26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Salı 5 Aralık 2017 TASARIM: YALÇIN ERZAN haber 13 Sarraf sebep değil, bir ‘sonuçtur’... Avrupalılık, Avrupacılık (Batıcılık), Avrasyacılık ve ümmetçilik (siyasal İslam) çarkları arasında sıkışan Türkiye bugünkü noktaya ite kaka getirildi. Avrupa’nın ayakları ise biraz farklı: kendisi zaten Avrupa (Avrupalılık): diğer ayakları ise sol, Hıristiyan ve aşırı sağ Bizde Atatürk devrimleri ve Cumhuriyet Türkiye’si bir uyum sağlamıştı: ümmetçilik ve siyasal İslam yerine laiklik getirilmiş, bu coğrafyada bir ilk başarılmıştı. Avrupalılık ve Avrasyacılık ayaklarından da destek almıştı. “Batıcılık” yerine “Avrupalılığı” koyduk. “Batıcılara” karşı, içeride savaşırken Lenin’den bile destek aldık. 1930’u izleyen yıllarda Hitler Avrupası’ndan kaçan bilim insanları bile Atatürk Türkiyesi’ne sığındılar. Ülkemiz faşizmin panzehiri olarak algılandı, hem de çoğunluğu Müslüman bir ülke olarak, çünkü laiklik vardı. Batılılık, Batıcılık, Avrasyacılık ve ümmetçilik (siyasal İslam) dörtgeninde Türkiye’de yaşanan ayrışma ve fikir çatışmalarının hem üniversite içinde, hem de dışında tanığı oldum ve içinde yaşadım. Sabri Ülgener’den Attilâ İlhan’a, Kemal Tahir’den Halit Refiğ ve İdris Küçükömer’e, Ahmet Kılıçbay’dan Sencer Divitçioğlu’na yaşanan zikzakların ve ayrışmaların tanığıyım. Sabri Ülgener gibi Batılı (Alman) kafalı bir bilim insanının “Avrupalılık ve İslamcılık arasında” nasıl zorlandığını 19621983 arasında yaşadım. Çok teknik, nesnel, siyaset dışı bir akademisyen olan Prof. Ahmet Kılıçbay’ın “kim itti beni dercesine” nasıl Kenan Evren’in danışmanlığına sürüklendiğini kendi sözlerinden dinledim. İdris Küçükömer’in Batı kapitalizmi ile sosyalizm arasındaki “diyalektiğin” sonuçta, Türkiye’de Batıcılığa ve siyasal İslama yol açan bir noktaya geldiğini hep birlikte gördük. Bütün bu zıtlaşma ve çelişkiler aslında, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Atatürk Türkiyesi’nin, “Doğu ve Batı arasındaki iktisadi, siyasi, askeri ve kültürel etkileşimlerin”in sonucudur. Bu etkileşimler Atatürk’ten sonra, “negatif dışsallıklar” yarattı. Bazen “dincileri” kimi zaman da “Batıcıları” besledi. Sarraf, ortak yıldız oldu Sarraf işin özünde, bütün bu çelişki ve çatışmaların ürettiği bir çocuktur. Daha 29 yaşındayken siyasal İslamın ve vahşi kapitalizmin yıldızı oluverdi: dün İslamcılar, bugün vahşi kapitalizm onu “yıldız” olarak tanımladılar. Yukarıda andığım yakın tarihimizin çelişkileri ve çatışmaları Hollywood misali bir yıldız üretmiştir. Sarraf yaşanan olayların sebebi değil, sonucudur. Onların hem kahramanı oldu hem de azılı düşmanı haline dönüştü. Ondan herkes yararlandı: kapitalizmin keskin sirkesi küpüne zarar verdi. HHH 9 Aralık’ta Vefalılar Derneği’ne bağışladığım kitaplarımı, armağan ettiğim İngilizce dergi (MEBB) ciltlerini ve yeni çıkan “Gergedanlaşmak” kitabımı bir söyleşi kapsamında imzalayacağım. Saat 14.0017.00 arasında Karaköy’deki “Karaköyüm”de buluşmak dileğiyle... 5 ARALIK 2017 SAYI: 33662 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06:33 06:16 06:37 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 08:06 13:02 15:22 07:48 12:46 15:10 08:06 13:09 15:36 Akşam 17:45 17:32 17:59 Yatsı 19:11 18:57 19:21 “‘Sarraf’ Adlı TV Dizisi!” Bakalım bugün sorumuzun başlıklı geçen haftaki yazım, yanıtı ile ne gibi gelişmeler “ABD’deki Rıza Sarraf davası, renkli, gizemli bir TV dizisine dönüşmeye başladı” cümlesi ile başlıyordu. İran’dan gelen bir “tveet” ise şöyleydi: “ABD’de Sarraf ÖzAgecanr olacak? HHH Savcılık, “belgeleri” ABD’ye götüren, biri eski CHP milletvekili olan, iki kişi hakkında gıyabi tutuklama kararı da çıkardı. Ay davası tipik bir Türk dizisi rıca, ABD’li savcılar hakkında oldu!” Gerçekten bir Türk yapımcı, iyi bir polisiye senaryo Kavşak dava açmamış mıydı? Sarraf’ın mal varlığına el koymamış mıy Besle Kargayıyazarı ile anlaşıp bu olayı ba şından bu yana, dikkatle izleyip bir TV dizisi yaparsa, değil dı? Oysa AKP Reisi Umumisi “belgelerin sahte olduğunu” söylemedi mi? Oysun Gözünü!Türkiye’de, dünyada izlenme rekorları kırar… HHH “Belgeler sahte” diyen AKP Reisi Umumisi mi, İstanbul Savcılığı mı, yoksa Nev York Bu olayda benim anlaya önce “Ama ambargoyu asıl ABD del savcıları mı daha iyi biliyor? madığım çeşitli noktalar var… CHP di!” dedi, “ABD’li Boeing ile İran ara “Sahte” ise, neden bu davaları açıyor? Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu sında uçak satış anlaşmalarını” örnek Sarraf’a “sır belgeleri” verenler, “tö bazı belgeleri açıklıyor. Anında AKP gösterdi. “Ama sen de yaptın!” gibiler renle ödül de” vermişlerdi. Neden onlar Reisi Umumisi, belgeleri görmeden den dolaylı bir itiraf değil mi? hakkında soruşturma yapılmıyor? incelemeden “sahte” diye demeç HHH HHH veriyor! “Nev Yorklu savcıların gıyabında” Nev York’ta bülbül gibi öten Sar Devletin, halkın ortak malı olan dava açan İstanbul Cumhuriyet Baş raf, “İlgili ticari işlemlerin AKP Reisi TRT, CHP’nin açıklamasını yayım savcılığı, şimdi de Sarraf hakkında, Umumisi’nin talimatıyla yapıldığını” lamadan, AKP Reisi Umumisi’nin “TC Devleti’nin güvenliği, iç ya da dış öne sürdü! demecini yayımlıyor. Aynı durum, siyasal yararları bakımından gizli kal Davanın yargıcı Richard Berman, öteki çıkardaş yayın organlarınca da ması gereken bilgileri, yabancı devlet “birçok şeyi etkileyebilecek bir ses uygulanıyor. lehine siyasal ve askeri casusluk mak kaydı olduğunu” söyledi ve bu ses Temel kural, önce ana haberi tam sadıyla sağladığı” gerekçesiyle soruş kaydını sunmadan önce savcılıktan ve doğru ver, sonra yankıları yayımla, turma başlattı. “davanın selameti” açısından “doğru değil mi? Bu kural TRT ve çıkardaş Bununla da kalmadı, Sarraf’ın ve lanmasını” istediğini söyledi. yayınlarda geçerli değil! yakınlarının “mal varlıklarına el koyma Üç bakanın belgelerine “sahte” de HHH kararını” çıkardı. Peki, Sarraf’tan rüş meyip uzaklaştırıldıklarında, kendi ses Sarraf, “İran’a yönelik” ambargoyu vet alan bakanların mal varlıklarına kaydına “montaj” diyerek yırtanlar, delmek ve kara para aklamak suçla neden el koyulmuyor? bu ses kaydı açıklanınca bakalım ne masıyla” ABD’de tutuklandı, sonrasın Kılıçdaroğlu soruyor: “Sarraf’a diyecekler? da suçlarını itiraf ederek tanık oldu! devletin gizli belgelerini kim teslim HHH AKP Reisi Umumisi, bir zaman etti ve belgeler verilirken hükümette Veziri Azam şöyle konuştu: “Sar “Türkiye’nin, Amerika’nın İran’a uygu kim vardı? Sen devleti yönetiyorsun, raf, inşallah içinde bulunduğu yan ladığı ekonomik yaptırımları ihlal etme o zaman çık bunların tamamını millete lıştan, hatadan döner! Zaten kendisi diğini” söylemişti. anlat. Kendisine, salıya kadar izin ve de hapisten çıkmanın en kolay yolu Sarraf davasından sonra, 23 gün riyorum!” ‘satmak’ ve ‘Satarım alıcısı olursa!’ Özgen Acar Miliyet gazetesinden diyor? Buradan açıkça ifade ediyorum. Bu dava hukuki olmaktan çıkmış, tamamen siyasi şekle dönüşmüştür. Amaç Türkiye’yi sıkıştırmaktır. Türkiye’yi zora sokmaktır!” Ülkeyi yönetip bu duruma düşürenler neden “zora” sokulmuyor da 80 milyon Türk zora sokulmak isteniyor? Yoksa bazı yöneticileri zor günler mi bekliyor? İşimiz inşallah ile maşallaha kaldı! HHH Tutukluyken, salata yüzünden bir başka tutukluyla kavga eden, bir başkasının ayakkabısını satın aldığı için “hücreye” de konulan Sarraf, “kendisine alkol getirmesi ve cep telefonunu kullandırması için bir gardiyana rüşvet verdiğini de” mahkemedeki duruşmada kabul etmiş! Alışmış kudurmuştan beterdir! Sarraf rüşvet verme alışkanlığını orada da sürdürüp, bülbül gibi öttükçe ötüyor! TV dizimiz sürüyor… Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN posta@cumhuriyet.com.tr Kadının siyasette adı var! AYLİN NAZLIAKA Ankara milletvekili Bugün 5 Aralık, kadının seçme ve seçilme hakkına sahip olmasının 83. yıldönümü. Tıpkı Dünya İnsan Hakları günü gibi, tıpkı Dünya Çocuk Hakları Günü gibi bu özel günü de buruk kutluyoruz. Bir yanda birçok gelişmiş ülkeden önce bu hakka sahip olmanın haklı gururu, diğer tarafta Meclis çatısı altında “bir kadın olarak sus!” emrinin, havada uçuşan hakaretlerin ve yumrukların utancı... Oysa büyük Atatürk, kadına ne çok değer verdi. Yaptığı devrimlerle kadını özgürleştirmiş ve hayatın her alanında var edecek ve güçlendirecek altyapıyı hazırladı. Daha 1923 yılı Nisan’ında kadına seçme hakkının verilmesi konusu Meclis’te gündeme geldi ancak yapılan tartışmalar sonrasında kabul edilmedi. 1926’da çıkarılan Medeni Kanun ve daha sonra çıkarılan İş Yasası ve Ailenin Korunması Yasası ile kadınlar, hukuki bakımdan daha korunaklı hale geldi. Osmanlı’nın son dönemlerinde başlayan Batılılaşma hareketleriyle birlikte bazı küçük kazanımlar elde edildiyse de, kadının gerçek anlamda toplumda eşit bir birey olarak tanınması, Cumhuriyet dönemiyle birlikte başladı. Laik, demokratik ve çağdaş bir ülke olma iddiasının temel öğesi olan kadın ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal hayatın her katmanında eşit birey olarak yer aldı. Kadın siyasetle ilgilidir! Fedakârlıklarıyla ve cesaret örnekleriyle bağımsızlık mücadelemizin öznesi olan kadınlar, genç Cumhuriyet yıllarında çıkarılan bir dizi yasayla siyasette söz sahibi oldu. 3 Nisan 1930 tarihinde belediyelerde, 26 Ekim 1933’te köy ihtiyar heyeti ve muhtarlık seçimlerinde, 5 Aralık 1934’te ise Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde seçme ve seçilme hakkını aldılar. Tüm bu haklar bugün Türkiye’den daha ileri konumda olan birçok ülkeden çok daha önce elde edildi. Mesela kadınlar Fransa’da 1944’te, İtalya’da 1945’te, İsviçre’de ise 1971 yılında seçme ve seçilme hakkına sahip oldu. Bugün hâlâ dünya üzerinde kadınlara bu temel hakkı tanımayan ülkelerin olması ise insanlık adına utanç verici. Kadınların ilk kez katıldığı 1935 yılı seçimleri, iki dereceli seçim sistemi ve tek partili bir ortamda yapıldı. Bu seçimlere olan ilgi oldukça yüksek oldu, katılım oranı Ankara, İstanbul, İzmir gibi şehirlerde yüzde 80’lere vardı. Osmanlı döneminde nüfus sayımında bile dikkate alınmayan kadınlar, bu seçimde sandıklara koştu ve büyük illerde neredeyse erkeklerle eşit oranda katılım sağlayarak siyasete Kadınlara seçme ve seçilme hakkının verildiği 5 Aralık 1930 tarihinden bugüne TBMM kayıtlarına göre Meclis’e giren toplam 10 bin 237 erkek vekile karşılık, sadece 493 kadın milletvekili seçilebildi. Bugün de durum çok farklı değil. TBMM’ye giren ilk kadın milletvekilleri oldukça yüksek eğitimli ve kültürlüydü. duyduğu ilgiyi gösterdi. Adayların büyük ölçüde parti yönetimi tarafından belirlendiği seçim sonucunda, Meclis’te kadın vekil oranı yüzde 4.6 oldu. TBMM kayıtlarına göre o günden bugüne kadar Meclis’e giren toplam 10 bin 237 erkek vekile karşılık, sadece 493 kadın milletvekili seçilebildi. Hâlâ toplamda yüzde 5’lik kadın temsiliyet oranının olması, bir arpa boyu yol kat edemediğimizin göstergesi. Son seçimde Meclis’e giren kadın vekil oranın yüzde 14.7 olması teselli olunacak bir konu değil. Kaldı ki bu milletvekillerinden bazıları şu anda tutuklu vaziyette. Meclis’teki ilk kadınlar Seçilen ilk 18 milletvekilinin çoğunluğu oldukça yüksek bir eğitim ve kültür seviyesine sahipti. Yarıdan fazlası çok iyi düzeyde yabancı dil biliyordu, aralarında Londra’da ve Paris’te lisans eğitimi almış olanlar vardı. Bu kadın vekillerin o yıllarda yaptığı bazı Meclis konuşmalarını okudum. Yaptıkları hararetli konuşmalardan ne kadar şevkle çalıştıkları anlaşılıyor. Çiftçilikle uğraşan Ankara milletvekili Hatı Çırpan ve Bursa milletvekili Şekibe İnsel kırsaldaki sorunlara değinirken, diğerlerinin ağırlıkla eğitim, sağlık ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi konusunda konuşmalar yaptığını gözlemledim. Bizi emekleri ve yürekleriyle böylesine güzel temsil ettikleri ve önümüzü açtıkları için kendilerini bir kez daha minnetle ve özlemle anıyorum. AKP’li yıllar ve kadın 1930’larda kazandığımız eşitlikçi haklar, Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi”nde yerini yıllar sonra alabildi (10 Aralık 1948). Peki, genç Cumhuriyetin yücelttiği, çağdaş ve aydınlık bir Türkiye’nin mimarı olarak gördüğü kadınlarımız bugün ne durumda? Büyük ozan Nazım Hikmet’in söylediği gibi, “Sofradaki yeri öküzümüzden sonra gelen, sanki hiç yaşamamış gibi ölen kadınlarımız” var bugün bizim. AKP iktidarları döneminde kadınlar, her alanda kendini hissettiren gerici müdahalelerin hep ana hedefinde oldular. Haklarımızı elimizden almak isteyen AKP, uyguladığı politikaların yanı sıra kadını kadına kırdırma yöntemini de kullanıyor. Bugün Cumhuriyet kazanımları sayesinde milletvekili koltuğunda oturan bir kadın, Cumhuriyete “90 yıllık reklam arası” diyebiliyor. Bir başka vekil ise tek adam rejimini “Prangalarımızdan kurtulacağız” diye savunabiliyor. İktidar partisinin liderinin eşi çıkıp “Türkiye’nin 90 yıllık enkazını kaldırdık” diyebiliyor. Parlamenter sistemi savunmak amacıyla kendimi Meclis kürsüsüne kelepçeleyerek yaptığım demokratik eylem esnasında, bana ve bana destek olan kadın milletvekillerine şiddet uygulayanlar da yine AKP’nin kadın milletvekilleriydi. Bu olayın en acı tarafını saldırı anının videosunu izleyince gördüm: O kadın vekiller bir erkeğin talimatıyla hareket etmişlerdi. Bu vekillerden biri geçtiğimiz günlerde AKP’nin ilk kadın Meclis İdari Amiri olarak ödüllendirildi. AKP Genel Başkanı Erdoğan kadınlarla ilgili sarsıcı düşüncelerini en açık haliyle kadın örgütleriyle yaptığı bir toplantıda dile getirmişti. 2010’da İstanbul’da yapılan bu toplantıda, kadınların sadece “annelik” özelliği nedeniyle anılmasını eleştiren bir dernek temsilcisine  “Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum” yanıtını ver mesi, salonda soğuk duş etkisi yaratmıştı. Kadın örgütlerinin sesini kısmakta zorlanan Erdoğan, bir süre sonra kızına bir kadın derneği kurdurdu ve benzer mesajları bu dernek üyelerine yaptığı konuşmalarla pekiştirmeye çalıştı. Nitekim 2014’te “Kadınerkek eşitliği fıtrata ters” cümlesini kurduğunda, artık salonda kendisini alkışlayan kadınlar vardı. Siyasette kadın siliniyor Kadınların aktif siyasette başarılı olabilmeleri ve siyasal hakların göstermelik olarak var olmaması ya da bir süs, bir aksesuar olarak Meclis’te yer almaması için öncelikle zihniyet değişimine ihtiyaç var. Bunun kadın düşmanı politikaları dayatan AKP iktidarıyla olmayacağı çok net görülüyor. “Kadın börek açmayı bilmiyorsa yuvası dağılır” diyen kadın bakan ile hangi noktada uzlaşabiliriz? İşini ve aşını geri istediği için açlık grevi yapan Nuriye Gülmen’i terörist ilan edenlerden ne bekleyebiliriz? Bizler kadını kuluçka makinesi gibi görenlerle, OHAL ve KHK darbeleriyle ülkeyi yönetenlerle, yolsuzlukların üzerini örtmeye çalışanlarla asla aynı gemide olmayız, olamayız! Ne yapmalı? AKP’li yıllarda kadınlar, bırakın yeni haklar kazanmayı, var olan haklarını koruma ve hayatta kalma mücadelesi veriyor. İşte bu hak mücadelesinde biz kadın parlamenterlere çok büyük bir sorumluluk düşüyor. Sandıkta hesaplaşacağımız zamana kadar olan bu dönemde partisine bakmadan tüm kadınlarla dayanışmalı ve ayrıştığımız değil, ortaklaştığımız temel haklara odaklanmalıyız. Meclis’teki kadın profilini fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür kadınlarla yükseltmeli, toplumsal cinsiyet eşitliğini içselleştirmiş erkek vekilleri de yanımıza almalı, pozitif ayrımcılık uygulayarak kadın temsiliyet oranını arttırmalı, kadın hakları için daha somut projeler ve politikalar üretmeli ve kadının hayatın her alanında ve karar mekanizmalarının içerisinde yer alabilmesi için canımızı dişimize takıp mücadele etmeliyiz. Yılmadan, yorulmadan, karanlık zihniyetlere karşı aydınlığı savunmaya devam etmeliyiz. Önemli olan kadın milletvekili olmak değil, kadın haklarına sahip çıkan bir parlamenter olabilmektir. Nâzım Hikmet’in dediği gibi: “Esas olan sadece yaşamak değil, insana yakışır şekilde yaşamaktır. Teslim olmadan, boyun eğmeden, sürünmeden, el etek öpmeden yaşamaktır.” C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear