirtilen binlerce kişiye yer açılması için Ankara, İstanbul, İzmir gibi belirli merkezlerde bulunan ve tedavileri zorlukla sürdürülmeye çalışılan bu kişilerin çok büyük bir çoğunluğu başka cezaevlerine sürgün edilmiş. Böylelikle tedavileri daha da zora sokulmuştur.” OHAL ile beraber cezaevlerindeki hak ihlallerinin arttığını söyleyen Fincancı, “Hak arama olanaklarının sınırlandırılması, kapatılan televizyonlar, gazeteler ve tutuklanan gazetecilerle kamuoyunun bilgi alma hakkına vurulan darbe sonucunda cezaevi koşullarının duyurulamaması, cezaevlerinin sessizliğe gömülmesine yol açmıştır” dedi. OHAL SONA ERSE DE İŞKENCE BİTMEYECEK İnsan Hakları Derneği (İHD) Cezaevi Komisyonu avukatlarından Zeynep Ceren Boztoprak, 2017 yılında Türkiye’de yaklaşık 40 cezaevi gezdiklerini söyledi. Boztoprak, cezaevlerinde insan hak ihlallerinin had safhalara ulaştığını belirterek, “OHAL’den sonra asgari haklar çok daha fazla kısıtlanmış durumda” dedi. Boztoprak, OHAL ilan edilmeden önce en ciddi sorunun çıplak arama olduğuna dikkat çekerek şunları söyledi: “Haberleşme şu an çok ciddi bir sorun. OHAL’den önce, telefon görüşmeleri her hafta yapılıyordu. Şimdi artık 15 günde bir yapılıyor. Açık görüş ise iki ayda bir yapılıyor. Görüş sürelerini de kısalttıldı. Cezaevine gönderilen mektuplar bir aydan önce mahpuslara ulaşmıyor. Buna gerekçe olarak ise mektup okuma komisyonlarında personel yetersizliği olduğu söyleniyor. Diğer bir sorun kitap... OHAL’den dolayı hiçbir cezaevine kitap alınmıyor. Sohbet hakkı, atölye faaliyetleri engellenmiş durumda.” Cezaevlerinde parmak izi uygulamasının başladığını belirten Boztoprak, mahkumların bu uygulamaya direndiği için darp edildiğini söyledi. Boztoprak, “Her cezaevine giriş çıkışta parmak izinin alınması mahkumlar tarafından kabul edilebilir bir şey değil” diye konuştu. Koğuşlarda şu an zamansız aramaların yapıldığına da dikkat çeken Boztoprak, “Gece koğuşlar basılıyor. Çıplak aramadan bile öteye gidiyorlar. Koğuşları talan edip, özel eşyaları karıştırıp, el koyuyorlar. Mahkumlar bu so Zeynep Ceren Boztoprak runlarını bize iletiyorlar. Bizler ise başvurabileceğimiz bir mecra bulamıyoruz” ifadelerini kullandı. Boztoprak cezaevindeki kadınların yaşadıkları sıkıntılara ise şu sözlerle değiniyor: “Alanya cezaevinde havalandırmaya kamera yerleştirdiler. Bu kamera koğuşun içini de görüyordu. Kadınlar bu duruma isyan etti. Kadınlar bu duruma tepki gösterince koğuşlar basıldı. Ayrıca cezaevindeki kadınların ped sıkıntısı ve özel ürünlere ulaşmalarıyla ilgili sıkıntılar var. Kadınlar ihtiyaçlarını kantinden alıyorlar. Bu da bir hak ihlalidir. Yemek, içmek gibi bu tarz taleplerin onlara sağlanması gerekiyor.” OHAL bitse dahi cezaevindeki işkencelerin bitmeyeceğinin altını çizen Boztoprak, “İşkence bitmeyecek çünkü amaç bunların olağanlaşmasını sağlamak. OHAL’e şu an ihtiyaç var çünkü yapmak istediklerini şu an yapamıyorlar. Bunlar yasalaşınca OHAL’e gerek kalmayacak” dedi. Yunanistan’a kaçan kaçana Bir bayram daha geride kaldı. Ve geçen yıl olduğu gibi, bu yıl da uçaklar dolusu vatandaşımız, Yunanistan’a gitti. Daha doğrusu, kaçtı. Bayram tatillerini Foça’da, Didim’de, Assos’ta, Alaçatı’da veya (mazoşist bir refleksle) Bodrum’da geçireceklerine, ekonomik gücü olanlar Santorini, Patmos, Paros, Tassos, Halkidiki ve Mora’yı seçtiler. Sadece Türkler değil, dünyanın farklı yerlerinden 30 milyon turist bu yıl Yunanistan’a akın etti. Ege sularında denize girdi, her gece farklı bir tavernada güneşi batırdı, Atina’da uzo içti, sahilde balık yedi, müzelere gitti, eve dönerken de en kötüsünden biraz zeytin, bir şişe şarap, birkaç tane de ‘I Love Greece’ yazan tshirt götürdü. Arada dayanamayıp çağdaş sanat, antik ikonalar veya yetenekli genç Yunanlı tasarımcıların kıyafet ve takılarına milyonlarca Avro bayıldı. Ve nihayetinde Yunanistan’ın kasasına bu yıl turizmden en kötü senaryoda bile 25 milyar dolar girmiş oldu. Bütün bunları neden ballandıra ballandıra anlatıyorum? Belki kazara okuyup ders alan birileri olur diye! Çünkü “Neden bu kadar çok insan Yunanistan’a gitmek istiyor” sorusunun cevabıyla, “Türkiye’ye neden artık turist gelmiyor” sorusunun yanıtı aynı. Peki neden? Biz Türk vatandaşları için Yunanistan artık çok ucuz değil. Türkiye ekonomisi iyi giderken, yani TL güçlüyken, Yunan adalarındaki fiyatlar sahiden Bodrum’dan, Çeşme’den kat kat insaflıydı. “Patlayana kadar yedik, içtik, şarap, meze, istakoz, kişi başına 20 Avro” diye anlatanları duymuşsunuzdur. Avro 2 TL’yken, tatlı oluyordu sahiden. Şimdi ne Yunanistan o kadar ucuz, ne de TL değerli. Demek ki başka nedenleri var Türkiye’den insanların akın akın Yunanistan’a gitmesinde. Var tabii. Özetleyeyim: Estetik, özgürlük, yerellik. Sahillerini betonarme bir perdeye döndüren, ‘eski’ ve ‘yerel’ namına her şeyi yok etmek için çabalayan bizler, Yunanistan’a gittiğimizde o şirin adalara, o daracık sokaklara, o taş evlerin güzelliğine baka baka doyamıyoruz. Ölçek, ufak. İnsani. Devasa oteller, Dubai hayranlığıyla inşa edilen o kitch, görgüsüz yerler yok. Plastik sandalye bile yok. Mekânlar sahici ve çoğunlukla yerel. Üç tahta sandalye, sade bir kâğıt örtü. Birçok lokanta ve otel, hâlâ aile işletmesi. Ve bu durum, insanın ruhunu dinlendiriyor. Bizim ülkemiz de daha düne kadar öyleydi. Ancak el birliğiyle yereli de, tarihi de yok ettik. Orada bir taş ev varsa, yıkıp pideci yaptık; yetmedi üstüne çirkin bir kat çıktık. Rum mezarlığını otogar, eski taş konağı da yıkarak AVM’ye dönüştürdük. Tarih deyince aslında bizde âlâsı var. Korunmamış olsa dahi var. Ama devlet, bu coğrafyanın tarihiyle barışık olmadığı için, ne Bizans’ı, ne Roma’yı, ne de Osmanlı’yı yeterince ‘pazarlayamıyor.’ Aklı fikri her yeri TOKİ’leştirmekte! Kusura bakmayın ama kendini Malazgirt’e sıkıştırmış bu resmi (ve kurgulanmış) tarih okuması da Türkiye’yi yabancı turist için cazip kılmıyor. Yolunuz düşerse Kaş’ın son halini görün. O mücevher kutusu gibi güzelim kasaba, dağtaş yüksek apartmanların olduğu bir turist kapanına dönüşmüş. Ne kıyı kalmış, ne kasaba. Oysa tam karşıdaki Meis adası, hâlâ bir mücevher kutusu; inci gibi dizilmiş rengârenk taş evler ve sakin bir liman kasabası. Siz olsanız hangisine gidersiniz? Bir de özgürlük hissi var ki, turizm açısından hayati. Ne derseniz deyin ama Türkiye’de siyasi özgürlüklerin olmaması, Hayrettin Karaman gibi tiplerin kafede sigara içen kadına bile tahammülsüz olduğunun bilinci, turizmi de etkiliyor. Sanıyor musunuz ki bunlar soluduğumuz havayı etkilemiyor? İnsanlar, özgür oldukları, kadınların sokakta rahat hissettiği, siyasi baskının olmadığı mutlu ülkelere gitmek isterler. Kafelerde aylak aylak oturmak, özgürlük solumak, akşam gelince bir kadeh bir şey içmek ister... Bilmem anlatabildim mi? 20 bin mahpusun yatağı bile yok CHP Ankara Milletvekili Murat Emir, tutuklu ve hükümlü sayılarına ilişkin Adalet Bakanlığı’ndan bilgi edinme talebinde bulundu. Adalet Bakanlığı, 15 Haziran 2017 tarihi itibarıyla ceza infaz kurumlarında 85 bin 105’i tutuklu, 139 bin 773’ü hükümlü olmak üzere 224 bin 878 kişi bulunduğunu bildirdi. Ayrıca cezaevleri kapasitesinin de 202 bin 676 kişi olduğu belirtildi. Cezaevlerinde kapasite fazlası 22 bin kişinin yataklarının olmadığını söyleyen Emir, “Tutuklama bir istisnadır. Ama 80 binin üzerinde kişinin tutuklu bir biçimde yargılandığını görüyoruz. Mesala Ankara Sincan’daki cezaevinde koğuşta kalan tutuklu ve hükümlü sayısı neredeyse olması gerekenin 2 katı. Özellikle darbe girişimine katılanlar açısından elbetteki tutuklama şart. Ama ilgiliilgisiz herkesin tutuklandığını görüyoruz” diye konuştu. l Haber Merkezi C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear