26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazartesi 20 Mart 2017 2 Gökyüzü yine mavi olacak Çin’in başkenti Pekin’de kömürle çalışan son termik santral Huangneng Pekin Termik Santralı kapandı. Artık şehrin elektriği doğalgazla sağlanıyor. Dünya Sağlık Örgütü, PM2.5 olarak adlandırılan en küçük kirlilik parçacıklarının bir metreküp için 25 mikrogramdan fazla olmaması gerektiğini söylüyor. Pekin’de yapılan ölçümlerde ise PM2.5 oranı metreküpte zaman zaman 500 mikrograma çıkıyor. Başbakan Li Keqiang, hava kirliliğinin önümüzdeki yıl içinde ciddi ölçüde azalacağını söyledi ve “Gökyüzü tekrar mavi olacak” dedi. Çin’de hava kirliliği her yıl bir milyon erken ölüme neden oluyor. l Haber Merkezi haber EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY / ELİF TOKBAY TASARIM: EMİNE BİLGET Doğuştan bağımlılar ABD’de açılan bir davada, Batı Virginia eyaletinin Cabell County kentinde geçen yıl doğan 2 bin 900 bebekten 500’ünün eroinin de ara ABD’nin Cabell County kentinde doğan 2 bin larında bulunduğu opioid grubu ilaçların bağımlısı olarak doğduğu ortaya çıktı. Bağımlılıkların çoğu ağrı kesici olarak reçete edilen opioid grubu ilaçlardan 900 bebekten 500’ü yoksunluk sendromuyla kaynaklanıyor. Konuyla ilgili ilaç şirketlerine tazminat davası doğuyor açan avukat Paul Farrell, “Toplu mumuz günden güne ölüyor. Doğan her altı bebekten biri, annenin bağımlılığını çocuğa geçirdiği bir yoksunluk sendromuyla doğuyor. Hastanelerde hemşireler sürekli ağlayan bu bebekleri günde 24 saat sallayarak sakinleştirmeye çalışıyor” dedi. Batı Virginia’da 2007 ila 2012 yılları arasında 780 milyon kutu opioid ağrı kesici satılmış. Eroin bulamayan bağımlıların yöneldiği bu ağrı kesiciler ki mi durumlarda uyuşturucuya başlamanın bir ilk aşaması da olabiliyor. AFP’nin haberine göre uyuşturucu bağımlılığının kriz halini aldığı ABD’de, bağımlı insan sayısı 2.6 milyonu buldu. l Dış Haberler İktidar, muktedir ve korku Gaddar bir iktidar karşısında korkuya teslim olanlar, o iktidarın baskı ve zorlamasına maruz kalanlardan ibaret değildir. İktidar korkusu, muktediri de teslim alır. İktidar ve muktedir, birbirinden koparılamaz şekilde aynılaşmış olarak düşünüldüğünden ve muktedir iktidarın sahibi sayıldığından dolayı bu korkuyu ayırt etmek kolay değildir. Bu önce muktediri iktidardan “sıyırarak” değerlendirmeyi gerektirir. Muktedir, sahibi değil temsilcisi, “taşıyıcısı” olduğu iktidarın esiri ve kurbanıdır aslında. O yüzden de bu taşıyıcılığı kaybetme korkusu onu sürekli iktidar gösterisinde bulunmaya zorlar. Sonuç, iktidarı kendinde ebedileştirme yolunda umutsuz ve imkânsız bir çırpınıştır. HHH Muktedirin de iktidara tâbi oluşunu ayırt etme yolunda ben en çarpıcı örnek olarak hep Mario Puzo’nun romanından uyarlama Francis Ford Coppola şaheseri “Baba” üçlemesinin ikincisinden bir kesiti öne çıkartırım. Kısaca hatırlatmak gerekirse filmde Michael Corleone (Al Pacino), yani “Baba”, düşman mafya grubuna çalışarak kendisine ihanet etmiş kardeşi Fredo’yu (John Casale) bir süre cezalandırdıktan sonra affeder. Yaptığından bin pişman Fredo da artık tamamen kontrol altında ve zararsız bir konumdadır. Ancak yine de bir sorun vardır. “Baba”ya ölümüne sadık, öl dese ölecek, her fırsatta elini öpen “bağlılar”ının gözlerindeki tatminsizlikhoşnutsuzluk sık sık yansır beyaz perdeye. Onların hâlâ bir beklentileri vardır. Ve o beklenti dolayımıyla “iktidar”, “Baba”nın her daim takipçisi ve ona tâbi insanların gözlerinde tecelli bulmaktadır. İktidar “oyunu”nun kuralını söz konusu kardeşi de olsa yerine getirmesini bekleyen bu ısrarlı bakışlara sonunda teslim olur “Baba”... Kendi emriyle kardeşini öldüren kurşunun sesini duyduğunda acıyla önüne düşen başı, iktidarın aslında en çok muktediri ezdiğini bize resmeder. HHH Yazı serüvenimde çoktan yerini almış bu değerlendirmeyi tekrar öne çıkartmama hafta sonu Ankara’da katıldığım önemli bir etkinlik vesile oldu. “Toplumsal Araştırma ve Özgün Düşün Merkezi”nin son derece yerinde bir zamanlama ile düzenlediği “Politik Korku ve Korku Politiği” başlıklı sempozyumun birinci oturumunda konuşmacıydım. Tanıl Bora moderatörlüğünde Hüda Kaya, Sibel Özbudun, Onur Naci Kumbaracı ve Burhaneddin Kaya ile birlikte... Hep beraber, önce 7 Haziran’dan 1 Kasım’a, sonra 15 Temmuz ve OHAL’den bugün referanduma açılan yolda toplumun üzerinde estirilen “iktidar korkusu/korku iktidarı”nın psikolojisinden antropolojisine ve dahi “teolojisine” kadar çözümlemesini yapmaya, böylece korkuyu çözmeye, çözeltmeye çalıştık!.. Özellikle Hüda Kaya’nın, bir Müslümandan en büyük beklenti olan “takva”nın her daim ısrarla “korku” olarak takdim edilmesine karşı çıkışı ve takvada vurgunun korkuda değil, bireyin kötülük yapmaktan kendini “sakınma”sı yolunda insani “sorumluluk bilinci”nde olduğunu işaret etmesi çok dikkate değerdi. Bu çerçevede ben de yaptığım konuşmada “korkunun iktidarı”nın toplumu teslim almaktan öte aynı zamanda muktedirin de o korkuya teslimiyeti demek olduğuna vurgu yaptım. “Korku”nun esas yoğunluk merkezinin orası olduğunu söyledim. Oturumdan sonra sempozyuma dinleyici olarak katılan Fransız medyasından iki gazeteci bu noktayı biraz daha açmamı istediğinde de yukarıda özetlediğim görüşleri paylaştım. Evet, iktidar, “muktedir”den bağımsız, onun da üzerinde yükselen, onu da kuşatan bir şebeke, aslında ona tâbi olanlara içkin bir “enerji”dir. Ve hayat, bir muktedir için hâkimiyeti altında olanları etkilemek, tâbi olanların beklentilerine karşılık vermek yolunda durmaksızın bir çırpınıştan ibarettir. Dolayısıyla, Orwell’den esinle söyleyecek olursak, bir “tiran”a dönüştüğünüzde tahrip ettiğiniz, esas kendi özgürlüğünüzdür. O yüzden biz ne kadar korkarsak korkalım, iktidardan en derin, en içten, en bitirici korkunun muktedirin kendisinde olduğunu, aslında en büyük ve aşılması en zor sorunun da bu olduğunu unutmamak lâzım. Eğer durum buysa kim bilir, korkuya cesaretle “hayır” dememiz, belki muktedirin kendisi için bile hayırlı olacaktır!.. Büyükannenize bir robot bakabilir Prof. Nadia Thalmann (sağda) ve robotu Nadine. Singapur’un Nanyang Teknoloji Üniversitesi’nde Medya İnovasyon Enstitüsü’nün resepsiyonisti Nadine, yakında büyükannenizin hemşiresi olabilir. Nadine’yi geliştiren ekibin başında Prof. Nadia Thalmann “İnsanları ve duyguları tanıma aynı zamanda da hatırlama gibi insani yetenekleri var” diyor. Nadine kusursuz değil. Farklı aksanları anlamada zorlanıyor ve el koordinasyonunda sorunlar var. Thalmann’a göre robotlar 10 yıl içinde yaşlılara bakmaya başlayabilirler. Edinburgh Üniversitesi Robot Teknoloji Merkezi Direktörü Prof. Sethu Vijayakumar, insansı bakıcıların yaşlıların daha da yalnızlaşmasına neden olabileceği uyarısında bulunuyor. l Haber Merkezi C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear