26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Perşembe 14 Aralık 2017 2 sibelbahcetepe@gmail.com Mide kanserinde bakteriye dikkat Mide kanseri en sık görülen kanserler içerisinde dördüncü sırada yer alıyor. Uzman lar, genellikle çok tuzlu beslenme, tüt sülenmiş balık, çiğ et yenmesi duru munda hastalığın ortaya çıkabileceğini belirterek Helicobacter Pylori’ye (HP) dikkat çekiyor ve ekliyorlar: “HP, ge nellikle midede yaşayan bir bakteri çe şididir ve mide kanseri riskinin, sağ lıklı insanlara göre yak laşık üç kat artmasına neden olur. Toplumun yüzde 90’ında olduğu tahmin edilen bu bakte riden korunmanın tek SİBEL BAHÇETEPE yolu hijyen.” Mide kanseri hızlı seyreden ve yayılan bir kanser türü. Mide kanserine dünyanın her bölgesinde rastlanıyor ancak ba zı bölgelerde daha sık. Japonya, Malez ya, Şili, İzlanda bu bölgelerden bazıla rı arasında geliyor. Beslenme alışkan lığında tuzlu ve tütsülenmiş yiyecekle rin yer alması nedeniyle mide kanseri nin özellikle Japonya’da yüksek oldu ğu biliniyor. Kilo kaybına dikkat Yeniyüzyıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Gaziosmanpaşa Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Selçuk Mercan, ülkemizde her yıl 2025 bin kadar mide kanseri vakasına rastlandığını belirterek, genellikle orta yaş üstünde görülen hastalığın ciddi kilo kaybına yol açtığını söyledi. Mercan, hastalık belirtilerini şöyle sıraladı: “Mide bölgesinde ağrı, yanma, iştahsızlık, kilo kaybı, mide kanaması gibi belirtileri var. Orta yaş üstünde bir insanda bir iki ayda 810 kilo gibi bir kayıp olduğunda hekime müracaat edilmeli. Onun dışında biz kim olursa olsun, 7 yaşındakine de 70 yaşındakine de midem ağrıyor dediğinde endoskopi yaparız. Bu işlem 3 dakikalık bir işlem Toplumun yüzde 90’ında olduğu tahmin edilen Helicobacter Pylori, mide kanseri riskini arttırıyor. Prof. Mercan “Bardak, çatal gibi kişisel malzemeleri sirkeli suda bekletin. Bu bakteriye karşı korunmada hijyen çok önemli” dedi. nümüzde onkoloji tedavilerin de oldukça ilerlediğini vurgula dı ve tedaviye ilişkin şu bilgile ri paylaştı: “Mide kanserinden şüphele nirsek endoskopi yapar, ardın dan tomografi ve MR çekerek ev Prof. Dr. reyi tayin ederiz. Evre 1, 2 ve Selçuk Mercan 3’te yakalanan tümörlerde cerra hi seçeneğimiz bulunuyor. Ama evre 4 olunca genellikle şöyle bir du rum ortaya çıkıyor. Tümör başka bir organa, genellikle de karaciğere sıçra yabiliyor. Bu gibi durumlarda önce likle kemoterapi gibi onkolojik te davi yaptırarak tümörü küçült meyi hedefliyoruz. Çünkü mi dedeki kanser, midede büyüye rek hastanın yaşamını sonlan Tütsülenmiş, çiğ ve aşırı tuzlu gıdalar tüketenler ile ailesinde mide kanseri olan kişilerde risk artıyor. dırmaz. Hayati bir organa sıçrar; karaciğer, akciğer, beyin gibi.. Orada fonksiyon bozukluğuna dir. İnsanlar genellikle bu işlemden korkuyorlar ama çok rahat yapılmaktadır. İşlem öncesi hastayı biraz uyu tırmakta yarar var. Tespit edilince endoskopi ile ikili antibiyotik ile tedavi yol açarsa hasta yaşamını yitirir. Onun için bu evreye getirmemek önemli. Biz her midesi ağrıyana endoskopi ya tan ilaçlar veriyoruz. Peşinden kısa sü etmeye çalışıyoruz. Onun için insan pıyoruz. Çünkü bin hastada bir tane rede bu işlem yapılıyor. ” ların zaman zaman salatalarında sir sini erkenden yakalarsak ciddi has Mercan, mide kanserine neden olan ke kullanmalarında, hatta bir miktar tanın yaşamını kurtarmış olacağız. risk faktörleri arasında tütsülenmiş et, elma sirkesi içmesinde fayda var. Bü 1991’den bu yana mide kanserinde balık ve aşırı tuz tüketimi gibi faktör tün dünyada bu bakteri yaygın” diye kapalı ameliyat tekniği kullanılıyor. lerin geldiğini anlattı. konuştu. Hastalığın nadir de olsa genç Ama her vakada laparoskopik (kapalı Verem gibi bulaşıcı lerde de görülebileceğini anlatan Prof. cerrahi) yöntem yapılacak diye bir şey Mercan, genetik faktörlerin de etkisi yok. Seçici davranmak gerek. Vaka Helicobacter Pylori bakterisine de ne değindi. Aşırı stres, üzüntü, sıkın nın uygunlugu önemli. Evre 1 ve 2’de dikkat çeken Mercan, “Bu bakteri asi tı gibi durumların da hastalıkta etkisi laparoskopik yöntem kullanılır. Ba te dirençli. Önceleri mide ülserine yol nin olabileceğini anlatan Mercan, siga zen midenin tamamını çıkarmadan da açıyor diye biliniyordu. Ama son za ra ve alkol kullanımının da etkisinin sonuç alıyoruz. Midesi alınan hasta manlarda mide kanserine de sebep ol olduğunu kaydetti. nın yaşam kalitesinde düşüş olmuyor. duğu biliniyor. Toplumun yüzde 90’ında bu bakteri var ve verem gibi de bu Kapalı cerrahi yöntemi Yalnız eskisi kadar mide cebi olmadığı için bol yiyemiyor. Azar azar günde laşıcı. Bardaktan bile geçer. Onun için Prof. Mercan, eskiden yalnız kemo 3 öğün yediğini 78 öğünde azar azar bulaşıkları bir süre elma sirkesine ya terapik ilaçlarla tedavi yapılırken gü yemesi gerekiyor.” 2 YAŞINDA BAŞ AĞRISI başladı farkındalılık karnesi yenilendi 8 yıl sonra teşhis konuldu 2yaşında baş ağrısı çekmeye başlayan Kayra Matara, yıllarca yanlış tedaviye maruz kaldı. Kayra’nın ağrılarının sebebi 8 yıl sonra ortaya çıktı. 10 yaşındaki Matara, 8 yıl önce ağlama krizlerine giriyor ve başını gösteriyordu. Bunun üzerine annebabası minik Kayra’yı doktora götürdü. Uzun yıllar teşhis konulamayan Kayra, sokakta oyun oynayamıyor, okula gidemiyor, arkadaşlarıyla sosyalleşemiyordu. Baş ağrısı yaşadığı anlaşılan küçük çocuğun şikâyetleri 8 yıl boyunca şiddetlenerek devam etti. Kendisine migren teşhisi konulan Kayra, bir süre sonra ağrı kesici ilaçlar kullanmaya da başladı ancak ağrılarında bir iyileşme olmadı. Daha sonra İstanbul Üniversitesi (İÜ) Cerrahpaşa Tıp Fakültesi (CTF) Nöroloji Anabilim Dalı’na annesi Gamze Matara ile başvuran Kayra Matara uygulanan doğru tedavi ile ağrılarından kurtuldu. Mavi ekran tetikler Prof. Dr. Derya Uludüz, her 10 çocuktan 4’ünün baş ağrısı yaşadığını belirterek özetle şunları kaydetti: “Çocuklarda baş ağrısını önemsemek gerekiyor. Çocuklarda baş ağrısı erişkinlerden daha kolay tedavi edilebiliyor. Migren genetik bir hastalık. Mavi ekran yani telefon, tablet, bilgisayar kullanımı gibi alışkanlıklar migreni çok fazla tetikleyen etkenler. Migren genetik bir hastalıktır ancak 16 yaşına kadar doğru tedavi yapılırsa bu genetiği kırmak ve migrenden tamamen kurtulmak mümkün. ” l İSTANBUL/DHA Her 20 dakikada 1 çocuğa otizm tanısı konuluyor ancak otizmi bilmiyoruz Tohum Otizm Vakfı’nca, 7 coğrafi bölgede, 15 ilde 1235 kişi ile görüşülerek yapılan “Türkiye’deki bireylerin otizm al gısı ve bilgi düzeyi” araştırma sıyla ülkenin otizm farkındalık karnesi yenilendi. Araştırmaya Betül Selcen Özer göre, Türkiye otizmi bilmiyor. Vakıftan yapılan açıklamaya göre, her 68 çocuktan birisi otizm riski ile doğuyor, her 20 dakikada bir çocuğao tizm tanısı konuluyor. Türkiye’de yak laşık bir milyon 142 bin 586 otizmli bi rey olduğu ve bu durumdan etkilenen 4 milyon 568 bin aile ferdi bulunduğu tahmin ediliyor. Otizmin belirtileri en erken yaşamın ilk altıncı ayında fark edilebiliyor. Otizmin başlıca belirtileri arasında; başkalarıyla göz teması kur mamak, gözlerin bir yere takılıp kal yüzde 29’u otizmi duyduğunu belirtir ması, sözleri tekrarlamak, parmağıyla ken, ikinci araştırmada bu oran yüzde istediği şeyi gösterememek, akranları 58’e yükseldi. Ancak otizmi duyduğu nın oynadığı oyunlara ilgi duymamak, nu belirtenlerin yüzde 82’si otizmin sallanmak, çırpınmak, parmak ucunda belirtilerini bilmiyor. yürümek, dönen nesnelere karşı aşırı ilgi ve takıntılı davranışlar sayılabili ‘Görülme sıklığı artıyor’ yor. Otizmde erken tanı ve yoğun özel Tohum Otizm Vakfı Genel Müdü eğitim oldukça önemli. Tohum Otizm Vakfı, 2015’te ilkini rü Betül Selcen Özer, otizmin görülme sıklığının günümüzde çok büyük gerçekleştirdiği araştırmayı bu yıl da bir hızla arttığını belirterek “1985’te yaptı. İlk araştırmada katılımcıların her 2 bin 500 çocuktan birine konan otizm tanısı, günümüzde doğan her 68 çocuktan birisi için konulmakta. Ancak araştırma sonuçları bize gösterdi ki ülkemizde hâlâ otizmin ne olduğu, belirtileri ve tedavisi tam anlamıyla bilinmiyor. Bu araştırmanın sonuçları bir kez daha gösterdi ki otizm farkındalığı konusunda daha çok çalışmalıyız. Erken tanı ve eğitimin otizmin tek çaresi olduğunu her platformda dile getirmeliyiz” diye konuştu. GÜNDE 3 bardaktan fazlası zararlı Diyetisyen Çiğdem Koçak, bitkisel çayların sağlık açısından olumlu sonuçlar verdiğini ancak fazla tüketimin sakıncalı olduğunu söy ledi. Bitkisel çayların fazla tüketilmesinin karaciğer ve böbreklerde sorunlara yol açabileceğini vurgulayan Koçak, “Bitkilerin etken maddelerinin de ilaç olduğu ve yan et kileri olabileceği unutulmamalıdır. Günlük 3 su bardağı bitkisel çay tüketimi sakıncalıdır” dedi. Koçak, özellikle risk grubunda olan hamile, emzikli anne, çocuk ve yaşlılarda butkisel çay tüketimi konusunda doktor ve diyetisyen tavsiyesine başvurulması gerektiğini kaydederek “Piyasada, internette ve sosyal medyada satılan ya da aktarlar tarafından hazırlanan, kilo vermeye yardımcı olarak öne sürülen zayıflama çaylarının uzun süreli kullanılması birçok kronik hastalığa neden olabilir” dedi. sağlık EDİTÖR: SİBEL BAHÇETEPE TASARIM: ZARİFE SELÇUK Korku imparatorluğu: Ahtapotlaşan saray Sevgili okurlarım, temelleri yıllardır, AKP, Gülen Cemaati, ABD, AB ve Yetmez Ama Evetçiler tarafından özenle atılan “Korku İmparatorluğu”, artık gölgesi hepimizin üzerine kâbus gibi çöken, güneşimizi, ışığımızı kesen, soluduğumuz havayı zehirleyen, kolları her yere uzanan, ahtapotlaşan bir saray haline geldi: Ne diyelim; mimarlarına, müteahhitlerine, sahiplerine ve kiracılarına hayırlı olsun... Ama ben bu “Ahtapotlaşan Korku İmparatorluğu Sarayında” yaşamak istemiyorum... Atatürk ve arkadaşlarının, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarak hedefledikleri, mütevazı bir “Demokrasi Evi” bana yeter de artar bile. Dün medyada, bu “Ahtapotlaşan Korku İmparatorluğu Sarayından” üç haber vardı. Birinci haber, sevgili genç dostum, değerli yazar Aykut Küçükkaya’nın da gazetecilik konusunda kazandığı Sedat Simavi Ödülleri’nin verildiği törende, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay Olcayto’nun yaptığı konuşmanın satırları arasındaydı: “Cezaevinde 140 gazeteci var... Kısaca diyoruz ki düşünceyi ifade özgürlüğü önündeki engeller kalkmalıdır. Gazeteciler, yazarlar düşüncelerinden, yazılarından ötürü cezaevlerinde çürütülmesinler. Hapishanelerinde en çok gazeteci bulunan ülke ayıbı ortadan kalksın. Gazeteciliğin, yazarlığın, sanatın 21. yüzyılda suç olmadığı artık bilinsin...” İkinci haber, Kemal Kılıçdaroğlu ile yapılan bir nehir söyleşi kitabının matbaa tarafından basılmayışı ile ilgili olarak Kırmızı Kedi Yayınevi sahibi Haluk Hepkon’un yaptığı açıklamaydı: “Basılmayan kitapların toplatıldığı ve el konulduğu bir Türkiye’den, matbaaların iktidar korkusuyla kitap basmak istemediği bir Türkiye’ye geçmekte olduğumuzu vurgulamak da boynumuzun borcudur... Türkiye basınyayın tarihi, aynı zamanda korkuyla mücadelenin, baskı ve yasaklara boyun eğmemenin tarihidir. Bu tarih, aynı zamanda özgür düşünce ve özgür yayıncılık üzerinde baskı kuranların asla amaçlarına ulaşamamış olduklarını da net biçimde göstermektedir...” Üçüncü haber, Özgür Mumcu’nun “Milli Eğitim Sorunu” başlığıyla yazdığı köşe yazısındaydı: “Milli Eğitim Bakanlığı’nın evlerde dini sohbet projesinin cemaatin sohbetlerinden yöntemsel nasıl bir farkı var?... Cumhuriyetin kuruluş dönemini yerden yere vuran, Atatürk düşmanı sohbetler öngörülmüş. Bu dini sohbetler açıkça bir parti propagandası da içeriyor ve bunu devletin memurları eliyle yapıyor. ‘AK Parti’nin kuruluşuyla birlikte Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın milletimiz, İslam dünyası ve tüm gönül coğrafyamız için ortaya koymuş olduğu destansı mücadele.’ Cemaat, tarikat, siyaset, ticaret anahtar kelimeleriyle bir tek parti devleti kuruldu. Devletin memurları bir partinin propaganda memurları haline getirilmiş. Sabah akşam dinci bir eğitime maruz kalan çocuklara artık evlerinde de rahat yok...” HHH Aslında, kısaltarak alıntıladığım her üç haberde de, Ahtapotlaşan Korku İmparatorluğu Sarayına karşı Demokrasi ve Özgürlük umudu açıkça vurgulanmıştı: DİREN ÖZGÜRLÜK... DİREN DEMOKRASİ! Uyuşturucu artık sosyal medyada İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün rehber öğretmen lere yönelik dü zenlediği ‘Aile Eği timi Programı’nın ‘Bilinçaltı ve Sübli minal Mesajlar Eği timi’ seminerinde konuşan Sivas Cumhuri Sefer Darıcı yet Üniversitesi öğretim görevlisi Se fer Darıcı, aileleri, çocuklarının akıl lı telefon ve bilgisayarlarda oynadıkla rı oyunlar ile sosyal medyadaki aktivi telerini denetlemeleri konusunda uyar dı. Darıcı, uyuşturucu satışının artık so kaklarda değil; sosyal medya üzerinden yapılmaya başlandığını belirterek, “Ar tık narkomarketing (uyuşturucu pazar lama) diye bir kavram var. Uyuşturucu satışı, artık ‘sokak torbacıları’ ile değil; ‘sanal torbacılar’ ile yapılır hale geldi” değerlendirmesini yaptı. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear