Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Çarşamba 22 Şubat 2017 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK haber 11 evgili arkadaşlarım Akın, Bülent ve Mıstık... S Silivri’nin soğuk odaların Her şeye dair...da sizi görmeye ilk gelişimde tedir gindim, hafif bir suçluluk duygusu ge lip geçiyordu içimden. Siz içeridesiniz, biz dışarıda diye mi? Bilmiyorum. Oysa alışkın olmam gerekirdi. İlk kez demir parmaklıklar arkasında babamı gördüğümde altı yaşımdaydım. Ancak yüzünün göründüğü küçük pencereden onu görebilmem için kucağına almıştı annem beni. Sonra pek çok arkadaşımı ziyaret ettim Metris’te, Selimiye’de, Bakırköy’de, Ankara’da, Diyarbakır’da… Altmış yıldır değişen bir şey yok. Devlet yine aynı devlet... Homo Deus’u okuyorum. Yarının kısa bir tarihi diyor kitabın kapağında. Eh zamanında yarına çok şey atfetmiş biri olarak ilgimi çekti tabii. Yazarın anlattığı bugünün gerçekliğini okudukça, şaşırtıcı şeyler bekliyor bizi, anlıyor insan ama kitaptan başını kaldırdığın anda Türkiye gerçekliği en çıplak haliyle karşında oluyor. Sanki ayrı çağlarda ya da ayrı dünyalarda yaşıyoruz. Gerçi sizi görünce biraz rahatladım; hayata karşı haklı, mahpusluğunuzun haksız olduğunu bilmenin ferahlığı vardı üstünüzde. Her zamanki gibi kendinize değil, karşınızdakine odaklı olduğunuz, onu rahatlatmak, anlamak istediğiniz için ziyaretçiye yapacak pek bir şey biliyoruz. Size her gelen, aynı zamanda vicdanın ayaklanmış halidir. Ben de size gelirken hem tepeden tırnağa isyan duygusuyla doluyor, hem ortak geçmişimize dair pek çok şey hatırlıyorum. Bazen yok canım öyle miydi diye kuşkuya düştüğüm oluyor, sorayım diyorum ama ne mümkün. Birkaç dakika ancak düşüyor hepimize. İnsan ne söyleyebilir ki birkaç dakikada, üstelik dediklerini not alan bir görevlinin yanında? İnsanın sevdiklerine herkesin okuyacağı bir mektubu yazması da kolay değil. Ne var ki anılar başkaldırdı bir kere. Anı bu, aklı dinlemez ki… Ne mi hatırlıyorum size dair? Gençliğinizden bugüne getirmeyi başardığınız umudunuzu; yalnızca kendiniz için değil herkes için taşıdığınız özgürlük ve adalet talebinizi, işlek zekânızı, kavrulmasın diye hep diri tuttuğunuz merak duygunuzu, nasırlaşmasına izin vermediğiniz sevgi dolu, güvenilir kalplerinizi… Yaşadığı her günün sorumluluğu nu yüreklice alan, hiç kurban rolünü seçmeyen; daima ama daima kendinden önce ötekini düşünen kaç kişi vardır? Siz bunu başarırken sıcak, sevecen, gülümsemesini de koruyabilen nadir insanlarsınız. Sevgiyle döşenmiş yol Hatırlıyor musunuz, 12 Eylül sonrasıydı, Birlik Büro ve Emek Büro bitişik binaların en üst katlarındaydı. Ayrı bürolarda, aynı yolda yürümenin coşkusuyla çalışırdık. Akşam vakti dışarıdaki koşuşturma bitmiş, bürolarımıza dönmüş olurduk. İki büronun çalışanları ve dostları terasta bir araya gelir, güneşin çekilmesini izlerdik. Gökyüzü sararır, pembeleşir, kızıldan mora, sonra karanlığa geçerdi. Bazen renklerin, bulutların dansına kapıldığımız için, bazen de o gün yaşadıklarımızın hüznüyle içimize çekilir, koyu bir suskunluğu paylaşırdık. Sık olmazdı öyle günler. Çoğunlukla saatlerce konuşur, bazen de incir çekirdeğini doldurmayacak şeylere kahkahalarla gülerdik. Okuduğumuz kitaplar, gördüğümüz filmler, kalmıyor zaten. Dışarıda olan ben değilim de sizsiniz adeta. Belli ki herkes için Sabuncu’dan babasının doğum gününde mesaj: içerinin alanı, dışarıdan daha kısıtlı hale getirilemiyor. İnsan içsel olarak özgürse, onu zincirlemek kimsenin haddi Mezarına çiçek koyamamak içimi yakıyor ne olamıyor. Kuşkusuz Silivri görevlilerini şaşırtan CHP Milletvekili Zeynep Altıok önceki gün Silivri Cezaevi’nde diyorsak ‘herkes için fikir ve düşünce özgürlüğü’ için bugün de aynı şeyi ziyaretçi kalabalığınızda, gelenlerin sev bulunan gazetecileri ziyaret etti. söylüyoruz. Burası bizi yıldıramaz. gi ve saygısının yanı sıra, size yapılan Gazetemizin tutuklu Genel Yayın Ama bugün babamın doğum günü. haksızlığa isyanlarının da payı var. Suç Yönetmeni Murat Sabuncu, Altıok Mezarına bir çiçek koyamamak içimi suz olduğunuzu, içeride olmanızın tek aracılığıyla yolladığı mesajda, “İddi yakıyor. Yine de dimdik ayaktayız” nedeninin muhalif duruşunuz olduğunu anamesiz 4. aya giriyoruz. İlk gün ne ifadelerini kullandı. gittiğimiz sergiler, mutlak doğrular, mutlak yanlışlar… O kadar işin arasında bütün bunlara nasıl zaman bulurduk? Gençlik işte, uyusan da olur, uyumasan da… Bir yaz gecesi Çengelköy’de deniz kenarında yemek yemiş, sohbeti uzattıkça uzatmıştık. Belki on, belki on beş kişiydik. Aynı düşünceyi, aynı hayalleri, aynı duyguları paylaşan insanların başına sık sık geldiği gibi, hepimiz bir ağızdan konuşuyor ama herkes birbirini duyuyordu. Sohbet uzamış, şarkılar, türküler havada dalgalanmıştı. Sonra birden ayı görmüştük, Boğaz köprüsünün üstüne oturmuş gibiydi, kocaman gövdesinin sarı ışıkları geceyi aralamış, denizin üstüne vuruyordu. Biliyor musunuz ben ilk kez o gece, dolunayın batışının bu kadar muhteşem, bu kadar büyüleyici olduğunu fark etmiştim. Bakakalmış, kalkamamıştık. Sevgiyle, güvenle döşenmiş uzun bir yol bizimki… Ve bugün yine döndük başa, haksızlık, hukuksuzluk diz boyu. İddianamenize yazacak ne bulacaklar merak ediyorum. Referandum rehineleri diyenler çok size. İzlediğiniz televizyonların, okuduğunuz gazetelerin çoğuna bakarak içiniz kararmasın. Anayasa değişikliği bardağı taşıran damla oldu. Toplum hareketlendi, daha çok kadınlar ve gençler yükseltiyor dalgayı. Bir yandan toplantılar yapılıp anayasa değişikliğinin ne getirip ne götürdüğü anlatılıyor, bir yandan haksız yere işine son verilen akademisyenlere öğrencileri, arkadaşları kürsü kurup ders anlatmalarını sağlıyor, bir yandan sadece evet diyenleri konuşturan yazılı ve görsel basına karşı boykot çağrıları yapılıyor. Bütün farklı kimlikleri kapsayan genişlikte, dipten gelen bir dalga bu. Her şey zıddıyla birlikte gelişir diye boşuna söylememişler, bu şerrin de içinden bir hayır çıkacak gibi görünüyor. O yüzden Homo Deus’u okuyun. İnsanlığın ortak geleceğine dahil olacağımız günler çok da uzak olmayabilir. Sevgiyle sarılıyorum. O savcılar kaçtıYKAİAHNRMEŞEHITSÂIŞNKIİDKMA Ahmet yargılanıyor FETÖ propagandası yaptığı iddiasıyla tutuklanan gazetemiz muhabiri Ah met Şık, 2012’de Oda Tv dava sında tahliye olur ken Silivri Cezae vi önünde söyledi ği sözler nedeniy le dün yargıç kar şısına çıktı. Şık, CANAN COŞKUN “Cemaatin hâkim ve savcılarının başına ne geldiy se, bu hâkim ve savcıların başı na da bu gelecek. AKP, 15 yıldır iktidar yolculuğunda, kendile rince dava arkadaşı diye nitele dikleri kişileri bile safralarından kurtulurcasına attılar” dedi. Şık hakkında “Bu komployu kuran lar cezaevine girecek” sözleri ne deniyle 7 yıla kadar hapsinin is tendiği iddianamede mağdur sı fatıyla yer alan 39 hâkim savcı dan 28’i meslekten ihraç edilmiş durumda. 28 isim arasında ka çak ve tutuklu hâkim ve savcılar da yer alıyor. Silivri 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde dün görülen duruşmaya 54 gündür tutuklu gazeteci Ahmet Şık ve avukat ları katılırken, duruşmayı PEN International, Sınır Tanıma yan Gazeteciler Örgütü, DİSK Basınİş ve Türkiye AB Delegas yonu da izledi. Şık’ın çok sa yıda meslektaşı da dayanışma için duruşma salonunda yer al dı. Şık, savunmasında, “2011 yılında o zamanki adıyla Erge nekon olan torba davanın sanı ğı olarak tutuklandım. 13 ay tu tuklu kaldım. Komplonun fail leri belliydi benim açımdan ve herkes açısından. Devlet bürok rasisine, güvenlik bürokrasi sine çöreklenmiş bir mafya ör gütü, Gülen cemaatini kastedi yorum, arkasına AKP’nin siya si desteğini de alarak kendince düşman bellediği herkesi tasfi ye etmeye girişti” dedi. Tahliye olurken, “Bu komployu yürüten polisler, komplonun yürütülme sinde görev alana hâkim ve sav cılar bizim çıktığımız cezaevi ne girecekler” dediğini anımsa tan Şık, şöyle devam etti: “İfade ye gittiğimde avukatım yanım daydı. ‘Ya Ahmet Bey, şu ifade leri değiştirin de kapatalım şu dosyayı’ tarzında bir ifade al ma işlemi oldu. ‘Beyanlarımı ay nen tekrar ediyorum’ dedim ve dava açıldı. Yaklaşık 3 ay ön Silivri’den çıkarken yaptığı konuşma nedeniyle şikâyetçi olan hâkim ve savcıların çoğunun kaçak veya tutuklu olduğunu söyleyen Şık, ‘Şu an yaşadığım hukuksuzluğun altında imzası olan hâkim savcılar da bu toplama kampına girecek’ dedi cesine kadar şikâyetçi olduğunu söyleyen 39 hâkim savcıdan, 30’u ya tutuklu, ya firar etmiş. Somut olguları bir araya getirdiğim tespit doğru çıktı. Ben hâlâ yargılanıyorum...” Aynısı olacak... Gazeteci olduğunu, somut olgular üzerinden hakikati yazmaya çalıştığını vurgulayan Şık, “Söylediklerim de bir hakikate işaret ediyordu, ki haklı çıktım... Ve şu anda geçmişte Gülen cemaatinin tetikçiliğini üstlenen yargı mensuplarının aynısı AKP’nin tetikçiliğini üstlenmek üzere yine yargı içerisinde örgütlü durumda. Ben yine bir durum tespiti yapacağım. Cemaatin hâkim ve savcılarının başına ne geldiyse, bu hâkim ve savcıların başına da bu gelecek. AKP, 15 yıldır iktidar yolculuğunda, kendilerince dava arkadaşı diye niteledikleri kişileri bile safralarından kurtulurcasına attılar. Bir dönem ihtiyacı olduğu, kendilerinin hukuksuzluğuna destek çıkan herkesten vazgeçtiler, sanmasınlar ki o hâkim ve savcılardan vazgeçmeyecekler, sanmasınlar ki bu zulme destek çıkanlardan vazgeçmeyecekler. Şu anda yaşadığım hukuksuzluğun altında imzası olan hâkim savcılar da bu toplama kampına girecekler, ama gerçek suçlular olarak girecekler” dedi. Şık, beraatını talep etti. Şık’ın avukatı Can Atalay da derhal beraat kararı verilmesini istedi. Mahkeme yargıcı, geçici olduğunu belirterek, dosyanın incelemeye alınmasına, bu nedenle duruşmanın 26 Nisan’a ertelenmesine karar verdi. ‘Beddua değiL, tespit’ Bu zamanların garabetini, hu cede çarpıcı. Devam edelim, ne demiş de kuğun katlini yahut yargılanıyor? Ken akıldan ve mantık disinin de cezaevin tan külliyen kopuşu de olmasına neden nu, bu ülkenin yurt olan komplonun işti taşları olarak ne ka rakçilerinin bir gün dar kanıksadığımız, bir yabancıya tarif etmeye çalışırken PÖınğaürnç o cezaevine gireceğini söylemiş. Buraya kadarını bir şe daha berrak ortaya kilde anlayan ya çıkıyor. Gayrete rağmen an bancı, sıhhatli beyinle akıl yü latamıyorsunuz, onlar da dü rütüyor: Şikâyetçi olan hakim pedüz anlamıyor. ve savcıların neredeyse ta Bir yabancı için şu an ceza mamı bugün meslekten ihraç evinde olan bir edilmiş, tutuklanmış ya da ka gazetecinin, çak. Yani evet gazetecinin de daha önce diği çıkmış, o zaman şu an ne yine ceza den içeride? Üstüne üstlük atı evi çıkışı lan suçlardan biri de tehdit et yaptığı bir mekle yargılandığı “çetenin” konuşma propagandasını yapmak... dan halen Şunları da ekleyince çarşı pa yargılanı zar karışıyor. Gazetecinin yor olma avukatlarından ikisi de başka sı kâfi dere bir dosyada, aynı suç yüzün den cezaevinde iddianamele rinin yazılacağı günü bekle mekte. Ayrıca o dosyanın sav cısı da aynı çetenin mensubu olmaktan yargılanıyor. Sorun lisandan kaynaklanmıyor. Hâkime anlattı Ahmet Şık, 13 ay süren tutukluluğunun ardından 2012’nin 12 Mart akşamı, insanın elmacık kemikleri ni sızlatan bir ayazda tahliye olmuştu. Kapının önü yakınları, dostları ve canlı yayın için bekleyen televizyoncular ordusuyla doluydu. Çıkar çık maz üzerine yığılan “İçeride en çok neyi özlediniz?” tipi soruları duymazdan geldi; o mesajını vermek istiyordu. Bir daha bu kadar kamerayı nereden bulacaktı? (Bulamadı da.) Bu komployu ku ran, bir çete mantığıyla çalışan Gülen cemaatine mensup polislerin, hakim ve savcıların bir gün o cezaevine gireceğini söylüyor, bütün bunların siyasi sorumlusu olarak AKP’yi işaret ediyordu. Şık, Silivri Cezaevi önünde yaptığı o konuşmadan dolayı yargılanmak için, Silivri Cezaevi’nden çıkarılıp Silivri Adalet Sarayı’na, altı izleyici koltuklu küçücük bir duruşma salonuna getirildi dün. “Görevlendirildiğimi bu sabah 11’de öğrendim” diyen hakim, dosyayı incelemesi gerektiğini söylüyordu. “Ben özetlerim size” dedi Şık; fantastikpolitik bir özet zapta geçti. Bugünün tetikçileri O gün kimseyi tehdit etmediğini, tespitte bulunduğunu söylüyordu. Haklı çıkmıştı. “Bir ateist olarak beddua etmem, din tüccarlığı yapan bir şarlatan olmadığım için kehanette bulunmam. Söylediklerim siyasi birikimle harmanlanmış somut olgulardı” dedi. Yine bu terkiple hazırlanmış başka öngörülerine geçti: “O zaman cemaat için tetikçilik yapan hakim ve savcılar vardı, şimdi AKP yanlısı tutum takınarak tetikçilik rolü üstlenmiş hakim ve savcılar var. Bu nedenle tutukluyum şu an. O hakim ve savcıların başına ne geldiyse, bugün iktidarın tetikçiliğini üstlenen hakim ve savcıların da başına aynısı gelecek. Şu anda yaşadığım hukuksuzluğun altında imzası olan hakim savcılar da Silivri Toplama Kampı’na girecek”. Salon küçük olduğundan düz kare televizyon, duvarda tam “adalet” ile “temelidir” arasına monte edilmişti. Adalet neyin temeliydi? Düdük anahtarlıkta; ‘siren’ de arabada Bir zamanlar dillerinde şarkılar, ellerinde kitaplar ve kucaklarında çiçeklerle sokağa çıkanları... Ve barıştan, eşitlikten, demokrasiden, sevgiden bahsedip, gücünü ağaçlardan ve topraktan alanları... Bugün “terörist” diye tanımlayan; Ve “siren”mi “silah” mı dediği anlaşılamaz sanan bir dünürü olan; Ve o dünürün “olası bir felakette” sokağa çıkacak insanları kendi aklınca şimdiden bir çatı altında toparlamasından medet uman bir liderin; Kişisel ve tehlikeli hesaplarına kurban gitmek üzere olan bu ülkede; İktidar sokağa çıkmanın gücünü biliyor. Ama yanlış biliyor. “Sokağa çıkmak” demokrasilerde barışçıl ve haklı bir eylem türüdür. Faşizmlerdeyse anında tehditkâr ve tehlikeli bir şiddet eylemine dönüşür. Demokrasi adına sokağa çıkanlarla faşizm adına sokağa çıkanlar karşılaştıklarında... Demokrasi kalbinden bıçaklanır; Faşizm akan kanın pıhtısından palazlanır. Bugün sokağa gözünü diken bu iktidar yıllarca kendisi için çalışan Fethullah Gülen aracılığıyla ordunun ve polisin ve üniversitelerin ve de bizzat devletin içini boşalttı. Şimdi o boşalan yerleri yine kendisi için yeni adamlarla dolduruyor. İşbirliği sanki hâlâ tıkır tıkır işliyor. Belki de o darbe girişimi bahanesiyle, tıpkı savaşta ölüme gönderilen öncü kuvvetler gibi, kendi yetiştirdikleri insanların bir kısmını bile isteye “dava”ya feda ettiler; Belki sadece gözden çıkardıklarının ipini kestiler; Gözleri gibi kolladıklarına dünya yıkılsa ilişmediler. Şimdi de geri kalanlarla ve kollananlarla işgali tamamlamayı hedeflemekteler. 15 Temmuz’da tam olarak ne olup bittiğini bu yüzden anlamak mümkün olmuyor. Ve FETÖ temizliği adı altında yapılanların içinden herhangi bir mantıkla çıkılamıyor. Daha bir önceki yapının pisliği temizlenmeden gözümüzün içine baka baka yeni bir yapı oluşturuyorlar. Sözde muhtemel bir darbe girişimine direnecek “sirenli” sivil güvenlik güçleri örgütlüyorlar. Sanki bir AKUT’muşçasına afetlerde... Ve bir kahramanmışçasına isyanlarda... Yani tüm “olağanüstü” durumlarda... Askerden ve polisten öte bir heyecanla... Ülkeyi korumaya soyunacak olan bu ne idüğü belirsiz kalabalığın aklına emanetiz. Onların, kimi dost kimi düşman belleyeceğini; Neyi iltifat neyi tehdit zannedeceğini; Hangi durumlarda düdükleri çıkarıp “sirenleri” çekeceğini hayal etmek zor değil. Yapı ve niyet açıkça ortada. Ve yapının mimarları bu yapıya dair tüm deşifreleri, daha önce de yaptıkları gibi bu sefer de hiddetle yalanlamakta. İş işten geçtikten, her şey olup bittikten sonraki açıklamayı sanmayın ki yine “Kandırıldık” diye yapacaklar. Hayalleri ve niyetleri belli; Yaptıklarının altına bu sefer doğrudan kendi imzalarını atacaklar. O yüzden düdük şimdiden anahtarlıkta, “siren” de zaten hep arabada. davDaalayraı nerıştemleandi Kapatılan Özgür Gündem gazetesinde Nöbet çi Genel Yayın Yönetmenliği yapan Ertuğrul Mavioğlu, Faruk Eren, Celal Başlangıç, Ömer Ağın, İhsan Çaralan, Celalettin Can, Fehim Işık ve Öncü Akgül’ün ‘terör örgütü propagandası’ iddiasıyla İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı dava 4 Temmuz’a ertelendi. Kapatılan Özgür Gündem gazetesinin Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği kampanyası 3 Mayıs 2016’da başladı. 7 Ağustos 2016’da sona erdi. Kampanyaya katılan 56 kişiden 36’sı hakkında dava açıldı. Gazetenin Sorumlu Yazıişleri Müdürü İnan Kızılkaya tüm davalarda sanık. Dayanışma eylemine katılan gazeteci Erol Önderoğlu, yazar Ahmet Nesin ve Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı 20 Haziran 2016’da tutuklanmış, 10 gün sonra serbest bırakılmışlardı. Özgür Gündem soruşturması kapsamında gazetenin Özgür Gündem Yayın Danışma Kurulu Üyeleri Necmiye Alpay ile Aslı Erdoğan da tutuklanmıştı. İki isim, gazetenin eski Genel Yayın Yönetmeni Zana Kaya ile birlikte 29 Aralık 2016’da tahliye edildi. Özgür Gündem İmtiyaz Sahibi Kemal Sancılı ise 3 Ocak’ta tutuklandı. Dava kapsamında Kızılkaya ile Sancılı hâlâ tutuklu. l İSTANBUL/Cumhuriyet C MY B