26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazar 9 Temmuz 2017 EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: İLKNUR FİLİZ haber 3 Meteoroloji, hava sıcaklıklarının artarak, mevsim normallerinin üzerine çıkacağını ve cuma gününe kadar kuzeydoğu kesimleri dışında yurt genelinde önemli yağış beklenmediğini açıkladı. 320/1 8 0 380/2 4 0 230/1 6 0 330/2 1 0 340/1 7 0 290/1 1 0 290/1 0 0 320/1 4 0 410/2 3 0 370/2 2 0 310/1 8 0 350/2 4 0 240/1 6 0 350/2 6 0 260/1 6 0 200/1 1 0 280/1 8 0 320/1 7 0 240/1 3 0 310/1 9 0 310/2 1 0 310/2 3 0 TARİHTE BUGÜN 1816: Arjantin, İspanya’dan bağımsızlığını kazandı. 1932: Moda Deniz Kulübü, Atatürk’ün de katıldığı törenle açıldı. 1961: Anayasa, yüzde 61.5 ‘evet’ oyuyla kabul edildi. BİN METREDE HATIRA FOTOĞRAFI Siirt kent merkezine 4 kilometre uzaklıkta bulunan, tarihi Delikli Taş (Rasıl Hacar) alanı birçok doğaseverin ilgisini çekiyor. Muhteşem manzarayı görenler yaklaşık bin metre yükseklikteki alanda hatıra fotoğrafı çektiriyor. Bölgenin en önemli turizm merkezlerinden olan Delikli Taş’ta yakın zamanda Siirt Valiliği ve Dicle Kalkınma Ajansı’nın ortak projesi ile modern bir park alanı da oluşturuldu. l DHA Şiddet bitsin çağrısı 5 yılda 52 bin 945 sağlık çalışanı şiddet gördü. Sağlık alanında çalışanlar önleyici yasanın bir an önce çıkarılmasını istediler ŞEYMA PAŞAYİĞİT AKPhükümetinin 2002’de getirdiği “Sağlıkta Dönüşüm Programı” ile birlikte sağlık çalışanlarına yönelik şiddetle birlikte ölüm olayları da sık yaşanır hale geldi. Hemşireler başta olmak üzere sağlık çalışanları, birçok meslek grubundan 16 kat daha fazla şiddetle karşılaşıyor. Şiddet, sağlık çalışanları için en önemli mesleki risk. Sağlık Bakanlığı’nın “Beyaz Kod” verilerine göre; son beş yılda 1 Haziran 2012 ile 30 Nisan 2017 tarihleri arasında 52 bin 945 sağlık çalışanı fiziksel şiddete maruz kaldı. Son olarak Bitlis’te yaşanan olayın ardından Aile Sağlığı Merkezleri ve Toplum Sağlığı Merkezleri’ndeki sağlık çalışanları, Sağlık Bakanlığı’na çağrı yaptı. “Aşıların İsrail ve Amerika malı olduğu, zeka geriliği ve kısırlık yaptığını” iddia ederek bebeğine aşı yapılmasını istemeyen şahıs, Aile Sağlığı Merkezi ve Toplum Sağlığı Merkezi’ne kesici aletle gi rerek hekimleri ölümle tehdit etti. Yaşanan olayın ardından sık sık şiddete maruz kaldıklarını belirten çalışanlar, Sağlıkta Şiddet Yasası’nın çıkmasını istedi. İş kazası değil! Sağlıkta Şiddet Çalışma Grubu’nu oluşturan Doktor Hasan Oğan, sağlıkta şiddetin iş sağlığı ve iş güvenliği çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini söyleyerek, “İş yerinde güvenlik önlemlerinin alınmaması ve şiddetin iş kazası olarak sayılma ması önemli iki unsur. İş kazası tanımına göre tüm iş yerinde gerçekleşen şiddet olayları, iş kazası olarak tanımlanıyor fakat bizim ülkemizde iş kazası olarak tanımlanmıyor ve iş yerinin sorumluları bu konudan kendilerini dışlamış duruyorlar. Para işlerinin ortadan kalkması gerekiyor. Güvenlik işlemlerinin artırılması gerekiyor. Hekim ve diğer sağlık çalışanlarının yoğun çalışma saatlerinin stardartlara indirilmesi gerekiyor” dedi. Özellikle acil nöbetinde olan çalışanların şiddete uğrama korkusu içinde olduğunu belirten Oğan, “Sağlıkta şiddet eskiden beri vardı ama 2002’den sonra artış gösterdi” ifadelerini kullandı. “Şiddete sıfır tolerans” kavramını anlatan Oğan, “Hükümetin ve şiddete uğrayanın kesinlikle tolerans göstermemesi gerekiyor. Burada en büyük sıkıntımız sağlık çalışanları şiddet gördüğünde idareciler, yöneticiler örtbas etmek istiyorlar. Bu şiddetin sürmesindeki en büyük neden” diye konuştu. l ANKARA Tacize uğrayan N.T. ifade verdi Kadıköy’den Koşuyolu’na giderken tacize uğrayan ve ifadesi alınmayan N.T’nin ifadesi avukatı eşliğinde önceki gün akşam alındı. N.T ifadesinde bindiği dolmuşun plakasını vererek “Dolmuşa binen 175180 cm boylarında esmer ya da kumral tenli 80 kilo ağırlığında, 25, 30 yaşlarında mavi tişörtlü, kot pantolonlu önünde beyaz adidas amblemi bulunan lacivert şapkalı ve sol elinde taşlı bir yüzük bulunan sakalsız ve bıyıksız, sol kol omuz kısmına doğru belirgin yanık ya da kesik izi bulunan, ayrıca boyun sol şah damar yakınında küçük iki adet beni bulunan bir şahıs yanıma oturdu...” dedi. Olay anını anlatan N.T. tacizciden şikâyetçi olduğunu söyledi. l ZEHRA ÖZDİLEK / İSTANBUL Sunucu Taşkın arkadaşını vurdu Flash TV’nin akşam bülteni haberlerini sunan Gökhan Taşkın, Beyoğlu’nda dün sabaha karşı eğlence çıkışı arkadaşını topuğundan silahla vurdu. Taşkın, “Arkadaşım benim silahımı belimden almaya çalıştı. Bu sırada silah kaza ile patladı. İfademi verdikten sonra işimin başına döndüm. Kazayla yaşandı” dedi. Canlı yayında yaptığı ilginç çıkışlarıyla bilinen Taşkın, başörtüsü tartışmaları nedeniyle canlı yayında başörtüsü takmış, eski ABD Başkanı Barack Obama’nın Türkiye ziyaretinde ise yüzünü siyaha boyayarak Türkiye’nin gündemine oturmuştu. l İSTANBUL/Cumhuriyet Halid AlRahmun Vahşet kurbanlarına vedaCenaze törenine yaklaşık 10 bin kişi katılırken genç kadının eşi Halid AlRahmun ve yakınları gözyaşlarına hâkim olamadı. Evinden kaçırılıp tecavüze uğradıktan sonra öldürülen 9 aylık hamile Suriyeli sığınmacı ve 11 aylık oğlu için dün cenaze töreni düzenlendi Sakarya’nın Kaynarca ilçesi Birlik Mahallesi’ndeki evinden kaçırılarak tecavüze uğradıktan sonra öldürülen Suriyeli sığınmacı 9 aylık hamile Emani AlRahmun (20) ve 11 aylık oğlu Halaf AlRahmun için dün Sakarya’nın Adapazarı ilçesine bağlı Orhan Camii’nde cenaze töreni düzenlendi. Törene Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya, AKP Sözcü sü Mahir Ünal, Gençlik ve Spor Bakan Yardımcısı Abdurrahim Boynukalın, Sakarya Valisi İrfan Balkanlıoğlu, Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Zeki Toçoğlu, belediye başkanları ve STK temsilcileri ile yüzlerce vatandaş katıldı. Görmez ağladı Cenaze namazını kıldıran Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez gözyaşlarına hâkim olamadı. Genç kadının eşi Halid AlRahmun ve yakınları ise ayakta durmakta zorluk çekti. Vahşet kurbanı 9 aylık hamile Emani AlRahmun (20) ve 11 aylık bebeği Halaf AlRahmun’un cenazeleri törenin ardından İstanbul Sabiha Gökçen Havaalanı’ndan hava yoluyla toprağa verilmek üzere Suriye’nin İdlib kentine gönderildi. Tutuklanan zanlılar Birol K. ve Cemal B. Emniyet’teki ifadesinde, AlRahmun’dan intikam almak istediklerini, Mefta Emani’yi kendilerini yakalatabileceği için öldürdüklerini söyledi. Habertürk’ün haberine göre Cemal B.’nin daha önce de zihinsel engelli bir kadına cinsel saldırıdan cezaevinde yattığı ortaya çıktı. Cemal B., bu yüzden “Cezaevine tekrar dönmek istemiyorum” diyerek Birol K. ile birlikte kadını ve çocuğunu öldürdü. l DHA TOPLU ÖLÜMLERİN NEDENİ ARAŞTIRILIYOR Trakya Bölgesi’nin büyük bir bölümünün içme suyu ihtiyacını karşılamak üzere Orman ve Su İşleri Bakanlığı Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü tarafından yaptırılan ve “Trakya’nın GAP’ı” olarak nitelendirilen Çokal Barajı’ndaki balık ölümleri, çevre halkı da tedirgin etti. Şarköy Kaymakamı Hamdi Üncü, “Malkara’da bulunan fabrikalardan atıkların derelere verildiği hayvan pisliklerinin derelere atıldığı iddia ediliyor” dedi. l DHA Kendinden korkmak Kürdistan tabiriyle “antropolojik” çerçevede tanışır tanışmaz, çiçeği burnunda bir sosyal bilimci olarak adeta ölümlerden ölüm beğenmeye başlamam da bir oldu!.. Ortadoğu toplumları ve kültürleri üzerine Londra’da lisansüstü çalışma yaparken gerçekleşti bu tanışma. Hollandalı antropolog Martin Van Bruinessen’in 1978’de yayımlanmış “Agha, Shaikh and State – On the Social and Political Organization of Kurdistan” (Ağa, Şeyh ve Devlet – Kürdistan’ın Sosyal ve Politik Örgütlenmesi Üzerine) başlıklı kitabı aracılığıyla... Kitap, yazıldığı dönemde SSCB, İran, Irak, Türkiye ve Suriye ulusdevletlerinin “siyasi” hükmü altındaki bir “kültürel” coğrafyada hayatın akışına, bu coğrafyaya içsel (ağalar, şeyhler) ve dışsal (belirtilen devletler) iktidar dinamiklerinin birbiriyle ilişkileri üzerinden tarihten bugüne ışık tutma girişimiydi (Kitabın 1992’de genişletilmiş ve geliştirilmiş baskısının çevirisi için bkz. “Ağa, Şeyh, Devlet”, İletişim, 2003). Siyasalantropolojik bir başyapıt olan bu çalışmanın adındaki “Kürdistan” ifadesini, 12 Eylül darbesinin hâlâ siyasal atmosferi belirlediği 1980’ler Türkiye’sinden, “Kürt” sözcüğünün “kartkurt”la irtibatlandırıldığı; Kürtçenin bir dil olarak yasaklandığı; Kürtler’in de “Dağ Türkleri”nden ibaret sayıldığı bir iklimden çıkıp gelmiş bir öğrenci olarak karşımda buldum. Benim ülkemde siyaseten “Kürt”ten bahis mümkün değilken, kültürelantropolojik çerçevede “Kürdistan”dan bahseden çalışmalardan haberdar ve bilgilenir oldum. O zamanlardan bugüne de tabiri bu çerçevede yeri geldiğinde kullanmaktan kaçınmadım. Malum olduğu üzere bir ara o göstermelik “Barış Süreci” paralelinde Kürtçe yayının bile “resmileştiği” konjonktürde bu türden sözcük takıntılarının aşılması yönünde de hava estirildi. Ancak yine malum ki yakınlarda (özellikle “7 Haziran”dan rövanş alırcasına düzenlenen) 1 Kasım 2015 seçimleri sonrasında ve “terörle mücadele” konsepti eşliğinde bunlar tekrar “dil yakar” hale gelmiş bulunuyor. Bunun somut bir göstergesi olarak önceki günkü Cumhuriyet’te Selda Güneysu arkadaşımızın haberinden öğreniyoruz ki AKP ve MHP’nin üzerinde uzlaştığı Meclis İçtüzüğü değişiklik teklifinde, milletvekillerinin Meclis’te yaptıkları konuşmalarda “Kürdistan” demeleri durumunda para cezasına çarptırılmaları öneriliyor. Kürdistan tabirini “siyasi” vurguyla Türkiye parlamentosunda kullanmayı engelleme hedefine yönelik bu önerinin daha genel bir yasak ve cezaya evrilmesi de kuvvetle muhtemeldir. Vurgunun coğrafi mi, beşeri mi, kültürel mi, antropolojik mi, ideolojik mi, politik mi olduğuna hiç bakmaksızın “Kürdistan” diyen herkesin dilini koparmaya kadar gidebilecek bir sürecin önü açılabilir. Olur mu olur, ama şu noktayı hatırlatmadan da geçmeyelim: Kürdistan tabirine neyi reva görüyorsanız, aynısının birileri tarafından da “Türkistan” tabirine reva görülebileceği aklınızın bir köşesinde bulunsun!.. Türkistan nasıl Türklerin köken aldığı ve yaşadığı yer, coğrafya, toprak parçası anlamına geliyorsa, Kürdistan da Kürtlerin köken aldığı ve yaşadığı coğrafya anlamına geliyor. Siz Türkistan’ı da, “Doğu Türkistan”ı da rahat rahat telaffuz ederken “Kürdistan”ı Türkiye’de yasaklarsanız, mukabil yasaklara rahatlıkla bahane ve zemin hazırlarsınız. Çünkü “Türkistan” dediğiniz yerde de bir dolu siyasi birimden, yani farklı ülke ve devletlerden geçilmiyor. Türkistan’ın batısı, Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan, Kırgızistan, Kazakistan arasında bölüşülmüş durumda. Bunlar zaten “Türk” diyorsanız, sakın unutmayın, birbirlerine girdiklerinde Nuh diyor, “soydaş” demiyor hiçbiri!.. (Sözgelimi KırgızÖzbek çatışmasında Kırgızların bir Özbek bebeğine kıyıp onu kasap çengeline asarak üzerine “Özbek eti” yazmış olduklarını bir kenara not edin!) Türkistan’ın güneyi Afganistan sınırları içinde. Ayrıca “İran Türkistanı” da var. Ama bizim için en hassası, Çin’in siyasi kontrolü altındaki “Doğu Türkistan” tabii. Çin, oraya “Sincan” diyor (Sincan Uygur Özerk Bölgesi), ama siz “Doğu Türkistan” diye haykırıyorsunuz! Daha iki yıl öncesinde yaşananları da hatırlayın: Çin’in Uygur Türklerine yönelik baskıcı, kısıtlayıcı uygulamalarına nasıl tepki göstermiş, “Orası Doğu Türkistan” diye kıyametler koparıp İstanbul sokaklarında pataklamadık Japon, Koreli (çekik gözlü) bırakmamıştınız!.. Türkistan tarihsel, kültürel, beşeri bir coğrafi realite olarak var mı, evet var. Kürdistan da bir beşericoğrafi ve tarihikültürel realite olarak var. Bizim “siyasi coğrafya” olarak bir ülkemiz var ve adı Türkiye. Onun içinde de (nasıl İran’da bir “İran Türkistanı” varsa) “kültürel” anlamda ve özellikle akademik terminolojide sıklıkla kullanıldığı üzere bir “Türkiye Kürdistanı” var. Bu daha doğru bir deyişle “Türkiye’nin Kürdistanı”dır ve ayrışma ya da bölünme değil zenginlik, “çokluk içinde birlik” aksettirir. Buna demokratik bir siyasi olgunlukla yaklaşmak gerekir. Onu telaffuzdan kaçınmak ve dahi yasaklamaya kalkışmak, asıl bu, “kendinden korkmak”tır. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear