26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cuma 24 Kasım 2017 12 Rusya ile imkânsız ittifak İktidarın ideolojik ve politik fakru zaruretinden doğmuş bu “Atatürk sevgisi”, en azından Kremlin’i tavlamakta bir işe yarar mı? Atatürk’e sığınmanın dış ayağı varsa ki neden olmasın, bu bir “Rus ayağı”dır. “Atatürk’e sığınmak” ile “Rusya’ya sığınmak” arasında ilk bakışta görünmeyen bağlantıyı kurmak gerekiyor. Ankara’daki iktidar için aslında ikisi de imkânsız. Ne Atatürk’e ne de Rusya’ya sığınabilirler. Ama bu imkânsızlıklar, söz konusu ilişkiyi varsaymamıza engel değil. 1917’deki Ekim Devrimi sonrasında TürkiyeRusya münasebetlerinin en parlak yılları, Kurtuluş Savaşı ve onu takip eden Mustafa Kemal Atatürk devrinde yaşanmıştır. O zaman, Bolşevik Rusya ile Türkiye Cumhuriyeti’ni düşmanlık ve savaşlarla dolu ortak mazilerini unutup barış yapmaya iten nedenler mevcuttu. İki rejim de Batı emperyalizmine karşı mücadele edilerek kuruldu, her ikisinin de önceliği kendi devrimlerini güçlendirip ilerletmekti. Genç Cumhuriyet laikti ve “Yurtta sulh, cihanda sulh” şiarını benimsemişti. O zamanki Türkiye ve Sovyetler Birliği’nin ortak çıkarları sürtüşmelerini önlüyor ve iyi ilişkiler kurmalarına zemin oluşturuyordu. Ya bugün? Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2017’de en çok görüştüğü liderin Rusya Devlet Başkanı Putin olması, iki ülkenin bir ittifaka doğru yol aldığının habercisi mi? Türkiye ve Rusya’nın liderleri, yanlarına İran’ınkini de alarak Suriye meselesine siyasi çözümü konuşmak maksadıyla son olarak önceki gün Soçi kentinde bir araya geldiler. Erdoğan ve Putin’in bu yıl içindeki altıncı randevularıydı bu... Buluşma, Norveç’teki tatbikatta yaşanan müphem skandalın tetiklediği “NATO’dan çıkalım” vaveylaları ortalığı kaplamışken gerçekleştiği için daha da dikkat çekti. Kafalar daha da karıştı. Kendi hataları yüzünden dış politikası üretemez hale gelmiş bir ülkede oryantasyon bozukluğu olması doğal. Misal, İstanbul Ekonomi Araştırma’nın Türkiye Monitörü araştırmasının sonuçları. Buna göre Türkiye halkının yüzde 59.7’si mevcut dış politikanın ekonomiyi olumsuz etkilediğini düşünüyor. Olumlu bakanların oranı yüzde 22.8’de kalıyor. AB üyeliğini destekleyenlerin oranı da eylülde yüzde 52 iken ekimde yüzde 57’ye çıkmış. Diğer taraftan, Türkiye’nin güvenlik ihtiyacını NATO’nun dışında kalarak sağlayabileceğine inananların oranı hayli yüksek: Yüzde 67. “Türkiye, Rusya ile bir siyasi, ekonomik ve güvenlik ittifakına gitmelidir” şeklinde ifade edilen önermeyi destekleyenlerin oranı yüzde 71.5. Buna mukabil “Rusya’nın Türkiye’ye dostça baktığı” kanaatinde olanlar ise 16.5 gibi düşük bir seviyede. 113 Kasım tarihlerinde 12 ilde 1537 kişiyle yapılan araştırmanın ortaya koyduğu kafa karışıklığı şurada: Bugün ağız alışkanlığı ile “dış politika” dediğimiz şeyi “Batı’dan uzaklaşma eğilimi” tarif ediyor. Halk bir yandan bu şeyin ekonomiyi kötü etkilediğini düşünürken diğer yandan da NATO’dan çıkılarak Rusya ile çok boyutlu bir ittifaka gidilmesine sıcak bakıyor. Tutarsızlık burada da kalmıyor; Rusya ile kapsamlı ittifaka evet diyenlerin önemli bir kısmı AB üyeliğine de artan ölçüde olumlu yaklaşmaya başlamış. Halbuki Rusya ve AB seçenekleri birbirini tamamlamaz, tam tersine dışlar. Stratejik olsun ya da olmasın herhangi bir ittifak ilişkisini ayakta tutup ilerleten iki ana faktör vardır: Ortak çıkarlar ve ortak değerler. Soçi’deki buluşmanın nedeni olan Suriye bahsinde mesela, Türkiye ve Rusya birlikte bir adım atmayı başarabilirlerse, bunu bir ikincisinin izleyebileceği şüphelidir. ABD’nin müttefiki PYD/PKK, Türkiye’nin Suriye’deki başlıca kaygısıdır. Rusya’nın şimdilik böyle bir derdi yoktur. Rusya’nın meselesi Şam rejimini hayatta tutmak ve bu yolla bölgede kendi mevcudiyetini de güçlendirmektir. Rusya kendi parametreleri içinde kalmak koşuluyla Türkiye’ye Suriye’de bir rol oynama imkânı sunmuştur. Böylece Türkiye’yi Batı’dan daha da uzaklaştırabileceğini düşünmektedir ama bu onu kendisine ortak etmek istediği anlamına gelmez. Bağımlılığı peşinen kabul etmiş bir Türkiye’nin Afrin’le ilgili endişeleri Rusya tarafından dikkate alınmayacaktır, çünkü Rusya, Suriye’de ABD’nin Kürt tekeli kurmasını istemez, hele de Washington bu ülkede yıllarca kalma niyetini açıklamışken. Suriye’den çıkıp ilişkilere Avrasya ölçeğinden bakarsak şunu görürüz: Rusya’nın resmi ideolojisi, kilise destekli Ortodoks Hıristiyan Rus milliyetçiliğidir, Türkiye’ninkisi de Sünni siyasal İslamdır. Bu iki değer çatışır ve sahipleri Batı’yı ortak düşman olarak görseler dahi birlikte hareket edemezler. Türkiye ve Rusya arasında bir güvenlik ittifakı bir fantezidir. haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: İLKNUR FİLİZ IkI çapulcuyuAÇLIK GREVİNDE 260 GÜNÜ GERİDE BIRAKAN SEMİH ÖZAKÇA CUMHURİYET’E KONUŞTU sIndIremedIler Biz direnişe bir haksızlığa karşı durmak için başladık. Onursuzluk dayatılıyordu. Ekmeğini savunamayan bir insan onurunu savunabilir mi? Benim kıstasım ekmeğini savunmaktı. İlk günümüzden bugüne daha umutlu bir yıl geçmiş. Daha umutluyuz, daha güzel duygularla birbirimize sarılıyoruz. O nedenle biz kazandık diyorum. İşimizi de eninde sonunda alacağız. Gözaltına alınınca 9 Mart’ta açlık grevine başladık. Ne ben Nuriye Abla’nın açlık grevine başladığını biliyordum ne de Nuriye Abla benimkini... Örgüt talimatı demek çok boş aslında. ŞEYMA PAŞAYİĞİT Geçen yıl 24 Kasım Öğretmenler Günü’nden bir gün önce “İşimi geri istiyorum” diyerek Yüksel Caddesi’nde eyleme başlayan Semih Özakça, eyleminin birinci yılını geride bıraktı. Sıvı ve B1 vitamini alarak açlığa devam ederken 86 kilodan 48 kiloya düşen Özakça’nın zayıflamış görüntüsüne rağmen dik durma çabası dikkat çekti. Geçen yıl 23 Kasım’da eyleme başlayan Özakça, eyleme başlamadan öncesinin daha sıkıntılı bir süreç olduğunu belirterek, “Bir söz söylemiyorsunuz. Benim bir şeyler yapmam gerekiyordu. Bana karşı yapılan bir haksızlık vardı. Hırs ve öfke vardı, geceleri uyuyamıyordum. Kitap okuyamıyordum çünkü hayatta karşılığı olan şeyler okumak istiyordum. O kitapta bir mücadele varsa ben onu yapmadığımda bu bana sıkıntı veriyordu” dedi. Gözaltına alınacağını bildiği halde eyleme başladığını söyleyen Özakça, “En mutlu günlerimden biriydi. Biz direnişe bir haksızlığa karşı durmak için başladık. Onursuzluk dayatılıyordu. Onursuzluk bir duruma karşı aldığınız tavırla belli olur. Ekmeğini savunamayan bir insan onurunu savunabilir mi? Ekmeğim, işim elimden alınmış ve benim kıstasım ekmeğini savunmaktı” diyerek eyleme başlama amacını aktardı. Başka seçenek yok Eylemin boyutlanarak devam ettiğini ve sevgi, fedakârlık, bedel ödeme azminin ortaya çıktığını vurgulayan Özakça, “Bunun bu kadar olabileceğini tahmin edemezdim. Herkesin karamsar olduğu bir durum var. Ben oradaki aydınlığı gördüm. Biz insanlara umudu verdik. İlk günümüzden bugüne daha umutlu bir yıl geçmiş. Daha umutluyuz, daha güzel duygularla birbirimize sarılıyoruz. O nedenle biz kazandık diyorum her zaman. İşimizi de eninde sonunda alacağız. Çünkü ekmek mücadelesi tarihin bir mücadelesidir. Halk olarak bu mücadeleyi verdiğimizde kazanmaktan başka seçeneğimiz yok. Ben böyle bakıyorum tarihe” dedi. Rahatsız ettik İktidar tarafından sürekli hale getirilen “terörist” nitelemelerine karşı Özakça, şunları söyledi: “Temel nedeni biz rahatsızlık verdik. İktidara sıkıntı verdik. ‘İşleri elinden alınmış iki çapulcu eğitimci... Kim ki onlar? İşlerini elinden alırız olur biter.’ Böyle baktıkları kişilerdik sonuçta. Bizi sindirmeye çalıştılar, tutuklanma tehditleri ve gözaltılarla bir sürü şey yaptılar ama biz işimizi istemeye devam ettik. Açlık grevinin ilk 60 gününde etki yaratmadığı için bizi önemsemediler. Daha sonra bir anda patladı. Ben de anlamadım. ‘Ne oluyor’ dedik. Gerçekten daha sonra bu İNSANLARA UMUT OLUYORUZ Semih Özakça, yorgun olmasına rağmen “İnsanlara umut oluyoruz” çilerle konuştuktan sonra yatarak dinleniyor ve ayaklarında sürekli sıcak su tor diyerek Cumhuriyet’in sorularını yanıt bası tutuluyor. Hastalık kapmaması için ladı. Özakça ile kendisi gibi açlık grevin ziyaretine gelenlere maske ve dezen de olan eşi Esra Özakça ve annesi Sul fektan veriliyor. Özakça’nın zayıflamış tan Özakça ilgileniyor. vücuduna karşın yüzünden gülümseme Özakça, çabuk yorulduğu için ziyaret eksik olmuyor. sıkıntı yaratmaya başladı. O sıkıntıdan dolayı tutuklandık. Eylemimizi çok açık bir çağrıyla yaptık. Ben darbe yapmadım, kimseyi öldürmedim, ‘talimatı ben verdim’ diye bir beyanım olmadı, hırsızlık yapmadım. Çok zor şartlarda fedakârlıklarla çalışıyordum. Çalıştığım ilçede tek atılan bendim. ‘Sadece ben miyim diğerleri nerede’ demiyorum. 29 Ekim’de sadece ben atıldım. Benim aklıma şu geliyor. Burada kıstas neydi? Tehlikeli olan ben miydim?” En son Meclis’te yedik Basın açıklaması için milletvekilleriyle birlikte gittikleri Meclis’te son yemeklerini yediklerini belirten Özakça, “Türkiye’nin yönetildiği yer olan Meclis çıkışında gözaltına alındık. Madem o kadar terörist insanlardık içeri niye soktun” diye sordu. Özakça, gülerek “Milletvekileri, Vişneli Tayfır tatlısını önermişlerdi. Çok beğenmiştim. Meclis Başkanı geçen hafta menüden çıkarmış” dedi. Örgüt talimatı demek boş Haklarında açılan davada geçen 4 duruşmayı değerlendiren Özakça, “Hak, hukuk, adalet ve bir işle yiş yok. Devletin bir oturaklılığı olur. Yani seni tongaya düşürmeye çalışmaz ama böyle bir şey yok. O kadar oyun var ki” diyerek “örgüt talimatı” iddiasına şu yanıtı verdi: “Açlık grevine 11 Mart’ta başlayacağımızı ilan etmiştik. Meclis çıkışı gözaltına alınınca 9 Mart’ta başladık. Ne ben Nuriye Abla’nın açlık grevine başladığını biliyordum ne de Nuriye Abla benimkini biliyordu. 9 Mart’ta gözaltına alınınca duyurduğumuz tarihten önce birbirimizden habersiz başladık. Örgüt talimatı demek çok boş şeyler aslında. 2 Mayıs ve 22 Mayıs tarihleri arası Yüksel’deki basın açıklamaları, kendi söylediğim şarkı ile suçlandık. Şu an onlardan beraatimiz isteniyor ama biz onlardan tutuklanmıştık. Savcı, 2911’den (toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanunu) beraatimizi istiyor. Örgüt talimatıyla yapılan eylem diyordu, tutmayınca vazgeçti. Eylem kalabalıklaştığında hem yandaş medya hem iktidar tarafından ‘bunlar terörist’ diye karalama kampanyası başladı. En çok uyguladıkları yöntem. Dosyanın içeriği Yüksel Caddesi eylemleri örgüt talimatıyken şimdi açlık grevi talimat oldu.” NECATİ SAVAŞ Ne yapacaklarını bilmez durumdalar İçişleri Bakanlığı’nın Nuriye Gülmen ile Semih Özakça’ya özel olarak hazırladığı “Bir terör örgütünün bitmeyen senaryosu” kitapçığı hakkında Özakça gülerek, “Ben buna ‘kes kopyala yapıştır hükümet’ diyorum. Bizim en son davamızda bir dördüncü kişi eklendi sanık olarak. Savcı, kes kopyala yapıştır yaptığı için. Hiçbir ciddiyet yok. Tamamen bir hınçla saldırıp bitirme üzerine, pervasızlıkla bu direnişi bitirme çalışmaları ama direniş bitmiyor o yüzden ne yapacaklarını bilmez durumdalar. Burada açlık grevi yargılanıyor” yanıtını verdi. Kararın baştan verildiğini belirten Özakça “Burada ceza verseler de halk gözünde hiçbir hükmü yok” ifadelerini kullandı. Özakça, bu kadar çok saldırıya karşı açlık grevini bırakmayacağını belirterek işe geri dönme taleplerini yineledi. Öğrencilerimle eğlenmeyi özledim Öğretmenlik yaparken en çok öğrencileriyle eğlenmeyi sevdiğini söyleyen Özakça, “Özellikle dışarıda beraber oynadığımız oyunlar. Onların eğlendiğini görmeyi özledim. 27 öğrencim birer birer gözlerimin önüne geliyor” diye konuştu. Ailesiyle eylem tartışan militan! “Örgüt talimatı” iddialarına eşini yalnız bırakmayan Esra Özakça da yanıt verdi. Esra Özakça, “Bu kadar süre örgüt dediği için aç kalıyormuşuz... Oysa neler düşündük. Mesala annemle konuşuyoruz. ‘Açlık grevi yöntemi var ama sağlığı için zor ve tehlikeli diyoruz.’ Nuriye Gülmen’in babası Şaban Gülmen’in “Örgüt üyesi biri, ‘baba ben açlık grevi yapacağım ne diyorsun’ der mi” ifadelerini anımsatan Özakça, “Bu nasıl bir algı yönlendirmesi? Bu kadar militan ama ailesiyle açlık grevini tartışıyor” diye tepki gösterdi. Korkuyu Kerbela’da bıraktık Malatya’da Alevilerin evlerinin işaretlenmesi mahallede basın açıklamasıyla protesto edildi SELAHATTİN GÖKATALAY Malatya’da Alevilerin evlerine kırmızı boyayla çarpı işareti konulması Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Malatya Şubesi öncülüğünde düzenlenen açıklamayla protesto edildi. Açıklamayı okuyan PSAKD Malatya Şube Başkanı Mehmet Topal, “Korkmuyoruz, çünkü biz korkuyu Kerbela’da bıraktık” dedi. Malatya Yeşilyurt ilçesinde ağırlıklı olarak Alevilerin yaşadığı Cemal Gürsel Mahallesi’nde Gökalp ve Mercan sokakta 13 eve kırmızı boyayla çarpı işareti konulmasına tepkiler sürüyor. PSAKD Malatya Şubesi öncülüğünde sivil toplum kuruluşları ve vatan daşlar mahallede basın açıklaması yaparak olayı protesto etti. PSAKD Malatya Şube Başkanı Topal, “Maraş katliamı öncesinde de kullanılan bu işaretleri evlerimizin kapısında görmek bizleri şaşırtmamıştır. Adıyaman’da kapı işaretlenmeleri sonrası dönemin İçişleri Bakanı’nın dedikleri hâlâ zihnimizdedir. Dönemin bakanı, ‘çocuklar yapmış.. ’ diyerek olayı sıradanlaştırmış, ardından kamera kayıtları silinerek failler korunmuştu. Yarın Malatya’da bu işaretlemeleri yapanlar için de ‘kendini bilmez bir çocuk ya da meczup birinin işidir’ deyip olayı sıradanlaştırıp üzerini örtmeye çalışacaklarını da biliyoruz” dedi. “Her türlü baskının yanında üzerimizde katliam provaları yapıl maya çalışılmaktadır. Ama bilinmelidir ki korkmuyoruz! Çünkü biz Korkuyu Kerbela’da bıraktık” diyen Topal, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunu yapanlar daha önce olduğu gibi yine bulunmayacak, cezalandırılmayacak ve bu işaretleme ilk olmadığı gibi son da olmayacak. Çünkü bu çocuklar bizim bildiğimiz gibi sokakta oyun oynayan tertemiz, masum çocuklar değil, iktidarın dindar ve kindar çocuklardır. Bu işaretleri o çocuklar, güvendikleri yerlerden icazet alarak gerçekleştirmişlerdir. Hiçbir zaman unutulmamalıdır ki, biz Alevilere, ne kadar baskı olursa olsun, ne kadar zulüm olursa olsun, hiçbir şekilde boyun eğmeyeceğiz, teslim olmayacağız. Alevi toplumu na yönelik bu tarz saldırılar son bulana, saldırganların arkasındaki karanlık güçler ve destekçileri açığa çıkana kadar bu yaşananların takipçisi olacağız. Hukuk önünde mutlaka ama mutlaka hesabını soracağız” dedi. Başkan’dan ziyaret Öte yandan dün mahalleyi ziyaret eden Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Çakır, muhtar İmam Yıldız ve yurttaşlarla görüştü. Çakır, “Bunu yapan ister akli dengesi bozuk olsun, ister bir çocuk olsun, isterse çok profesyonel bir eylemci olsun, bunu yapanı kimse tasvip etmez. Burada atılan çarpı bize, şehrimize atılmış bir çarpı” dedi. l MALATYA C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear