26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Salı 16 Mayıs 2017 14 ÖzAgecanr Ona hakaret, bir ‘Atatürk meselesi’ değildir Atatürk’e hakaret edenler işin özünde, “Atatürk üzerinden çağdaş değerler sistemine” karşı savaş açanlardır. Aydınlığa, çağdaşlığa, uygarlığa, akılcılığa, bilime düşman bu dinci, yobaz ve çıkarcı çevreler Ata’ya hakaret ederek, onun üzerinden amaçlarına ulaşmak isterler. Çünkü Atatürk ve devrimleri, “bu karanlık çevrelerin beslendiği bataklığı kurutmaya başlamıştı”. Bataklığın kurutulması demek, onların çağdışı, para ve güç kaynaklarının ellerinden alınması sonucunu doğurmaya başladı. Hurafeler ve din tacirliği ile “insanları koyun yerine koyup gütmeyi amaç edinen” bu odaklar, Ata’ya saldırarak onun getirmeye çalıştığı uygar değerleri, “onun üzerinden” yok etmek isterler. Çünkü çağdışı çıkar dayanakları için “sosyal bataklık” sürdürülmelidir. Ya arkasındakiler kim? Bu odaklar Türkiye’de (ve Ortadoğu’da) yerel olarak hep yeraltında gizlenmişler ve küresel güçler tarafından kullanılmışlardır. Bölgedeki bütün çağdaş ve demokratik girişimlere son 70 yıl içinde engel oldular. İran’da, Mısır’da, Cezayir’de ve Türkiye’de yolunu kesmeye çalıştılar. Son somut operasyonları “Ergenekon ve Balyoz’la” başlatılan ve 15 Temmuz ile sonlandırılmak istenen kumpaslar dizisidir. Türkiye’deki Atatürk düşmanları, FETÖ’nün zeminini oluşturur. Hepsi de Lozan’a, Türkiye’nin bütünlüğüne, çağdaş Atatürk devrimlerine karşı düzenlenmiştir. Önce Atatürkçüleri ve orduyu yok etmek, sonra da ülkeyi topyekun ele geçirerek BOP’un bir parçası haline getirmek istiyorlar. Son Ata’ya hakaret olayları bu sürecin bir parçasıdır. Hedef Türkiye’dir: bu Atatürk üzerinden yapılmaktadır. Çünkü Atatürk demek çağdaşlık, uygarlık, laiklik, demokrasi, ulusal bütünlük ve dış dünya ile karşılıklı çıkarları koruyan ve dengeleyen bir düzen demektir; Lozan’ı korumak demektir. Bütün bunlara karşı olan iç ve dış odaklar, “Türkiye’ye Atatürk üzerinden saldırıya geçmişlerdir”. Bu nedenle 15 Temmuz’da ironik bir olay yaşandı: Ankara’da AKP genel merkezine dev Atatürk posteri asıldı. Çünkü Türkiye’yi (ve AKP’yi), FETÖ saldırısından ancak Atatürkçülük kurtarabilirdi. Karşılaştığım yabancı Atatürkçüler Prof. Stanfort Shaw, Prof. Fritz Neumark, Japon Prof. Yamaguchi, Prof. Bernard Lewis, Dr. Andrew Mango son 40 yılda beraber olduğum ve Atatürk’ü konuştuğum bazı insanlar. Bütün bunları “Yolumun Kesiştiği Ünlüler” kitabımda kaleme aldım. (*) Turgut Özal’dan Çiller’e ve Gül’e kadar 31 kişiyi yazdığım kitapta bunlar da var. Sultan Galiyev araştırmacısı Japon Prof. Yamaguchi 1990’da bana anlattı: Sovyetler devriminin hemen ardından Moskova, Baku’ya Sultan Galiyev’i gönderiyor, Azerbaycan’da durum nasıl diye. Galiyev Baku’ya gittiğinde şaşırıyor. Her yerde Atatürk’ün boy boy posterleri asılmış. Yıl 1920, Ata’yı kutluyorlar. Atatürk “Doğu” ile “Batı” arasındaki akılcı sentezi bulup uygulamaya geçiren bir dehadır. Ona saldıranlar, rejimi değiştirip Türkiye’yi BOP içinde eritmek isteyen iç ve dış odaklardır. (*) Kırmızı Kedi, Mayıs 2017 16 Mayıs 2017 SAYI: 33459 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Danışmanı Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 03.41 06.05 04.12 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 05.26 1252 16.44 07.44 13.13 16.00 05.52 13.15 17.04 Akşam 20.05 18.23 20.24 Yatsı 21.41 19.50 21.57 yorum TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Sultan, bugün Beyaz Saray’da, ABD’nin yeni başkanı Donald Trump ile yüklü bir gündemle görüşecek. En önemli gündem maddesini, ABD’nin, sınırımıza yakın Kamışlı ile birlikte, Suriye’nin çeşitli yerlerine teröristleri desteklemek için zırhlılar göndermesi oluşturacak. Kavşak HHH Oluşumları özetle anımsayalım... ABD, Irak’ı 2003’te işgal etti. Ardından “Partiya Demokrata Kurdistan (PDK) Kürdistan Demokrat Partisi’nin” Başkanı Mesud Barzani “Kürdistan Bölgesel Yönetim Cumhurbaşkanı” oldu. Barzani, 2015’te Ankara’da Sultan ve dönemin Sadrazamı’nca kabul edildi ve PDK’nin bayrağı Türkiye’de ilk kez resmen göndere çekildi! HHH Kürtlerin temel hedefi unutuluyor... Bulundukları yerde sıkışıp kalan Kürtler Akdeniz’e çıkmak istiyorlar... Bunun için de Türkiye’den toprak alarak, yerel etnik halkın desteği ile Suriye’den Akdeniz’e bir koridoru amaçlıyorlar. Türkiye’de bu amaca Abdullah Öcalan’ın “Partiya Karkerên Kurdistanê (PKK) Kürdistan İşçi Partisi” terörle hizmet ediyor. HHH Suriye’de ise Salih Müslim’in “Partiya Yekîtiya Demokrat (PYD) – Demokrat Birlik Partisi”nin silahlı terör örgütü “Yekîneyên Parastina Gel (YPG) – Halk Savunma Birlikleri” sahnede... ABD, bu örgüte destek için zırhlılarını Suriye’ye gönderdi... Gerekçe ise “Al DevletAlİslamiya Fil Irak Vel Şam (DAEŞ) – Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD)” adlı İslami terör örgütüne karşı yerel halkı korumak... PYD Sözcüsü İlham Ahmed’in Özgen Acar Kavşak Sultan, Beyaz Saray’da... “ABD’nin Kürt güçle diğini” söyledi. re ağır silah gönderme HHH kararı, örgütün yasal Bugünkü görüşme laşmasına yardım ede öncesinde Sultan, şu cek!” dediğini de unut vecizelerde bulundu: mayalım... “(...) Bu ziyaretin bir kırıl HHH ma noktası olacağını dü İngiliz casusu yüz şünüyorum. (...) Bu zi başı – arkeolog Tho yaret virgül değil, nokta mas Edvard Lav olacak. (...) Bu ziyaretim rence, “Osman milat olacak! (...)” lı İmparatorluğu’nu Ortadoğu’da parçalama Kasım Özkan’ın çizgileriyle. Temel, arkadaşı Dursun’a birkaç günlü başarısını, yöredeki etnik mozaiği birbiri ğüne borç vermiş. Dursun, aradan dört ne karşı kullanarak elde ettim!” demişti. ay geçtiği halde, borcunu ödemiyor. Te Şimdi aynı yöntemi ABD oynuyor... mel, “Vuracağım oni!” diyerek bunalım ABD’nin “Büyük Ortadoğu Projesi Eş lar geçiriyor. başkanı” diye pofpofladığı Sultan ise, Temel ve Dursun mahkemeye düşü “Kardeşim!” dediği Beşşar Esad’a sırtı yorlar. Yargıç Dursun’a soruyor: “Sen nı dönüp IŞİD’e silahlar göndermeseydi, Temel’i tanıyor musun?” Dursun, Temel’e bu oluşumlara çanak tutulabilir miydi? göz atarak “Tanımayrum oni!” yanıtını ve 2014’te ABD Dışişleri Bakanı John riyor. Temel, bozuluyor, yargıca, “Ben Kerry’nin yönetiminde Cidde’de yapılan da, oni tanımayrum hâkim bey!” diyor... “Terörle Mücadele Toplantısı’nda” Türki Bu ziyaret öncesinde, Sadrazamının ye, IŞİD’e karşı askeri önlemi kapsayan “ABD’ye savaş ilan edecek değiliz!” de bildiriye imza atmadı! Suudi Arabistan mesinden yola çıkarak, Sultan, öteki ül ve Katar ise IŞİD’e her türlü yardımı kes kelere dediği gibi, herhalde ABD’ye de tiler... Dönemin ABD Başkan Yardımcısı “Tanımayrum oni...” diyecek... Joe Biden, Sultan’ın “IŞİD’e destek ver HHH Türkiye ile ABD, “Kuzey Atlantik Örgütü Anlaşması’na (NATO – KAÖA)” üye. Ayrıca bu üyelikle yetinmeyip 1995’lerden bu yana “stratejik ortak” da oldular. Bu gerçekleri dışlayan Trump’ın YPG’yi ağır silahlarla desteklemesi, Irak’ta olduğu gibi Suriye’de de bir Kürt devletine desteğini gösteriyor. “Sultan ABD’ye gitmesin!” tepkilerine, ABD Dış İlişkiler Konseyi Başkanı Richard Haass şu yorumu yaptı: “Trump yönetiminin Suriye Kürtlerini silahlandırdığını görmek güzel. Ziyaretini iptal ederse, baskıcı yönetimi ve Suriye’deki yararsız rolü göz önüne alındığında büyük bir kayıp olmaz!” HHH Ziyaretin gündeminde şu iki konu da bulunuyor: Birincisi, Fethullah Gülen’in Türkiye’ye iadesi... Bugüne kadar başta Adalet Bakanı olmak üzere, pek çok yetkili ABD’de bu konuda girişimler yaptılar, ama sonuç alınamadı. İkincisi, Nev York’ta tutuklanan Rıza Sarraf ile Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’nın davaları... İkilinin savunmalarını en yüksek düzeyde kişiler olan, eski Nev York Belediye Başkanı Rudolph Giuliani ile önceki Adalet Bakanı Michael Mukasey yüklendiler. İkiliyi, Türkiye’nin ABD’deki “lobi” kuruluşu olan ve faturalarını “örtülü ödeneğin” karşıladığı Greenberg Trauri ayarladı... Avukatlık ücretinin yüksek olduğu ABD’de bu savunmayı alan kişilerin ücretlerinin astronomik olduğu biliniyor! İkilinin gelecek duruşması bugünkü Beyaz Saray görüşmesinden sonra 18 Mayıs Perşembe günü yapılacak... Yargıç Richard Berman, “Davanın çözüm yeri mahkemedir, siyasal yaşam değildir!” dedi... Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN posta@cumhuriyet.com.tr Cezaevi artık ‘eza’evi ŞAFAK PAVEY CHP İstanbul milletvekili OHAL uygulamasından itibaren siyasi tutukluların durumlarını izlemek ve ziyaretlerinde bulunmak üzere Silivri, Sincan, Sakarya, Bakırköy olmak üzere 4 cezaevine sayısını unuttuğum kadar ziyarette bulundum. Gördüklerimden hareketle tutuklu ve hükümlülere karşı daha ağır hak ihlallerinin yaşandığı hiçbir dönem olmadığı düşüncesindeyim. Gerek sosyal gerek idari gerekse hukuk dışı baskılar, daha önceki hiçbir olağanüstü dönemle kıyaslanmayacak seviyede. Daha önceki dönemlerden farklı olarak bu dönem insan hakları ihlalleri kurumsallaştırıldı ve sadece siyasi olarak değil sosyal olarak da meşruiyet kazandırıldı. Olmayan ceza maddeleri İddianameler çok uzun süre hazırlanmayarak ve tutuklulara suçlandıkları iddialar bildirilmeyerek daha ilk adımda evrensel hukukun olmazsa olmaz ilkesi çiğneniyor. Daha garip olan TCK’de olmayan suçlamalar üretildi ve olmayan ceza maddeleri üstüne iddianameler hazırlandı. Oysa TBMM çoğunluğu olan hükümet isteseydi bu suçlamaları kanun maddesi olarak geçirebilirdi. Bu tuhaflık hukuk açısından anlaşılmaz bir kargaşa yaratıyor. Pek çok tutuklu ve avukatları kendilerine adalet kurumları tarafından bildirilmeyen suçlamaları ve iddianameleri hükümet kontrolündeki medyadan öğreniyor. Yaygın olarak özel hayatlarına ilişkin çoğu gerçek dışı tezvirat, yine aynı merkezlerde tekzip ve reddetme hakkı verilmeden kullanılıyor. Delillerden sanıklara değil, sanıklardan delillere gidilmesi kurumsallaşmıştır. Toplumsal olarak en büyük tehlikelerden biri, gazetecilik ve üniversite öğretim üyeliği gibi son derece saygın mesleklerin itibarsızlaştırılıp suç mesleği gibi algılatılması. Örneğin Cumhurbaşkanı cezaevinde bulunan gazeteciler için en küçük bir ilgili iddia ya da delil olmadan “çocuk tacizcileri” demekte hiçbir sakınca görmüyor. Çıplak arama, eziyet Gözaltı ve tutuklamalarla ilgili süreç, öncelikle hükümet kontrolündeki “üretilmiş gazeteciler” eliyle hedef gösterilerek başlanıyor. Hükümet, yasalarda karşılığı olmayan suçu üretiyor ve hukuku yönlendiriyor. Yine yasalarda karşılığı olmadığı halde süreç çileli bir infazla sonuçlanıyor. Twitter fenomeni Atilla Taş’ın tutuklanma, tahliye ve iki kere çok uzun gözaltına alınma uygulaması, hukuksuzluk açısından akıl almaz bir örnek. Mahkemenin tahliye verdiği gün, sanıklar ailelere bildirilmeden tekrar gözaltına alındılar, aileler akşam 20.00’den sabah 04.30’a kadar Silivri Cezaevi önündeki ıssız bir otobanda 8.5 saat bekletildi. Tahliye veren hâkimler, hükümet kontrolündeki medya üstünden hedef gösterildi ve derhal görevden alındı. İkinci gözaltında bekletilen Gözaltılarda günlerce dizlerinin üstünde tutulup coplanan, darp edilen, uykusuz bırakılan tutukluların sayısı çok. Önlerine konulan metinleri imzalayıncaya kadar işkence sona erdirilmiyor. Cezaevlerindeki hak ihlalleri OHAL’le iyice arttı. bir saat görüşerek savunmalarını ha zırlamaya çalışıyorlar. Savunma için hazırlık kaynaklarına erişim bulun madığından savunma hakkı da tama men çökertilmiş durumda. Tutuklu ya da gözaltındakiler bir yakınlarını kaybettiklerinde ya da ai lelerinde acil bir durum olduğunda çok geç haberdar olabiliyor. Örneğin Cumhuriyet gazetesi Yayın Yönetme ni Murat Sabuncu, baldızının eşini kaybettiğini 4 gün sonra öğrenebildi. Kitaplara, dergilere ulaşmak, istenilen kitapları bulmak ve getirtmek OHAL’le birlikte Türkiye’deki cezaevlerindeki hak ihlalleri iyice artmış durumda. mizah konusu olacak kadar zor. Örneğin Selahattin Demirtaş’a kargo ile sanıkların ailelerine 14. gün sabah 11.00’de adliyede olmaları bildirildi, ancak sanıklar akşam saat 19.30’da adliyeye getirildi. Aileler, tekrar tutuklanacakları gece 02.30’a kadar tam 15.5 saat bekletildi. Kamuoyunun yanı sıra güvenlik ve adalet kurumları çalışanları hükümetin propaganda bombardımanından etkilenerek tutuklulara suçu kesinleşmiş gibi davrandı ve davranmaya devam ediyor. Kötü davranış, darp, hakaret, tehdit ve işkence, görevliler tarafından gizlenmiyor bile, tam aksine “ilave olarak kötülüğü hak ettikleri” mantığı üstünden açıkça sürdürülüyor. Bu uygulamalara çekingen kalan görevliler meslektaşları tarafından ihbar edilerek kamudan atılıyor. Üst aramaları insan haysiyetini incitecek seviyede. Çıplak arama olağanlaştı, ters kelepçe gelenek haline geldi. Sincan Cezaevi’nde 10 kişilik koğuşlarda 45 tutuklu bulunuyor ve bu dehşetli durum hiçbir şekilde Adalet Bakanlığı’nın gündemine girmiyor. Gözaltılarda günlerce dizlerinin üstünde tutulup coplanan, darp edilen, uykusuz bırakılan tutukluların sayısı çok. Önlerine konulan metinleri imzalayıncaya kadar işkence sona erdirilmiyor. Bu nedenle gözaltından cezaevine transfer edilmek tutuklular için adeta bir ödül oluyor. Avukat ve doktor Pek çok tutuklunun avukatı yok. CMUK gereği gönderilen bazı avukatlar yaptıkları tek ziyaretle tutuk cinin sağlık sorunu olarak kabul ettiği sıkıntılar, hastalık kabul ediliyor. Ölümcül düzeyde olmadıkça hiçbir sağlık sorunu dikkate alınmıyor. Diş ağrısı ya da kırık diş hastalıktan sayılmıyor. Elbette uluslararası denetimlere karşı cezaevinde dişçi odası var ama diş hekimi yok. Engelliler ve çocuklar Engelli tutuklular için ne kullanmak zorunda oldukları özel ihtiyaç araçları ne de engellilik doğasında olan zorunlu bakımlar yerine getiriliyor, başvurular görmezden geliniyor. Engelli tutuklular zorunlu oldukları durumlarla koğuş arkadaşlarının yardımı ile baş etmeye çalışıyor. Tuvaletler alaturka olduğu için engelli ya da yaşlı tutuklular için tuvalet ihtiyacı bir işkence. Adalet Bakanlığı bu konudaki başvuruları hiçbir şekilde cevaplamıyor. Bir başka deyişle Adalet Bakanlığı sorumlu olduğu cezaevlerindeki sadece engelli sorunlarına değil hiçbir soruna en küçük ilgi göstermiyor, aksine onay gibi bir sessizlik yürütüyor. Çocuk ve ergen tutuklular, LGBTİ bireyleri için hiçbir hassasiyet gösterilmiyor, tam aksine “tutukluluğu hak edenler” özel durumlarından ötürü iki kat eziyet görüyor. Adını kullanmak istemediğim bir LGBTİ bireyi tecrite atılırken cinsel ilişki ihtimali varmış gibi, “Bize AIDS’ni, frengini bulaştırma” hakaretine uğramış. Haberleşme yok gönderilen kitaplar “Adresinde bulunmadı” diye geri yollandı. Silivri Cezaevi’nin kütüphanesinde 1400 kitap var ama 1200’ü siyasal İslam ya da dini referanslı kitaplar. Kalan 200 kitap istendiğinde ise koğuşlarda denilerek verilmiyor. Tutukluların yazılı olarak 20 kitap hakkı var ama ayda 1 kitaptan fazlasına ulaşılamıyor. Ahmet Altan’ın listede olan bir kitabını isteyen tutukluya “Kitabı yok ama istersen yazarı burada” cevabı verilmiş. Televizyon kanalları tutukluların isteğine göre değil, yönetimin isteğine göre seçiliyor. Radyolar referandum nedeniyle toplatıldı. Mahremiyet sıfır Tutukluların en küçük bir mahremiyet hakkı yok. Hücrelerde yataklar zemine sabitlendiği ve havalandırma avlusundaki kameralar hücre kapısını, hücre penceresini ve yatağı zoomlayabildiği için tutuklular uykularında da gözetleniyor. Hücre pencerelerine perde ya da gazete yapıştırmak yasak olduğundan mahremiyetin tamamen ortadan kaldırılmış olması, inanç ve gelenekler açısından kadın tutuklular için daha çok zorluk yaratıyor. Küf, rutubet ve aşırı nem, mutfak ve banyolarda kalıcılaşmış. Tuvaletlerde dahi mahremiyet sıkıntılı. Havalandırma sabit olarak çeyrek açıklıkta bırakılmış. Böylece sadece çömelme durumunda görüş açısının dışında kalınabiliyor. Bilinsin ki... luları değil savunmak, hakaret ederek bir daha da ilgilenmiyor. Örneğin 9 aydır Sincan’da tutuklu stajyer pilotların hiçbirinin avukatı yok. Birçok avukat sürekli tehdit edildikleri için dosya alamadıklarını söylüyor. Gözaltındakilerin ve tutukluların doktor ihtiyaçları çok acil olmadıkça görmezden geliniyor, çoğu hasta tutuklu revir kontrolü ile yetindiriliyor. Doktora götürülen tutuklular kelepçe ile muayene kabul etmedikleri için hayati bir sorun daha ihlallere ekleniyor. Kanser hastası bir kadın tutuklu, hastaneye bile götürülmemiş. İntiharlar ve yarattıkları etki daha önce benzerini görmediğimiz seviyelere ulaştı. Cezaevinde sağlık desteği oldukça keyfi. Tıbbın değil siyasi karar veri Mektuplaşma ve haberleşme hakkı, sohbet hakkı tümüyle rafa kaldırılmış. Ortak havalandırma olmadığı için tutuklular infaz memurlarından başka kimseyle sohbet edemiyor. Aile ve avukat görüşleri yine benzeri görülmemiş şekilde sınırlandırılmış hatta kimi zaman keyfi uygulamalarla ortadan kaldırılıyor. Aile görüşmeleri kamera ile kayıt altına alınarak özel hayat hakkı ihlal ediliyor. “Vatan hainleri” beyin yıkaması ile tutukluların bütün gelir kaynakları kurutulduğu gibi aile ve yakınlarının da gelir kaynakları tümüyle yok edildi. Henüz davalar sonuçlanmadığı halde pek çoğunun mal varlığına hukukta karşılığı olmayan şekilde el konuldu. Hayatla bütün ilişiği kesilmiş tutuklular, avukatları ile haftada sadece Hükümetin sınırı olmayan beyin yıkama çalışmaları sonucu her şey ortada iken insan hakları ve ihlallerinin ortasında durmak tarafsızlık gibi anlaşılmaya başlandı. Böylece son derece tuhaf bir tarafsızlık kavramı oluşturuldu ve olup bitenlere ses çıkarmamak böyle bir tarafsızlık olarak sunulmaya başlandı. CHP milletvekili olarak insan hakları ihlallerine asla sessiz kalamayacağımızı kamuoyuna saygılarımla sunuyorum. Yıldız Teknik Üniversitesi ElektrikElektronik Fakültesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’nden (I.Öğretim) 2002 2003 eğitimöğretim yılında aldığım 41456 numaralı diplomamı kaybettim. Yerine geçerli belge alacağımdan hükümsüzdür. HÜSEYİN ÇABUK C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear